İNGİLİZ BASINI
İngiltere gazetelerinde bugün Başbakan Gordon Brown'ın dün Amerikan Kongresi'nde yaptığı konuşma ve ilişkileri güçlendirme çağrısı geniş yer buluyor.
Bugüne dek Amerikan Kongresi'ne hitap eden beşinci İngiliz Başbakanı olan Brown, Amerikalı vekilleri korumacı politikalardan kaçınmaya çağırdı ve dünyayı kurtarmak için yardım etmelerini istedi.
Daily Telegraph, “Gordon Brown Washington'da Kongre'ye hitaben yaptığı konuşmada kendisini dünyayı resesyondan çıkarma vizyonuna sahip, uluslararası bir devlet adamı olduğu fikrini yerleştirmeye çalıştı” diyor.
“İngiltere'de şöhreti hayli hırpalanan Brown, selefi Tony Blair'in tadını çıkardığı başarıyı yinelemeyi umarak geldi Washington'a. Resesyondan dolayı özür dilemeyi reddetmesi yüzünden bu gezinin de gölgelenmesi ihtimali vardı.
Ancak Brown konuşması sırasında Amerika'ya, Nisan ayında Londra'daki G20 zirvesine yetişecek bir anlaşma sunulabilmesinde kendisine yardımcı olması çağrısı yaparak bu ihtimali devre dışı bıraktı.
Washington ile yeni diyalog
Independent gazetesinin başyazısında ise Brown'ın Washington'da yeni bir perdeden konuştuğu yorumu göze çarpıyor.
“Brown'ın Amerikan Kongresi'ne hitap etmesi fikri her kime aitse, hem Başbakana hem de Avrupa - Amerika ilişkilerine tahmin edebileceğinden daha büyük bir fayda sağladı. Brown'ın Amerika Birleşik Devletleri sevgisi uzun zamandır bilinen bir gerçek.
“Ama George Bush başkan olduğu ve yayılan mali krizden Amerika'nın ihtiyatsızlığını sorumlu tutmaya ihtiyacı olduğu sürece ülke içinde bunu pek göstermemesi yolunda çevresinde yerinde uyarılar almıştı.
“Dün ise Gordon Brown'ın Washington'a yıllar yılı yaptığı ziyaretler ve Cod Burnu'ndaki tatilleri hakettikleri yeri aldı. Dinleyicilerini ve onların deyimlerini anladı.
“Aynı zamanda onlara iyimserlik sundu. G20 zirvesinden neler çıkabileceğini tahmin etmek için henüz çok erken. Ancak görünen o ki, Brown'ın Washington gezisi başarılı oldu.”
Financial Times, çöken ekonomi karşısında Çinli Komünist Parti liderlerinin kaygılarını gizleme yoluna gideceklerini; sosyal gerginlik tehdidi ve ekonomi politikalarının perde arkasında eleştirilmesine karşı güvenli bir imaj çizmeye çalışacaklarını yazıyor.
“Çin Halk Partisi'nin düzenlediği kongreler, normalde önemli politika alanlarında pek az etkili olur ancak bu yıl Pekinli yetkililer, bazı tartışmalı oturumlar ekledikleri kongrede birlik ve dayanışma sergilemeyi umuyor.
“Çin Başbakanı Wen Jiabao, Çin'in yıllık politikaları anlamına gelen çalışma raporunu ilan edecek ve geçen yıl sıkılaştırdığı politikaların bu yılki ekonomik yavaşlamaya yol açtığı yolundaki eleştirilere karşı kendisini savunma fırsatı bulacak.
“Son haftalarda devlet kontrolündeki basın yayın organlarında Çin'in dev tasarruflarının mali krizin altında yatan nedenlerden biri olabileceği yolundaki fikirler büyük ölçüde defedildi.
“Bunun yerine Çinli liderler yavaşlayan ekonomiden büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri'ni sorumlu tutuyorlar.”
El Beşir hakkındaki karar İngiltere gazetelerinde bu sabah dikkat çeken bir diğer haber, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir aleyhinde dava açılmasına karar vermesi. Bu, görevi başındaki bir devlet başkanı hakkında açılan ilk dava olacak.
