Yavuz Baydar - Al Monitor
‘Türkiye yol ayrımında’ ifadesi yıllarca öyle yerleşiklik kazandı ki, artık bir klişe. Ama Batı’da Türkiye’nin heyecan – ve kaygı – verici serüvenini izleyenler açısından bu ‘müzmin’ hal geçerliliğini koruyor. Bir yandan da, Fransızcadan gelme ifadeyle, ‘fatigue’ (bezginlik) haliyle bütünleşiyor.
Bu hafta içinde Brüksel’de AB çevreleriyle ve diplomatik kaynaklarla yaptığım, tümü de sürecin hassasiyeti nedeniyle çoğu ‘kayıt dışı’ sohbetlerin ortaya koyduğu genel algı hali böyle.
AB karar merkezlerinde, Türkiye’nin üyelik müzakereleri sürecinde bulanık havayı dağıtmak amacıyla süren çalışmalar ilk kritik eşik ardından bir nebze rahatlamış durumda. Ateşi canlandırmak için açılması beklenen 22. Müzakere başlığının önünde, Merkel’in partisi CDU’nun tek başına iktidar olamayacağının kesinlik kazanmasıyla hiçbir engel kalmadı.
‘CDU tek başına muzaffer çıksaydı, AB-Ankara ilişkileri iyice sıkıntıya girerdi’ dedi bir Alman siyasetçi. ‘Koalisyon olacaktır ve Almanya ‘pacta sunt servanda’ya (ahde vefa) bağlı bir ülke olarak başlığın açılmasına engel olmayacaktır.’
Bu yeterli değil. Brüksel’deki kilit merkezlerde sohbetlere iri soru işaretleri egemen.
Başbakan Erdoğan gerçekten ‘özlü’ bir demokrasi paketi açıklayacak mı? Neden bu kadar bekliyor? Paket başta KCK’lılar olmak üzere, hapisteki gazeteci veya muhalif kişilerin tahliyesine, ifade özgürlüğüne dair sorunlara açılım sağlayacak mı? Barış sürecine ivme kazandırır mı? Paket bir siyasi taktiğin mi, yoksa yenilemiş bir stratejinin mi ifadesi olur? Heybeliada Ruhban Okulu açılacak mı?
Yazının tamamını okumak için tıklayın.