Türkiye'nin 3 Ekim 2005’te başlayan Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri, 10. yılını doldurdu. Ancak taraflar arasındaki ilişki son yıllarda giderek zayıfladı ve müzakereler fiilen donduruldu. Avrupa'da Türkiye'nin ‘AB ruhu'ndan uzaklaştığı endişeleri her geçen gün artarken, Türkiye'de ise AB üyeliğine destek son 15 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda.
Avrupa Birliği, Aralık 1999’da gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi ile Türkiye’ye adaylık statüsü vermişti. Ancak üyelik müzakerelerine başlandığında takvimler 3 Ekim 2005 tarihini gösteriyordu. O günden bugüne kadar toplam 35 müzakere başlığından yalnızca 14 tanesi açılabildi. Açılan başlıklar içerisinde ise sadece bir tanesi kapatıldı. Önümüzdeki dönemde de yeni başlık açılması veya açılan başlıkların kapatılması konusunda her iki tarafta da pek hevesli bir hava gözlemlenmiyor.
Güven kaybı yaşanıyor
AB ve Türkiye arasındaki bu ‘soğukluğun’ ise birçok farklı nedeni var. Tam üyelik müzakereleri, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü için hazırlanan Annan Planı’na tam destek vermesine rağmen plana karşı çıkan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğine alınması ile ciddi bir güven kaybı yaşadı. Öte yandan son yıllarda Türkiye’nin dış politikada AB siyasetine aykırı söylemler geliştirmesi, AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusundaki olumlu tavrını iyiden iyiye zayıfladı. Son birkaç ayda tekrar başlayan PKK operasyonları ve ifade özgürlüğü konusundaki sıkıntılar da AB-Türkiye ilişkilerinde telafisi zor bir gerilim yaratmış durumda. Deutsche Welle Türkçe Servisi’ne konuşan uzmanlar, Türkiye-AB ilişkilerinin yakın gelecekte ‘genişleme’ yerine ‘komşuluk’ ekseni üzerinden kurgulanacağını belirterek, önümüzdeki 5 yıl içinde üyelik konusunda yeni bir gelişme beklenmemesi gerektiğini vurguluyorlar.
“AB üyeliğine destek yüzde 48’e düştü”
Türkiye’de hiçbir siyasal iktidarın Avrupa Birliği üyeliği konusunda kamuoyu desteği olmadan adım atamayacağını dile getiren Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mithat Baydur, taraflar arasındaki en ciddi güven kaybının Kıbrıs sorununda yaşandığını kaydetti. Türkiye’nin Annan Planı konusunda gerekli gayreti göstermesine rağmen plana ‘hayır’ diyen Kıbrıs Rum Kesimi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla AB üyesi olmasının Türkiye kamuoyunda ciddi bir tepki yarattığına işaret eden Baydur, “Böylelikle birlik içinde Türkiye’ye karşı Rum vetosu birden ikiye çıktı. Türkiye bu konuda AB tarafından cezalandırıldığını düşündü ve süreç geriye doğru gitmeye başladı” dedi. AB ve Türkiye ilişkileri konusunda tarihi önem taşıyan 1999’daki Helsinki Zirvesi sonrasında Türkiye kamuoyunun AB üyeliğine desteğinin yüzde 85’lere kadar çıktığını hatırlatan Baydur, “Bugün ise bu oran yüzde 48’lere kadar gerilemiş durumda. Bu durum da iktidarların tam üyelik müzakereleri konusundaki motivasyonunu bozan bir unsur” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye dış politikasını değiştirdi”
Türkiye’nin 2008 krizinde ağır yara alan ABD ve AB ekonomilerine nazaran bu krizden daha hasarla çıktığını ve bu durumun Türkiye’de bir ‘özgüven artışı’ yarattığını ifade eden Baydur, “Yüksek büyüme oranları ve sonrasındaki zenginleşme, Türkiye’yi bölgesel anlamda daha bağımsız bir dış politika izlemeye itti” dedi. Türkiye’nin bölgede uyguladığı dış politika hamlelerinin AB tarafından Türkiye’nin yüzünü batıdan doğuya çevirdiği yorumlarına neden olduğuna işaret eden Baydur, “Dolayısıyla müzakere sürecinden husumete dönüşen bir ilişki biçimi oluştu” diye konuştu.
“10 yıldaki ilerleme, gerilemeye başladı”
Teknik olarak bakıldığında son 10 yılda açılıp kapanan tek konu başlığı olan ‘eğitim ve kültür’ başlığının da içi boş olduğuna dikkat çeken Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol da “Taraflar arasındaki üyelik müzakerelerinin durduğunu, 10 yılın sonunda hiçbir ilerleme sağlanamadığını söyleyebiliriz” dedi. Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başladığı 3 Eylül 2005’te demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında Avrupa tarafından takdirle izlendiğini anımsatan Baydarol, “Bugün ise aynı konularda ciddi bir gerileme yaşanıyor. Hukukun üstünlüğü ve yargı kararlarındaki tarafsızlık gibi hayati konularda geriye doğru gidiş var” diye konuştu.
“Genişleme yerine komşuluk”
AB tarafının ise mevcut durumdan çok da şikâyetçi olmadığını dile getiren Baydarol, AB’nin Türkiye ile artık ‘genişleme değil komşuluk stratejisi’ üzerinden ilişki kurduğuna vurgu yaptı. Avrupa Birliği organlarının Türkiye ile bundan sonraki dönem için Gümrük Birliği’nde revizyon ve vize uygulamasının esnetilmesi gibi konularda görüş alışverişi içinde olduğuna dikkat çeken Can Baydarol, şunları söyledi: “Önümüzdeki beş yılda Türkiye ile AB arasında tam üyelik konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişme olmasını öngöremiyoruz. Hatta ilişkilerdeki en kritik konuların başında gelen Kıbrıs sorunu yakın dönemde çözülse bile Türkiye’ye üyelik yolu açılır diyemeyiz. Ancak Türkiye’nin yüzünü batıya çevirmekten başka şansı yok. Aksi takdirde Ortadoğu bataklığı yanı başımızda duruyor. Bu nedenle seçimlerden sonra mutlaka AB üyeliği tartışması yeniden gündem haline gelmeli.”