26 Nisan 2013 13:04
KCK Yürütme Konseyin Başkanı Murat Karayılan'ın, PKK'nın sınır dışına çekilme tarihini açıkladığı bildiri gazetelerde geniş yer buldu. Köşe yazarları PKK'nın açıklamasını ve çözüm sürecini köşelerine taşıdı.
Hürriyet'ten Ahmet Hakan, Sedat Ergin, Fatih Çekirge, Taha Akyol; Milliyet'ten Aslı Aydıntaşbaş, Mehmet Tezkan; Sabah'tan Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas; Radikal'den Eyüp Can, Koray Çalışkan, Cüneyt Özdemir, Ezgi Başaran, Zaman'dan İhsan Dağı, Hüseyin Gülerce, Mustafa Ünal; Star'dan Yalçın Akdoğan; Yeni Şafak'tan Abdülkadir Selvi, Murat Aksoy, Hilal Kaplan, Ali Bayramoğlu; Cumhuriyet'ten Cüneyt Arcayürek; Vatan'dan Mutlu Tönbekici, Ruhat Mengi PKK'nın açıkladığı bildiriyi köşelerine taşıdı.
9 gazeteden 23 köşe yazarının yazısı özetle şöyle:
Türkler soruyor: Ne verdik?
Kürtler soruyor:
Ne aldık?
Türkler soruyor:
Ne aldık?
Kürtler soruyor:
Ne verdik?
Bu zamana kadar kimsecikler sormazdı:
Ne aldık?
Ne verdik?
Oysa 30 yıldır hep birlikte acayip kanıksadığımız “kanlı bir alışveriş”in içindeydik:
Şehit veriyorduk, gerilla canı alıyorduk.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Kabul edelim ki, Kürt sorununun girdiği yeni yörüngede, artık geçmiş dönemin zihinsel kalıpları içinde yol alınabilmesi güçtür. Herkesin kendisini yeni dönemin gereklerine uyarlaması gerekiyor. Yakın zamana kadar F-16’ların bombaladığı Kandil Dağı’nın
bir tepesinde dün Türkiye’den gelen çok sayıda gazetecinin de davetli olduğu bir
basın toplantısının düzenlenmiş olması bile, bazı şeylerin artık “olağanlaşmaya” başladığını gösteriyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Karayılan’ın Kandil’de, “PKK 8 Mayıs’ta Türkiye’den çekiliyor” dediği saatlerde, ben Ottoman Otel’de İstanbul’u merkez ilan eden küresel bir organizasyonun Türkiye’ye gelişini izliyorum.
ICANN...
Siber dünyanın bir anlamda Birleşmiş Milletleri...
Alt alta koyuyorum.
Yan yana diziyorum. Ve tekrar aynı söze geliyorum:
Nasıl bir tesadüftür ki bu...
Bir tarafta...
30 yıl boyunca Türkiye’nin muhtemel küresel sıçrayışını tıkamış olan ‘kan ve gözyaşı’ çekileceğini açıklıyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Dünyadaki pratiklerinde de silah bırakmanın karşılığında siyaset yolu açılır ve kademeli af çıkarılır. Fakat Karayılan, bütün siyasi isteklerini aldıktan ve bunlar anayasa ve kanunlarla teminata bağlandıktan sonra, en son safhada silah bırakmayı düşünüyor.
Kandil’in gözünde “süreç” böyle! Maalesef yapıcı bir yaklaşım değil. PKK “silah bırakma”yı taahhüt etmemiş, aksine anayasa gibi bazı şartlara bağlayarak belirsiz bir geleceğe havale etmiştir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Karayılan’ın basın toplantısını izlemek için, Türkiye’den gelen bir grup gazeteci, Erbil’den sabahın 6’sında yola çıktığımızda, bizi neyin beklediğinden habersiziz. Yönümüz İran istikametindeki Kandil dağı. Nasılsa, üç kelime Türkçe bilen şoför Halid’le, iki kelime Kürtçe bilen bendeniz, Tarzanca sayesinde yol boyu laflıyoruz.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Kandil, sekiz mayıstan itibaren çekileceğini açıkladı.. PKK militanları bizim Kuzey Irak, onların Güney Kürdistan dedikleri bölgeye geçecek..
Önemli mi?
Çok..
Ama daha önemlisi; geri dönüş yok denmesi.. İktidarın da, İmralı’nın da, Kandil’in de vazgeçenin bedelini ödeyeceğini söylemesi..
Bu iş nereye gidecek?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Karayılan, beklenen basın toplantısını Kandil'de yaptı; kademeli çekiliş için başlangıç tarihini 8 Mayıs olarak açıkladı. Britanya ordusu ve Protestan milisleri ile İrlanda Cumhuriyet Ordu (IRA) arasındaki çatışma 1998'e kadar sürmüş ve o tarihte İngiltere, IRA ile nihai hedefi silâh bırakmak olan bir anlaşma imzalamıştı. O gün, "Hayırlı Cuma" olarak siyasi literatürde yerini aldı. Süreç, İngiltere'de, Eylül 2005'te silâhların teslim edilmesiyle tamamlandı. Biz de, belki açıklamanın yapıldığı günü "Hayırlı Perşembe" olarak kayıtlara geçirebiliriz. Tabii, aynı başarıyı gösterebilir ve PKK'nın bir daha geri dönmemek üzere şiddete başvurmamasını kalıcı olarak sağlayabilirsek.
