Gündem

5 soruda AB Türkiye anlaşması

Kâğıt üzerindeki haliyle uygulamadaki halinin birebir örtüşme potansiyel ise düşük görülüyor

20 Mart 2016 09:54

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) liderleri, Avrupa'ya göç eden mültecilerin sayısının azaltılması için müzakere edilen metin üzerinde anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre, Pazar gece yarısından sonra Yunanistan'a ulaşan mültecilerden sığınma başvuruları reddedilenler Türkiye'ye geri gönderilecek.Bunun karşılığında da Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye'den mültecileri kendi ülkelerine alacaklar. Anlaşmayla Türkiye'yle mali destek sağlanacak ve AB'yle tam üyelik müzakereleri hızlandırılacak. Hürriyet'ten Güven Alp'in haberine göre  5 soruda  Avrupa Birliği ile Türkiye anlaşması şöyle:

Anlaşma metninin şekillenmesinde mülteci krizinin etkilerinin hafifletilmesi için Ankara ile işbirliği dışında iyi bir alternatifi bulunmayan AB’nin içine düştüğü mecburiyet belirleyici oldu. Türkiye’nin de elinin güçlü olduğunu bilmenin rahatlığıyla zaman zaman sınırları zorlamaktan çekinmeyerek hareket etmesi belgenin tartışılır olma kapasitesini artıran bir etki yarattı. Belge için yapılan, “Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaştığı bir dönemde Avrupa’nın Türkiye’ye yaklaşması” yorumu, Avrupa genelindeki bakışı özetleyen bir içeriğe sahip. Ancak kâğıt üzerindeki haliyle uygulamadaki halinin birebir örtüşme potansiyel ise düşük görülüyor.

 

1) Vize muafiyeti kesin mi?

 

Anlaşma, Türkiye’nin vize muafiyeti hedefinin Haziran 2016 olduğunun teyidi niteliğinde ancak bu onay vize muafiyetinin garanti olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye 72 kriteri eksiksiz yerine getirmek zorunda. Türkiye’nin haziran hedefine ulaşabilmek için nisan sonuna kadar tüm kriterleri karşılaması gerekiyor. AB Komisyonu, geçen hafta 35 kriterin karşılandığını açıklamıştı. Şartların tamamlanması halinde AB Komisyonu’ndan teknik, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi’nden siyasi onay gerekiyor olması da “Haziran’da vize muafiyeti garanti” demek için henüz erken olduğunu gösteriyor.

 

2) Başlıklar konusunda Türkiye istediğini elde etti mi?

 

Türkiye’nin başlıklar konusundaki beklentisi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) blokajı altında olan beş başlığın açılmasıydı. Bu sağlanamadı. Bu konuda somut sonuç alınamayacağının bilinmesine karşın bastırılması ise eskiden Fransa tarafından bloke edilen 33 numaralı “mali ve bütçesel hükümler” başlığının açılacak olması sonucunu doğurdu. Bu da ekstra bir kazanım oldu. En dikkat çekici konuyu ise 2006’dan bu yana üzerinde hiç teknik çalışma yapılmamış bu başlık için AB’nin açılış tarihi taahhüdü altına girmesi oluşturdu. Bu başlık en geç 30 Haziran’a kadar açılacak.

 

3) Anlaşma, AB’nin Türkiye’deki olumsuzluklara sessiz kaldığı anlamına geliyor mu?

 

Mülteci krizinin de etkisiyle Brüksel’in Türkiye’de aralarında basın özgürlüğünün de bulunduğu temel alanlarda yaşanan sorunlara eskisine oranla daha sessiz kaldığı bir gerçek. Gelinen aşamada ise AB, hem Türkiye’deki olumsuzlukların daha ciddi boyut kazanmasının hem de Avrupa kamuoyunda tepkinin giderek artmasının etkisiyle ‘yavaş yavaş fabrika ayarlarına dönüş’ sinyalleri geliyor. AB liderlerinden gelen açıklamalar ve 17-18 Mart AB Zirvesi sonuç bildirisinde, “AB, demokrasi, hukuk devleti, ifade özgürlüğünün de dahil olduğu temel haklara saygı söz konusu olduğunda Türkiye’nin en yüksek standartlara saygı duymasını beklediğini yineler” vurgusuna yer verilmesi Brüksel’in rahatsızlığının göstergesi niteliğinde.

 

4) Geri gönderme sorunsuz uygulanabilecek mi?

 

20 Mart’tan sonra Yunan adalarına geçenlerin Türkiye’ye gönderilecek olmasının uygulanması neredeyse imkansız. Yunanistan’ın sistemin pratikte uygulanmasını sağlayacak lojistik önlemleri alabilme kapasitesi endişe kaynağı. Sorunlar aşılsa bile Avrupa’nın itibarının sorgulanmasına neden olacak gelişmeler yaşanması mümkün. Türkiye’ye gönderilmek istemeyen mültecilerin direnmesi, isyanın yetkililerce uygun olmayan şekilde bastırılması olasılığı önümüzdeki günlerde Yunan adalarından rahatsız edici fotoğrafların gelmesi riskini artırıyor.

 

5) Anlaşmaya yönelik eleştiriler

 

Anlaşmanın Avrupa kamuoyunda en çok en tartışılan boyutunu mültecilerin Türkiye’ye geri gönderilecek olmasının uluslararası hukuka uygunluğu oluşturdu. “Uygun mu” sorusuna verilen yanıt kimin cevap verdiğine bağlı olarak değişiyor. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, New York Times gazetesine yazdığı görüşte belgenin mültecilerin otomatik şekilde zorla geri gönderilmesine olanak verdiğini ve bunun yasadışı olduğunu savunmuştu. Yunan adalarına geçenlerin durumunun bireysel değerlendirmeye tabi tutulacağının altını her fırsatta çizen AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ise “planın hukuka uygunluğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmadığı” görüşünde. Toplu geri gönderme, yoldan döndürme gibi uygulamaların olmayacağı da metne yansıtıldı. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, bu unsurların açıklığa kavuşturulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) yetkililerinin uluslararası hukuk ve standartlara uygun bulduğu anlaşma için Uluslararası Af Örgütü’nün yorumu ise “Mülteci sözleşmesi için, Avrupa için ve insanlık için kara bir gün” oldu. Belgenin AB hukukunun sınırlarını test eder nitelikte olduğu ise genel kabul gören bir yorum.

 

Mülteciler önce sevindi sonra üzüldü

 

Yunanistan’ın Pire kentindeki Geçici Kabul Merkezi’nde kalan 4 binden fazla mülteci ve göçmen “AB’da anlaşma sağlandı” haberi üzerine sevinç gösterilerinde bulundu. Brüksel’de sağlanan anlaşma sayesinde Avrupa’ya gidebileceklerini zanneden mülteci ve göçmenlerin sevinci kısa sürdü. Türkiye ile AB arasındaki anlaşmanın, kendilerini kapsamadığını ve Yunanistan’da kalacaklarını öğrenen mülteci ve göçmenlerin sevinci, üzüntü ve tepkiye dönüştü. Yaklaşık 11 bin mülteci ve göçmenin biriktiği Yunan-Makedon sınırı yakınındaki İdomeni kasabasında ise anlaşmayı protesto gösterisi yapıldı. Türkiye ile varılan anlaşmayı uygulayabilmesi için Yunanistan’ın AB’nin yardımına ihtiyacı var. Hali hazırda Yunanistan’da mahsur kalmış 40 bin mülteci var.