08 Nisan 2009 03:00
İNGİLİZ BASINI
Guardian, baş sayfasını neredeyse tamamen, geçen hafta Londra'daki G20 liderler zirvesini protesto gösterileri sırasında bir kişinin ölmesiyle ilgili sürpriz video kayıtlarına ayırmış.
Guardian'ın elde ettiği bu kayıtlarda, protestocu olmayan, 47 yaşındaki Ian Tomlinson adlı gazete satıcısı, iki eli de ceplerinde yürürken, önce bacaklarından coplanıyor, sonra da aynı polis memuru tarafından arkadan yere itiliyor.
Çevredekilerin yardımıyla ayağa kaldırılan Tomlinson, üç dakika sonra fenalaşıp yere yığılıyor ve ölüyor. Otopsisinde Tomlinson'ın kalp krizinden öldüğü tespit edilirken görüntülerin gösterileri merak ettiği için orada bulunduğunu söyleyen, Amerika’da görevli fon yöneticisi tarafından çekildiği belirtiliyor.
Fon yöneticisi, ölen adamın ailesine gerekli yanıtların verilmediğine inandığı için bu görüntüleri Guardian'a teslim ettiğini söylüyor. Gazete, görgü tanıklarının ifadelerinin de olay gecesi polisin yaptığı açıklamayla çeliştiğini aktarıyor.
Buna göre, polis açıklamasında Tomlinson'ın yere itilmesinden hiç söz edilmiyor. Aksine polis, göstericilerin sağlık görevlilerinin Tomlinson'a müdahalesini zorlaştırdığını söylüyor. Gazete, bu görüntüler sonrasında polisler hakkında işlem yapılabileceğine dikkat çekiyor.
‘Brown’ın Yeşil rüyası’
Independent gazetesi de birinci sayfasını bir özel habere; Başbakan Gordon Brown'la yaptığı mülakata ayırmış.
Brown, mülakatında, bu ay sonunda resesyondaki ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için yeşil bir bütçe hazırladıklarını söylüyor ve İngiltere'yi elektrikle çalışan otomobil üretimi ve ihracatında dünya lideri yapacaklarını belirtiyor. Gazeteye göre, hükümet, yeşil kentler yaratma hedefiyle yol kenarlarına elektrikle çalışan araçların akülerini doldurabilecekleri şarj istasyonları kurulması için elektrik şirketleriyle görüşmelere başlayacağını belirtiyor.
Independent, 2020 yılına kadar ülkede tüketilen enerjinin yüzde 15'inin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hedefi çerçevesinde binalarda daha fazla rüzgar enerjisi kullanabilmesi için mevzuatın basitleştirileceğini ayrıca Maliye Bakanı Alastair Darling'in kendi ifadesiyle "yeşil sektörlerde" beş yıl içinde 400 bin kişiye ek istihdam olanağı yaratma hedefinde olduğunu aktarıyor.
Ekonomide karamsarlık
Times gazetesi, İngiltere'de devlet tarafından kurtarılan Royal Bank of Scotland adlı bankanın dokuz bin çalışanının daha işine son vereceğini manşetine taşırken, Guardian; halkın ekonomiye bakışıyla ilgili 25 ülkede, 20 binden fazla kişiyle görüşülerek yapılmış bir anketin sonuçlarına yer veriyor.
Buna göre petrol zengini ülkelerde ekonomin yakında düzeleceği beklentisi öne çıkarken, İngiltere ekonomiye güven konusunda halkın en karamsar olduğu ülkeler arasında yer alıyor. İngiltere'de ankete katılanlar, hükümete kriz yönetiminde 10 üzerinden 3,4 verdi, bir önceki ankete göre bankalara güven daha da düştü.
Guardian bu sonuçların, ekonomik krizin ciddiyetine işaret ettiğini belirtirken, Financial Times Ulusal Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü adlı kuruluşun açıkladığı verilerin ekonominin geleceği için az da olsa umut vadettiğini vurguluyor.
Kuruluşa göre ekonomideki daralma, yılın ilk çeyreğinde de hız kesmeden devam etti ve yüzde bir-buçuk oldu. Ancak gazeteyi, iyimserliğe sevk eden gelişme, imalat sektöründeki yavaşlamanın hız kesmeye başlaması. Gazete, istihdam pazarında da benzer bir tablo söz konusu olduğunu, işsizliğin artış hızının yavaşladığını belirtiyor.
