Mersin, Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı'yken gözaltına alınıp tutuklanan ve 7 ay Tarsus C Tipi Cezaevi'nde kalan Yüksel Mutlu, belediyeye kayyım atanmasını ve cezaevinde kaldığı günlerini anlattı. Cezevinde ilk günlerde su dahi verilmediğini vurgulayan Mutlu "Orada Kerbala'yı yaşadık" dedi. Koğuşların sobayla ısıltığını ve kişi başına sadece iki odun verildiğini de belirten Mutlu'nun anlatımına göre, 1 sloganın cezası 4 görüş yasağı.
Antalya, Akdeniz Belediyesi'ne atanan kayyımla ilgili konuşan Yüksel, 'halkın verdiği oyları ve bu halkı kabul etmiyorum’ anlamına geldiğini söyleyerek “Akdeniz’de, Mersin’de bir özyönetim açıklaması veya hendek yoktu. Hükümetin kararıyla belediyeler elimizden alındı. Bu şu demek; ‘Halkın verdiği oyları ve bu halkı kabul etmiyorum.’ Bunun meali de bu oldu. Akdeniz Belediyesi batıdaki tek belediyemizdi. Mersin küçük bir Türkiye prototipidir" dedi.
GazeteDuvar'dan Hacı Bişkin'e konuşan Yüksel Mutlu'nun açıklamalarının tamamı şöyle:
Yerine kayyım atandıktan sonra cezaevine konulan ve 7 aylık tutukluluğun ardından tahliye edilen Mersin Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı Yüksel Mutlu, belediyenin ellerinden nasıl alındığını ve içeride geçirdiği süreci anlattı. Cezaevinde ilk günlerde su dahi verilmediğini vurgulayan Mutlu "Orada Kerbela'yı yaşadık” diyor. Koğuşların sobayla ısıtıldığını ve kişi başına sadece iki odun verildiğini belirten Mutlu'nun anlatımına göre, 1 sloganın cezası ise 4 görüş yasağı.
HDP’nin ‘Batı’da yönetimde olduğu tek belediye olan Mersin Akdeniz Belediyesi’ne geçen aralık ayında kayyım atandı. Belediyenin eş başkanları Yüksel Mutlu, HDP Mersin İl Eşbaşkanı Sadun Doğan ve birçok parti çalışanı gözaltına alınarak tutuklandı. 7 aylık tutukluluğun ardından 19 Temmuz’da görülen duruşmada tahliye edilen Mutlu, belediye sürekli devlet mekanizmalarının denetiminde olmasına ve müfettişlerin olumlu beyanlarına karşın kayyım atanmasının, ‘Kürt sorununun günümüzde geldiği noktayla ilişkili olduğunu’ söylüyor. Cezaevinin ilk günlerinde çok zorluk yaşadıklarını da belirten Mutlu “Tam anlamıyla orada Kerbela’yı yaşadık. Tahliye edildikten sonra kadın arkadaşlarımızın sevinç çığlıkları kulağımdan hiç çıkmayacak çünkü aklımın yarısı orada kaldı” diyor.
'Mersin'de özyönetim açıklaması, hendek yoktu...'
Kayyım atanmasının, ‘Halkın verdiği oyları ve bu halkı kabul etmiyorum’ anlamına geldiğini söyleyen Mutlu, Mersin’de herhangi bir hendek veya özyönetim açıklamasının olmadığına vurgu yapıyor. Ayrıca göreve geldiği günden beri Mersin’de tek kadın belediye başkanı olarak görev yaptığını kaydeden Mutlu, “Akdeniz’de, Mersin’de bir özyönetim açıklaması veya hendek yoktu. Hükümetin kararıyla belediyeler elimizden alındı. Bu şu demek; ‘Halkın verdiği oyları ve bu halkı kabul etmiyorum.’ Bunun meali de bu oldu. Akdeniz Belediyesi batıdaki tek belediyemizdi. Mersin küçük bir Türkiye prototipidir. HDP’nin diğer bölgelerinde Kürtler çoğunlukta yaşıyor. Mersin biraz daha farklı. Burası Hristiyan, Kürt Alevisi, Türk Alevisi, Arap Alevisi gibi insanların yaşadığı çok farklı bir kent. Sloganımız da şuydu; ‘Herkes farklı herkes eşit’. İlk başlarda kentte tek kadın belediye eşbaşkanı olmak ön yargılara neden oluyordu. Ama birlikte çalıştıkça ciddi bir karşılık bulduğumu ve insanların beni kabul ettiklerini gördüm. Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın sığınma evleri gibi çok ciddi çalışmalar gerçekleştirdim. Örneğin, Mersin’deki tek sığınma evi Akdeniz Belediyesi’ne aitti” diye konuştu.
