15 Şubat 2018 13:05
Sputnik yazarı Ceyda Karan, Türkiye-ABD ilişkilerindeki durumu ve olası gelişmeleri ABC Gazetesi yazarı Ömer Ödemiş'le konuştu. Karan, Ödemiş’in "Türkiye yönetimin Suriye’nin toprak bütünlüğü yahut ABD ile çatışmaya girişebileceği söylemlerinin altı boş. Ankara’nın ABD’den kopma söylemleri için “Türkiye, ABD’ye iliklerine kadar bağımlı bir ülke. Hangi alandan sert tepki gösterip, tavır alacak? ABD bunu bildiği için pervasız davranıyor" ifadelerine yer verdi.
Karan'ın 'ABD, Türkiye'nin kendisine bağımlılığını bildiği için pervasız davranıyor' başlığıyla yayımlanan (15 Şubat 2018) yazısı şöyle:
Türkiye ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’ın ardından Dışişleri Bakanı Tillerson’u bekliyor. Öncesinde iki tarafın Suriye üzerinden karşılıklı mesajlaşmaları gündemi belirliyor. Pentagon’un yeni bütçesinde 550 milyon dolar ayırdığı PYD/YPG için ABD yönetimi Suriye sahasında birlikte çalışmaktan vazgeçmeyeceği mesajları verdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise ABD ile ilişkiler için “Ya düzelecek ya da tamamen bozulacak” mesajı yolladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Menbiç’i ziyaret eden Amerikalı komutanlara atfen ‘Osmanlı tokadı yememişler’ çıkışı yaptı.
Suriye üzerinden Türkiye-ABD ilişkilerindeki durumu ve olası gelişmeleri ABC Gazetesi yazarı Ömer Ödemiş ile konuştuk.
Ömer Ödemiş ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’dan oluşan ittifakın Suriye’deki sürecin başındaki birlikteliğini anımsatırken, Ankara’nın da geçmişte YPG ile temasları ve Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması operasyonu gibi örneklere dikkat çekti:
“Suriye’deki sürecin ABD, Türkiye, Katar ve Suudilerle birlikte başlatıldığını hatırlamak gerekiyor. Bu ittifak ülkelerinin Suriye’ye giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ydu. Bu görüşmede Esad’a, ABD’nin talepleri iletilmiş, o da ‘siz nerenin Dışişleri bakanısınız Türkiye’nin mi ABD’nin mi’ diye sert bir çıkışta bulunmuştu. Yani Suriye macerasına bunların dördü birlikte ve etken olarak da Türkiye ve Suudi Arabistan birlikte giriştiler. Amaçları oradaki rejimi değiştirip kendi eksenlerine uygun bir rejim inşa etmek ve İran’ı baskı altına almak, Lübnan’daki gücü baskına alıp ileriki aşamalarda da bu gücü dağıtıp kendilerine bir kuşak oluşturmaktı. Bu amaç ekseninde de her türlü uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak Suriye’deki devlet yapısı kırılmaya çalışılmıştı. İşler iyi giderse sorun yoktu aralarında. Birlikte YPG’nin silahlandırılmasına gittiler ve etkin olmasına çalıştılar. Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması operasyonu YPG ile yapıldı. Kobane sürecinde de birliktelikler çok net ortaya çıktı. Bu süreçte Suriye’ye geçen silahların tamamının da Türkiye üzerinden geçtiğini biliyoruz.”
Ödemiş, AKP’nin söylemlerinde tutarsızlık olduğu ve bu söylemlerin çok ciddiye alınmaması gerektiğini söylerken, asıl meselenin Suriye sahasından tasfiye olmuş AKP ve Türkiye olduğunu dile getirdi. Ödemiş’e göre Afrin’de de tıkanmışlık söz konusu:
“Yaşananlara baktığımız zaman bir tutarsızlık var. AKP’nin kendisinde bir tutarsızlık var. Söylemlerinin çok ciddiye alınmasını gerektiğini düşünmüyorum. Çok saçma sapan söylemlerle ortaya çıkıyorlar. Mesela Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız deniliyor. Toprak bütünlüğüne saygılıysanız orada izinsiz ne işiniz var, El Bab’da niye karakol kurup, kaymakam atıyorsunuz? Ya da İdlib’de bu kadar aktif varoluş neden? Daha pek çok şey sayılabilir. Bir başka söylenen şey: Egemenlik sınırlarına saygılıyız. Bu da tamamen yalan. Milletin gözüne bakarak söylenmiş yalanlar. YPG meselesinde de yalanlar devam ediyor. Şimdi Kürt koridoruna engel olmak istiyoruz deniliyor. Coğrafyayı bilen herkes bilir ki orada bu koridoru oluşturmak için Cerablus ve Azez’in de alınması lazım. Buralarda Türkiye’nin varlığı açık, oranın alınmasının mümkün olmadığı ve o bölgeye dönük bir harekât yapılmadığı da ortada. Tüm bunlara bakıldığında söylemlerin yalan üzerine kurgulanıp da bir algı yaratmaya yönelik olduğunu düşündüğümüzde ABD ile çatışmaya varacak ters söylemlerin de çok ciddiyeti yok. Şimdi YPG’yi niye silahlandırıp, para veriyorsunuz? Yeni değil ki bu. Şimdiye kadar niye sustunuz. Şimdiye kadar sustunuz şimdi mi zorunuza gitti. YPG’ye beş yıldır silah veriliyor. ABD şimdiye kadar bu güçleri bariz bir şekilde silahlandırılıyor. Peki başka bir ülkenin egemenlik hakkına saygılıydınız da böyle bir silahlanmayı ve oluşumu yaratmaya yönelik girişimlere beş-altı yıldır neden ses çıkarmadınız? Bu ülkedeki silahlı güç, bu ülkenin egemenlik hakkına saldırıdır demediniz de şimdi diyorsunuz.”
