Özel Dosya

Eski CEO Hazım Kantarcı'dan Sabancı grubunu kızdıracak anılar

Sabancı Holding'in eski CEO'su Hazım Kantarcı, yönetimi ve Sabancı ailesiyle geçen inişli çıkışlı 32 yılını anlatıyor

14 Ocak 2013 03:33

 

Hazal Özvarış 

 

Sabancı Topluluğu’nda 32 yıl boyunca çalışan Hazım Kantarcı, anılarını Offset Yapımevi Yayınları tarafından yayımlanan “CEO Hazım Kantarcı” başlıklı kitabında yazdı. Sabancı Holding’de uzman olarak başladığı kariyerini CEO olarak sonlandıran Kantarcı’nın kaleme aldıkları arasında Sabancı Holding’de dair bilinmeyenler de var. Kitapta, LASSA’nın bir dönem lastiklerini test etmeden piyasaya sürmesinden bayi temsilcileriyle beraber çıkılan Amerika gezisinde Playboy Kulüp’e gidilmesine kadar pek çok detayın yanı sıra Sabancı ailesine dair eleştiriler de mevcut. Kantarcı, Sabancı Holding’in kurumsallaşması için atılan profesyonelleşme adımlarının aile içinde huzursuzluk yarattığını anlatırken, Sakıp Sabancı’nın da kendisine “Çalışmaları bir müddet buzdolabına koyalım. Aile dağılıyor” dediğini aktarıyor.  

Kantarcı’nın, kendi hayatının yanı sıra Türkiye’nin sanayi tarihine dair bilgileri ve aile şirketlerinin çıkmazlarını da içeren kitabından bazı kısımlar şöyle:

 

‘Sabancılar Ankara’nın nabzını tutuyor, bakanlıklardan çıkmıyor’

 

1 Mayıs 1945’te Kayseri’de doğan Kantarcı, ODTÜ İş İdaresi Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1 Mayıs 1970’de Sabancı şirketlerinden BOSSA Basma Fabrikası’nda uzman olarak çalışmaya başlıyor. 1972’de Sabancı deneyimine iki seneliğine ara veren Kantarcı, o dönem  patronu olan Halil Bezmen’in sorusu üzerine Sabancı kardeşleri ve başarılarının nedenlerini kısaca şöyle anlatıyor:

“Hadise üretimden ibaret değil. Dönem kapalı ekonomi dönemi. Sabancılar SASA’yı kurdular; polyster elyafını onlardan almak durumundasınız. Şimdi kord bezi tesisini, KORDSA’yı kuruyorlar. Kord bezini çok mu biliyorlar? Yoo, ama piyasasını biliyorlar. İkincisi, Sabancılar Ankara’nın nabzını iyi tutuyor, Bakanlıklardan çıkmıyorlar, fırsatları takip ediyor, yeni işlere giriyorlar. Ankara’da ibadullah imkanlar var. Üçüncüsü, çalışmak Sabancı’ların hobisi.”

 

Süleyman Demirel’den LİSA’ya özel sipariş

 

1974’te KORDSA’ya planlama müdürü olarak girerek yeniden Sabancı çatısı altında çalışmaya başlayan Kantarcı, 34 yaşında dönemin en genç genel müdürlerinden biri olarak LİSA’ya atanıyor. Sakıp Sabancı’nın “Benim genel müdürüm olarak çalışacaksın” dediği Kantarcı, LİSA için “Başladığımda bir bakkal dükkanından bile daha kötü yönetilir durumdaydı” diyor.

İncelediği raporlarda LİSA’ya bağlı bayiler arasında “çapraşık ve adaletsiz bir sevkiyat” olduğunu tespit eden Kantarcı, “Süleyman Demirel bile  telefon ettirmiş, Isparta’ya iki tane (karaborsada olan biçer-döver lastiği) gönderin, diye” ifadesini kullanıyor. Kantarcı, sevkiyattaki problemleri sonlandırmak için “lastik karaborsası varken, dağıtımı kontrol altında tutmak ve güya iki taraf da nemalansın diye kurulmuş” dediği distribütörlükleri kapatma kararı alıyor.