Ezelden ebede değişmeyen şu kuralı herkesin bilmesi gerekiyor.
- Geçmişi yaşamak mümkün değildir. Geçmişten ancak ders alınabilir.
Barışı aramaya dönük çabaları bile geçmişin kısır kamplaşmalarındaki gibi ele alanların eylemlerini izlerken, bunları anlamayı da denemeliyiz. Bunlar geçmişten ders almak yerine geçmişte yaşamayı amaçlayan nafile çabanın figüranları olabilirler.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
KCK Yürütme Konseyi adına Murat Karayılan dün Kandil’de gazetecilerin önünde PKK militanlarının 8 Mayıs’tan itibaren kademeli bir biçimde Türkiye sınırları dışına çıkacağını açıkladı.
Açıklamada ‘sürecin kesintisiz sürmesi’ için 6 madde sunan Karayılan, silahsız siyaset dönemine kapı aralandığını ve çekilme kararının Abdullah Öcalan’ın isteği doğrultusunda gerçekleştiğini çok net bir biçimde ifade etti.
Benim dikkatimi çeken en önemli hususlar şunlar...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Eğer bu hazırlık yapılmazsa Türkiye toplumu hazmedemeyeceği bir barış sürecinin altında kalır. AK Parti’nin CHP’yi barış sürecinin uzağına itmeye çalışmasını eleştirmeden, muhalefetin muhalefetini eleştirmek, barış sürecine katkı değil, siyasi manevraya çanak tutmaktır. Barışa bundan hayır gelmez. Ağrı kesiciler kuşanarak, semptomlar bastırılarak ise barış asla gelmez. Ama savaş biter. İnşallah. En zor günler şimdi başlıyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Dün Türkiye somut olarak bambaşka bir yola girdi. Daha önce bu girilen yolun sadece Kürtlere barış getirmeyeceğini, Türkiye’yi de daha demokratik bir ülke haline getirme ihtimalini dile getirmiştim. Bu süreç, emin olun, medyayı da dönüştürecek. Türkiye demokratikleşirken medya da eski alışkanlıklarından, bu savaş dilinden arınacak. Bu arınmayı şu bu yapmayacak, bizzat okurlar, izleyiciler yapacak. Daha sağlıklı bir yere dönüştürecek.
Bu suyun karşısında, böyle bir değişimin karşısında hiç kimse duramaz.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bugün gelinen noktayı 'Önder Apo'nun Türk devleti ile beraber' geliştirdiğini söyleyen Murat Karayılan "Çekilmenin başlangıç tarihi 8 Mayıs 2013'tür. Çekilme kademeli gruplar halinde, gerillanın gizliliği ve disiplini korunarak en kısa sürede gerçekleşecektir" dedi.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
‘Hükümet Öcalan’a ne verdi de PKK çekiliyor?’ sorusu saçmadır. Hükümetin verdiği bir şey yok. Asıl PKK silahlı mücadelenin sonunu ilan ederek ve sınır dışına çıkmayı kabul ederek hem Türkiye’de hem de dünyada ‘meşruiyet’ devşirmiştir. Bir başka ifadeyle, barışın (silahtan vazgeçmenin) karşılığı meşruiyettir. Bence bundan büyük bir kazanç da yoktur.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Barış adına, huzur adına, istikrar içinde kalkınma adına, Türkiye’nin küresel bir güç olması hatırına, çözüm sürecine destek verenlerden biriyim. Fakat siyasi Kürt hareketinin yöneticilerinin net olması gerekiyor. Terörle elde edemediklerini- belki de kendilerine teminat veren uluslararası aktörlerin lafına bakıp- yeni bir dönemde başka bir yoldan elde etme hesabı yapıyorlarsa, girdikleri yol, tıpkı terör yolu gibi başka bir çıkmaz sokaktır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Kandil’in açıklamasını dikkatle okudum. Öcalan’ın mektubuna göre daha soğuk bir üslup ve yer yer rahatsız edici ifadeler gördüm. Öcalan’da kardeşlik, birlik beraberlik vurgusu çok güçlüydü. Kandil’in açıklamasında Öcalan’a göre daha ayrıştırıcı bir dil ve tehdit havası var. Sürpriz mi? Değil elbette. Yıllarca silahla konuşmuş insanlardan söz ediyoruz. Değil örgütün, örgütün vesayetinde siyaset yapanların dili de sorunlu.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Atomu parçalamaktan zor olan önyargıları değiştirme işi ancak Erdoğan gibi sevilen, güvenilen, umut bağlanan bir lider tarafından yapılabilir.
