18 Haziran 2017 10:49
Türkiye'de 68 hareketinin önde gelen isimlerinden Sarp Kuray, "şartların CHP'de toplanılmasını gerektirdiğini" savunarak "Devrimci zamanından gelen arkadaşlarımızın CHP’ye katılımı için uğraşacağım. Mevki, makam gibi beklentim yok. Kimseyle hiçbir pazarlık da yapmadım" dedi.
Yaklaşık 8 yıllık mahkumiyetinin ardından geçen yıl Kasım ayında cezaevinden tahliye olan Sarp Kuray, geçen günlerde CHP'ye üye olmuştu.
Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Sarp Kuray'ın açıklamaları şöyle:
Sarp Bey, siz bütün gençliğini hatta bütün hayatını Türkiye’de devrim hayali üzerine kurmuş, 68 kuşağının sembol isimlerinden birisiniz. Hâlâ devrim olabileceğine inanıyor musunuz?
Devrim hayalimizi kimse bizden çalamaz.
Devrim sadece bir hayal miydi peki?
Hayır, somut koşulların oluşması gerekir. Devrim, bir insanın veya bir sınıfın isteğiyle olmuyor. Halkın tamamının isteğiyle, düzene karşı çıkmasıyla oluyor. Şu anda da bu koşullar yok. Türkiye’nin içinden geçtiği aşamada demokrasi eksiktir. Onun için ülkede öncelikli olarak düşünülmesi gereken politik devrimdir, sosyal devrim değildir.
Neden? Sizin devrim hayal ettiğiniz günlerde demokrasi mi vardı? Şimdi ne değişti de devrim niyetinden vazgeçtiniz?
Bu iş niyetlenmekle olmuyor. Gençtik, yapacağımızı zannediyorduk, olmadı. Şimdi daha objektif bir değerlendirme yapmamız gerekir. Türkiye birtakım birikimlerini kaybetmek üzere. Cumhuriyet devrimi hırpalanıyor. Ülkenin, aydınlanma birikimlerine karşı, içeriden gericilik, dışarıdan emperyalizmin planlı kuşatması altında olduğuna inanıyorum. Değerleri korumak gerekiyor. Şu an için görev bu olmalı.
“Gericiler” tabiri biraz kalıplaşmış ve ötekileştiren bir niteleme değil mi? Oysa eski bir röportajınızda, “Türk solunun hatalarından biri dinle ilişkiyi kuramamaktır” demiştiniz.
Benim hiçbir dönemde dindar kesimle sorunum olmadı. Ben ekonomik altyapıya ve yukarıda üretilmiş politikalara bakarım. Bugünkü olayları tarihi arka planıyla birlikte değerlendirmeliyiz. Sözünü ettiğiniz röportajlarda, İslamiyet’in başlangıcını son derece devrimci bir eylem olarak gördüğümü söyledim.
Hz. Muhammed’i devrimci olarak mı görüyorsunuz?
Evet, yalnız devrimci değil, çok dürüst bir insan olarak da görmüşümdür. Toprak düzeninden paylaşım ve adalete kadar İslamiyet’in kuralları konusunda da müspet fikirler taşımaktayım. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Mekkeli toprak ağaları bu işe el koymuştur. Muaviye olayı budur. Buna itirazlar olmuştur. Hz. Ali’nin mücadelesi olmuştur. O zaman iki kanal oluşmuştur. Bir kanal, egemenlerin kanalıdır. Altında Muaviye ve babası Ebu Süfyan vardır. Aslında bütün Kur’an-ı Kerim, Ebu Süfyan ve zenginliklerine karşı bir savaş çağrısıdır. Şimdi onun için İslam’ın başlangıç ilkesiyle Muaviye müdahalesini birbirinden ayırmak gerekir. Mekkeli zenginler bu işe el attıktan sonra bu coğrafyada büyük isyanlar olmuştur. Bunun içinde biri mazlumları, diğeri egemenleri tutan iki damar var. Bugünkü anlayış, egemenleri tutan damarın devamıdır.
Peki, niye CHP’ye katıldınız?