‘Sterlindeki düşüş AB’yi endişelendiriyor’
Financial Times, bir başka haberinde de İngiliz para birimi sterlinin değer kaybının Avrupa Birliği içindeki kaygıyı artırdığını yazıyor.
Gazeteye göre kaygının nedeni, Ağustos 2007'den bu yana ticari bazda dörtte bir oranında değer kaybeden sterlinin euro karşısında büyük bir ihracat avantajı oluşturması. Fransa Maliye Bakanı bir mülakatında, G20 ülkelerinin geçen haftaki zirvede, kendi iç kararlarının ticaret ve yatırımlardaki olumsuz etkilerini sınırlama sözü verdiğini anımsattı.
Financial Times'a göre, Avrupa Merkez Bankası da, para birimlerimi desteklemesini istedikleri ülkeler için benzer bir dil kullanıyor:
“Avrupa Merkez Bankası'nın bir yönetim kurulu üyesi İngiltere'nin adını geçirmeden euro bölgesi dışındaki Avrupa Birliği ülkelerinin para politikalarında birliğin ortak çıkarlarını göz önüne alarak hareket etmesini istedi. İrlanda Maliye Bakanı Ocak ayında İngiltere'yi "rekabetçi devalüasyon" politikası izlemekle suçlamış bunun diğer ülkeler üzerinde baskı oluşturduğunu belirtmişti.”
‘Obama İslam dünyasıyla ülkesini barıştırabilecek mi?’
Financial Times gazetesi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın, ülkesinin imajını düzeltme harekatı olarak nitelediği sekiz günlük dünya turunu Bağdat'ta noktaladığını yazıyor.
Gazeteye göre bu sekiz gün içinde üç zirve toplantısına katıldı, 16 ülkenin liderleriyle görüştü, Avrupa ve Türk vatandaşlarıyla toplantılar düzenledi. Beyaz Saray yetkilileri, Obama'nın G20, NATO ve Türkiye'deki çabalarının sonuçlarını görmek için zamana ihtiyacı olduğunu ancak bunun kısa vadeli etkisinin Müslümanlar ve Avrupalılar arasında ABD'nin popülaritesinin artmasıyla ölçülebileceğini belirtiyorlar.
Obama'nın bir danışmanı, son anketlere dayanarak Amerika'nın imajının düzelmeye başladığını belirtiyor ve 'Eker, büyütür ve toplarsınız. Biz de şimdi tohumları attık. Bu ziyaretin amacı da buydu" dedi.
‘Türkiye’de laiklik geriliyor’
Independent yazarı Patrcik Cockurn ise Obama'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki "İslam dünyasıyla savaşta değiliz" sözlerine atıf yaparak "Obama, İslam dünyasıyla barış söylemini hayata geçirebilecek mi?" diye soruyor:
“Obama'nın Bush'un başlattığı savaşları bitirmesi ve Amerikan karşıtlığını tersine çevirmesi kolay olmayacak. Bush'un Blair'in yaptığı gibi Obama'nın da Bağdat'a güvenlik nedenleriyle kimseye haber vermeden gitmek zorunda kalması, Irak'taki sorunun bitmediğine işaret ediyor. Obama'nın en büyük avantajı Amerikan basınının parasızlık nedeniyle Irak'a ilgisini kesmesi, Amerikalıların da Irak'taki savaşı kazandıklarına inanması.”
“Irak'ta şiddetin yeniden alevlenmesini Obama'nın omuzlarına yıkılabilir. Obama Ankara'da İslam dünyasında savaşta olmadıklarını söyledi Müslümanların çoğunlukta oldukları ülkelerin liderleri ABD'nin ton değişikliğini takdir ediyor ama gerçekte bir şeylerin değişip değişmeyeceğini görmek istiyor.”
Patrick Cockburn, Obama'nın dün Türk öğrencilerle yaptığı toplantıyla ilgili olarak da şunları söylüyor:
“Obama'ya iyi İngilizceleriyle soru soran türbansız, mini etekli öğrenciler, modern Türkiye'de laiklerle dinciler arasındaki dengeye dair yanıltıcı bir izlenim veriyor. Gerçek şu ki kırsal kesimde hatta İstanbul'da bile laiklik geriliyor. 20 yıl öncesiyle kıyaslanınca artık sadece birkaç kasap domuz eti satıyor."