Aslında böyle bir liderin varlığı muhalefet için de bir şanstır. Çünkü AK Parti’nin başlattığı paradigma değiştiren yüksek siyaset hamlesi, oyunu yeniden kurmakta, muhalif partilerin statükocu zihniyetlerine meydan okumaktadır. Sorgulayan, sarsan, şoke eden çıkışlar karşıdaki için canlanma ve toparlanma, yeniden düşünme, uyanık olma sebebidir. Partiler için varoluş sorunu şeklinde tebarüz eden siyasi kriz aslında bir şans ve fırsat olarak da görülebilir. Kim iktidarın siyasi hamleleri karşısında ayakta durabilecek, kim kendisini yenileyerek yeni döneme ayak uydurabilecek, kim varlığını koruyan bir siyasi perspektif geliştirecek? Kim de siyasetsizlik sarmalı içinde boğulup gidecek?
Şuan görünen tablo, muhalefet partilerinin iktidarının bu büyük çıkışları karşısında üretken bir siyaset geliştiremediğidir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Çekilme iradesi konusundaki samimiyet ve güven oluştuğunda, birinci aşamanın bitmesi beklenmeden, yani en son teröristin sınırlarımızı terk etmesine kadar beklenmeden, ikinci aşamaya geçilecek.
Bu çok önemli bir nokta.
Ayrıca eğer biz ikinci aşamayı başarılı bir şekilde tamamlarsak, silah bırakma kararı daha önce gelebilir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Türkiye dün tarihi bir adım atmıştır. 30 yıl süren terörün sona ermesi başlı başına büyük bir başarıdır. Bunun en büyük aktörü olan AK Parti'ye 'gizli ajandası var', 'başkanlık hevesinde' gibi akıl dışı suçlamalar yöneltmek, gerçeğe gözünü kapatmaktır. Öyle bile olsa terörün sona ermesi siyasetin yolunu açtığı için tarihidir, önemlidir ve geri dönülmezdir.
Türkiye normalleşmeye, sivilleşmeye devam ediyor. Sürecin karşısında olanların Yeni Türkiye'de gelecekleri yok.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Şimdi sıra sadece Kürtlerin değil, hepimizin gasp edilmiş haklarını iade edecek bir demokratikleşme mücadelesine geldi. Mevcut durum, tüm Türkiye için kazan-kazan formülüne çıkıyor. Otuz yıllık cuntalarla, ölümlerle, suikastlerle yazılmış kanlı bir sayfa, inşallah bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Türkiye, silahların siyaseti belirlemediği bir döneme adım atıyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
İki noktanın altını özellikle çizmek gerekir.
Bu bir demokratik yol alışın gücünü, kalıcılığını sağlayacak ilk unsur toplumsal onay ve meşruiyettir.
Türkiye'nin bu konuda yol aldığını sık yazıyoruz. Ancak endişe ve soruların da altını çiziyoruz. Önümüzdeki günlerde bir yandan onay, öte yandan endişe ve sorular etrafında bir siyasi seferberlik yaşanacağı ortadadır. Ve her kişiye, her vatandaşa bu açıdan sorumluluk düşmektedir. Kuru itiraz yerine kurucu nitelikte öneri ve tartışma ortamı hayatidir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Medyada Başbakan’a, örgüte “silahları bırak da git” dediniz, bırakmam diyen örgüte boyun eğdiniz, diye soran da yazan da yok!
Bu davranışın nedenini sormaya da gerek yok. Zira eleştirsel manşeti hazırlayanı da, haberi yapanı da, köşesinde dün ve bugün söylediklerini kıyaslayarak Başbakan’ı eleştirmeye yönelen köşe yazarını da Başbakan’dan doğrudan ima yoluyla bir “uyarı” gelmeden, paraya düşkün, ailece gidişata ram olmuş patron kapı önüne koyuveriyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Beni esas şoke eden Kandil’de “basın toplantısı” hadisesi!
Aman Allahım! Kandil mi? Yahu orası bizim “cıs bölgemiz” değil miydi? Gitmesi en imkansız bölge, gidenin de gelenin de oradan yayın yapanın da en başını ağrıtan yer? Kandil’e giden Hürriyet Gazetesi muhabiri Sebati Karakurt’a “Terör örgütü açıklamalarını yayınlamak” ve “terör örgütü propagandası” yapmaktan 1000 gün hapis cezası verileli sadece 5 yıl oldu. İnsanlar hâlâ da yargılanıyor Kandil’e gittikleri için!
Fotoğrafa baktım ve inanamadım: Daha düne kadar Mars kadar uzak olan yerde her gazeteden her televizyondan her ajanstan en az iki muhabir, en az bir köşe yazarı, bir yazı işleri müdürü, bir sayfacı, iki çaycı...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Neticede adı “barış süreci”.. Karşı çıkılmamalı ama “yakın gelecekte nelerin olacağı” konusunda beyin jimnastiği yapmaya yasak yok herhalde! Sorun ve çözüm denilen konuların yıllardır söylenegelen “dil, kültürel haklar, Kürt kimliğinin tanınması” gibi daha anlaşılır talepler olmadığı “binlerce canın yok edilmesi”nden belli değil miydi zaten!
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
© Tüm hakları saklıdır.