Devrimci grupların da Türkiye’nin bugünkü meselelerini kucaklayacak bir yapıda olmadığını düşündüm. “Bir toplanma yeri lazım” dedim. Referandumda yoğun bir “Hayır” kampanyası yaşadık. Bana göre yüzde 50’nin üzerinde, resmi rakamlara göre yüzde 49’luk bir şablon çıktı. CHP bunun motor gücü oldu. Ama sadece CHP değil. Bunun içinde devrimciler, Aleviler, MHP içindeki toplumcu milliyetçiler var. Laikliğe, cumhuriyete bağlı insanlar var. “Türkiye’nin bir asgari müştereke ihtiyacı var” denilen nokta hayata geçti. Bunu ayakta tutmak için de CHP’nin bir lokomotif güç olduğunu gördüm. Yoksa CHP’de de bizim mücadelemizde de eleştirilecek yanlar vardır. Referandumdaki “Hayır” kampanyasındaki tavrı, Türkiye’nin içinden geçtiği şartlar, bizim CHP’de toplanmamız gerektiği konusunda bende bir fikir oluşturdu.
“27 Mayıs yapılanmasını biz yapıyor olsaydık, yargılananlar arasına İsmet İnönü’yü de eklerdik” demiştiniz. Değişen CHP mi, Sarp Kuray mı?
Değişen Türkiye’nin şartlarıdır. Türkiye milli mücadeleden yana, kaybetme noktasına bu kadar gelmemiştir. Devrimciler değişen koşulları değerlendirmeye mahkûmdur.
CHP son yıllarda hep yüzde 25’e sıkışmış, iktidara gelememiş bir parti değil mi? Nasıl bir toparlanma yeri olacak?
“Hayır” kampanyası, meselelere daha geniş bakıldığı takdirde büyük bir başarı sağlandığını göstermiştir. Herkes Türkiye’nin dayattığı koşullara göre organize olacak. Başka çıkış yok.
Yüzde 49’a fazla anlam atfediyor olabilir misiniz?
Hayır, bu 49 değil bir kere. Bir oyun oynandı, bunu herkes biliyor. Böyle bir durumda neden umutsuz olayım? Türkiye bu kuşatmayı dağıtacaktır. Göreceksiniz bunu...
Açıkçası ikna olmadım. Bu oylar içerisinde MHP’nin küskünleri, AK Parti’nin kızgınları vardı... CHP çatısı altında çıkacak politik bir hareketin yüzde 50’nin üzerinde oy alabileceğine inanıyor musunuz?
Bu potansiyel iyi değerlendirildiği takdirde olacaktır. Bu, partiler dışında bir olay. Zaten CHP de bu referandum çalışmasını yaparken kendi partisini öne çıkarmadı. Bugünkü yürüyüş de öyledir.
Devrimci zamanından gelen arkadaşlarımızın CHP’ye katılımı için uğraşacağım. Mevki, makam gibi beklentim yok. Kimseyle hiçbir pazarlık da yapmadım.
CHP’nin sizi sola göz kırpmak için vitrine koymuş olabileceği geçti mi aklınızdan?
Hayır. Tarihin bize dayattığı koşullar çok önemlidir. Biz Türkiye’nin bugün içinden geçtiği durum için bir yerde toplanmanın gerektiğine inanıyoruz. Bize düşen görevi yapacağız. Niçin burada toplandığımızı çok açık söylüyoruz. Asgari müştereklerle birleşmemizin gerekli olduğunu anlatıyoruz. Kendimizin de bu toplanma yerinde, toplanmaya yönelik bir çaba içinde olması gerekiyor.
‘KILIÇDAROĞLU BAŞARILI’
Kendi siyasi geçmişinizden kaynaklı çok sayıda lider, önder, siyasi hareket gördünüz. Siz de bir önderdiniz. Yüzde 49’un önderliğini yapacak karakterin Kılıçdaroğlu’nun karakteriyle örtüştüğünü düşünüyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu referandumdaki bütün stratejisi ve taktiğiyle başarılı olmuştur. Bu çizgi devam ettiği sürece yüzde 49’un artacağı inancındayım. Ben buna inanmasam zaten bu tarzda tavır almam. Bu dönemde Kılıçdaroğlu’nun başarılı bir politika yürüttüğü inancındayım.
