DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör, AB'nin yeni fasıl açma kararını değerlendirdiği yorumunda, "Suların sadece şimdilik durulduğunu, AB’nin bu kararla Erdoğan’a çeşitli tuzaklar kurmuş olduğunu" belirtti. İkili ekonomik çıkarlar doğrultusunda ne AB'nin, ne de Türkiye'nin birbirinden tamamen vazgeçebileceğini açıklayan Güngör, "AB'nin Gezi olayları ile bağlantılı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sınırlarını gösterdiğini iddia etse de, her tür muhalefeti görmezden gelmesiyle bilinen Erdoğan, yönetim tarzına yönelik bu uyarıyı sineye çekmeyecektir" dedi.
Deutsche Welle Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör'ün açıklaması şöyle:
AB diplomasisi, kriz durumlarında eninde sonunda uzlaşmaya varabilmesiyle tanınır. Ve bu uzlaşı tüm taraflarca dişlerini gıcırdatarak da olsa kabul edilir. AB ile Türkiye arasındaki zorlu ilişkide de zeki bir taktikle şimdilik suların durulması sağlandı. Şimdilik! Çünkü büyük bir krizin patlak vermesi tehlikesi sadece şu an için bertaraf edildi, temelli olarak değil.
Almanya ya da Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de Türkiye’nin AB’ye üye olma hedefine gerçekten ulaşacağına içtenlikle inanan hâlâ var mıdır? Türkiye’nin üyeliğine, bu tür konularda Avrupa içinde söz sahibi olan Alman hükümeti de karşı çıkıyor. İktidardaki Hrıstiyan Birlik Partileri'nin seçim programında 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin büyüklüğü, ekonomik yapısı ve AB’nin kapasitesini zorlayacağı gerekçeleriyle üyeliğe karşı çıkılıyor.
Ancak ne AB, ne de Türkiye birbirinden tamamen vazgeçebilir. İkili ekonomik çıkarlar ve son derece zor bir bölgede güvenlik ve dış politika konusundaki işbirliği büyük önem taşıyor. AB’nin, Ankara ile görüşüldükten sonra Berlin’in önerisini onaylaması bu yüzden.
Peki AB tam olarak neye onay verdi? Yeni bir fasıl açılarak, Türkiye ile üyelik müzakereleri sekteye uğratılmamış olacak. Ancak faslın resmen açılması için AB’nin Türkiye ile ilgili ilerleme raporunu açıklayacağı sonbahar ayları beklenecek.
Top Erdoğan'da
AB şimdi rahatça arkasına yaslanarak Gezi olayları ile bağlantılı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sınırlarını gösterdiğini iddia edebilir. Ancak her tür muhalefeti görmezden gelmesiyle bilinen Erdoğan, yönetim tarzına yönelik bu uyarıyı sineye çekmeyecektir. AB’ye yönelik çıkışının ne zaman, nasıl ve ne şiddette geleceğini kestirmek zor. Bunu yaparken maksadını aşması da ihtimal dahilinde.
Dolayısıyla Türkiye ile üyelik müzakerelerinin taksit taksit sürdürülmesi çok da net bir yöne işaret etmiyor. Avrupa, Erdoğan’ı günah keçisi konumuna düşürecek tuzaklar kurmuş oldu. Geçmişte sık sık yaptığı gibi AB’yi tehdit etme yolunu seçecek olursa, AB rahat bir şekilde çıkacak krizlerden Erdoğan’ı sorumlu tutabilir.
AB bir yanda Türkiye ile iplerin temelli kopmasını son anda engellemiş oldu. Ama aynı zamanda ipleri kesebilmesi için makası Erdoğan’ın ulaşabileceği mesafeye koymuş oldu. Avrupa ile köprülerin atılması, İslamcı muhafazakâr, Avrupa karşıtı taraftarlarının gözünde Erdoğan’a puan kazandıracaktır. Kaybeden ise, daha fazla demokrasi, düşünce ve basın özgürlüğü, daha fazla bireysel ve kurumsal özgürlükler talep eden, son dönemde güç kazanan hareket olacaktır.
AB mümkün olduğunca kararlı ve samimi bir şekilde Türkiye’nin AB ile bütünleşmesi sürecinin arkasında durmalıdır. Brüksel ile Ankara arasındaki kriz temelli bertaraf edilemezse yargı ve temel haklar konusundaki bir sonraki fasıl açılamaz. O zaman da Avrupalılar Türkiye’de modern hukuk devleti anlayışıyla tezat oluşturan gelişmelerde söz söyleme hakkını yitirir. Avrupa ve Türkiye arasında iplerin kopmasının getireceği vahim sonuçlar konusunda fikir ayrılıklarına yer yoktur.