“Yüksek vergiler ve ruhsat harçları nedeniyle alkollü içki almak zorlaşıyor. Konuştuğumuz bir uzman, 'Sosyal açıdan Türkiye artık çok daha İslami bir ülke oldu" diyor. Obama'nın İslam dünyasında kalpleri kazanabilmesi İsrail ve Filistin, Irak, Suriye, İran ve Afganistan'daki politikalarını ne ölçüde değiştireceğine bağlı.” (BBC Türkçe)
ALMAN BASINI
Neue Osnabrücker Zeitung gazetesi, Obama yönetiminin Irak’tan çekilme takvimine uymakta kararlı olduğu görüşünde:
“2003 yılında Bush yönetiminin başlattığı Irak seferine muhalefet eden sayılı Demokrat Kongre üyeleri arasında Barack Obama da vardı. George Bush’un başlattığını nihayete erdirmek şimdi Obama’ya düşüyor. Çoğu Avrupalı politikacının söylediğinin aksine bu hiç de kötü bir tesadüf değil. ABD Başkanı ilk Bağdat ziyaretinde, Irak’ın olgun demokrasi yolunda attığı adımların büyük bir başarı olduğunu vurguladı. Seçilmiş Irak hükümetiyle ABD arasında imzalanan anlaşma, Amerikan askerlerinin 2011 yılına kadar bu ülkeyi terk etmesini öngörüyor. Obama yönetimine, kazanılan başarıları tehlikeye atmadan geri çekilme işlemini tamamlama görevi düşüyor. Bunun için de, Irak’taki halk gruplarının sorumluluk ve uzlaşma bilinciyle hareket etmesine ihtiyacı olacak.”
Nürnberger Zeitung gazetesi Barack Obama’nın dün sona eren Türkiye ziyaretine değiniyor:
“ABD Başkanı’nın, Ankara’da yaptığı ‘birleşmiş Avrupa’ çağrısında ne kadar samimi olduğu tartışma götürür. AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğini kaldıramayacak olması bir yana, Obama, ‘Türkiye’yi AB’ne alın’ çağrısında bulunmakla en azından bu konuda, Avrupa’ya öğrenmek için değil, selefleri gibi bilgiçlik taslamak için geldiği izlenimini uyandırdı.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinden aktaracağımız yorum ise Barack Obama’nın Küba politikasını konu alıyor:
“Küba son aylarda bütün dünyadan siyasi liderlerin uğrak yeri oldu. Yaşlı lider kadrosunun insan hakları konusunda duyarsız olmasına ve demokratikleşme yolunda en küçük bir işaretin dahi bulunmamasına rağmen Başkan Obama’nın Castro rejime nasıl davranacağı, eşitlik prensibine dayandırdığı yeni Amerikan dış politikası için önemli bir sınav olacaktır. Obama’nın Küba politikasını yumuşatma baskısına boyun eğip eğmeyeceği önümüzdeki hafta yapılacak olan Amerikan Devletleri Zirvesi’nde ortaya çıkacak. Trinidad ve Tobago’daki zirveye Küba’nın davet edilmesini ABD engellemişti.”