Kılıçdaroğlu 2019 seçimlerinde aday olmalı mı ya da nasıl bir aday çıkarılmalı?
Aday, yüzde 49’un bütün bileşenleri dikkate alınarak kolektif bir akılla çıkarılmalıdır. Bu, 49’u toparlayacak ve başkan olduğu zaman ona verilecek yetkileri reddedecek, tekrar Türkiye’yi güçler ayrımına getirebilecek bir lider olmalı.
Türkiye’de öyle biri var mı?
Türkiye bereketli bir toprak. Çıkacaktır.
Sola mı yoksa merkeze yakın bir isim mi olmalı?
Sola yakın olmasını arzu ederim.
Sola yakın biri başarılı olur mu?
Olur.
Parti figürü mü olmalı yoksa partiler üstü bir figür mü?
Onu bilemiyorum. Bu iş ısmarlama olmaz. Çetin şartlar birtakım insanları öne atar. Mesele böyle insanların öne çıkabileceği bir ortamı canlı tutmak, bu ortama sıcak bakmaktır.
Sarp Kuray’ın aklında somut bir isim var mı?
Hayır, benim kafamda bir isim yok. Ben ilkeler peşindeyim.
‘23 YIL ÖNCE SİLAHLI MÜCADELE DÖNEMİNİN KAPANDIĞINI SÖYLEDİM’
Silahlı mücadeleye hâlâ inanıyor musunuz?
Bundan 23 yıl önce Fransa’dan döndüm ve silahlı mücadele döneminin kapandığını, Türkiye’nin bugün içinden geçtiği şartlarda böyle bir tercih yapmayacağımı, politika yaparsam legal alanlarda yapacağımı söyledim. Bu bir tercihtir. Türkiye’nin silahlı mücadelenin ötesinde dertleri var. Cumhuriyet’in elden gitmesi söz konusu. Buna göre hareket etmek lazım. Hapisten çıkınca “Geçmişi tekrar etmeyeceğim” dedim.
Bu bir pişmanlık ifadesi mi?
Hayır, başarısızlık ifadesi. Yani tek başınıza hapis yatıyorsunuz, millet sokakta dolaşıyor. Böyle örgüt olur mu? Bunun üzerine, “Başardım” diye konuşma yapılır mı?
“Devrimci grupların da Türkiye’nin bugünkü meselelerini kucaklayacak bir yapıda olmadığını düşündüm” dediniz. Onların problemi neydi?
Mücadele biçimi, örgütlenme yapısı yanlıştı.
Bu yanlışlara silahlı mücadeleyi de ekliyor musunuz? Bu konuda pişmanlık duyduğunuz oluyor mu?
Pişmanlığım yok. Her yenilgi bir okuldur. Ben kafama taktığım işi yaparım ama başarılı olmayınca da yüzleşirim.
‘3 ÖRGÜT KURDUM, HEPSİ BAŞARISIZ OLDU’
Bugünkü aklınızla 22 yaşınıza dönseniz, silahlı mücadeleye yine inanır mıydınız?
İnansam yaparım. Bugünün koşullarında farklı bir strateji gerekiyor.
Yani meşruiyetine hâlâ inanıyorsunuz...
Şartlara bağlı. 3 örgüt kurdum, 3’ünde de başarılı olamadım. Ama burada muazzam bir birikim var. Ordu içinden gelmişim, Bahriye’de devrimci kalkışma olmuş. Sonra Dev-Genç’e gelmişim, Dev-Genç’in 68 ruhunu biliyorsunuz. Arkasından 12 Eylül’e karşı çıkmışım. Bir sürü iş yapmışım ama başarının bir sınırı var.
Niye başarılı olamadınız peki?
Türkiye toprağının konularının ötesinde şablonlar yerleşmişti. Maoculuk, Sovyet Devrimi, Latin Amerika devrimleri taşınmıştır. O devrimlerin hepsini severim ama ithal şablonla olmuyor. Ayrıca 1980’nin koşulları çok acımasızdı. Büyük bir darbe yenmiştir. Ona karşı direnmeyi düşündük. Ne kadar muvaffak olabildik, tarihe bırakmak lazım.
