9 gazeteden 12 köşe yazarı Mısır'da yaşanan olayları ve ordunun yönetime el koymasını değerlendirdi.
İşte o yazılardan hazırladığımız derleme:
Fehim Taştekin – Radikal
Mısır, Nasır’a selam durdu
Tahrir’de konuştuğum eylemcilerin askerden birinci isteği ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi için önlem alması ve halkı korumasıydı. Ancak burada ilginç bir durum vardı: Müslüman Kardeşler kendileri meşruiyeti kanları pahasına koruyacaklarını belirtip ellerinde sopalarla içtima yapsalar da Baltacılar’ın saldırıları karşısında asker ve polisten koruma görmediklerinden yakınıyordu. Nitekim önceki gece Mursi yanlılarının gösterisine kimliği belirsiz kişilerin saldırısıyla başlayan çatışmada 16 kişi öldü. Ordudan sonra polis teşkilatı da Mursi karşıtı safta yer tutmuştu. Yargı zaten açık cephe pozisyonundaydı. Yani kurumsal olarak Mursi’nin devlette dayanağı kalmamıştı. Muhaliflerin ikinci olarak istediği askerin iktidarı tekeline alması değil, Mursi’yi görevi bırakmaya zorlaması ve geçiş sürecine hakemlik etmesi, geçici hükümet kurulması ve hem cumhurbaşkanlığı hem de meclis seçimlerine gidilmesiydi. Sisi’nin dün canlı yayında yaptığı darbe sonucu ortaya koyduğu yol haritası da aşağı yukarı muhalefetin beklentisi doğrultusunda oldu. Yetki önemli ölçüde Anayasa Mahkemesi’ne geçmiş oldu. Ordu işlerini belli ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur üzerinden yürütecek. Böylece yetkili eline aldığı görüntüsü vermeyip yıpranmaktan kaçınacak. Ordu Mübarek sonrası 17 ay boyunca yeterince yıpranmıştı.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Cengiz Çandar - Radikal
Müslüman Kardeşler’in izdüşümü
Yılın ilk ayı idi. Beyrut’ta birlikte olduğum Arap dünyasının kimi kalburüstü entelektüellerinin tüm dikkatleri Mısır’ın üzerindeydi. Hemen hemen tümü ‘Müslüman Kardeşler tecrübesinin başarısızlıkla sonuçlandığı’ kanısındaydılar.
Tümü de Mısır’da 25 Ocak (2011) Devrimi’ni hararetle desteklemişlerdi. Müslüman Kardeşler’in Mısır’da seçimle, demokratik yıldan iktidara gelmesini çok önemsemişlerdi. Mısır’ın başta Arap dünyası, tüm bölge için tartışılmaz değerinin farkındaydılar. O yüzden, ‘Müslüman Kardeşler Tecrübesi’nin Mısır’da ‘başarısızlıkla sonuçlanması’ onlar açısından ‘hüzünlü’ bir durumu ifade ediyordu.
Mısır’daki ‘Müslüman Kardeşler Tecrübesi’ hakkında ‘erken hüküm’ verdikleri kanısındaydım. Verdikleri hükmü isabetli bulmamıştım. Bence, yanılıyorlardı. Yine de o hükmü bir yere not ettim. Ama Temmuz 2013 itibariyle onların hükmü doğru çıktı. Mısır’da Müslüman Kardeşler Tecrübesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bu satırları, Mısır ordusunun Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye çekilmesi için verdiği ültimatomun dolmasına dakikalar kala yazıyorum. Mısır’ın ‘kader günü’nde yazılan satırlar, söz konusu hükmü değiştirmeyecek. Mısır’da ‘Müslüman Kardeşler Tecrübesi’ –ne yazık ki- başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Melih Aşık – Milliyet
Meydan kazandı...
Akşam saatlerinde Tahrir’de göstericiler Mursi’ye “Irhal, ırhal” yani “Bırak, bırak” diye bağırıyor...BBC haberi, tarihin en büyük siyasi gösterisi gerçekleşiyor diye veriyor... Ordu zırhlı araçları yavaş yavaş sokağa çıkarıyordu... Darbe akşamın ilerleyen saatlerinde geldi.
Mübarek rejiminde 30 yılda gelinen noktaya Mursi 1 yılda vardı. Ne yaptı bu bir yılda? En çarpıcı icraatı Müslüman Kardeşler’in adamlarını devletin köşe başlarına yerleştirmek oldu. Sürekli kendi yetkilerini arttırdı. Toplumu kutuplaştırıldı. Şeriata yelken açtı. Kadını yoketmeye yöneldi. Yargı ile inatlaştı. Bozuk ekonomiyi biraz daha bozdu.