'Belediye sadece çöp toplayıp, asfalt dökmez'
“Bizler bütün bunları yapıyorken Türkiye’de genel siyasetin geldiği nokta, merkezi hükümetin yereller üzerindeki vesayetinin devam ettiğini ortaya koydu. Bu aynı zamanda ulus devlet zihniyetinin tezahürüydü” diyen Mutlu, belediyenin son 1 yıl zor günler geçirmesinin sebebini şöyle açıklıyor: “Bizler yerellerin güçlendirilmesi konusunda çaba sarf ettik. Akdeniz Belediyesi olarak, hükümetin bütün baskı politikalarına rağmen dişimizle tırnağımızla bu halka hizmet vermeye söz verdik. Bir belediye başkanı sadece asfalt dökmez, sadece çöp toplamaz. Bizim işimiz teknik bir iş değil. Doğumdan ölüme kadar yürütülecek bir işti. Bizler bu bilinçle hareket ettik. Ama son bir yılda devletin tüm mekanizmaları belediyenin üzerindeydi. Biz bütün bu denetim mekanizmalarından alnımızın akıyla çıktık. Müfetişler, bizim yaptığımız birçok çalışmayı beğendiklerini ve bunları kaymakama ilettiklerini, valiye söylediklerini söylüyorlardı”
'Anadilim olan Zazaca'da savunma yapamadım'
Mutlu, hakimlikde verdiği ifadelerinin ardından cezaevine ters kelepçeyle götürüldüklerini söylüyor. Ters kelepçe uygulamasının kabul edilecek bir durum olmadığının altını çizen Mutlu, anadili olan Zazaca ifade dahi veremediğinin altını çiziyor ve ekliyor: “Anadilim olan Zazaca savunma yapamadım. Katledilen halkımdan, atalarımdan, annemden özür diledim. Bunlar bu demokrasinin bir kriteri değil. Ben bir iradeyi temsil ediyorum ve düşünün ki 60 yaşındaki bir kadınım. Ama beni ters kelepçeyle cezevine götürüyorlar. Bunun, Türkiye’de Kürt sorununun geldiği noktayla alakalı olduğunu düşünüyorum. Ben Alevi bir kadınım, ben devrimci bir kadınım ama bana niçin IŞİD protestosuna katıldığımı sordular. Halbuki bana neden bu protestoya katılmadığımı sormaları gerekiyordu. Ezidi kadınları köle pazarlarında satan barbar bir örgütün protestosuna elbette katılırım.”
'Koğuşta kişi başına 2 odun, 1 slogana 4 görüş cezası'
Son olarak cezaevindeki uygulamalara değinen Mutlu, unutamayacağı birçok anı olduğunu söylüyor. Cezaevinde kışın soba yakıldığını belirten Mutlu, kendisini en çok etkileyen olayın, koğuşta bulunan kişi başına sadece 2 odun verilmesi olduğunu vurgulayıp ekliyor: “Cezaevindeki uygulamalar içler acısıydı. Mesela, tahliye edilirken arkadaşlarımızın darp edilmelerine tanıklık etmek çok acı verici. Ben darp edilmedim ama arkadaşlarımın darp edilmesi benim darp edilmemle aynı şeydi. Cezaevindeki günlerce su içemedik. Bir çay bile demleyip içemedik. Orada bir Kerbela yaşadık. Cezaevine ilk girdiğimde cezaevinin sobalı olduğunu gördüm. ‘Neyle ısınıyorsunuz?’ diye sorduğumda, ‘Odunla’ diye cevap aldım. Koskocaman bir koğuşta herkese 2 odun olacak şekilde soba yanıyordu. Cezaevindeki kadınlar haftada bir kere olmak üzere siyasi düşünceleri kapsamında slogan atıyorlar. Ama 1 slogan atana 4 görüş cezası veriliyordu. Bu yüzden yaklaşık 2 yıl ailesi ile hiç görüşemeyen insanlar var.”