Türkiye soluna dair en temel eleştiri, halkı doğru okuyamadıkları...
Bizde aydın hastalığı yoktu. 68 ve 78 kuşakları, Türkiye toprağının en cefakâr adamlarıdır. Bu ülke 46’dan itibaren satılmış, NATO’ya bağlanmış. Biz buna karşı çıktık. Bu ülkeye sevdalı olmasak karşı çıkar mıydık? Hedeflerimiz vardı ve o hedeflere göre de binlerce çocuk öldü...
‘ORDU DEVRİMCİLERE SİLAH VERMİŞ OLABİLİR’
O gençlerin ölmesine değer miydi?
Tabii. Yıllar sonra tekrar hırsızlıklara, haksızlıklara, yağmaya karşı itiraz etme kültürünü oturttuk. Aslında başlangıçta bizim tarafımıza silah ideolojik bir gerekçeyle girmemiştir.
Nasıl bir gerekçeniz vardı?
Taylan’ın (Taylan Özgür) vurulmasından sonra oldu. Sevilen bir çocuktu.
Kim vurdu, biliyor musunuz?
Çok tevatür var ama isim bilmiyorum. Belli ki devletin içinde öbeklenmiş bir grup bunu yaptı. Silaha doğru çekmek isteyen bir strateji vardı, çullandılar üstümüze. Çünkü bizim hem yoksul köylüyle hem işçilerle ilişkimiz onları rahatsız etti. Biz meşru müdafaa yaptık. O silahları nasıl elimize aldığımızı hatırlıyorum.
Silahları nasıl temin ediyordunuz?
Oradan, buradan silah alınacak durum yoktu. Küçük imkânlarla bulunuyordu. Kabadayılarla hapis yatılmış. İçlerinde sola sempati duyanlar vardı. Onlardan istediler.
Ordu içinden silah verilmiş olabilir mi?
Yani, kısmen verilmiştir.
Türkiye devrimci hareketine 12 Mart’tan önce devletten sızma olmuş mudur peki?
Sızma her zaman olur. Ana damarı katiyen yönlendirememişlerdir. Niyetlenmiş, içten birtakım adamlarla konuşmuş olabilirler. Ama asla etkili olamamışlardır. Çocuklar bu işi inandıkları için yaptılar.
“Sızmadılar” derken duygusal bir tepki mi veriyorsunuz, yoksa sızmadıklarından emin olarak mı söylüyorsunuz?
Eminim. Bilgi olarak söylüyorum. Deniz, Mahir, Sinan benim arkadaşlarımdı. Dev-Genç’i yönetenler arkadaşlarımdı. Ama tabii gençlik bir oyunun içine çekilmeye çalışılmıştır. Bu, bize nüfuz ettikleri anlamına gelmez. Ben 23 yaşında Ordu’dan atıldım. Deniz Gezmiş 25 yaşında idam edildi. Mahir 25 yaşında Kızıldere’de katledildi. Bize o kadar nüfuz edecekler ve bizi perişan edip öldürecekler. Böyle bir durum yok. Bizdeki inanç sistematiğini biliyorlar. Onun da demir gibi bir şey olduğunun farkındalar. Biz değerlendirme yapar gireriz. Yanlış da yapsak hile hurda olmaz. Yanlışlığımızı gördüğümüz takdirde de yiğitliğin özeleştiri yapmak olduğunu da biliriz.
Mahir Çayan’dan, Deniz Gezmiş’ten görüş farklarınız neydi?