Financial Times'ın baş yazısında özetle şunlar deniyor:
“Darfur'daki ayaklanmanın başlamasından bu yana geçen altı yılda Sudan ordusu ve milis müttefikleri korkunç ölçeklerde savaş suçları işlediler.
“Tecavüz, isyancı gruplara bağlı kadınlara karşı sistematik olarak kullanıldı. Binlerce köyü yaktılar, on binlerce kişiyi öldürdüler ve milyonlarcasını evlerinden ettiler.
“Uluslararası Ceza Mahkemesi, el Beşir aleyhinde dava açarak Afrika'da ve dünyanın geri kalanında savaş suçu işlemeye meyilli olanlara güçlü bir mesaj vermiştir. Ama bundan sonrası ne olacak, orası kesin değil. “
Guardian yazarlarından Simon Tisdall da bugünkü makalesinde aynı soruyu soruyor: "Beşir'i şimdi ne bekliyor?"
“Sudan Cumhurbaşkanı aleyhinde savaş suçu işlemekten dava açılması tarihi bir karar, ama hemen bir etkisinin olması beklenemez.
“Önde gelen bir yetkili Hartum yönetiminin, el Beşir hakkındaki tutuklama kararını görmezden geleceğini söyledi.
“El Beşir'e yakın bir kaynak da hükümetin hücuma girişeceği ilk adımın sokaklarda gösteriler düzenlemek olacağı yorumunu yaptı. İkinci olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin itibarını sarsmaya yönelebilirler.
“Üçüncü olarak Hartum, Afrika Birliği'nin yanı sıra Arap Birliği ve İslam Konferansı'nın da dayanışma göstermesini bekliyor. El Beşir’in sözcüsü, liderin gelecek ay Katar'da yapılacak bir Arap zirvesine planlandığı gibi katılacağını doğruladı. Anlaşılan, El Beşir, yurtdışı ziyaretinde yakalanma kaygısı duymuyor.”
Pakistan daha büyük tehdit
Pakistan'ın Lahor kentinde önceki gün Sri Lankalı kriket oyuncularını hedef alan saldırı, bir çok gazetede olduğu gibi
Guardian'da da etraflıca işlenmiş. Guardian, üst düzey bir Amerikalı diplomatın, Pakistan'ın Afganistan'dan daha büyük bir tehdit olduğu sözlerini öne çıkarıyor.
“Kabil'deki Amerikan Büyükelçiliği'nin başında bulunan Christopher Dell, buna gerekçe olarak İslamabat’ın bu son saldırıya yakalanmış; ayrıca Taleban direnişinin, sınırın kuzeybatısında artıyor olmasını gösterdi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve Obama yönetiminden üst düzey isimler de nükleer silahlara sahip olması dolayısıyla, Pakistan'ın küresel barış ve istikrara daha büyük bir tehdit oluşturabileceği yolundaki kaygılarını gizli olarak dile getirdiler.”
‘
Reçeteli ilaçlar ücretsiz olsun’ Daily Telegraph, İngiliz doktorların ülkede reçeteyle satılan tüm ilaçların ücretsiz hale getirilmesini talep ettiklerini yazıyor. Doktorlar bu açıklamaya yönelten ise Bakanlar üzerinde İngiliz Sağlık Sistemi NHS'i "güncelliğini kaybetmiş, adaletsiz ve zararlı olduğu" iddiasıyla ortadan kaldırmaları yolundaki baskının artmakta olması.
“İngiliz Tıp Birliği'nden gelen bu açıklama, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya'da bu tür ücretlerin ya çoktan ortadan kaldırılmış ya da kaldırılmasının planlandığı bir döneme rastlıyor.
“Ücretlerden muaf tutulan tıbbi teşhislere ilişkin bir değerlendirmenin yaz aylarında yayınlanması bekleniyor.
“Halihazırda İngiltere'de nüfusun sadece yüzde 11'i, doktorun yazdığı reçetenin bedeli olan 7 sterlin 10 pence, yani yaklaşık 17 liralık ücreti ödemek zorunda.”
(BBC Türkçe) ALMAN BASINI Bugünkü Alman basınının başlıca konusunu Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında aldığı tutuklama kararı oluşturuyor.