Ödemiş’e göre Suriye konusunda Türkiye’nin durumu ise şöyle:
“Mesele şurada: Suriye sahasından tasfiye olmuş bir Türkiye ve AKP vardı. Hatırlarsanız Rus uçağı düştükten sonra Suriye sahasında tamamen hareketsizleşmişti. Türkiye’nin yeniden sahaya girip de etkin olma çabası Rusya’nın desteğiyle oldu. Bu süreçte yavaş yavaş ABD ile bir sürtüşme yaşandı. Daha doğrusu Rusya’nın desteğini alabilmek için sürtüşüyormuş gibi yapıldı. Gelinen noktada sürecin ben ciddi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye, ABD’ye iliklerine kadar bağımlı hale gelmiş bir ülke. Hangi alandan sert tepki gösterip, tavır alacak? ABD bunu bildiği için pervasız davranıyor. Bir gün önce açıklama yapıp, öbür gün dışişleri bakanı Türkiye’ye geliyor. Aslında ABD’nin bu refleksleri ya da çıkışları çok taktığı yok. ABD şunu da biliyor: İngiltere’de muhaliflere yakın Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi geçtiğimiz günlerde bir rapor yayınlamış. Bu rapora göre Afrin’de işler hiç iyi gitmiyor. 152 YPG’li, 194 ÖSO ve Türk askeri yaşamını yitirdi deniliyor. Yani Afrin’de de istenilen olmuyor aslında. ABD’ye masaya yumruğu vurup ‘hadi sana rağmen yaparız’ diyebilecek bir süreç yaşanmıyor Afrin’de, bir tıkanmışlık söz konusu.’’
AKP’nin tek derdinin iktidarda kalabilmek olduğunu belirten Ödemiş’e göre siyasi, ekonomi ve savunma alanlarında ABD’ye endekslenmiş bir yapıdan dolayı ABD ile ilişkilerin ya düzeleceği ya tamamen bozulacağı yoluna söylenen sözleri çok ciddiye almamak gerekiyor:
“Çavuşoğlu’nun ‘ya ilişkiler düzelecek ya tamamen bozulacak’ sözlerini ciddiye almamak gerekiyor. Tamamen bozulacak diye bir ‘şans’ yok zaten. Tüm savunma sistemi ABD endeksli oluşmuş, ekonomisi göbekten bağlı, siyasi sistem bağlı. Bugün bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı bile geçmişte Başbakan olabilmek için ABD’ye gidip, icazet aldı. Daha hiçbir şey değilken ABD tarafından kabul edilip, Beyaz Saray’ın koridorlarında kendisine belli bir misyonun biçildiğini hatırlamak gerekir. Oradan baktığımızda bugün bu söylemlerin altını doldurabilecek bir tavır ve eylemliğinin gelişmesini çok olası görmüyorum. Bugün yapılan şey şu: Başından beri bunu söylüyoruz: AKP’nin tek derdi iktidarda kalabilmek. İktidarda kalabilmenin zemini gevşedikçe ve kaymaya başladıkça AKP bu zemini güçlendirecek atraksiyonlara ihtiyaç duyuyor. Nasıl ki Afrin böyle bir ihtiyaçtan gündeme geldiyse, aynı ihtiyaçtan Afrin üzerinden sergilenen şey ABD karşısına da konuyor. Türkiye’de ulusalcı geçinen oyların AKP’de bloklaşması-ki Kürt oylarıyla %50 barajını aşamayacağı anlaşıldığı için bu oyları bloklaştırmaya çalışan atraksiyonlardır bunlar. Bunların siyaseten de tarihsel sürecin gelişmesi dikkate alındığında çok fazla arkası doldurabilecek ve devam ettirebilecek, sonuca götürebilecek tavırlar olduğunu düşünmüyorum.”