Mısır’da şimdi yeni bir çalkantı ve arayış dönemi başlıyor.
Bu olayın bölgeye etkileri de hayli çırpıcı olacak... Örneğin;
Zaferi Meydan’ın kazanması diğer meydanlara cesaret verecek...
Müslüman Kardeşlerin kaybetmesi Suriye’de Esat’a karşı savaşta moral kırılması yaratacak...
Müslüman Kardeşler Ortadoğu’da imaj kaybına uğrayacak...
Mısır’dan alınacak dersler mi? Bir; Dini daha çok kullanmak diktatörü güçlendirmiyor. İki, “Meşru seçimlerle iktidara geldim istediğimi yaparım” mantığı işlemiyor. Üç; Halk seni istemezse ABD’nin desteği de işe yaramıyor. Dört: Demokrasiden şaşma...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Akif Emre – Yeni Şafak
Ordu İhvan’ın biatını kabul edecek mi?
Mısır'a Türkiye'den bakarak yapılan yorumların bir tür 'beyaz Avrupalı kibri'yle karışık anakronizm ve cehaletle malul olduğunu söylemeye gerek yok. Türkiye'deki toplumsal, siyasal yapılara bakarak Mısır'da darbe, değişim analizleri sadece burada saf tuttuğunuz cepheyi tatmin etmeye yarar.
Mursi'nin 'demokrasi uğrunda ölmek tarihe bir leke olarak geçmekten iyidir' sözünün İhvan tarihi açısından neye tekabül ettiği sorgulanmadan ne siyasal mücadelenin zemini ne de Arap baharı anlaşılabilir.
Mursi'nin kalması ya da kalmaması, İhvan'ın sistemle kurduğu ilişkinin bir biat ilişkisi mi yoksa onu elde etme ilişkisi mi olduğu sorusuyla yüzleşmeden çözümlenemez. Burada sistemin somut ifadesi ordudur ve sorun Mısır ordusunun İhvan'ın biatini kabul edip etmeyeceği sorunudur. Bundan sora Mısır siyasal sisteminin alacağı şekil ve muhtevayı bariz biçimde belirleyecek olanın ne olacağı hususu da, İhvan'la ordu arasındaki bu ilişkinin ne şekilde sonuçlandığı sorusuna verilecek cevaba bağlıdır.
Yonca Tokmak – Hürriyet
Yıl 2013 Mısır’da darbe
Ve Mısır’da dün akşam darbe oldu.
Keşke Mısır’daki olaylara anında bu kadar çok yer veren basın, Gezi Parkı için de bu kadar hızlı davranabilseydi.
Keşke Gezi Parkı’nda olanları 2 kanala hapsetmeseydi...
Keşke erken uyanabilseydi basınımız.
Oysa dün gece nereye baksam Mısır vardı.
Darbe tartışması vardı...
Garipsedim ne yalan söyleyeyim.
Önce kendi işlerimize önem verelim dedim içimden.
Her şeyi boşverin...
Bu yazıdaki anlatmak istediğim en önemli şey ne biliyor musunuz?
Araplar bizim sahip olduğumuz laik demokrasi ile hiç yaşamadılar. Oysa biz, yani CUMHUR, yani HALK elimizde tuttuğumuz bu gücü öyle kanıksamışız ki, önemini hatırlamıyoruz bile.
Hatırlamıyorduk yani.
Gezi Parkı hatırlattı...
Türkiye Cumhuriyeti laik bir demokrasi sahibi...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mümtaz’er Türköne – Zaman
Mısır’da zorbasını arayan kitleler
Mısır’ın geleceğini kestirmek için kehanette bulunmaya gerek yok. Her şey ortada ve darbe göstere göstere geliyor. Mursi adım adım kuşatıldı. Kendisini ve Mısır halkını savunmak için başvuracağı araçların tamamı elinden alındı. Başında bulunduğu demokratik sistem işlemez vaziyette. Anayasa Mahkemesi, normal demokratik yollardan görevine son verecek bir parlamento, yani usulüne uygun çekilme fırsatı bile bırakmadı. Mısır’ı tekrar seçime götürüp, sandıktan bir alternatif çıkmasını sağlaması bile imkansız. Kısa demokrasi tecrübesi, “yönetilemez” hale getirilerek eski rejimin profesyonelleri marifetiyle çökertildi. Mursi’yi başarısız hale getirebilmek için içerde ve dışarda her türlü kötülük üretildi. Halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir yönetim tablosu oluşturmak için, işler baltalandı. Dışarda ülke menfaatlerini koruyamayan bir yönetimi açığa düşürmek kastıyla komplolar üretildi. Devleti ele geçirmek ve darbe şartlarını oluşturmak için resmen ülkeye ihanet edildi. Devlet tecrübesi olmayan İhvan, kontrolü ele geçiremedi, muktedir olamadı, kurulan tuzakları bozamadı. Şimdi kuşatma tamamlandı. Mısır’ın demokratik iktidarı, tükenmiş vaziyette olgun bir armut gibi darbecilerin kucağına düşmek üzere.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Şahin Alpay – Zaman
Tahrir 2 ile Taksim arasında
Mısır’da yaklaşık 60 yıl süren, orduya dayalı otokratik rejimin devrilmesi demek olan 2011 Tahrir Devrimi ile (Mısırlı akademisyen dostum Marwa Maziad’ın deyişiyle) esas itibarıyla “sağlıklı ve dayanıklı bir demokrasi için gerekli muhalefet dozunu” temsil eden Gezi Parkı gösterileri arasında benzerlik kurmak elbette abesle iştigaldi.