 

‘Açgözüz  ya, LASSA lastikleri test edilmeden satmışız’

 

Kantarcı, LASSA üretimi lastiklerdeki kalite problemi için de “Fabrika değil ama berber durumun farkında” diyor. Kantarcı, kalitesizliğinin sebeplerini saptamak için lisansör B.F.Goodrich’den gelen uzman Lee Prior’ın 6 haftalık çalışması sonucu hazırladığı rapordaki şu ifadeye kitabında yer veriyor:

“Sizin çok ciddi sorunlarınız var; lastikleriniz dökülüyor ve lastikleri test etmeden piyasaya veriyorsunuz!”

Kantarcı, Prior’ın tespitini şöyle yorumluyor:

“Açgözüz ya, nasıl olsa satılıyor deyip, paket satışlarla, test etmeden piyasaya sürmüşüz! (...) Anlaşılan aç piyasa o zamanki yönetimin iştahını kabartmış ve lastikler adeta fırından yeni çıkan ekmekler gibi piyasaya sürülmüştü.”

 

Başarılı bayiler Playboy Kulüp’te

 

LİSA genel müdürlüğünün yanı sıra LASSA genel müdür yardımcılığına atanan Kantarcı, “bayi satışlarının artırılması için promosyon olarak kullandıklarını” yazdığı yurt dışı gezilerinden ilk Amerika seyahatinde yaşananları da şöyle anlatıyor:

“Meşhur Playboy Kulüp’ü ve Atlantic City’deki kumarhaneleri gezmiştik. Playboy Kulüp’te Antep bayilerimizin yanlarında getirdikleri Antep fıstığı ve baklavaları, Playboy’un ‘Bunny/Tavşan’ kızlarına ve müşterilere dağıtmasına şaşkınlıkla izlemiştik.”

 

Özdemir ve Şevket Sabancı’nın ikilemi

 

1 Mart 1985’te LASSA Genel Müdürü olan Kantarcı, kitabında LASSA ile Japon Bridgestone arasında geçen ortaklık görüşmelerine yer veriyor. “Sabancı kardeşlerin (dönemin Holding Genel Koordinatörü) Hasan Güleşçi ile kendisine hedef olarak 45 milyon dolar verdiğini” söyleyen Kantarcı, görüşmeler sonrasında “Bridgestone’nun Sabancı Grubu’nun LASSA’daki hisselerinin yarısını (yüzde 36) 60 milyon dolara satın aldığını” belirtiyor.

“Bu rakam, o güne kadar Türkiye’ye gelen en yüksek yabancı sermaye yatırımıydı”, “Büyük başarı elde ettiğimizi düşünerek Tokyo’dan döndük” diyen Kantarcı, Sabancı kardeşlerin anlaşmaya tepkisini şöyle anlatıyor:

“Sakıp Bey’e durumu anlattık. Çok memnun oldu ve teşekkür etti. Ertesi gün Sabancı kardeşlerin de bulunduğu bir toplantıda durumumuzu anlatmamızı istedi. Toplantıda Özdemir ve Şevket Sabancı, ‘Ucuza gitmiş ağam’ dedi. Hasan Bey, haklı olarak çok bozuldu.”

Kantarcı, 1988’de BRİSA Genel Müdürü ve yönetim kurulu üyesi oldu. Toplam kalite yönetimindeki politikaları sayesinde 1996’da “Avrupa Kalite Büyük Ödülü”nü Türkiye’de ilk defa BRİSA’nın aldığını hatırlatan Kantarcı, Sabancı Holding Yönetim Kurulu’nda Şevket Sabancı’nın ödüle dair yaptığı açıklamayı şöyle aktarıyor:

“(Şevket Sabancı) Bu ödülün fazla abartılmaması gerektiğini, kendisinin de ABD’de bir liderlik ödülü aldığını , ancak aldığı ödülün ticari bir ödül olduğunun anlaşıldığını ve ödülü düzenleyen kuruluşa sonradan 10 bin dolar bağış yapıldığını belirtti.”