Darfur'da savaş suçu işlemekle itham edilen Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında dün Uluslararası Ceza Mahkemesi tutulama kararı çıkardı. Frankfurter Rundschau gazetesinin bu gelişmeye ilişkin yorumu şöyle:
“Uluslararası hukuk böylece büyük bir adım atmıştır. Eleştirmenler, Başsavcı Ocampo’nun bu şekilde şov yapmaya çalıştığını öne sürerek, kararın Darfur’a barış getirmeyeceğini ve Sudan’daki durumu daha da kötüleştireceğini savunuyor. Sanki Afrika’da en büyük topraklara sahip olan ve 2011’de yapılacak referandumla güney bölgelerinden ayrılmayı planlayan ülke, şiddet düşkünü Devlet Başkanı El Beşir tarafından istikrara kavuşturulabilecekmiş gibi! Uluslararası yargıçların gerçek siyasetçiler olmaması ne kadar iyi!”
Berlin’de yayımlanan
Tageszeitung gazetesi de aynı konuyu işliyor yorum sütununda:
“Lahey’deki yargıçlar El Beşir hakkında tutuklama emri çıkarılmasına izin vermeselerdi, bu, Darfur’daki soykırıma açık çek verme anlamına gelirdi. Sudan’daki siyasi irade şimdi yıllardır yanlış değerlendirdiği milliyetçilik duygusu ve işbirliğini uluslararası bir mahkeme tarafından aranan bir savaş suçlusuna da gösterip göstermeyeceğini ya da yeni bir başlangıca hazır olup olmadığını gözden geçirecektir.”
Süddeutsche Zeitung gazetesinin yorumundaysa mahkemeye yönelik kaygı ve eleştiriler dile getiriliyor:
“Mahkeme şu an şiddet kullanan tüm iktidarlar için sürekli bir tehdit unsurudur. Tüm karşı koymalara rağmen, mahkemenin caydırıcılığı, yıllar sonra da olsa etkisini gösterecektir. Çoğu Afrikalı'nın, mahkemenin sadece üçüncü dünya ülkeleriyle ilgili yargılamalara baktığı yönündeki eleştirisi, maalesef yerindedir. Herkese insan hakları dersi vermek niyetinde olan güçlü devletlerin bu türlü evrensel bir yargılamadan uzak kalmaları, büyük bir eksikliktir. Zira Guantanamo ve Ebu Greyb'de yıllarca sorumluluk alan Rumsfeld ve Cheney gibiler de Lahey’de bir dava dosyasını hak ediyorlardı.”
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Polonya’dan sürülen Almanların haklarını alması gerektiğini savunan Erika Steinbach'ın Almanya hükümetinin desteğiyle, Doğu Avrupa'dan sürülen Almanların anısına Berlin'de açılacak müzenin yönetim kurulu adaylığının gündeme gelmesi, Polonya ile Almanya arasında soğuk rüzgârlar esmesine neden olmuştu. Bu gerginliğin ardından Steinbach çekilmek zorunda kaldı.
Leipziger Volkszeitung gazetesinin yorumunda, Steinbach’ı vazgeçirtmek için baskı yapanların şimdi bu başarılarını kutlamaları gerektiği belirtiliyor. Yorumun devamındaysa şu satırlar göze çarpıyor:
“Steinbach'ın adaylığıyla yaşanan sorunlar seçim kampanyalarına malzeme konusu oldu. Angela Merkel başından beri böyle bir anma merkezini yöneteceklerle ilgili belirli standartlara karar vermesi gerektiğinin farkındaydı. Ancak beklemeyi tercih etti.”
Hamburger Abendblatt gazetesinin aynı konuyla ilgili yorumu ise şöyle:
“Almanya ile Polonya arasındaki gerginlik öyle bir noktaya geldi ki Erika Steinbach’ın başka çıkış yolu kalmamıştı. Böylece sona erme yoluna giren gerginlik, Almanya ve Polonya’nın geçmişleriyle yüzleşmede daha uzun bir yol kat etmeleri gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. İki ülke de savaştaki kayıplarıyla sürgüne zorlanan vatandaşlarını anarken, Steinbach gibi kişileri bir tahrik unsuru olarak görmeyecektir. Hepimiz için en hayırlısı bu durumun yakın zamanda gerçekleşmesidir.”
