İNGİLİZ BASINI
Financial Times, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le yaptığı özel bir mülakata yer veriyor.
Gazeteye göre, Gül, Avrupa'nın Türk dış politikasına yönelik eleştirilerinin tehlikeli olduğunu söyledi ve bunun Batı'nın güvenliğine yönelik bazı tehditlerin göğüslenmesinde işbirliğini engelleyebileceği uyarısında bulundu:
"Abdulah Gül, Avrupa’nın Türkiye'nin Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in, NATO Genel Sekreterliği'ne itirazına yönelik tepkisinin kendilerini kaygılandırdığını söyledi, 'Bu çok tehlikeli ve bizi rahatsız ediyor' dedi."
'Şantaj yapmadık'
"Gül, 'Biz kimseye şantaj yapmadık, mantıksız bir istekte de bulunmadık. Avrupa kültüründe olduğu gibi uzlaşmacı davrandık. 1952'den bu yana Türkiye NATO'nun en aktif üyesi ve ittifaka en fazla katkıda bulunan ülkelerden biri. Soğuk savaş zamanında Türkiye Avrupa'nın savunması için kendi kaynaklarını kullandı. Bunun takdir edilmesini istiyoruz' dedi."
ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyaretiyle iki ülke arasındaki ittifakın pekiştiğini belirten gazete, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde ise daha farklı bir tablonun hakim olduğuna dikkat çekiyor:
“Türkiye'nin Rasmussen'in genel sekreterliği konusundaki tavrı Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Olli Rehn ve Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'i kızdırdı. Obama'nın Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine destek belirtmesi de Fransa ve Almanya'nın tepkisini çekti. Bu ülkelerdeki merkez sağ partiler, seçimler öncesinde oylarını artırmak için Türkiye'nin Avrupa'daki yeri tartışmasına yeniden girdiler.”
“Haziran'da Avrupa Parlamentosu, Eylül'de de Almanya genel seçimleri var. Türkiye'nin AB üyeliği konusunda özellikle muhafazakar seçmenler arasında güçlü olan yaygın şüphecilik prim yapıyor. Alman Hıristiyan Demokratlar ve Fransız Halkın Birliği Partisi, NATO anlaşmazlığını, Ankara'nın üyeliğine karşı olduklarını vurgulama fırsatı olarak kullandılar. “
'Afganistan'a takviye asker'
Financial Times, Türkiye'nin Afganistan'daki askeri varlığını güçlendirmeye istekli olabilecek az sayıdaki ülkelerden biri olduğuna dikkat çekerek şöyle devam ediyor:
“Türkiye, bunların muharip güç olmayacağında ısrar ediyor. Abdullah Gül, Türkiye'nin yakında Kabil'deki NATO güçlerinin komutasını devralacağını, bu çerçevede sivil faaliyetlerde görev alacak asker sayısını önemli miktarda artırabileceklerini söylüyor.”
'Ermenistan mesajı'
“Bununla birlikte Gül, NATO'nun Avrupa Birliği'yle güvenlik anlaşmaları imzalamasını engellemekten vazgeçecekleri yolunda yumuşama işareti göstermedi. Bu Kıbrıs sorununun bir ürünü ve Afganistan seçimlerine yardımı zorlaştıracak bir sürtüşme.”
Financial Times Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda ihtiyatlı bir yaklaşım sergilediğine dikkat çekiyor:
Gül, 'Kafkaslar’daki ana sorun Ermenistan'la Azerbaycan arasındaki Karabağ sorunudur. 2009'un bu konuda bir fırsat yılı olduğuna inanıyorum' dedi. Ancak Türk Cumhurbaşkanı bu konuda bir ilerleme olmadan Ermenistan'la ilişkilerini normalleştirme olasılığını dışlamadı'.
G20 protestolarında ölüm
Guardian'ın birinci sayfasında bugün de, Ian Tomlinson adlı gazete satıcısının, Londra'daki G20 protestoları sırasında ölümüyle ilgili ayrıntılar var.