Konuşmayı “talihsiz” olarak nitelendiren Kantarcı’ya göre, “Türkiye’deki birçok kuruluş, ödülün takdirinde Sabancı’dan çok daha bonkör davrandı.”

Kantarcı, Özdemir Sabancı ve TOYOTOSA Genel Müdürü Haluk Görgün’ün 9 Ocak 1996’da öldürülmesi ardından TOYOTOSA Genel Müdürlüğü’ne ve Otomotiv Grup Başkanlığı’na getiriliyor.

“Toyota, ne yapıp yapıp ortaklıktan ayrılmak istiyordu” diyen Kantarcı, ayrılık görüşmelerinde tam ve tek yetkili olarak bulunuyor. Görüşmelere girmeden önce Holding İcra Kurulu’nda kendisinden “Put-option’da ısrarlı olması ve yüzde 25 hisse bedelinde koyulan sermayenin (125 milyon dolar) yarısını (62.5 milyon dolar) alması” istenen Kantarcı, görüşmelerin sonucunda put-option mekanizmasının yanı sıra yüzde 25’lik hisseyi 109 milyon dolara satıyor.

 

Ayhan Şahenk: Sabancıları tanırım; paylaşmaktan hoşlanmazlar

 

Kantarcı, Sabancı Holding’den satışa dair gelen tepkileri şöyle özetliyor:

“Fazla tezahürat yapmadılar, Hasan Güleşçi Bey ‘Hazım çok iyi bir iş çıkardı’ şeklinde yorumda bulununca diğerleri de ‘Eline sağlık’ diyebildiler.

Marifet iltifata tabidir. Müzakereler sonucu, holdingin istediği fiyatın çok üzerinde bir fiyata işi neticelendirmiştim. Ama pek de takdir edilmemiştim. Yine dengeleme politikası gereği uygulanıyordu. Oysa bu tür, değerinin çok üzerine yapılan satışlarda, batıda hatta Türkiye’deki bazı şirketlerde satışı gerçekleştiren genel müdürü maddi olarak da ödüllendirmek yaygın bir tatbikat olmakla birlikte, Sabancı’nın bu konulardaki tutuculuğunu bildiğimden böyle bir beklentim yoktu. Ancak Doğuş Holding Başkanı Ayhan Şahenk’in ‘Sabancıları tanırım, onlar paylaşmaktan fazla hoşlanmazlar, biz paylaşmasını biliriz’ sözlerini düşünmekten de kendimi alamadım.” 

Hazım Kantarcı, kitabın “Zirveye Yaklaştıkça Hava Soğur” bölümünün “Aile mi şirket için, şirket mi aile için?” ara başlığı altında şunları yazıyor:

“2000’li yıllara yaklaşıldığında Sabancı Topluluğu, büyük bir konglomera haline gelmişti. Aile de gelişiyor; üçüncü neslin önemli bir bölümü, biraz da yetişsinler anlayışı ile toplulukta çalışmaya başlıyor; damatlar, gelinler çoğalıyor; ‘iş mi, aile mi, soyadı mı önemli’ gibi sorular gündeme geliyordu. Sabancı kardeşler, ‘Bizden sonra ne olacak?’ sorusuna cevap arıyorlardı. Başka bir deyişle, dünyadaki tüm aile şirketlerinin çektiği sancılar, Sabancı gurubunda da yaşanmaya başlıyordu.” 

 

‘Özdemir Sabancı ‘malımı kanımdan gelen korur’ anlayışına sahipti’

 

Sabancı Holding’de profesyonelleşme yolunda yönetimde yapılacak değişikliklere ve CEO’luk sistemine dair çekinceler olduğunu anlatan Hazım Kantarcı, Özdemir Sabancı için “Profesyonellere pek güvenmezdi. Onun için aile ve çocuklar daha önemliydi. Yani ‘benim malımı benim kanımdan gelen korur’ anlayışına sahipti” ifadesini kullanıyor.