ABD BASINI (4 Mart)
Washington Post Moskova’yla, İran’ın nükleer programına karşı füze kalkanı konusunda pazarlık yapıldığı yönündeki haberlerin yalanlandığını hatırlatıyor. Gazete, Rusya ile ilişkilerin düzelmesi adına Doğu Avrupa’nın güvenliğinin riske sokulmaması gerektiğini savunuyor.
''Obama, füze kalkanı konusunda verilecek karar ne olursa olsun, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne güvenlik alanında verilen desteğin süreceğini söyledi. Eğer bu konuda samimiyse, Bush yönetiminin Polonya’ya Patriot füzeleri yerleştirme planının, ne olursa olsun, hayata geçeceğini de açıklamalıdır. Rusya, füze kalkanına karşı yeni yönetimden sağduyulu davranmasını ve kendileri açısından kabul edilebilir bir öneri getirilmesini beklediğini açıkladı. Kremlin, ilişkilerin yeniden düzenlenmesi ifadesinden yeni tavizler koparabileceği anlamını çıkartıyor olabilir. Clinton, Cumartesi günü Lavrov’la görüştüğünde yönetimin tavrını net olarak ortaya koymalıdır.''
Christian Science Monitor Obama’nın, savunma bütçesinde kesintiye gitmesinin F-22 savaş uçağı projesini de etkileyeceğini yazıyor. Gazete, F-22’ler konusunda verilecek kararın sadece istihdamı değil, savunma anlayışını da etkileyeceğini vurguluyor.
''F-22 projesini eleştirenler, Sovyet jetlerine karşı tasarlanan bu uçakların artık işlevsiz kaldığını savunuyor. Soğuk Savaş dönemine özgü bu uçaklara ihtiyaç kalmadığını öne sürüyor. Buna karşılık, projeyi savunanlar Tayvan konusunda Çin’le, Gürcistan konusunda Rusya’yla yaşanabilecek bir savaşta bu uçaklara ihtiyaç olacağını söylüyor. Dahası bazı silahların kullanılmasından çok caydırıcılığının önem taşıdığını vurguluyor. Kongre, bu konudaki tartışmayı sadece durgunluk ve istihdam açısından ele almamalıdır. Geleceğin bilinmezliği içinde, bilinmez düşmanlara karşı Amerika’yı ve dünyayı koruma konusunda Obama’nın nasıl bir askeri yaklaşım geliştirdiği tartışılmalıdır.''
Washington Post Bush döneminde terör zanlılarına yönelik uygulamalarla ilgili bilgilerin açığa çıkmaya başlamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Gazete, daha fazla şeffaflık çağrısında bulunuyor.
''Adalet bakanlığı etik bürosu, Bush döneminde atanmış danışmanların hazırladıkları talimatların, Beyaz Saray’ın kararlarına yasal kılıf uydurmayı mı amaçladığını araştırıyor. Kongre’deki iki komite de aynı konuyu soruşturuyor. Bush dönemindeki kötü muamelenin soruşturulması için ortak bir komisyon kurulması ve tanıklara dokunulmazlık sağlanması da gündemde. Dokunulmazlık konusunda bazı kaygılarımız var. Ancak, hem Amerikan halkının gerçekleri öğrenmesi hem de sorumlulardan hesap sorabilmesi için bu konuda kapsamlı bir tartışma başlatılmasını destekliyoruz.''
USA Today sağlık harcamalarının artırılmasını öngören bütçe tasarısını eleştiriyor. Gazete, sigortasız vatandaşlara da sağlık hizmetleri götürülürken bunun maliyetinin de düşünülmesi gerektiğini vurguluyor.
''Sağlık harcamaları federal bütçenin % 25’ini oluşturuyor ve maliyetler giderek daha da artıyor. Obama sağlık harcamalarının denetlenmesi gerektiğini söylüyor. Ancak sağlık kayıtlarının dijital ortama aktarılması ve önleyici sağlık hizmetleri gibi genel bir takım söylemler dışında bu konuda bir hazırlığı yok. Sağlıkta gerçek bir reform yapılabilmesi için, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ile sağlık harcamalarının denetlenmesi arasında doğru bir denge kurulması gerekiyor. Aksi taktirde başarısızlık kaçınılmaz olacaktır.''
(Amerika'nın Sesi)
(Not: Saat farkından ötürü ABD basını gecikmeli olarak verilebilmektedir)