Mahir ile hiç kavgam olmadı. Mahir’i severim. Deniz’i de severim. Hepsi arkadaşımdı. Mahir’in bizim içimizde en yetkin insan olduğuna da hep inanmışımdır. Bilimsel sosyalizmle bizden daha fazla içli dışlı olmuştur. Tabii Dev-Genç’in içinde mücadele biçimleri noktasında bazı tartışmalar olmuştur. Bizdeki gruplaşmalar 70 sonuna doğru oldu. Dev-Genç mücadelesinin başlangıcından belli bir noktaya kadar getirilmesine kadar hep arkadaştık. Sonra ayrışmalar oldu. Ama bu ayrışmalara THKO ve THKP-C iyi cevap verdi. Büyük bir dayanışma vardı. Tüneli beraber kazdılar ama Mahir’i beklediler. Kendi başlarına hareket etmediler. Bu cezaevinden çıkanlar Kızıldere’de birlikte öldüler. Bize kalan miras budur. Bize fraksiyon mirası değil, birlikte mücadele etme mirası bıraktılar. Benim mirasa bakış açım böyledir.
‘12 MART’TA DEVRİMCİ BİRİKİMİ YOK ETTİLER’
1969 yılında deniz teğmeni iken 69 Subay bildirisi yüzünden ordudan atılmışsınız. O dönem TSK’dan atılan askerlerin Türk solunun inşasında ciddi bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Tabii daha önce de Ordu’da sosyalist subaylar olmuştur ama ilk defa kitlesel olmuştu. Bu da Dev-Genç’in bir parçası oldu. Asker ortaya bir tez koymadı ama gençlik hareketinde buluşuldu.
9 Mart 1971’de bir darbe planladınız ama işler istediğiniz gibi gitmedi. Arkasından, sizi de hedef alan 12 Mart muhtırası geldi...
Evet, 9 Mart’ta ilerici bir müdahale olabileceğini düşünmüştük.
Bir dakika... “İlerici müdahale” ne demek? Sarp Kuray’a göre darbelerin hepsi kötü değil midir?
Fransa’da darbe oluyor mu? Avrupa aydınlanmasını Rönesans’tan itibaren burjuva sınıfı yapmıştır. Bizde aydınlanmayı determine edecek burjuva sınıfı oluşmamıştır. Ortadoğu’daki ordularda bir müdahale geleneği vardır, çünkü Ortadoğu toplumlarında sosyal boşluklar bırakılır. Olaylara bu günden bakılmaz. Bir olayın topluma sağladıklarına bakılır. Üretici güçlerin önünü açmış mıdır, özgürlüklerin önünü açmış mıdır, buna bakmak lazım. Sonuçta 1960 müdahalesinin yarattığı bir 1961 Anayasası var.
Demokratik yollarla seçilmiş hükümetin darbeyle devrilmesini nasıl meşrulaştırabilirsiniz!
Adnan Menderes’in, Hasan Polatkan’ın ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilmelerine karşıyım. Ama dediğim gibi, bir hareketin topluma kazandırdığı olaylara bakılır. Bu ülkede 1961 Anayasası’ndan daha demokratik bir Anayasa olmadı. O güne kadar işçi sınıfının grev hakkı yoktu; DİSK doğdu, bütün üniversitelere özerklik verildi, Dev-Genç doğdu. Ama ben bugün askerin müdahalesine tamamen karşıyım. Bu ordu meselesi, 1971’den sonra kafamızdan çıkmıştır.
9 Mart’ta askerle işbirliği yaptığınıza pişman mısınız?
Yok. Karşımıza Anayasa teklifini getirdiler, yapacaklarını anlattılar. Onların yapılmasının toplumu daha özgür bir noktaya götüreceğine inandık, böyle bir işin içine girdik.
9 Mart öncesinde darbeye zemin hazırlamak ve Demirel’i sıkıştırabilmek için sizden de bazı eylemler yapmanızı istiyorlar. Örneğin ‘Yükseliş Koleji’ne bomba atın’ diyorlar. Siz oradaki yönlendirmenin farkındaydınız, değil mi?
Tabii, insan yaptığı işi bilmez mi? İşin içinde kalleşlik vardı. Bizi işin içine katarak devrimci birikimi de yok ettiler .
Kimdi bunu yapan?
Devletti. Kuvvet komutanları Muhsin Batur ve Faruk Gürler var. Ama devrimci potansiyelin yok edilmesi üzerine plan yapıldığı ortadadır.
Siz bunu 12 Mart’ta mı fark ettiniz, yoksa öncesinde bir şeyler hissettiniz mi?