Kantarcı, 4 Nisan 2000’deki yönetim kurulu toplantısıyla tam yetki verilemeden grubun ilk CEO’su seçilen Hasan Güleşçi’nin ayrılma kararı sonrasında CEO’luğa kendisinin ve “Ali Sabancı’nın telkinleriyle  ailenin bir bölümünden özellikle Şevket ve Demir Sabancı’dan destek alan” Tufan Darbaz’ın aday olduğu anlatıyor. Ömer Sabancı’nın çekimser oy kullandığı, Şevket Sabancı, Emine Kamışlı ve Demir Sabancı’nın Darbaz’a oy verdiği yönetim kurulu toplantısında Kantarcı, üçe karşı sekiz oyla CEO’luk görevine getiriliyor.

 

‘CEO olduktan sonra Ali Sabancı pasif direnişe geçti’

 

Kantarcı, CEO olmasından memnun olmayan Ali Sabancı’nın tepkisini ise şöyle dile getiriyor:

“Strateji ve iş geliştirme grup başkanı Tufan Darbaz’dan turk.net ile ilgili kısa bir not yollamasını istedim. Biraz sonra Ali Sabancı’dan içerisinde gazete kupürleri dahil ilgili ilgisiz her şey bulunan altı klasör dolusu evrak geldi. Ali’yi aradım ‘Bunun gerisi de var mı? Bir kamyonet yollayayım mı?” diyerek üç sayfayı geçmeyen bir özet yollamalarını istedim. Anlaşılan pasif direnişe geçmişlerdi.”

Kantarcı, Şevket Sabancı’nın icra komitesi toplantısında kendisine “Taraf tutuyorsun. Esasen icra kurulunun üç üyesinin seçmediği bir CEO ile çalışıyoruz” demesi üzerine Sakıp Sabancı’ya istifa mektubu veriyor.

Sakıp Sabancı’nın cevaben “Kardeşim, Şevket’in tavrı sana değil bana, lütfen istifanı geri al” dediğini söyleyen Kantarcı, CEO’luğa devam etmek için icra komitesi toplantısında tüm üyelerden güven oyu almayı şart koşuyor ve alıyor. Kantarcı, isteğinin sebebini şöyle açıklıyor:

“Böylece  Hasan Bey’in de yıpratılmasında başrol oynayan kardeşler arası fikir ayrılıklarının, CEO’nun başlamasını etkilemesini bir nebze de olsa bertaraf ettiğimi düşünmüştüm. Fakat bu durum, sonraki iki sene içerisinde çeşitli şekillerde tekrar baş gösterecek ve benim Sabancı grubundan ayrılma kararımda önemli bir rol oynayacaktı.”

 

Sakıp Sabancı: Aile dağılıyor

 

Kurumsal yönetim çalışmalarının devam ettiği Sabancı Holding’de, “CEO ve görevleri” konusunda mutabakata varılamadığını söyleyen Kantarcı, yönetim kadrosundaki çift başlılık ve “sandviç etkisi”nin sonlandırılması için de bazı aile fertlerinin adım atmadığını yazıyor.  

Hem AKBANK Yönetim Kurulu Başkanı, hem Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi olan Erol Sabancı’nın iki görevinden de vazgeçmediğini belirten Kantarcı, icra kurulunda Şevket Sabancı haricinde beş üyenin imzasıyla alınan “üyelerin kurullarda mı, icraatta mı olacaklarına en kısa zamanda karar vermesi” kararına da Ömer ve Demir Sabancı’nın yanıt vermediğini belirtiyor.

