Taraf Gazetesi ve muhabiri Mehmet Baransu aleyhine açılan soruşturmalara Avrupa Birliği’nden (AB) tepki geldi. Brüksel, milli güvenlik konularıyla ilgili kararın yargı tarafından verilmesi gerektiğini vurguladı. Basın ve ifade hürriyeti tartışmalarında İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına uyulmasını talep etti. AB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu, ifade hürriyetinin milli güvenlik adına ancak yargı tarafından kısıtlanabileceği uyarısı yaptı.
AİHS’nin ifade hürriyetini konu alan 10. maddesi herkesin ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğunu, bu hakkın bir konuda fikir sahibi olunmasını, fikir ve haberlerin sınırları dikkat almadan ve kamu otoritesinin müdahalesi olmaksızın dolaşmasını kapsadığını belirtiyor. Bu maddenin ikinci bölümünde de bu hakkın milli güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu düzeni gibi konular söz konusu olduğunda kısıtlanabileceği ancak bu kısıtlamaların kanunla yapılması gerektiği vurgulanıyor.
Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı AİHM, ifade hürriyetini alabildiğince geniş yorumlaması ile tanınıyor.
AB Komisyonu’nun Genişleme ve Avrupa Komşuluk Siyaseti’nden sorumlu üyesi Stefan Füle’nin sözcüsü Peter Stano, ekimde açıklanan İlerleme Raporu’na atıf yaparak devlet yetkililerinin basına ilişkin açıklamalarının savcıları harekete geçirdiği ve hem medya sahipleri hem de gazeteciler arasında oto-sansürü artırdığına dikkat çekti.
Hollandalı Hıristiyan Demokrat Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan ve şu an AB’nin yasama organı Avrupa Parlamentosu’nda müzakere edilen taslak rapor da ifade ve basın hürriyetine ilişkin kısıtlamaları tenkit ediyor.
AB, gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasının ardından Türkiye’de basın hürriyetini daha yakından takip ediyor.
Ekimde açıklanan 2013 raporunda ifade ve basın hürriyetine geniş yer ayıran AB Komisyonu, Türkiye’ye en düşük notlardan birini bu konuda vermişti. “Devlet memurlarının basın üzerinde devam eden baskısı, geniş oto-sansür, eleştirel gazetecilerin kovulması, sık sık uygulanan internet siteleri yasakları, basın ve ifade hürriyetinin fiiliyatta yargı ve radyo-tv yayınlarını düzenleyen kurumlarca kısıtlanması gibi sorunlar devam etmektedir.” diyen rapor, devlet memurlarının açıklamalarının “soğuk duş” etkisi yaptığı ve savcıların soruşturmalar açmalarına sebep olduğuna işaret etmişti.
Resmi yetkililerin eleştirel yazar ve gazetecilere davalar açmayı sürdürdükleri vurgulanan raporda, “Medya sahipliğinin, menfaatleri haberlerin serbest dolaşımının ötesine geçen büyük şirketlerde temerküz etmesi hem medya sahipleri hem de gazeteciler arasında geniş oto-sansüre yol açmaktadır. Ana akım medya bilhassa Gezi Parkı olaylarını çok az haber yaptı. Hükümeti eleştiren köşe yazarları ve gazeteciler ya kovuldular ya da istifaya zorlandılar. Neticede basın hürriyeti fiiliyatta kısıtlı kaldı.” ifadelerine yer vermişti. İlerleme Raporu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ismen zikretmeden sosyal paylaşım sitesi Twitter ile ilgili eleştirilerini de gündeme getirmişti. Rapor, “Birkaç hadisede üst düzey yetkililer sosyal medyayı tehlikeli olarak nitelendirdi.” demişti.
Rapor, ifade ve basın hürriyetine ilişkin hüküm cümlesinde ise şu cümleleri kullanmıştı: “İfade ve basın hürriyeti fiiliyatta kısıtlandı. Türk basınının mülkiyet yapısı, zaman zaman siyasetçilerin göz korkutucu açıklamaları, kısıtlayıcı kanuni mevzuat ve yargının bu kanunları yorumlayış şekli medya sahipleri ve gazeteciler arasında geniş oto-sansüre ya da gazetecilerin kovulmasına sebep olmuştur.”