Evine giderken gösterilerin arasında kalan 47 yaşındaki Tomlinson önce polis tarafından coplanmış, ardından da yine aynı polis memuru tarafından arkasından yere itilmişti. Tomlinson üç dakika sonra da kalp krizi geçirerek ölmüştü.
Guardian, Londra'da bulunan bir New Yorklu bankacı tarafından kaydedilen ve internet sitesinde milyonlarca kişi tarafından izlenen bu görüntülerin Bağımsız Polis Şikayet Komisyonu'nu harekete geçirdiğini aktarıyor.
Buna göre, Tomlinson'ın ölümüyle ilgili soruşturmayı doğrudan Polis Şikayeti Komisyonu üstlenecek. Daha önce Londra polisinin hazırladığı ön raporda, Tomlinson'ın ölümünün tabii olduğu belirtilmiş ve polis tarafından yere itildiği ayrıntısına yer verilmemişti. Kalp krizinden öldüğü belirlenen Tomlinson'un cesedinde ikinci bir otopsi yapılacağını belirten gazete, bazı uzmanlara dayanarak stresin kalp krizine zemin oluşturabileceğine dikkat çekiyor.
Daily Telegraph da görüntülerin yayımlanmasından sonra, Tomlinson'u kendisinin ittiğini söyleyen polis memuru hakkında cezai kovuşturma başlatıldığını, ancak bu kişinin açığa alınmadığını aktarıyor.
Guardian bu polis memurunun Tomlinson'a vurmadan önce yüzünü kapattığını ve göğüs numarasını çıkarttığını belirtiyor. Gazete, Temmuz 2005'te metro trenleri ve otobüsleri hedef alan saldırılardan sonra Brezilyalı bir elektrikçiyi yanlışlıkla vuran Londra polisinin yeniden tartışmaların odağına oturduğunu vurguluyor.
'Operasyon erkene alındı'
Times gazetesi, İngiliz polisinin ülkenin kuzey batı kentlerini kapsayan bir dizi operasyonda saldırı hazırlığı yaptıklarından şüphelenilen 10 genci gözaltına aldığını belirtiyor. Ancak, bu haberi ilginç kılan unsur, Terörle Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı'nın özensizliği sonucu operasyonların erkene alınması.
Gazeteye göre, Emniyet Müdür Yardımcısı Bob Quick, El Kaide örgütünün Manchester'da bir alışveriş merkezi ya da bir gece kulübüne saldırı hazırlığında olduğu yolundaki istihbaratı Başbakan ve İçişleri Bakanı'yla paylaşmak üzere Başbakanlığa giderken, yapılacak operasyonlarla ilgili gizli bilgilerin bulunduğu dosyayı farkında olmadan gazetecilere gösterdi.
Gizli ibaresi taşıyan ve büyütülünce çok net okunan dosyada hangi adreslere baskın düzenleneceği, kaç kişinin gözaltına alınacağı gibi ayrıntılar yer alıyor. Gazete, alelacele operasyonlar yapılırken, gizli bilgileri istemeden ifşa ettiği için özür dileyen Emniyet Müdür Yardımcısı'na istifa çağrıları yapıldığını aktarıyor. (BBC Türkçe)
ALMAN BASINI
Süddeutsche Zeitung gazetesi, Amerikan Kongre heyetinin Küba'ya yaptığı ziyareti şu yorumla ele aldı:
“Amerikan Kongresi’nin üyeleri Fidel ve Raul Castro ile buluşup, Küba’dan ısrarla ezeli düşmanı ABD ile diyalog başlatmasını istiyorlar. Kısa süre öncesine kadar böyle bir randevu tasavvur bile edilemezdi. Barack Obama, ABD’nin 47 yıldır komünist rejime uyguladığı ablukayı sona erdirmekte kararlı görünüyor. Washington yönetimi muhtemelen pek yakında Amerikan vatandaşlarının Küba’ya turistik seyahat yapmasına izin verecek. Turist istilası Küba devrimi açısından, CIA'nin başarısız çıkarma girişiminden daha tehlikeli olabilir. Yaşlı lider Castro devrim sürecinin tamamlandığını nihayet idrak etmeli. Fidel Castro Küba halkını yeteri kadar onurlandırdı ve ada devletine, aşağılanma hissinden kurtulamayan Latin Amerika ülkeleri nezdinde itibar kazandırdı. ABD ve Avrupa bu faktörü küçümsememeli. Obama’nın uzattığı zeytin dalı Castro'lar için yeni bir onur vesilesi olabilir. İçteki ablukayı sona erdirmekle, ikinci Küba devrimini başarma fırsatını elde edebilirler.”
Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinden aktaracağımız yorumun konusu ise, Almanya’da uygulanan ve yenisini almak şartıyla eski otomobilini hurdaya çıkaranlara ödenen 2 bin 500 Euro’luk primin otomotivcilik branşı üzerindeki etkileri:
“Eski arabası olan yaşadı! Yaşlı arabasını hurdalığa götürenleri devlet yüksek primle ödüllendiriyor. Gönül herkesin bu piyangodan nasibini almasını isterdi. Ama hurda priminin piyango biletinden farkı, bu ayrıcalıktan yararlanamayanların canının sonunda epey yanacağı... Prime harcanan milyarlar bütün vergi mükelleflerinin cebinden çıkıyor. Kimse komşusunun yeni otomobilini finanse etmek istemez. Belediyeler de bu uygulamadan esinlenerek okullardaki eski kara tahtalarla bilgisayarların hurda primiyle yenilenmesini önermişti. Bu tür sübvansiyon senaryoları saymakla bitmez. Tabii kaynak bulmak şartıyla. Ama kaynaklar maalesef kurudu.”
Alman otomotivciliğinin yıldızı Daimler'in de ekonomik kriz nedeniyle kapasite ve istihdam indirimine gidileceğini açıklaması Stuttgarter Zeitung gazetesinde şöyle yorumlanıyor:
“Yönetim kurulu başkanı Zetsche’nin hissedarlar toplantısında yaptığı özeleştiri şirket politikasındaki daha büyük hataları perdelememeli. Daimler uzun yıllar çevre dostu otomobilleri ihmal etti. Şirketi dünya kuruluşu yapmak isteyen eski yönetim kurulu başkanı Schremp’in neden olduğu hataları düzeltmekten geleceğin otomobiline zaman ayrılamadı. Yeni yönetim kurul başkanı da modern otomobilcilik anlayışını benimsemekte gecikti. Bu açığı kapatmak için gerekli milyarlarca Euro’luk yatırım, satışların düşmesi nedeniyle Daimler’i daha ağır bir krize sürükleyebilir.”
Münchner Merkur gazetesi, küresel krizin atlatılmasından sonra eskiye dönüleceğini sananların yanılgı içinde olduğunu ve Alman sanayinin yeni ve otomotivden daha dayanaklı bir motora ihtiyacı olduğunu yazıyor. Basın özetlerine Süddeutsche Zeitung gazetesinin ihracatı konu alan yorumuyla son veriyoruz:
“Ekim ayından beri ihracatı yüksek oranlarda düşen Almanya, Şubat’ta ihracatın bir önceki aya göre sadece binde yedi oranında gerilemiş olmasına bile seviniyor. Almanya, dünyanın ihracata en bağımlı ülkeleri arasında yer alıyor. Milli gelirinin yarısını yurt dışına yaptığı satışlara borçlu… Bu bakımdan küresel kriz Almanya’yı bilhassa etkiliyor. Ticari ortaklarının durumu düzelmeden ihracat cephesinden iyi haberler gelmeyecektir. Küresel kriz yüzünden daha pek çok tatsız sürprizle karşılaşacağız.” (Deutsche Welle Türkçe)
AMERİKAN BASINI (8 Nisan)
Boston Globe Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmayla, hem İslam alemine hem de Türkiye’ye önemli mesajlar verdiğini yazıyor. Gazete, bu konuşmayı yeni bir dönemin başlangıcı olarak niteliyor:
“Obama’nın, başkan sıfatıyla gittiği ilk Müslüman ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin Batı ile Müslüman dünyası arasındaki köprü işlevi ve dünyanın en tehlikeli çatışma bölgelerine olan yakınlığı, bu tercihi daha da anlamlı kıldı. Obama, kendisinin Amerikan politikalarında yaptığı değişikliklerle, Türkiye’nin tam anlamıyla çoğulcu bir demokrasi haline gelmesi için atması gereken adımlar arasında bir paralellik kurdu. Amerika’nın geçmişteki hatalarını dile getirerek, Türk milletvekillerine basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve azınlık hakları konularında daha fazla çaba harcama çağrısında bulundu.”
