Mustafa Kemal Atatürk’ün aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir zaman ittifak sağlanamadığını söyleyen Yeni Akit gazetesi yazarı Yavuz Bahadıroğlu, “Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını geçersiz kılmak için Sabih Kanadoğlu tarafından ortaya atılıp CHP’nin müracaatı üzerine Anayasa Mahkemesi’nin kabul ettiği ‘367 toplantı yeter sayısı’ o gün de geçerli olsaydı, cumhuriyet ilân edilemeyecek, dolayısıyla Atatürk de Cumhurbaşkanı olamayacaktı” dedi.
Yavuz Bahadıroğlu’nun Yeni Akit gazetesinin bugünkü (17 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “Devrimler ‘halkla birlikte’ mi yapıldı?” başlıklı yazısı şöyle:
‘Devrimler ‘halkla birlikte’ mi yapıldı?’
“1946’dan sonra Türkiye’de demokrasi olmadı” diyen CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun 1946’ya kadar kesintisiz süren “tek parti Şefokrasisi”ni “demokrasi” sanması, ya “demokrasi” algısındaki bir arızaya işarettir ya da partisinin geçmişini temize çıkarma çabasından kaynaklanan büyük bir telaşa...
CHP, 14 Mayıs 1950’de yapılan cumhuriyetin tek özgür seçimi sonucunda iktidarı Demokrat Parti’ye devredinceye kadar, o koltukta “cebren ve hile ile” oturmuştur.
Çünkü ortada gerçek bir seçim değil, sadece “göstermelik seçim” vardır…
Hele 1946 seçimlerinde uygulanan seçim yöntemi sebebiyle iktidar da, Cumhurbaşkanı da tartışmalı hale gelmiş, rahmetli Başbakan Adnan Menderes, bu hakikatı bizzat İsmet Paşa’nın yüzüne haykırmıştır.
Bir kere 1950 öncesi yönetimde “Millet” yoktur. “Seçilmeye mahkûm” bir partinin zaten milletle iş tutması sözkonusu değildir. Millete ihtiyaç duyduğunda ise millet onları çoktan defterden silmiş bulunuyordu.
Şu soruya dürüst cevap istiyorum: Bugün her biri anayasa koruması altında bulunan “Atatürk devrimleri” millete sorularak mı yapıldı?..
Sorulsaydı, millet onaylar mıydı?..
Daha derin bir soru: Cumhuriyet ilân edildikten hemen sonra çok parti ile seçime girilseydi, Atatürk ve ekibi iktidarda kalabilir miydi?
Bu soruya “evet” cevabını veriyorsanız, 17 Kasım 1924’te Kâzım Karabekir’le arkadaşlarının (Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar) öncülüğünde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na halk neden akın etti? Halkın bu yönelişinden korkup altı ay sonra kapatmadınız mı? (3 Haziran 1925).
O kapatıldıktan uzunca bir süre sonra Atatürk’ün en yakın arkadaşı Fethi Okyar’a kurdurduğu (12 Ağustos 1930) Serbest Cumhuriyet Fırkası’na yine halk hücum edince, “Fethi Bey hükümeti istiyor” gibi bir gerekçe ile defterini dürmediniz mi? (18 Aralık 1930).
Halka güvenmemek, hatta halktan korkmak başka nasıl olur?
Son soru: Devrimleri millete sorarak mı yaptınız?..
Bırakınız devrimleri millete sormayı, çoğunlukla Meclis’e bile sorulmadı. Saltanatın kaldırılmasına itirazlar gelince, Mustafa Kemal’in kürsüye fırladığını ve “Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır, fakat ihtimal, bazı kafalar kesilecektir” diyerek elini boğazına götürüp “kesme” işareti yaptığını, kelle vermeyi göze alamayan muhaliflerin bunun üzerine muhalefetten vazgeçtiklerini biliyoruz.
“Meclis’te oy birliğiyle kabul edilip kanunlaştı” dediğimiz pek çok uygulamada “oy birliği”, bazılarında “oy çokluğu” olmadığını da bilmekte fayda var: O kadar ki, cumhuryetin ilân edildiği oylamada bile “oy çokluğu” yoktur.
334 milletvekilinin yalnızca 158’i cumhuriyet ilânı ve cumhurbaşkanı seçimi oylamasına katılmış, 176 milletvekili (yüzde 52.07) ise oturuma katılmamıştır. Tartışmadığımız için bilmiyoruz, belki de katılmamaları sağlanmıştır.
Anayasa gereği olarak cumhurbaşkanı seçimi her dört yılda bir tekrarlandı… Atatürk bu seçimlere daima tek aday olarak girdi, çıktı…
1927’de 335 üyeden 288’inin, 1931’de 351 üyeden 289’unun, 1935’de de 444 üyeden 386’sının oyunu alabildi. Yani hiçbir zaman “ittifak” sağlanamadı. Ne var ki, ders kitaplarında ve resmi tarihte bu yalan tekrarlandı durdu.
Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını geçersiz kılmak için Sabih Kanadoğlu tarafından ortaya atılıp CHP’nin müracaatı üzerine Anayasa Mahkemesi’nin kabul ettiği “367 toplantı yeter sayısı” o gün de geçerli olsaydı, cumhuriyet ilân edilemeyecek, dolayısıyla Atatürk de Cumhurbaşkanı olamayacaktı.
Kızmadan, bağırmadan, öfkeye teslim olmadan, birbirimize küsmeden, her şeyi tartışmamız lâzım!
Var mısınız?