Cottbus’da yayımlanan Lausitzer Rundschau gazetesi Obama’nın Avrupa ziyaretinin bilançosunu şöyle çıkarıyor:
“ABD’nin, bizzat yol açtığı sorunları sürekli derinleştirmesinden yakınan Avrupa’nın özlemini çektiği yeni dönem gerçekten başarılı olacak mı? Afganistan, Irak savaşının sadece dikkatleri dağıttığı doğru ve haklı savaş olarak kabul edilmekteydi. Obama’nın bu görüşü benimsemesi, Afganistan meselesini kolaylaştırmadı. ABD başkanından yeni vizyonlar gelmedi. AB-Türkiye ilişkileri, eskiden olduğu gibi bundan böyle de Avrupa’yı ilgilendiren bir konu olarak kalacak. Ama Brüksel – Ankara diyalogunun tıkanmaması için ABD Başkanı’nın bir çift söz etmesi gerekti. Ekonomik krize Avrupa’nın verdiği karşılık da son derece cılızdı.” (Deutsche Welle Türkçe)
AMERİKAN BASINI (7 Nisan)
Christian Science Monitor,Obama’nın, Türkiye’yi Amerika’nın müttefikleri arasında öncelikli bir konuma getirdiğini yazıyor. Gazete, ilişkilerin gelişmesinin iki ülkeye sağlayacağı faydaları şöyle sıralıyor:
“Türkiye dinlerin, petrolün ve siyasi çıkarların tektonik katmanlar gibi çarpıştığı bir geçiş noktasında yer alıyor. Bir ayağı Avrupa’ya dokunurken, diğer ayağı Kafkasya, İran, Irak ve Suriye’ye uzanıyor. Demokratik yapısı, ekonomik gücü ve İslami hassasiyeti ile Amerika’nın bölgedeki çatışmaları yapıcı biçimde çözme çabasına yardımcı olacak ideal bir konumda. Aynı şekilde Amerika’nın da Türkiye’de vereceği destek büyük önem taşıyor. Obama, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye saldıran Kürt teröristlerle mücadelede Amerika’nın desteğini artırma sözü verince milletvekillerinden büyük alkış aldı. Obama aynı şekilde, geleneksel olarak Hıristiyan ülkelerin oluşturduğu Avrupa Birliği’ni Müslüman Türkiye’nin üyeliğini kabul etmesi konusunda teşvik edebilir.”
New York Times, Türkiye’yi Obama’nın İslam dünyasına seslenmesi açısından ideal bir başlangıç noktası olarak tanımlıyor. Ancak Sabrina Tavernise imzalı haberde, İslami kimliğin Türkiye’de çatışmalara neden olduğu da kaydediliyor:
“Türkiye kısa bir süre öncesine kadar dini kimliğini fazla öne çıkartmayan bir ülkeydi. İslam dünyasıyla ilişkilerinden çok Avrupalı kimliğine vurgu yapardı. Ancak, dini inancı önemseyen yeni bir ekonomik ve siyasi elitin yükselmesiyle birlikte bu durum değişti. Bu elit, başbakan Erdoğan’ı iktidara taşıdı. İki grup arasında amansız bir mücadele başladı. Obama, Mecliste yaptığı konuşmada hem İslamiyet ile kişisel ilişkisine değinerek, hem de Türkiye’nin güçlü ve laik demokratik yapısına vurgu yaparak, her iki tarafı da tatmin etmiş görünüyor.”
Washington Post da Obama’nın Türkiye’den bütün İslam dünyasına seslendiğini belirtiyor. Haberde, Obama’nın bu konuda Bush’tan daha inandırıcı olduğu görüşünde:
“Obama’nın Meclis’teki konuşması daha çok Türk-Amerikan ilişkilerine odaklanmıştı. Ancak Obama bu konuşmayı Müslümanlara seslenmek açısından bir fırsat olarak değerlendirdi ve katı ideolojik kalıplarla değil, pratik bir anlayışla hareket edeceği mesajını verdi. Seçim kampanyasındaki vaadinin aksine, 1915 yılında Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu tarafından kitlesel biçimde öldürülmesini soykırım olarak tanımlamaktan kaçındı. Türkiye ile ilişkilerin sadece terörle mücadele ile sınırlı kalmayacağı vaadinde bulundu. Obama, Türkler açısından hassas olan konularda ev sahipleriyle bir gerginlik yaratmamayı başardı.”
Los Angeles Times gazetesi Obama’nın 1915 olayları için soykırım ifadesini kullanmaktan kaçınmasını öne çıkartıyor. Haberde, şu görüşlere yer veriliyor:
“20. Yüzyılın başında Ermenilerin Osmanlı Türkler tarafından toplu olarak öldürülmesini soykırım olarak tanımlayan Obama, bu konudaki görüşlerinin değişmediğini söyledi. Ancak, Türkiye’debu ifadeyi tekrarlamaktan kaçındı. Bunun yerine Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Obama bu tavrıyla, Amerika’nın Afganistan’da, Irak’ta ve başka bölgelerde desteğine ihtiyaç duyduğu Türkiye’yi kızdırmamış oldu. Aynı zamanda Ermeni kökenli Amerikalı destekçilerinin de tepkisinden kurtulmuş oldu.” (Amerika'nın Sesi) (Saat farkından ötürü Amerikan basını özetleri gecikmeli olarak verilebilmektedir)
© Tüm hakları saklıdır.