Christian Science Monitor, Obama’nın Mecliste söylediği “Müslümanlar ile savaşta değiliz” mesajının yeterli olmadığı görüşünde. Gazete, bu açıklamanın somut adımlarla desteklenmesi gerektiğini yazıyor:
“Obama, Ankara’da yaptığı konuşmada “kültürler arasında mutlaka gerginlik olması gerekmediğini” söyledi ve Müslüman bir nüfusa sahip laik ve demokratik Türkiye’yi de buna örnek gösterdi. Obama, “farklılıklarıyla bütünlük oluşturmayı” slogan haline getiren dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi olan Endonezya’yı da örnek gösterebilirdi. Bu slogan, modern Türkiye’nin kurucusu olan Kemal Atatürk’e de ilham veren öz yönetim, özgürlük ve bireysel haklar gibi ilkelerden oluşuyor. Müslüman ülkelerin de aynı noktaya gelmeleri için kat etmeleri gereken uzun bir mesafe var. Obama, karşılıklı çıkar ve karşılıklı saygıya dayalı bir biçimde Müslüman ülkelerle yakınlaşma çabasını sürdürmelidir. Ancak, buradaki “karşılıklı” ifadesi bu çabanın tek yanlı olamayacağını gösteriyor. Bu süreç, her iki taraf açısından da sancılı olacak.”
New York Times, Nesrin Azimi’nin Türkiye ile İran’ı kıyaslayan bir makalesine yer veriyor. Azimi, ikisi de Müslüman olan Türkiye ve İran arasındaki ciddi farklılıklara dikkat çekiyor:
“Türkiye, Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bir bölgede ekonomik bir güç konumunda. Demokratik, laik ve güç kazanan bir Müslüman ülke olma imajını diplomatik girişimlerle de sürdürüyor. İslamcı bir partinin iktidarda olmasına rağmen, laiklik anlayışı derinlere kök salmış durumda. İran, azınlıklara karşı daha hoşgörülü bir geçmişe sahip, ancak Türkiye bu konuda da önemli mesafeler kat ediyor. İki ülkedeki kadınların durumu da iki farklı ideolojiyi yansıtıyor. İranlılar bugün Türk kardeşlerini kıskançlıkla karışık bir hayranlıkla izliyor.”
USA Today, Savunma Bakanlığına ayrılan yarım trilyon doları aşkın bütçeye rağmen, ordunun ciddi sıkıntılar yaşadığına dikkat çekiyor. Gazete, kriz döneminde askerlerin de kemer sıkması gerektiğini vurguluyor:
“Pentagon, modern silah sistemlerine para akıtırken, askerlerin hayatını kurtaracak daha düşük teknoloji ürünlerini nasıl olur da sağlayamaz? Savunma Bakanı Gates, Amerikan ordusunun bugün yaşadığı gerilla savaşları ile geleceğin savaşları konusunda yeniden bir tercih sıralaması yapılacağını söyledi. Bu açıklama, bugün lazım olan kara birliklerine, özel harekat birliklerine ve teknolojiye daha fazla önem verileceği anlamına geliyor. Bush, 11 Eylül’den sonra Pentagon’a açık çek vermişti. Yapılan harcamaların bir kısmı gerekliydi ancak bir kısmı da gereksiz ve yararsızdı. Şimdi, bu ikisi arasında bir ayrım yapma zamanıdır.” (Amerika'nın Sesi) (Saat farkından ötürü Amerikan basını özetleri gecikmeli olarak verilebilmektedir)