“Suriye halkı direndikçe oyun bozuldu. Oyun bozuldukça bunların ezberi de bozuldu. Ezber bozuldukça bunlar saçma sapan yönelimlere girişiyorlar. Şimdi rejim değişikliğini tekrar gündeme getirmeye başladılar. O zaman Soçi, Astana ve Cenevre’nin anlamı nedir? Bunların hepsini Suriye devleti kabul ediyor. Asıl mesele şurada Suriye’deki hesap uymadı. Uymayınca da ezber bozulunca, şu an telaştalar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yeni bir strateji oluşturmak için çok hızlı hareket edemediler çünkü Rusya faktörü Suriye’de temel belirleyici olarak öne çıkmış durumdaydı. Suriye’deki tüm süreci Rusya yönetiyor. Türkiye’de ABD’de bunun farkında.”
Ödemiş, Suriyeli Kürtlerin, Şam ve Ruslarla bir karar aşamasında olduğunu söylerken, Şam’ın görüşmeleri sadece Afrin ile alakalı değil, Kürtlerin tüm pozisyonlarına ilişkin yapmak istediğini aktardı:
“Kürtler de şu andaki Suriye devleti ve Ruslarla bir karar aşamasındalar. Kararlarını ya bir süredir beraber yaşadıkları o coğrafyada birçok kaderi paylaştıkları halklardan yana verecekler ya da milis güç olmaya, bölgedeki çatışmanın devamından yana olmaya karar verecekler. Birkaç önce gün aldığım habere göre bu görüşmeler olumlu da gidiyor. Suriye devleti sadece Afrin’e ilişkin Kürtlerle görüşmek istemiyor. Afrin’in ötesinde, Suriye’deki tüm pozisyonlarına ilişkin de görüşmek istiyorlar. Örneğin Halep’teki bölgenin, Rakka’nın ne olacağı tartışılsın bundan sonra ABD ile ilişkilerin masaya konması isteniyor. ‘Çünkü bu coğrafyaya tarihinde ilk kez ABD emperyalist güçleri sizin sayenizde girdi, bu sizin sorumluluğunuzdadır, bunu bu çerçevede masaya koyup çözmemiz gerekiyor’ deyip bunun için Afrin’e müdahaleye geçit veriliyor. Bugün öğrendiğime göre zaten Afrin’in içinde belli noktalarda Suriye’nin çok düşük düzeyde mevziisinin var olduğu bilgisine ulaştım. Bunların hepsini birlikte değerlendirdiğimizde Suriye’de süreç çözülüyor ve üst bir aşamaya doğru gidiyor. Tüm bu tartışmalar ve çırpınışlar biraz ondan dolayı. Türkiye eğer 10 günde Afrin’i alabilmiş olsaydı bugün pozisyonu ve duruşu farklı olacaktı ve biz de bu durumu farklı değerlendirecektik. Eğer Türkiye Rusya’nın izni ve belirlediği çerçeve olmadan kendi başına o coğrafyada bir şeyler yapabilme becerisi gösterseydi farklı değerlendirecektir. Fakat tüm bunları yan yana koyduğumuzda dediğimiz bağların kopması olayı çok olası gelmiyor bana.”
Türkiye’nin bölgede aktif ve kendi başına var olmadığı, bu yüzden ABD’nin pozisyonunu değiştirip Türkiye ile yeni baştan sahaya girme şansı bulunmadığını düşünen Ödemiş’e göre ABD ve Türkiye sahada belirleyici olma şansını üç yıl önce kaybetti:Suriye'nin kuzeyindeki sınır hattı boyunca itidal talep edecek'
“Şimdi Türkiye bölgede aktif ve kendi başına var olabilen bir oyuncu değil. Türkiye’nin Suriye sahasındaki oyunu tamamen başka güçlere bağlı bir oyun. Yani Rusya’nın hareket alanını belirlediği bir oyunda ABD’nin Kürtleri bırakıp da Türkiye ile yeni baştan biçimlenmeye girebilmesi için Türkiye’nin daha bağımsız bir oyuncu konumuna girmesi gerekir. Afrin bunu çok daha iyi gösterdi. Türkiye’nin IŞİD’i temizlemek için girdiği Fırat Kalkanı operasyonu El Bab da yaklaşık 3 ay sürdü. El Bab çok küçük bir kasabadır, burada bile 600’e yakın kayıp verildi. Oraya gidene kadar ciddi bir çatışma yaşanmadan gidildi, oranın da şu an yarısı Türkiye, yarısı Suriye ve Rusya kontrolünde. Böyle bir durumdayken sahanın aktif oyuncu olabilecek malzemeler kaybedildi. O malzemeler IŞİD, El Kaide, Nusra gibi bir sürü terör grupları üzerinden o sahada egemenlik kurmaya çalışıyordu Türkiye. O güçlerde tamamen zayıfladı. İdlib dışında bu güçlerin varlığı yok. Türkiye’nin hegemonyası ve denetimi altındaki ÖSO denen devşirme gücün sahada gücü yok. Böyle olunca ABD’nin pozisyonunu değiştirip Türkiye ile yeni baştan sahaya girme şansı yok. ABD’nin de Türkiye’nin de o sahada belirleyici olma şansı yaklaşık üç yıl önce kaybedildi.”
