Aslı Aydıntaşbaş
(Milliyet - 13 Eylül 2012)
ABD içine kapanacak
Bir deli bir film yaptı, malum azınlık yine düğmeye basılmış gibi beklenen tepkiyi verdi.
‘Malum azınlık’ diyorum çünkü İsrailli yönetmen Sam Bacile’in açıkça provokasyon amacıyla yaptığı, kimsenin ciddiye almadığı, hatta aylardır da YouTube’da duran filme tepki göstermek için ortalığı kasıp kavuran, yakıp yıkan, hatta öldüren kesim, İslam dünyasını temsil ediyor olamaz. Buna inanmıyorum. Nasıl ki Sultangazi’de bir polis emekçisinin ölümüne neden olan DHKP-C bombacısı Türk solunu ya da sivilleri öldüren PKK canlı tüm Kürtleri temsil etmiyorsa, Bingazi’de Amerikan Büyükelçisi Chris Stevens’ı öldüren fanatikler de Libya halkını temsil etmiyor.
Ancak o korkunç cinayetin etkileri, hem Libya, hem de tüm Ortadoğu’daki stratejik denklemi etkileyecek.
Söylediklerimi iddialı mı buldunuz? Son iki haftadır New York’ta Amerikan seçim sürecini izlememiş olsam, farklı düşünebilirdim. Ancak son gezide, uzun yıllar yaşadığım Amerika değil, bambaşka bir ülke gördüm karşımda. Dünyayı yönetme hevesinden çoktan vazgeçmiş, kabuğuna çekilmek isteyen, sağda ve solda bir an önce Ortadoğu’dan elini eteğini çekip arka bahçede barbekü yapma hayali kuran bir Amerika...
Amerikalıların her şeyden çok ülkelerindeki ekonomik kriz, işsizlik ve mortgage rakamlarıyla ilgilenmelerinde şaşılacak bir şey yok. Kriz dönemleri böyledir; zaten savaş yorgunu Amerikalılar artık her yere ‘ayar vermenin’ faturasını karşılayamayacaklarının farkındalar.
Ama garip olan, seçim sürecinde hem iktidar hem de muhalefetin sanki Ortadoğu yokmuş gibi davranması. Washington’da kulağı delik bir dostum, Başkan Obama’nın ‘Irak’ kelimesinden nefret ettiğini, bunu bilen danışmanlarının mümkün olduğunca Beyaz Saray toplantılarında Irak’tan söz açmamaya çalıştığını söyledi. (Bu da Ankara’nın Maliki’yle ilgili şikayetlerini Washington’un neden kulak arkası ettiğini açıklayabilir.)
Daha da garibi, Amerikan seçim sürecinde Suriye, Mısır ya da Libya laflarının hiç geçmemesi. Seçmen artık uzak diyarlarla ilgilenen bir Amerika istemiyor. Parti kongrelerinde “Suriye” lafını duymadım.
Beyaz Saray’ın Suriye konusunda zaten ‘isteksiz’ olduğunu, şubattaki Washington gezimden beri yazıyorum. Durum değişmiş değil. Obama yönetimi “Hele bir seçimleri atlatalım da...” havasında ama seçimden sonra da askeri anlamda devreye girmelerini beklemek saflık olur. Libya’da dün yaşananlar sonrasında Washington’un ‘uçuşa kapalı bölge’ formülüne bile yanaşacağından emin değilim...
Bu aynı zamanda Ak Parti ve Obama yönetimi arasındaki ‘al gülüm-ver gülüm’ atmosferinin Suriye nedeniyle gerileyeceğinin de habercisi. Suriye de stratejik denklemi muhalifler lehine değiştirebilecek ‘uçaksavarlara’ ABD’nin baskısıyla sınırda el konuyor. Muhtemelen Libya saldırısı sonrası ABD bu baskıyı iyice arttıracaktır. Bu da Beşar Esad’ın hava bombardımanıyla kentleri tarumar etmeye devam edeceği, daha çok insanın öleceği anlamına geliyor. Yani savaş uzayacak, Amerika seyredecek, Türkiye iyice gerilecek...
Libya’daki saldırı sadece ABD’deki ‘izolasyonist’ eğilimleri körüklemekle kalmayıp, Obama’yı da zor duruma sokacaktır. Evet Amerikalılar ‘dünya jandarması’ rolünden bıkkın, ama ‘zayıflık’ imajından da hoşlanmıyorlar. En sonra bir ABD elçisi, Demokrat Partili Jimmy Carter döneminde, 1979’da Afganistan’da öldürülmüştü. Amerikalılar ‘güçsüz’ ve fazla anlayışlı buldukları Carter’ı bu saldırı ve İran rehine krizi nedeniyle hiç affetmediler.
Bakalım zamanın ruhu bu kez Obama için ne anlam ifade edecek...