Kantarcı, gelişmelere dair Sakıp Sabancı ile yaptığı görüşmeyi ve “icraatı aile dışına bırakma” hedefinden sapıp “aileye göre iş yaratma” noktasına gelen süreci şöyle anlatıyor:

“Sakıp Bey ‘Bizim yaptığımız doğru. Topluluk için çok sağlam bir yapı oluşturmak üzere yola çıktık. Sen de çok emek verdin. Ancak bu çalışmaları bir müddet buzdolabına koyalım. Aksi takdirde aile birliğini sağlayamıyorum. Aile dağılıyor’ dedi. Ben de kendisine ‘Bu ailenin lideri sizsiniz. Sizin tecrübelerinize ve sezgilerinize büyük saygım var. Ancak bana göre ‘Bu değişimi yaptığınızda değil, yapmadığınızda aile dağılır’ dedim.”

 

‘Sabancı Grubu’nda aileye göre iş yaratılıyordu’

 

“Birkaç ay sonra gıda ve perakendecilik grubunu ikiye ayırdık. Gıda grubunun başına Haluk Dinçer’in, perakendecilik grubunun başına da Ali Sabancı’nın atanması kararlaştırıldı. İşe göre adam değil, aileye göre iş yaratılıyordu.

Böylece tüm grup başkanlıkları şu şekilde oluşmuştu:

Holding İnsan Kaynakları grup Başkanı Mehmet Civelek (Türkan Sabancı’nın yeğeni), Finans Grup Başkanı Faruk Bilen (Erol Sabancı’nın damadı), Strateji Grup Başkanı Ali Sabancı (Şevket Bey’in oğlu), Kimya Grup Başkanı Ömer Sabancı (Hacı Bey’in oğlu), Lastik ve Takviye Malzemeleri Grup Başkanı Güler Sabancı, Perakende Grup Başkanı Demir Sabancı (Özdemir Sabancı’nın oğlu), Gıda Grup Başkanı Haluk Dinçer (Erol Sabancı’nın damadı), Çimento Grup Başkanı Erhan Kamışlı (Şevket Bey’in damadı), aile dışında ise Erol Bey’e bağlı olarak çalışan Bankacılık Grup Başkanı Akın Kozanoğlu, Şevket Bey’e bağlı çalışan Dış İlişkiler Grup Başkanı Engin Tuncay.

Şapkalar, sandviçler çoğalmış, dengeler korunmuş, herkes mutlu olmuştu. Profesyonelleşmeyi, icraatı aile dışına bırakmayı hedefleyerek girdiğimiz yolun sonunda bana bağlı tek bir profesyonel grup başkanı yoktu. Tabii ki bu bir yönetim tarzıydı ancak benim tarzım değildi.”

Kantarcı, 28 Mart 2003’te Sabancı Grubu’ndaki tüm görevlerinden istifa etti. “Yeni CEO arayışı için Ömer Sabancı’nın görevlendirildiğini ve kendisine hiç danışılmadığını” söyleyen Kantarcı, “Erol Sabancı’nın da bu sürece dahil edilmediğini, CEO’luk gibi önemli bir konuda devre dışı bırakıldığını” belirtti.

 

‘Aile ikiye bölündü, görüşemez hale geldiler’

 

Kantarcı, Şevket Sabancı, Ömer Sabancı ve Demir Sabancı’nın CEO olarak Celal Metin’de karar kılmaları için “13 Temmuz 2000 tarihinde benim CEO seçilmemle sonuçlanan sürecin rövanşı alınmıştı” derken Sabancı Holding ve aile ilişkilerine dair de şu değerlendirmeyi yapıyor:   

“(...) Bugün topluluk, eski dinamizmini kaybettiği gibi yıllardır birlik ve dirlik içinde el ele vererek başarıdan başarıya koşan Sabancı ailesi son gelişmelerden sonra iki bloğa ayrılmış ve birbirleriyle görüşemez hale gelmiştir. Her yıl 10 Nisan’daki Sakıp Sabancı’yı anma törenine ailenin bir bölümü katılmamakta, yine her yıl 26 Haziran’da Adana’da düzenlenen Hacı Sabancı’yı anma törenine de ailenin diğer bölümü katılmamaktadır.”