Fakat gündemde şimdi başka bir “Tahrir” var. Mısır’ın geçen yıl seçimle gelen ilk lideri, Müslüman Kardeşler’in desteklediği Muhammed Mursi’yi istifaya zorlamak amaçlı Tahrir (dilerseniz Tahrir-2) ile Taksim arasında, uzak da olsa, bazı paralellikler kurmak mümkün. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1) İkisi de Sünni çoğunluklu olan Türkiye ve Mısır’da, ikisi de hemen sadece Sünnilerin oylarını alan (kaba tabiriyle “Sünnici”) partiler iktidarda. Mısır’da Özgürlük ve Adalet Partisi (ÖAP) İslamcı kimliğini koruyor, (kısmen de olsa) dinsel hukukun uygulanmasını savunuyor. Türkiye’nin (Müslüman Kardeşler’in kardeşi olan) Milli Görüş Hareketi kaynaklı iktidar partisi AKP ise İslamcı gömleğini çıkardı, ama şimdilerde toplumu İslami hayat tarzına ve ahlakına göre şekillendirme arayışına yöneldi. Başbakan Erdoğan’ın bir süredir “Erbakan’ın yolundayız...” demeye başlaması ve son günlerde (daha önce reddettiğini söylediği) dinsel milliyetçiliğe dayalı popülizmi ön plana çıkarması dikkat çekiyor. Kimi sosyal bilimcilere göre gerçekte dinsel milliyetçilik her iki partinin de ana karakteri.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
İbrahim Kiras – Star
Lütfen darbe yapmayalım, yapanları uyaralım
Şimdi Mısır’da “askeri darbe” konusu tartışılıyor. Çoğunlukla da Türkiye’nin geçmişte yaşadığı tecrübelerle mukayese edilerek tartışılıyor Mısır’ın durumu. İki ülke arasında benzerlikler yok değil ama, şartların farklı olduğu da ortada. Mısır’da halk onurlu bir devrim yaptı; hepimiz de coşkuyla destekledik. Ama bu devrim orduyu rejimin patronu konumundan çıkarmadı. Hatta ordu onayvermeseydi Tahrir Meydanı’nda toplanan milyonların iradesinin hayata geçmesi, Mübarek yönetiminin devrilmesi mümkün olmayacaktı belki. En azından asker Mübarek yönetiminin yanında saf tutsaydı Mısır Devrimi çok daha kanlı gelişmelerin paralelinde yol alacaktı.
Asker neden Mübarek yönetiminin devrilmesine onayverdi? İhvan’ın, Selefilerin, liberallerin veya sosyalistlerin rejime yönelik eleştirilerine hak veren bir anlayış orduda da egemen olduğu için mi? Tabii ki hayır. Asker rejimi korumak için Mübarek yönetimini -tabiri caizse- öfkeli halkın önüne attı. Mısır devrimine asker onayı dediğimiz olayın özü budur.
Halime Kökçe – Star
‘Ne Mursi ne darbe!” mi demiştiniz
Siyaset üzerindeki vesayet kurumları olduğu gibi duruyorken “Mursi de hatalar yaptı canım” diyerek muhtırayı ve olası açık darbeyi tek çıkar yol olarak meşrulaştıranlar Mursi’yi demokratik olmamakla suçluyorlardı. Bir nevi ‘28 Şubat Türkiyesi’... Mursi’nin siyaseten yaptığı hataların karşılığı siyasetle verilebilir ancak. “Her şeysandık değil” diyenler var mı hala?