“Sezdim” demek ayıp olur ama insan olayla karşı karşıya kaldığı zaman bir şeyler anlıyor. Daha ziyade, iş çöktüğü andan itibaren bunun üzerine kafa yormaya başladık.
Babanız Enver Kuray, 1962-66 yılları arasında Ankara Valiliği yapmış, önemli bir devlet adamı. Dayınız Ömer Egesel ise Yassıada duruşmalarının savcısı. Babanız ve dayınızdan size gelen gizli bilgiler var mıydı?
Çatışmalar başlamıştı ve onlar bizi kaybetmekten korkuyorlardı. Babam 9 Mart’ı bilmiyordu. Hatta İçişleri Bakanı olacaktı, benim olaydan sonra olamadı.
‘EVDE YASSIADA KONUŞULMAZDI’
Dayınız çok ilginç bir figür; Celal Bayar için 3, Menderes için 7 kere idam talebinde bulunmuş. O günlerde evde neler konuşulduğunu hatırlıyor musunuz?
Ben o zaman 15 yaşındaydım. Biraz da topa meraklıydım, yani gözüm dışarıdaydı. Babam Menderes döneminde, 1958’de Siirt valisi olmuştu. Yapılan idamların annem ve babam tarafından tasvip edilmediğini hatırlıyorum.
Dayınıza bir şey demiyorlar mıydı?
Bizim yanımızda bu tarz meseleleri pek konuşmazlardı.
Peki, dayınızın sonraki yaşlarında Menderes’in idamına ilişkin pişmanlığı olmuş muydu?
Sanmıyorum. Onların hatalı olduklarına sonuna kadar inandı.
‘BEN HİÇ ‘DOKTORCU’ OLMADIM’
Hikmet Kıvılcımlı ekolüne yakın mıydınız?
Ben hiç ‘Doktorcu’ olmadım. Ama Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın Doğu toplumlarının üzerindeki şalı kaldırdığına inanırım. Bu toplumların yapısını, toplumsal gelişimini incelemişti. O anlamda devrimci harekete muazzam bir etkisi vardır.
Geçtiğimiz hafta Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’la konuştuk. “Türkiye’de solcuların en büyük hatası, Hikmet Kıvılcımlı gibi bir adamı yemeleridir” dedi.
Kimse kimseyi yemez. Ama bir talihsizlik var. Herkesin sevdiği, iki eski kuşak sosyalist vardır; biri Mihri Belli, diğeri de Doktor Hikmet Kıvılcımlı’dır. Bizim arkadaşlarımız, 20’li yaşlarının başlarında öldü. Öncü kadrolar kaybedildi, hareket hızlandı. O yüzden, Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın tezlerinin o gün derinlemesine kavranacağı bir ortam yoktu. O pratik içinde, o yoğunluk içinde Doktor’u anlamak, onu kavramak zor işti. Yani Yusuf Kaplan “Doktorun tezleri kavranmamıştır” deseydi, daha doğru olurdu.
‘VAZGEÇMEYİ BİLMEYEN DEVRİMCİ OLAMAZ’
68 kuşağından hayatta kalanların büyük bölümü sisteme adapte oldu diyebilir miyiz? Ruhta devrimci, kafada kapitalist bir kuşak ortaya çıkmış olabilir mi?
Tabii ki iş yapılacak. Sabahtan akşama kadar soygun mu yapacağız? Ben arkadaşların, en bırakmış gibi görünenin bile bu toplumda faydalı olduğuna inanırım. “Hayır” kampanyasında bile bu arkadaşların ne derece fedakâr davrandığını gördüm.
İş yapmakla sisteme adapte olmak arasında bir çizgi varsa, bu çizgi nerededir? Bir devrimci için kapitalistleşmenin, zenginleşmenin bir sınırı var mı?
Gerektiği noktada vazgeçmeyi bilmek gerekir. Vazgeçmeyi bilmeyen insan devrimci olamaz. Para kazansın. Ben kimsenin para kazanmasıyla uğraşmam ama parayı kullanma biçimine bakarım.
Ama özellikle 80’ler sonrasında Türkiye kapitalizmini yükseltenler arasında 68 kuşağından kişiler var.
Onlar ayrı, onlar üzerine konuşmam. Ben ana damardaki eğilim üzerine konuşuyorum.
‘AVRUPA’YA ÇIKMAM HATAYDI’
12 Eylül öncesi Fransa’ya gitmiştiniz. Neden sonradan gelip teslim oldunuz?
Avrupa’ya çıkışımı hayatımdaki en önemli politik hatalardan biri olarak görürüm. Orada mutlu olamadım. Örgüt düzeyinde de düşününce, dışarıdan olmaz.
O zaman gidenlerin çoğu Avrupa’ya gitmiş, neden Sovyetler Birliği değil de Avrupa?
Sovyetler Birliği, TKP’liler haricinde kimseyi almıyordu. Hatta sınırdan bazı çocuklar iade edildi. Orası açık olsa, elbette Lenin’in ülkesine gidilir.
Niye teslim oldunuz?
Bu ülkeye değer. Ben hapse gireceğimi biliyordum. Bugün sizinle böyle bir yerde oturup konuşuyorum. 8 sene de değil, 18 sene yatsam bu ülke için değer. Ayrıca benim kafamda biten bir işti. Bir sürü mücadele yapıldı, muvaffak olunamadı. Bir tartışma çıktı. Örgüt içi tartışmaların şiddete varmasını istemem. Benim elimde devrimci kanı yoktur. Benden önce yakalanmış bir grubu 1 senede bıraktılar. Ben de, “Eğer 1 senede bırakıyorlarsa girip bakayım” dedim.
‘ALİ KIRCA’NIN KALEMİ KUVVETLİYDİ’
Ordudan atılmanıza neden olan 69 Subaylar Bildirisi’ni niye Ali Kırca’ya yazdırmıştınız?
Kalemi kuvvetli, en iyi yazan oydu. İçimizde edebiyatla, tiyatroyla, şiirle, yazıyla arası en iyi olan oydu. Bu bildirileri yarım saatte yazmıştır. Çok coşkulu güzel, bildirilerdir.
Ali Kırca ile hâlâ görüşüyor musunuz?
Görüşüyorum. En son hapishaneden çıktığımda o dönemki subay arkadaşlarım bir yemek vermişti. Orada görüştük.
Ben Sarp Kuray’da hâlâ o ateşli, devrimci ruhunu görüyorum. Ne oldu da değişmediniz?
İnanç ve kararlılık önemli.
Peki biraz romantik misiniz?
Bu toplumda romantizm iyi bir şeydir, onu hiç kaybetmemek gerekiyor. Bizde duygu ağır basar. Ben değişmem, dönemine göre karar veririm. Devrimci kişiliğimden asla taviz vermem. (Gülüyor)
‘HENDEK POLİTİKASINI HİÇ DESTEKLEMEDİM’
HDP’den teklif geldi mi?
Hayır.
Gelse düşünür müsünüz?
Hayır. Fırsat 2004-2005’te kaçırıldı. Yani o demokratik toplum, ortak vatan projesidir. Eşit ve özgür yurttaşlık temelinde olan, Türkiye’nin tarihsel birikimlerine, arka planlarına çok değer veren bir projedir. Kürt ve Türk unsuru bu ülkede ne zaman bir sıkıntı olsa her zaman yan yana gelmiştir. Bu iş ta Alparslan Gazi’den itibaren böyledir. Bizim, birlikte çözüme yatkın bir tarihi arka planımız var. Her şeye rağmen bölge halkının yüzde 60’ı “Hayır” demiştir. O bölgede evleri yıkılmış olmasına, bütün baskılara rağmen o adamlar sırtına bohçasını alıp Erbil’e gitmez, İstanbul’a gelirler, Adana’ya, Mersin’e gelirler. Sosyolojik anlamda bunun değerlendirilmesi gerekiyor. Bu iş öyle kurban edilmemeli. Ben hendek politikasını hiç desteklemedim. 7 Haziran’da elde edilen yüzde 13’ün, bu gibi politikalar olmadığı takdirde daha da büyüyeceğine inanmıştım. Kendi partilerinin dışında çok insan oy atmıştı. Ama olmadı.
© Tüm hakları saklıdır.