Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, AB'nin, tam da Türkiye bölgesinde gerçek bir bölgesel güç olmaya başlarken Türkiye üzerindeki etkisini kaybetmekte olduğunu belirtti ve uyardı: "AB süreci geri dönülemez nitelikte."
Balkan Politika Kulübü'nün düzenlediği, "Türkiye ve AB İlişkileri" konulu konferansta konuşan Yalçındağ, AB'nin Türkiye ile üyelik müzakerelerinin 2005 yılında başladığını ve tatmin edici olmayan bir hızla da olsa bugüne kadar gelindiğini hatırlattı.
Yalçındağ, müzakere sürecindeki bütün aksaklıklara karşın Türkiye'nin AB'ye yöneliminin "geri çevrilemez" bir süreç haline geldiğini ifade ederek, günümüzde Türkiye ile AB arasında ekonomik anlamda bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi oluşumu için, çok yol kat edildiğini, bu ilişkinin siyasal alanda yansımalarının ortak kurumlar aracılığıyla gerçekleştirildiğini, gerçekleştirmeye devam edildiğini kaydetti.
Türkiye'nin üyeliğinin AB'yi Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya gibi bölgelere komşu haline getireceğine dikkat çeken Yalçındağ, "Bu noktada AB'li dostlarımızın kaygılarını anladığımızı belirtmek isterim. Ancak unutulmamalıdır ki, en büyük sorunlar bile fırsata dönüştürülebilir. Türkiye'yi reddetmiş bir AB, söz konusu bölgelerin sorunlarından bağışık bir konumda olmayacak, bilakis bu bölgelere yönelik inisiyatif alma şansını oldukça azaltacaktır. Bu bölgede güçlü, demokratik, istikrarlı, işleyen bir liberal piyasa ekonomisine sahip Türkiye ise küresel planda AB'nin gücüne güç katacaktır" dedi.
Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin her iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir çözüm olduğunu vurgulayan Yalçındağ, "AB'nin müktesebatında yer almayan ve hiç bir siyasal ve hukuksal karşılığı olmayan ayrıcalıklı ortaklık ya da özel statü gibi argümanlar da, bunları savunanların entelektüel kapasitelerinin sınırlarını göstermektedir" dedi.
Yalçındağ, AB'nin hala evrim içerisinde olduğunu ifade ederek, "AB içinde küresel vizyon sahibi federal bir siyasal bakış açısının mı yoksa içe kapanık, eski Avrupa zihniyetinin mi baskın çıkacağı henüz belli değildir" diye konuştu.
Bütünleşme sorunları ile AB'nin bazı çekirdek ülkelerindeki iktidarların ideolojik eğilimleri bir araya geldiğinde genişlemenin geri planda kalacağının ve önümüzdeki dönemin daha da zorlu geçeceğini kabul etmek zorunda olduklarını belirten Yalçındağ, bu durumun sadece Türkiye açısından değil, müzakere ya da adaylık aşamasında bulunan tüm Balkan ülkeleri için de yeterli olacağını söyledi.
Yalçındağ, "Bazı Avrupa kamuoyularından, siyasetçilerinden yükselen olumsuz açıklamalar, Türk kamuoyu tarafından kaygıyla karşılanıyor. Reform sürecini maalesef baltalıyor. Bu da son açıklanan Bağımsız Türkiye Komisyonu raporunda büyük bir isabetle saptandığı gibi Türkiye'de Avrupa karşıtlarının söylemlerinin güçlenmesine yol açıyor. İşin ilginç yönü AB, tam da Türkiye bölgesinde gerçek bir bölgesel güç olmaya başlarken Türkiye üzerindeki etkisini kaybetmektedir. Türkiye - AB müzakere süreci diğer tüm adaylarda olduğu gibi tam üyelikle sonuçlanmalıdır" dedi.
'Kıbrıs konusu'
Yalçındağ, Kıbrıs konusuna da değinirken, "İçinde bulunduğumuz 2009 yılının son dönemi, Türkiye'nin AB ile şu ana kadar yeterince hızlı gitmediğine inandığımız müzakere süreci açısından son derece önemli bir dönemeç olacaktır" dedi.
Kıbrıs sorunundan kaynaklanan bitmez tükenmez engellerden birinin yine karşılarında olduğunu ifade eden Yalçındağ, "Türkiye'nin gümrük birliğinden kaynaklanan hükümlülüklerini yerine getirip getirmemesiyle ilgili olarak, süreci ciddi bir biçimde etkileyecek bir girişim olmaması durumunda AB zirvesi Türkiye hakkında bir karar almak durumunda olacak. Sorunun çözümü açısından hiç de yapıcı hareket etmeyen AB kanadında, Kıbrıs sorunuyla Türkiye'nin AB'ye üyeliğini birbiriyle ilişkilendirme çabaları, kamuoyunu ve iş dünyasını derin huzursuzluğa itmektedir. Bu noktada Avrupa kamuoyunun ve politikacılarının hassasiyetini anlamakla birlikte ahde vefa ilkesi çerçevesinde Türkiye'ye verilen sözlerin tutulması gerektiğini düşünüyoruz. AB üyelik perspektifi güçlenmiş bir Türkiye'nin Kıbrıs ile bağlantılı sorunların çözümü konusunda elinin daha güçlü olacağını, ancak AB'nin Türkiye'yi bu konuda teşvik edici olmaktan uzak durduğunu belirtmek isterim" dedi.