Gezi Parkı eylemlerini 25 Ocak’ta Mübarek’in rejimini deviren Tahrir ayaklanmasına benzetenler asıl şimdi benzerlik kursunlar. Gezi sürecinin kaos ve şiddet olaylarıyla ülkeyi yönetilemez kılarak Tayyip Erdoğan’ı istifaya zorlamak amacı taşıdığını Gezi’nin çiçek çocukları anlamak, görmek istemedi.
Mısır’ın okumuş, demokrat, solcu, liberal ve seçkinci kesimi aynı şeyi Mursi için istiyor: Mursi gitsin de ne olursa olsun!
Ama “ne Mursi ne ordu” demeyi de ihmal etmeden...
Güngör Mengi – Vatan
Mısır’a bir şans daha
Muhammed Mursi, istifa çağrılarına boyun eğmenin şiddete ve zorbalığa teslim olmak anlamına geleceğini Cumhurbakanı olarak meşruiyetin muhafızı olacağını söylüyor.
Buna karşılık Mısır Ordusu’nun Facebook’taki sayfasında Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi adına şu mesaj veriliyordu:
“Tanrı’ya yemin ederiz ki Mısır ve onun halkını teröristlere, radikallere ve ahmaklara karşı savunmak için kanımızı dökmeye hazırız!”
Ankara’nın itidal çağrısı ve demokrasinin sunduğu çarelerle çıkış yolu aranması önerisi, barışçı insanların ortak dileğidir.
Askeri darbe bahanesi krizleri henüz doğmadan önlemekten vazgeçtik...
Bari ortaya çıktıktan sonra çözme becerisini bu bölgenin bütün toplumları kazanmayı başarsa!.
Şükran Soner – Cumhuriyet
Siyasal İslamcılar Demokrasiden Çaktı...
Dünya yüreği ağzında dün Mısır’daki gelişmelerin sonuçlarını bekliyordu... Bu yazı yazılırken çıkabilecek çatışmaların, akacak kanın yeni boyutları,Mursi’nin iktidarı, askerin el koyması sonuçlarının hiçbiri belirgin değildi... Birbirinden beter, birbirinden yaşamsal kaçınılmaz sonuçlar üzerinde yazılan karabasan senaryolar ancak geçerliydi... Net olan tek gerçek, altı çizilecek tek sonuç; bütün dünyada Arap Baharı’nın yaşandığı ülkeler odak, İslam dünyasının tümü için geçerli olmak üzere, Mısır gelişmelerinden sonra kaçınılmaz boyutlarda katlanacak sonuçları ile, siyasal İslamcıların sivil, demokratik iktidar deneme sınavlarında çok kısa zaman dilimleri içinde, halkın oy çoğunluğunu almayı başarmış olarak, iktidarda sivil diktatoryal icraatları ile, çok çarpıcı iktidarda demokrasi sınavlarından sınıfta çakmalarıydı...
Siyasal İslamcı örgütlenmelerin, liberal demokrasi, emperyal odaklar desteğinde, ılımlılaştırılmaları, gerçeği olamasa da sandık demokrasisi uygulamaları içinde iktidarlara yerleşmeleri projeleri kapsamında, “Arap Baharı rüzgârları” esintilerinde, iktidar olmaları projelerinde umut bağlanan demokrasiye geçiş projelerinin her biri, birbirinden çarpıcı, olumsuz sonuçları ile iktidarda sivil diktatörleşme eğilimleri, icraatları olarak insanlığın karşısına çıkınca... Ülkelerinin halkları, insan hakları, sistem adına diktatoryal sivil ya da askeri iktidarlar kadar olumsuz sonuçlar, sorunlar ürettiler...
Mehmet Barlas – Sabah
Darbe bekleyen özgürlükçülerin ülkesi Mısır
Bir gerçek var ortada... Mısırlı özgürlükçülerin ümitlerini bağladıkları Mısır ordusu, yarım yüzyılı aşkın süredir bu ülkedeki demokrasiyi rafa kaldırmış olan bir kurum... Nasır'ın, Sedat'ın ve Mübarek'in despotik yönetimlerinin dayanağı Mısır ordusu değil miydi?
Ayrıca seçilmiş bir siyasetçiyi ona oy vermeyen kitlelerin hoşnutsuzluğuna bağlı olarak darbe ile devirmek meşruiyet kazanırsa, bu süreç hangi noktada durdurulabilecektir? Bunun yanında Mursi'ye oy veren kitleler de Mısır toplumsal gerçeğinin öğeleri. Bunları demokratik sisteme entegre etmek yerine, darbeler yardımıyla yok saymak, hangi akla hizmet edebilir ki?
Kısacası Mısırlı demokratların liberal, Mısırlı liberallerin de demokrat olmaları, bu ülke için en hayırlı alternatif görünüyor...
Ama şu anda bu ihtimal galiba devre dışı...