Ödemiş, Suriye’nin geçtiğimiz günlerde İsrail uçağını bir dönemeç olarak nitelerken, bunun Suriye’nin bölgeyi bu güçlere teslim etmemek adına her şeyi göze alabileceği mesajını taşıdığı belirtti ve ABD’nin Lübnan’dan giriş çıkış sürecini örnek gösterdi:
İsrail’den ‘F-16’ itirafı: Suriye’nin hava savunması düşürdü
“Bugün bakıyoruz Suriye devleti, İsrail uçağını uzun süreden sonra vurdu. Daha önce de girmişti İsrail uçakları ve füzeleri ama Suriye devleti böyle bir hamleye kalkışmamıştı. Kalkışıyor olması ve sonuç alıyor olması bir dönemeçtir. Bunu böyle değerlendirmek gerekir. Suriye devleti müttefikleriyle birlikte bölgede varlığını korumak ve bölgeyi bu güçlere teslim etmemek adına pek çok şeyi göze alabileceğinin mesajını vermiştir. İsrail’in ve ABD’nin bu bölgede Türkiye’de artık kendi sürecini bir ölçüde aştığını ve sürecin aktif unsurlarının artık bu güçler olduğunu gösterdi. Artık savunmada da kalmayacağını gösterdi. İsrail’in açıklamalarına baktığımızda gerginliği tırmandırmamak gerekir şeklinde açıklamaları olduğunu görüyoruz. ABD’nin de kendi askeri gücüyle böyle bir operasyona kalkışmayacağını düşünmek gerekir. ABD’nin Lübnan’a bir girişi ve bir de çıkışı vardır. ABD ve müttefikleri çok ciddi zayiat vererek, birkaç ay içerinde alelacele Lübnan’ı terk etmiştir. Yani o coğrafya Irak değil. O coğrafyada tarihsel bir direniş vardır. Bu direniş dün de vardı bugün de var. Yarın da olacaktır. Türkiye’nin ve bu iktidarın sözlerini çok ciddiye almamak gerekir. Bu 15 yıllık süreçte neler deyip neler yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Barış süreci deyip, savaş sürecine çevirdiklerini bir gün önce söylediklerini bir gün sonra değiştirdiklerini gördük. Yani bu iktidarın sözü üzerine biçim alıp da yorum yapmak bizi her koşulda olduğu gibi yanılgıya götürür.”
“Afrin’de işler iyi gitmiyor. Afrin’de 30kmlik yolu kısa sürede alırız denmişti. Daha önce Suriye için söyledikleri de vardı. Şam Emevi Camii’nde namaz kılırız diyerek çıktıkları yolda yine tökezleme var. Afrin’de aldıkları söylenen köyler boşaltılmış köyler. Mevziler var ve bu mevzilerde YPG biraz direniyor sonra geriye çekiliyor. Türkiye’nin ilerleyişi yatay, dikey bir ilerleme çok fazla yok. Böyle bir durumda kayıplara da baktığımızda sonuç iyi gitmiyor. Rusya’nın da verdiği bir süre ve bir durum var. Rusya’nın bir süre sonra ‘dur artık’ deme noktasına geleceği ve Suriye’nin çok yakın bir süreçte çok daha aktif olarak Afrin’de yer alacağını düşünüyorum. Yani Suriye devleti ve Ruslar oradaki yaşayan halkı ve güçleri Türkiye’nin önüne bırakmayacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin Afrin’den girip, Menbiç’ten çıkmasına izin vermeyecektir. Türkiye’nin söylemi iç politikaya yöneliktir. Türkiye de bunun böyle olmayacağını zaten iliyor. Bu operasyonun amacı söylenildiğini yapmaktan çok iç politikada kendilerine zemin oluşturmak için yapılıyor. Bunun da ulusalcı, milliyetçi oyları bloklamaktan geçtiğini biliyoruz.”
© Tüm hakları saklıdır.