Dünya
Deutsche Welle

AB-Türkiye: 5 soruda üyelik perspektifi

Türk hükümeti, sığınmacı anlaşması pazarlıkları çerçevesinde Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin canlandırılmasını istiyor. Peki, üyelik Türkiye için hala gerçekçi bir hedef mi?

11 Mart 2016 17:36


Türkiye ile dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasındaki ortaklık ilişkisinin temelini atan Ankara Anlaşması 1963 yılında imzalandı. Anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 50 yıldan fazla zaman geçmesine karşın, Türkiye Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik hedefine henüz yaklaşamadı. 2005 yılında başlayan tam üyelik müzakerelerindeki 35 fasıldan şu ana kadar yalnızca biri "Bilim ve Araştırma" faslı geçici olarak müzakerelere kapatıldı. Peki, müzakerelerin sürüncemede kalmasına hangi faktörler yol açıyor?

Süreç neden bu kadar uzun sürüyor?

Türkiye ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerinin başlamasına 3 ekim 2005 tarihinde karar verildi. Özellikle Kıbrıs sorunu, müzakereleri tıkanmasına neden olan siyasi sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Güney Kıbrıs'ın AB üyeliğini tanımayan Türkiye, Ankara Anlaşması'nın genişletilen ek protokolünü de Güney Kıbrıs için uygulamaya yanaşmıyor. Söz konusu protokol, Türkiye'nin liman ve hava sahalarını Güney Kıbrıs'a açmasını öngörüyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise Türkiye'nin ek protokolü uygulamaması nedeniyle müzakerelerdeki 35 başlıktan 6'sını 2009 yılından bu yana bloke ediyor.

Türkler AB'ye girmek istiyor mu?

Başbakan Davutoğlu, kısa bir süre önceki açıklamasında Türkiye'nin AB üyeliğinin 'sadece bir istek değil, stratejik bir hedef' olduğunu söylemişti. Ancak Türk halkının konuya yaklaşımı biraz daha farklı. Geçen yıl mayıs ayında AB'nin kamuoyu araştırmalarından sorumlu kurumu Eurobarometre tarafından yaptırılan kamuoyu yoklamasına göre, Türk halkının yüzde 55'i Türkiye'nin AB üyeliğinden fayda sağlayabileceğini düşünüyor. Ne var ki, çelişkili bir şekilde, ankete katılanların sadece yüzde 33'ü Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyor, yüzde 40'ı ise buna karşı.

Bu farkı nasıl açıklamak gerekir?

Türklerin, adeta bir yılan hikayesine dönen AB üyeliği sürecinden yılmış olmaları buna gerekçe gösterilebilir. Pek çoğu, gururlarından feragat etmektense, AB'ye girmemenin daha iyi olacağını düşünüyor. Ayrıca Türkler arasında, AB'nin bi 'Hristiyan kulübü' olarak kalmak istediği, bu nedenle ipe un serdiği görüşü de yaygın. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen yıl Avrupa ülkelerine atfen, "Türkiye kapınıza gelip dilenecek ülke değil" demişti. AB ile Türkiye arasında geçen yıl kasım ayındaki zirveden basına sızan bir protokole göre, Erdoğan bu zirvede "53 yıl bekledik, siz bizi gülünç duruma düşürdünüz" dedi. Ancak AB'nin son Türkiye İlerleme Raporu'nda hukuk devleti, ifade ve toplanma özgürlüğü gibi konularda Türkiye'nin eksikliklerine dikkat çekilmişti.

Avrupa Türkiye'nin üyeliğine hazır mı?

Türkiye'deki mevcut siyasi gelişmeler doğrultusunda uzmanlar, ülkenin AB'nin eleştirdiği noktalardaki açıklarını kapatmasını yakın bir tarihte beklemiyor. Ancak Türkiye tüm kriterleri yerine getirse ve tam üyelik müzakerelerin sonuna gelinse dahi, Türkiye'nin üyeliğine başka engellerin çıkabileceği yorumları da yapılıyor. Zira Avusturya ve Fransa, tam üyelik müzakerelerinin sonuçlandırılması halinde Türkiye'nin üyeliğini referanduma götüreceklerini duyurmuştu. Bu ülkelerdeki halkın çoğunluğunun Türkiye'nin üyeliğine onay verip vermeyeceği şüpheli. Her iki ülkede olduğu kadar diğer AB ülkelerinde de Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar olduğu biliniyor. Almanya'da da Merkel hükümetinin koalisyon sözleşmesinde Türkiye ile yürütülen müzakerelerin 'ucu açık' olduğuna yer verilmişti.

Vize muafiyeti sağlanacak mı?

Türkiye, AB ile yürütülen sığınmacı anlaşması müzakereleri çerçevesinde Schengen Bölgesi'nde Türk vatandaşları için vize muafiyetinin gelecek haziran ayından itibaren yürürlüğe girmesini talep ediyor. AB'nin de Türkiye'nin bu talebine olumlu yaklaştığı biliniyor. Ancak bu hak, Schengen Bölgesi'nde 180 gün içerisinde en fazla 90 gün olacak şekilde vizesiz seyahat edilebilmesini öngörüyor. Türk vatandaşları, vize muafiyeti sağlansa dahi AB'de oturum ve çalışma haklarına sahip olmayacak. Bu tür haklardan sadece AB üyesi ülkeler faydalanabiliyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle