Gündem

63 yıl önce Meclis'te 6-7 Eylül oylaması; Menderes: Başvekil olarak ne yapacaktım, gidip bölüğün başına mı geçecektim

Dönemin başbakanı Menderes ve istifa eden İçişleri Bakanı Gedik hakkında Meclis soruşturması açılması istendi

06 Eylül 2018 15:19

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı, Başbakan Adnan Menderes, Türkiye’nin siyasi tarihinde kara bir leke olarak yer alan 6-7 Eylül 1955 olaylarıyla bundan 63 yıl önce muhalefetin Meclis soruşturması isteyen önergesinin ön görüşmesindeki konuşmasında, olayların hükümetle ilişkilendirilmesine duyduğu tepkiyi, “Hâdise ile irtibat ve alâkamızı milyonda bir ihtimalle de olsa tespit etmeye imkân bulurlarsa her türlü cezayı kendimize tertibe kendimiz razıyız” diyor.  Menderes, polis, asker ve zabıtanın olaylara neden müdahale  etmediği konusundaki yoğun tepkilere ise, “Muhterem arkadaşlar, Başvekil olarak ne yapacaktım? Gidip bölüğün başına mı geçecektim? Sonra kim bilir, yüz binler harekete geçecek?” sözleriyle yanıt veriyor.

 CHP Kars Milletvekili Mehmet Hazer, 26 Aralık 1955 tarihinde dönemin Başvekili Adnan Menderes ve olaylardan sonra istifa eden eski Dahiliye Vekili Namık Gedik hakkında ‘Meclis tahkikatı açılması’ na  ilişkin önerge veriyor. Başbakan Menderes, CHP Grubu yerine bir milletvekili olarak verilen bu önergenin siyasi bir taktik olduğunu belirtiliyor. Dönemin Meclis’te gurubu olan partilerden CHP, Cumhuriyetçi Millet Partisi (C.M.P) ve Hürriyet Partisi, CHP’li vekilin verdiği Meclis soruşturması açılması önergesine destek veriyor. Ancak, uzun görüşmelerin ardından önergenin gündeme alınmasına ilişkin oylama reddediliyor.

Görüşmeleri 13 Ocak 1956 günü yapılan 6-7 olaylarının tarihi tutanaklarından bazı bölümler şöyle:

BÎRÎNCİ CELSE

Açılma saati : 15,05

REÎS — Reisvekili Fikri Apaydın

KATİPLER : Ömer Mart (Kayseri), Edibe Sayar (Zonguldak)

1. — Kars Mebusu Mehmet Hazer'in, 6 - 7 Eylül hâdiseleri dolayısiyle Başvekil ve eski Dahiliye Vekili hakkında Meclis tahkikatı açılmasına dair takriri (4/161)

REÎS — Takriri okuyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliğine Başvekil ve Dahiliye Vekili de İstanbul'da bulundukları halde 6 - 7 Eylül müessif hâdiselerinin vukuunun önlenmemesi ve İstanbul Valisinin tatbik edilmemesi ve bu işlerin tetkikine memur örfi idare Komutanının işin bu safhası ile alâkadar olup olmadığının şifahen arz ettiğim sebepler de nazarı itibara alınarak tetkikini ve bu hususta Başvekil ve eski Dahiliye Vekili hakkında Meclis tahkikatı açılmasını arz ve teklif ederim.

26 . XII . 1955

Kars Mebusu Mehmet Hazer

Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu adına Nüvit Yetkin-Muhterem arkadaşlar, 6/7 Eylül hâdisesi bütün unsurları ve tarzı cereyanı, şüpheye mahal bırakmayacak surette gösteriyor ki, o gün doğup inkişaf etmiş bir ayaklanma değildir. Az çok uzunca bir zaman yapılan bir hazırlığın neticesidir. Bu hazırlık hedeflerin tesbiti, ekiplerin tertibi, sevk ve idaresi ve tahrip için lüzumlu alât ve edevatla teçhizi şeklinde tezahür etmektedir.

 Hâdisenin İstanbul ve İzmir'de aynı zamanda başlamasından sarfınazar, İstanbul gibi çok geniş bir beldenin birbirine saatlerct uzak ve aralarında deniz bulunan ayrı ayrı birçok semtlerinde ve her biri ayrı ayrı ekiplerle fakat her yerde aynı zamanda başlamış ve süratle inkişaf etmiş bulunması, her yerde bu ekiplerin her türlü nakil vasıtasını kolaylıkla ve bol miktarda bulabilmiş olması, her birinin elinde en müessir kesici ve kırıcı alet taşıması, otomobiller içinde ayaklanmayı sevk ve idare eden ekib'başlarmm ellerinde listeler bulunması bu hazırlığın şaşmaz delilleridir.

Zaten valinin Hükümete gönderdiğini söylediği raporları da işhadederek yaptığı resmî beyanatta da, 26 Ağustostan itibaren böyle bir galeyandan şüphe ettiği ve hazırlık lüzumunu duyduğu anlaşılıyor, ö halde bu şüpheyi doğuran sebepler, şüphelenilen hazırlığın mahiyeti ve failleri bilinmek lâzımdır. Bunlar hakkında Hükümet neden önleyici tedbirleri ittihaz etmemiştir ?

Rivayetlere göre hâdiseden haftalarca evvel bâzı muhtarlardan tahribe hedef olan vatandaşların ikametgâh ve ticaretgâh adresleri istenmiştir.

2. Hâdiseden birkaç gün evvel bâzı yerlerde bekçiler bâzı vatandaşlara ikametgâh ve ticaretgâhlarınm kapı numaraları iyice okunmadığından bunları okunur hale sokmasını ihtar etmiştir. Nitekim hâdise sırasında Büyükada'da bir otelin müdürü kaymakama telefonla müracaat ve istimdadettiği zaman aldığı cevap, «Nasıl olur, senin otelin listeye dâhil değildi, ben şimdi önlerim» tarzında olmuştur. 

3. 7 Eylûl'de çıkan bâzı istanbul gazetelerinde saatlerle hâdiselerin tarzı cereyanı izah olunmaktadır. Bu saatler gösteriyor ki aynı saatte bir ekip Galata, Tünel ve Bankalar caddesinde çalışırken bir ekip Tarlabaşmda, bir ekip Kadıköy'ünde, bir ekip Yenikapı'da, bir ekip Bağazm Rumeli yakasında, bir ekip Bakırköy ve Yeşilköy'de ve her bir kısmı süratle yandaki mahalle veya sakağa geçmek için bol miktarda •kamyon, otobüs, taksi, tramvay ve vapur bulabiliyordu. 

 Nümayiş ve ayaklanmaya katılanların ellerindeki küskü, manivela, balta, kazma, demir ve tel makas gibi tahrip aletleri insanı hayret* düşürecek kadar çoktu.

Bir noktayı nazarlarınıza tekrar arz edeyim: (Soldan, haeet yok sesleri) Hâdisenin bu mühim tarafını Veli Sezai Balcı «kendi müşahedelerine istinaden yazıyor:» Hâdisenin en mühim tarafı, her semt kendiliğinden bir grup doğuruyor ve bunlar duruma hâkim oluyor, işlerini bitirenler sükûnetle ve Hükümet kuvvetleri vasıtasiyle dağılıyor. Bu arada şurasını iftiharla kaydedebiliriz ki hiç bir yerde yağma yapılmıyor. Türklere ait bütün taksilerle, sayısız kamyon, otobüs ve hususi arabalar bayraklarla süslü olarak caddelerde mekik dokuyor, içinde bulunanlar, hep bir ağızdan kâh millî marşlarımızı, söylüyorlar, kâh gençleri teşvik eden hitabeler terennüm ediyorlar. Muhterem arkadaşlar; «hâdise günü öğle vakti ayaklanmanın birkaç saat içinde vukubulacağı salahiyetli makamlar tarafından bilindiği ilân olunmuştur. Vali saat 14 te Devlet Reisi ve Başvekile haber vermiş ve teşyie ge^miyeceğini bildirmiş,

 Başvekil Adnan Menderes (İstanbul) — Saat 16 30 da

Nüvit Yetkin (Devamla) — Başvekil de hâdise çıkar çıkmaz bastırmak için emir vermiş. Halbuki 12 Eylûl'de Köprülü'nün ağzıyla Hükümet hâdisenin vuku bulacağının  bilindiğini , saatini bilmediğini bildiriyordu. 

Nüvit Yetkin (Devamla) — Fuad Bey niçin sinirleniyorsunuz? Demek Hükümet 12 Eylülde Büyük Meclise hakiki vaziyeti söylememiştir... İstanbul Valisinin ifadesine göre bütün tertibat alınmış fakat, nedense yağma ve tahrip başladığı zaman Devlet kuvvetleri işlememiştir? Nitekim millî şeref ve itibarımızın zedelenmesine ve milyarlık millî servetin heder olmasına sebep olan böyle bir felâkette bunu önlemek uğrunda (silâhlarından başka coplar ve göz yaşartıcı bombalarla mücehhez olan) zabıta memurlarından bir tekinin burnunun kanamamış olması hiçbir zor kullanmamış ve hiçbir zora mâruz kalmamış olmaktan başka nasıl izah edilebilir! Evet, anlaşıyor ki, bütün tertibata rağmen Devlet kuvvetleri işlememiştir. Bu nokta Hükümet tarafından mukni bir surette izah olunmamıştır. Gerçi Başvekil polisin tereddüdünü millî heyecanının tesirine atfederek izaha çalışmıştır. 

 Polis bu vakaya sebeb olanları millî heyecanına mağlup olarak önlememiş de bilâhara emir alınca binlerce kişiyi hangi hisse mağlup olarak iç tevkif etmiş hattâ kıyasıya işkenceye mâruz tutmuştur? Başvekilin bu izahı kendisinin ve Dahiliye Vekilinin mesuliyetini tebarüz ettirmesi bakımın-  dan ehemmiyetlidir. Yani resmî makamlar, hâdise yerinde bulunan vali, Dahiliye Vekili ve Başvekil emir vermişler de, zabıta kuvvetleri tarafından bu emir icra olunmamış, bu emirlere karşı mı gelmiştir? Bu cihetin elbette Başvekilin tesiri haricinde olarak tahkiki icabeder.

Hürriyet Partisi grubu adına Muammer Alakant (Manisa) — Eylül müessif hâdiselerinin vukuundan daha evvel hâdisenin yapılacağından, yapılmasına karşı tertibatının alınmasından, Hükümetin daha evvel haberdar olduğu, 12 Eylül gününde burada vâki olan beyanatında Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü tarafından sarahaten ifade edilmiştir. (Soldan, gürültüler; bunun mahiyeti izah edilmişti, sesleri). Zabıt buradadır. Ne diyorlar: Biliyorduk, haberimiz vardı. Yani İstanbul'da mala, ırza böyle bir tecavüzün tertip edildiğinden ve komünistler yahut ecnebiler tarafından yapılacağın dan haberdardırlar ama, ne gün ve ne saatte yapılacağını bilmiyorlardı. Gün ve saat o gün bir toplantı yapılmakla meydana çıkmıştır. 

Toplantı yapılmakla İstanbul'da böyle bir büyük tehlikenin bulunduğunu bilen hükümet neden lâzım gelen tedbirleri almamıştır? Tecemmuatı Umumiye Kanununa göre evvelâ böyle bir toplantı yapılabilmesi için 24 saat evvel Hükümetten müsaade almak iktiza eder.  Bu, bir. İkincisi Tecemmuatı Umumiye Kanununun icabı olarak toplanan halkın muayyen bir yerde içtimai icabeder. (Soldan, şiddetli gürültüler).

Muammer Alakant (Devamla) — Zabıta kuvvetleri, müddeiumumi ve emniyet âmirleri oradadır. Zor kullanılmıyor; silâh kullanmıyorlar. (Soldan: 100 binlerce kişi. nasıl kullanabilirdi sesleri).

Şimdi 6 Eylül akşamı saat 18 de toplantı başlıyor ve Taksimde bir manav ve bakkal dükkânının yağması ile iş genişliyor Toplantı, mevzuundan dışarı çıkıyor, yağma ve tahrip başlamıştır. O sırada polis kuvveti niçin müdahale etmemiş! Bakın arkadaşlar, Türk Ceza Kanununa göre bir memurun, yapması lâzım gelen vazifesini yapmaması suçtur. Türk Ceza Kanununa göre bir memurun, yapmaması lâzım gelen bir işi yapması suçtur. Türk Ceza Kanununa göre bir memurun vazifesini yapmaması ihmaldir. 

Şimdi, Sayın eski Dahiliye Vekili mesuliyet bende değildir, ben emrimi verdim, desin ve bunları bize ispat etsin. Yok eğer ben bunları yapmadım, Başvekilimin emriyle yapmadım derse o vakit Başvekilin de bu suça iştiraki var demektir. Bütün bunlar ortaya konulmadığı müddetçe. Dahiliye Vekilinin vazifesini yapmamaktan, ihmalden teseyyüpten dolayı suçu aşikârdır, meydandadır. Başvekil de, Dahiliye Vekilim şimdiye kadar böyle bir tahkikata mâruz bırakmamaktan, valileri tecziye etmemesinden, valileri tebdil etmemesinden Dahiliye Vekili ile bu işte müşterek olduğu anlaşılmaktadır. (Soldan, gürültüler, hep ihtimalâttan bahsediyorsun, sesleri). Bu itibarladır ki; bu sebepledir ki; eski Dahiliye Vekili ve Muhterem Başvekil hakkında tahkikat açılması talebine biz de iştirak etmekteyiz. Dilerlerse gelsinler kabahatleri olmadığını ispat etsinler. (Sağdan, alkışlar).


C. M. P. MECLİS GRUBU BAŞKANI OSMAN BÖLÜKBAŞI) —Muhterem arkadaşlar; İstanbul'da bir hâdise cereyan ediyor ve İstanbul dünyadan tecerrüt etmiş bir Türkiye'nin bir şehri değildir. Hâdise medeni dünya ile her türlü irtibatı olan bir memleketin münevver bir şehrinde cereyan ediyor, ecnebilerin çok olduğu bir şehirde cereyan ediyor. Birçok beynelmilel konferansların İstanbul'da toplandığı bir anda cereyan ^ediyor. Orada olup biten hâdiseleri medeni dünya çoktan tespit etmiş, çoktan kıymetlendirmiştir. Şu veya bu mülâhaza ile bugün bunlar tamamiyle izhar edilmiyorsa bu onların bu hareketi hoş karşıladığının bir delili sayılamaz. 

Müsaade buyurursanız dost bir devletin başkonsolosunun kendi hariciye vekâletine çektiği telgrafı okuyayım. (Gürültüler) 17 Eylül 1955 tarihli Ne w - York Times Gazetesinin dördüncü sayfasının üçüncü sütununda şöyle yazılıdır : 6/7 Eylül gecesi İstanbul'da dehşet havası eserken Birleşik Amerika Başkonsolosu Arthur Richard Amerikan Dışişleri Bakanlığına bir seri gece hareketi telleri yollamıştır. Bunlardan birincisinde şöyle deniyordu : «Tahribat çok büyük, durum çığırından çıkmış bir halde görünüyor, ne polisin, ne de askerî kuvvetlerin duruma hâkim olmak için bir teşebbüste bulunduklarına dair hiçbir emare yok, polis hiçbir şey yapmadan durur, hattâ halkı teşci ederken bir sürü dükkânların yağma edildiğine gözlerimle şahid oldum.» (Bu telin çekildiği doğru mudur? Sesleri) Bu tel eğri midir, doğru mudur? Diye bana soruyorlar. Bunu tevsik etmek benim elimde değil, bu hâdisenin dedikodularının, bu hâdise ile Türk Milletine sürülmek istenilen lekenin ne derecede büyük olduğunu sizlere ifade için okudum. Hariciye Vekili alâkadar olsun, tahkik etsin, doğru mudur, değil midir? Tesbit etsin. (Gürültüler).

Arkadaşlar, elli sene çalışsak bu hâdise ile Türk Milletine sürülmek istenilen lekenin tahribatını ortadan kaldıramayız. Bu tahribat bir şartla ortadan kalkar, bu hâdise ile Türk Hükümetinin alâkasının olmadığının resmî bir tahkikat ile ortaya konmasiyle. Bu tahkikatı da ancak Büyük Millet Meclisi yapabilir. (Soldan, gürültüler

Başvekil Adnan Menderes (Devamla) —Hâdise günü Sayın Reisicumhurla bendeniz, Dahiliye Vekili, Maliye Vekili, Bayındırlık Vekili, yanılmıyorsam bu üç vekil arkadaşımla İstanbul'da öğle yemeğini yedik, inşa edilmekte olan et kombinasına gittik, ziyaret ettik ve hattâ onun yanında bulunan bir bez fabrikasının tevsi edilen kısmını ziyaret ettik ve ondan sonra Londra'daki murahhas heyetimizle telefonla irtibat tesis etmek üzere Florya'ya gittik. Burada oturduk, mütemadiyen murahhasımız Fatin Rüştü Zorlu 'yu arıyoruz.

Fatin Rüştü Zorlu ile irtibat kurmak istiyoruz, arıyoruz, otelindedir, içtima yerindedir, çıkmıştır, konferans binasındadır gibi cevaplar alıyorduk, kendisini araştırmak ve irtibat tesis etmek ile meşgul iken, Valinin telefonda bizi aradığı söyleniyor. Saat 4,5 veya 5... Valinin ifadeleri aynen şudur: Diyor ki, bomba hâdisesi malûm, asap gergin, bu yetmiyormuş gibi Ekspres gazetesi de tahrikâmiz büyük manşetlerle bir ilâve nüsha çıkarıyor, bu, tahriki teşdidetmiş olabilir. Bu tahrikler neticesinde bâzı hareketlerin vukubulabileceğini düşünmekteyim, Başvekil ve Dahiliye Vekilinin emirleri nedir? îşte Cumhur Reisimiz ve 3 bakan arkadaşımızın yanında telefonla verdiğim cevap aynen şudur; hacet hininde askerî kuvvetlere müracaat etme lüzumu sizce malûdur, tahmin ve tasavvurlarınıza göre arzu ettiğiniz miktarda askerî kuvvetlerimize de müracaat etmek suretiyle, beş kişinin dahi  toplanmaması sureti  katiyede mümanaat edeceksiniz. Verdiğim emir sarahaten budur, bu üç cümleye inhisar etmektedir. Muhterem arkadaşlar, Başvekil olarak ne yapacaktım? Gidip bölüğün başına mı geçecektim? Sonra kim bilir, yüz binler harekete geçe-cek? Bizim düşmanı karşılayabilecek derecede kuvvetli bir ordumuz İstanbul ve civarında mevcut iken elbette bir hâdisenin zuhur etmesi esasen aklen müstabat idi. 

Kaldı ki, o ordu harekete geçmek için de kuvvetlerinden bir miktarını tefrik etmek suretiyle haberdar edilmişti. Muhterem arkadaşlar; yüz binler harekete geçti, bunu Hükümet tertibetti, zabıta âmirlerine, polis komiserlerine, polis memuruna, jandarmaya, jandarma komutanına, ordu müfettişine, bütün makamlara, bütün vazifelilere biz emrettik, sakın dokunmayınız, yüz binlere emir verdik. Bütün bunların yapıldığına dair Hükümet aleyhine en küçük maddi bir delil ve emare mevcut değildir. Dünyada böyle bir şeyi yapabilecek ne bir teşekkül, ne bir insan ne de bir Hükümet mevcut değildir. Mızrak çuvala sığmaz. Bugünkü günde en küçük hâdiseler dahi ne suretle intişar eder, malûmunuzdur. Bizim böyle mühim bir hâdise cereyan ettiği zamanda Hükümette bulunmamız, nazik mevkide bulunmamız her türlü tefsire müsaittir. 

Fakat bizi müdafaa eden sadece hulûsi niyetimiz, yüzde yüz mâsumiyetimizdir, her veçhile tedbir alamakta tekâsül göstermemiş olmamızdır, muhterem arkadaşlarım. Muhterem arkadaşlar, işte haberiniz vardı, madem ki haberiniz vardı, nişin mâni olmadınız? Efsanesinin cevabı budur. Muhalefet için, bizi yıkmak isteyenler için, hiçbir memleket menfaat, kaygı ve endişesine ehemmiyet vermeyenler için iş kolaydır. Çıkarsınız kürsüye, dersiniz ki; Hükümet haberin var mıydı? Hayır efendim, haberim yoktu, yoksa ne biçim Hükümetsin, haberin vardı ise berabersin, öyle ise beraber tertibettin. Ben soruyorum, koskoca Şark isyanı vukubuldu. Bu Şark isyanını Hükümet mi tertibetti?

Muhterem arkadaşlar; gelelim polis müdahale etmedi gibi sözlere. Buna benzer birtakım şeyleri yukarda, yarım yamalak dinledim, birtakım şeyler okundu; falan sefarethanenin, falan konsoloshanenin telgrafıymış bilmem neymiş, falan. Bunların tahrikâmiz olmaktan başka ispat ettikleri hiçbir husus yoktur. Şimdi polis neden harekete geçmedi? Muhterem arkadaşlar; polis harekete geçti. Polis harekete geçmemiş olsa idi bin kişilik, bin beş yüz kişilik kadrosu ile altı bin kişiyi o gece içeriye tıkan hangi kuvvet olurdu, bunu söyledim.

Muhterem arkadaşlar; neden ordumuz harekete geçmedi? Ordumuz harekete geçti arkadaşlar. Eğer ordumuz harekete geçmemiş olsa idi çok daha vâsi tahribatın yer alması muhtemel. olurdu. Fakat muhterem arkadaşlar; misline ender tesadüf edilen bütün bir milletin hissiyatı olarak tahrik edilen, şiddeti, âzamiye varan bir heyecan karşısında yüz binler bir anda harekete geçmiş olursa onun karşısında dostun düşmanın, suçlunun, suçsuzun kim olduğu malûm olmıyan bir hengâmede zabıta kuvvetlerinin silâh kullanmaları; belki işte o zaman asıl millî felâkete sebebolabilirdi; arkadaşlar. (Soldan, alkışlar)

Muhterem arkadaşlar; kime karşı kullanacaksınız? Türk ordusu, eline verilen silâhları kullanmakta ne kadar kahraman, ne kadar emsalsiz bir kuvvet olduğunu daima ispat etmiştir. (Bravo sesleri, alkışlar.) Türk ordusu, karşıdan gelen düşmanla mücadele eder. Fakat misli görülmemiş millî bir heyecanın ortaya çıkarmış olduğu misilsiz bir hengâme, bir mahşerî kaynaşma içinde acaba Türk ordusu karşısında cephe olarak, düşman cephesi olarak hangi istikamete silâhını tevcih etmiş olurdu arkadaşlar. (Bravo sesleri, alkışlar)

Şimdi arkadaşlarım, şurası benim tarafımdan ifade edilmek lâzımgelir. Polis kuvvetleri, elbette, millî heyecanın tesiri altında kalmışlardır. Elbette polis kuvvetleri, hattâ bu memleketin evlâdı olan askerî kuvvetlerimiz mensupları da bu cemiyet içinde yaşamakta, olmalarından dolayı tahassüs ve heyecan dalgalarının elbette vicdanlarında akislerini taşımaktadırlar. Ondan sonra arkadaşlar, o derece âm ve şâmil olarak hâdise cereyan etmiştir ki, 52 yerde, birden yangın çıkmıştır, işitiyor musunuz, arkadaşlar? Yüz binler harekettedir. Hangi zabıta kuvvetiyle, nerede, ne zaman, nasıl bunlara karşı koyacağız? Bu derece azametli bir hâdisenin cereyan edeceğini bu memlekette tahmin eden varmıydı?

Başvekil Adnan Menderes (Devamla) — Muhterem arkadaşlar; tasavvur ediniz, kısaca bir defa daha nazarlarınız önünde tecessüm ettireyim, 52 yerde birden yangın çıkıyor, İstanbul'un her tarafında yüz binler harekettedir. Bu arada konsoloshaneleri, patrikhaneyi, yani hâdise çıkması muhtemel olup da her türlü hâdiselere karşı masun bulundurulması lâzımgelen yüzlerce vukuatı, elinizdeki polis kuvveti ile karşılayacaksınız. Bu polis kuvveti, bir seneden beri gazeteleri okumaktadır. Bir seneden beri Kıbrıs hâdisesini bir Türkün millî heyecanı ile takip etmektedir. Bir seneden beri İstanbul'un göbeğinde yaşamakta ve bir seneden beri miting yapmak için çırpman yaşlılar, gençler gibi aynı vicdanı taşıyan insanlardır. Silâh kime çevrilecek? Yüz binlerin harekete geçtiği anda ve böyle bir sebeple yüz binlerin harekete geçtiği hengâmede 1 000 - 1 500 polis kuvvetinin, neden ortalığı tarumar etmedi, denmesi gibi bir abes iddia ile karşımıza gelinmesi ve bu iddianın aynı zamanda bizim tecrimimize sebep olarak kullanılması tamamiyle haksızdır, insafsız olarak yapılmış iftiradan ibarettir. Sen şu emri verdin mi? Sen şu hareketi yaptın mı? Alâ tarikul istidlal vukubulduğu takdirde, saibit olduğu takdirde en ağır suçlara mâruz kalınması mukadder olan bir suçu alâ tarikul istidlal ispat etmiş olmak gibi bir vehme kapılmak, katiyen doğru değildir. Neyi ispat ediyorlar"?

Başvekil Adnan Menderes (Devamla) — Müsaade buyurunuz. Hâdisenin kaça kadar devam ettiğini burada ifade edebilecek şahitle: mevcuttur. O zaman Ankara'da bulunan Ankara milletvekillerinden (bâzıları Dahiliye Vekâleti makamına giderek, hattâ kendisine yardım etmek yolundan vaziyete hâkim olmanın imkânını elde etmişlerdir. Hâdise 'budur. Ben, hiçbir vatandaşın burnunu kanatmam, demişlerdir. Bu ifadeyi şayanı hürmet telâkki ederim. Fakat arkadaşlar, yüz binlerin harekete geçtiği zaman tanklar, alaylar, taburlar, binlerce polisler harekete geçtiği zaman, ben bir vatandaşın burnunu kanatmam, zihniyetiyle hareket etmek suretiyle böyle bir hâdisenin önünü almanın ne suretle tasavvuru mümkündür? Beni hayret ve istiğraba sevk eden sual işjte budur. (Soldan, bravo sesleri). Muhterem arkadaşlar, bu sözleri söylemek kolaydır. Fakat hâdisenin içinde bulunmak, tedbir almak ve muktezasını tâyin etmek mevkiinde olmak, büsbütün başka bir iştir. Şimdi, çok şayanı teessüf olan cihet, birbirimizi kötülemek için, memleketi kötülemek yoluna, sapmış olmamızdır. (Soldan, 'bravo sesleri). Ben burada, şimdi, Türk efkârı umumiyesine ve bütün cihana şunu söylemek istiyorum: Burada konuşulanlar, kendi aramızda parti mücadelelerinin tahrik ettiği birtakım tartışmalardan, birtakım parti tecellilerinden, siyaset taktiklerinden, siyaset oyunlarından ibarettir. Yoksa burada konuşulanların hakikatlerle derece  irtibatı çok azdır. Çünkü o takdirde Türk Milletinin bir kısmını temsil eden muhalefetin, bizzat Türk Milletinin aleyhinde iftiralar yapmakta olduğu neticesine varmak lâzımgelir. (Soldan, bravo sesleri).