Gündem

4 ay cezaevinde kalan Ayşe Düzkan: Bir gün herkes cezaevini tadacak moduna geldik

Çokça dayanışma mektupları aldığını dile getiren Düzkan, "Gözlerimi dolduran mektuplar oldu. Cezaevlerinden çok mektup geldi” dedi

18 Haziran 2019 11:42

Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla başlatılan “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katıldığı için 1 yıl 6 ay hapis cezası alan Ayşe Düzkan, 12 Haziran’da cezaevinde çıktı. 29 Ocak’ta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne giren Düzkan, 23 Mayıs’ta Eskişehir Çifteler Kadın Açık Cezaevi’ne sevk edildi. Yaklaşık 4 ay cezaevinde kalan Düzkan, "Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir zaman çok iyi olmadı. Basın özgürlüğü noktasında, darbe dönemini dışında tutarak, en kötü dönem olduğunu söyleyebilirim. Yargılayıp, cezaevine atanlar da cezaevine giriyor. Hakimler, savcılar atılıyor cezaevine. Bir gün herkes cezaevini tadacak moduna geldik" dedi.
 
Mezopotamya Ajansı'ndan Yasin Kobulan'a konuşan Düzkan İlk cezaevine girdiği sırada cezaevi müdürünün kendisine “cezanızın 3’te 1’i olan 6 ay yattıktan sonra açık cezaevine gönderirim” dediğini aktardı. Müdür tarafından “bağımsız koğuşu” olarak adlandırılan koğuşa konulmak istendiğini, bunu kabul etmediğini ifade eden Düzkan, “Daha sonra beni siyasi koğuşa göndermek istedi. Ben de açlık grevi olduğu için onlara yük olmak istemedim. Bir de yalnızlığı seven bir insanım. Hücrede kalmak istediğimi belirttim, müdür de bunu kabul etti. Ama herkese verdikleri televizyon ve buzdolabını bana vermediler. Herkes toplu spora çıkarken beni tek başına çıkarıyorlardı” dedi. 
 
Dışardan çokça dayanışma mektupları aldığını dile getiren Düzkan, “Postanın geldiği Cuma günü çok ama çok önemli. Gözlerimi dolduran mektuplar oldu. Cezaevlerinden çok mektup geldi” dedi. 
 

"'Örgütle bağım kalmamıştır' diye dilekçe yazmamı istediler"

3 ay cezaevine kaldıktan sonra cezaevi idaresine açık cezaevine sevk edilme talepli dilekçe verdiğini kaydeden Düzkan, “O zaman bir infaz memuru geldi ve ‘Biz bunun yanında bir dilekçe daha istiyoruz. Benim örgütle bağım kalmamıştır’ diye. Zaten PKK üyesi olmakla suçlanmıyorum. Bu bir dayatma. Vermedim o dilekçeyi. Sonra müdür beni çağırdı ve bana ‘6 ay demiştim’ dedi. Sonrasında yapılan itiraz üzerine Çifteler Kadın Açık Cezaevi’ne sevk edildim” dedi. 
 

"Açık cezaevinde uygulamalar daha sert"

Çifteler Kadın Açık Cezaevi’ne gittiği sırada çıplak arama dayatıldığını vurgulayan Düzkan, kapalı cezaevine geri gönderilmekle tehdit edildiğini belirtti. Açık cezaevinde çocuklu kadınların koğuşunda kaldığını dile getiren Düzkan, “Çok küçük bir koğuştu. İşlemlerim normalde bir hafta sürecekti. Ancak savcı evraklarımı Hendek Cezaevi’ne göndermiş. Evraklar gecikince süreç de gecikti. Bayramı da orada geçirmek nasip oldu. Açık cezaevi, kapalı cezaevinden daha zor koşulları olan bir yer. Ama şu avantaj var; istediğiniz zaman dışarıyı arıyorsunuz, bahçesi var. Ama uygulamalar çok daha sert”  dedi.
 
Baskının sadece siyasilerle ilgili bir meseleymiş gibi bir algının var olduğunu ifade eden Düzkan, “Değil, aslında adli tutuklular, sistemin suçtan başka yaşam alanı tanımadığı insanlara fiziksel şiddet çok olağan uygulanıyor. Fiziki şiddete maruz kalanlarla konuştum” dedi. 
 

"Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğü hiçbir zaman iyi olmadı"

Basın özgürlüğüne yönelik baskının sürekli olduğunu dile getiren Düzkan, “Bizim Özgür Gündem ile dayanışmamızın nedeni buydu. Var olan baskı son yıllarda daha da arttı. Baskı artık muhalif basını aşmış durumda. Kaldığım Bakırköy Cezaevi’nde, kadın evde otururken bir şey yazmış, Cumhurbaşkanına hakaretten ceza vermişler. İki yıldır yatıyor. Bir kadın vardı, sanırım 2015 yılında Hakan Şükür’ün bir tweetini beğenmiş. Kadının toplamda dört takipçisi var. İfadeye çağırmışlar ve cezaevine göndermişler. Komik de geliyor insana. Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir zaman çok iyi olmadı. Basın özgürlüğü noktasında, darbe dönemini dışında tutarak, en kötü dönem olduğunu söyleyebilirim” dedi. 
 

"Bir gün herkes cezaevini tadacak moduna geldik”

12 Eylül ve 1989’da da cezaevine girdiğini hatırlatan Düzkan, “Çok rahat bir şekilde ’12 Eylül’den beter dönemdeyiz’ deniliyor ama 12 Eylül’den beter dönemde değiliz. 89 biraz daha farklıdır. Bir nefes alınmıştı ve belli haklar veriliyor. Biz girdiğimizde açlık grevleri vardı ve tek tip elbise dayatmasına karşı toplu bir ses vardı. Şimdi, fiziki koşullar daha iyi. Bugüne kadar yüzlerce insan can verdi. Bir mücadele tarihi var. Benim de, gazeteci kimliği ile bir kısmına tanıklık ettiğim var. Bugün bir rahatlık varsa bunların sonucudur. Ama cezaevleri doluluk oranında zirvedeyiz. Doldu taşıyor. İki kişi bir yatakta yatıyor. Ortak alana yatak atılmış. Tuttuğunu atıyor cezaevine. Ama öyle bir durum var ki; yargılayıp, cezaevine atanlar da cezaevine giriyor. Hakimler, savcılar atılıyor cezaevine. Bir gün herkes cezaevini tadacak moduna geldik” değerlendirmesinde bulundu. 
 

"Sadece siyasilerde değil tümünde aynı heyecan vardı"

Açlık grevinde olan tutuklulardan çok zor haber alabildiğini belirten Düzkan, “Her koğuşun önünde bir ankesörlü telefon vardı. Biz hücredekiler çıkıp, telefon hakkımızı o telefonlarda kullanıyorduk. Açlık grevinin olduğu iki koğuş var. Onların önündeki hep kilitliydi. En azından bana hiç açmadılar. Oradan arama yapmak istediğimizde ‘orası bozuk. Siz oraya gidemezsiniz’ diyorlardı. İçeriye dair bilgileri genelde dışarıdan alabiliyorduk. Ama mart itibariyle Yeni Yaşam gazetesi verilmez oldu bize. ‘Cezaevleri haberleşiyor’ diye. Mart’tan sonra gazete hiç gelmiyordu. Ağırlaştırılmış müebbetlikler vardı bizim kaldığımız hücrelerde. İki kişi kalıyorlardı genelde. Bunlar cinayet suçundan gelenlerdi. Eşini öldürmek zorunda kalmış arkadaşlardı genelde. Onlar tecridin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Genelde de AKP seçmeni bunlar. Dışarıdayken, insanlar o eyleme ilişkin çok umutsuzdu, ‘hiç sonuç alır mı?’ diyorlardı. Sonuç aldı. Leyla Güven’in öngörüsünü anmak gerekiyor. Eylem sonlandırıldığında sadece siyasilerde değil, tümünde aynı heyecan vardı” diye konuştu. 
 

"Bizim de siyasal suç işleme hakkımız var"

Halkçılık ve eşitlik kavramlarına vurgu yapan Düzkan, “Devlet hep ‘eğitimli insanlar ceza işlemez’ diyor. Suçu sanki eğitim almamışların işleyeceği bir şeymiş gibi gösteriliyor. Biz de buna kapılıyoruz. Bizim de siyasal suç işleme hakkımız var. Biraz mürekkep yaladık diye suç işleme hakkımız elimizden alınamaz. Solcu halkçıdır. İnsanların derdi bizim derdimiz” diye konuştu.