T24 - Mehveş Evin, Ergenekon davasının, 2. iddianamesinin 92. duruşması için gittiği Silivri Cezaevi'ndeki bir gününü anlattı. Evin, kapıdaki görevlilerin “İlk kez mi geliyorsunuz?” sorusunu, Ankara'dan gelen orta yaş üstü kadınları ve tutuklu sanıklardan Yarbay Mustafa Dönmez'in yargıyı göreve davet etmesini ve polisi suçlamasını yazdı.
Mehveş Evin'in Milliyet gazetesinde yayımlanan (8 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Silivri’de 1 gün
Sabahın erken saatleri... İstanbul ’da hava puslu. Şehrin merkezinden ayrıldıkça pus, sise dönüşüyor. TEM yolunda, tek tek gişelerden geçip Hadımköy, Beylikçayırı ve nihayet Silivri’ye varıyoruz. Yol, cuma sabahı trafiğiyle 1.5 saat sürüyor.
Kaybolmanın imkânı yok. Uçsuz bucaksız gibi görünen arazide “Silivri Ceza İnfaz Kurumları” tabelası karşınıza çıkıveriyor. Ergenekon duruşmasının yapıldığı salon, karşımda. Araçlar, jandarma kontrolünden geçip içeriye girebiliyor. İki adım atınca da ver elini Ergenekon duruşması.
Duruşmayı izlemek için Nazlı Ilıcak gibi twitter’dan davetiye falan almadım. Her gazetecinin ve dileyenin duruşmayı izleme hakkı var. Kimliğinizi verip, güvenlik kartını alınca içerdesiniz.
Ama, durun bir dakika! O kadar da kolay değil elbet. İçeriye hiçbir şekilde telefon, ses ve görüntü kayıt cihazı alınmıyor. Hepsini jandarmaya teslim ediyorsunuz. İster avukat olun, ister gazeteci, uygulama aynı.
Çanta, mont ve her türlü ötebilecek eşya X-Ray ’den geçiyor. Buna rağmen havaalanındaki gibi illa ki ötüyorsunuz. İlginçtir, orta yerde aranmak yerine güvenlik görevlisi sizi bir kabine yönlendiriyor. Burada elle aranıyorsunuz.
‘Sizi görmemiştik’
Silivri ’ye gelip gidenler birbirini tanıyor. Daha kapıda görevliler, “İlk kez mi geliyorsunuz?” diyor. Kantin hemen salonun yanında. Sigara içenler kantinin önünde tellerle çevrilmiş “açık hava”ya çıkıyor.
Telefonun olmadığı yerlerde herkes daha bir sosyal. Hele sigara içilen yerde! Hop diye bir beyefendi yanaşıyor, elimdeki bir deste gazeteyi göstererek, “Onlara mı getirdiniz?” diyor. “Hayır, bunlar benim” cevabını veriyorum. Kendi aralarında şakalaşıyorlar: “Zaman var mı bu destede? Ha ha ha...” diye.
Bir başka bey, “Sizi daha önce görmemiştik” diyor, yaka kartımı keserek. Anlaşılan bugünün çaylağı benim. “Ya, bu ilk” deyip kendimi tanıtıyorum. Kemal Kerinçsiz’e fevkalade benzeyen bu meraklı bey ise kendini kısaca, “Tuncay Özkan için geldim” diye tanıtıyor. Yekten ama kibarca, “Bu davaya ilk gelişiniz mi, nasıl basın mensubusunuz?”
Az ve öz bir cevapla konuyu kapatıyorum: “Kötü bir basın mensubuyum.”
İzleyicilerin çoğu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Tuncay Özkan’ın partisi ve Cumhuriyet okurlarından oluşuyor. Okunan gazeteler Sözcü, Yeni Çağ ve Cumhuriyet.
Kadınların, özellikle orta yaş üstü hanımların sayısı epey yüksek. Meğer otobüslerle ta Ankara’dan gelenler varmış. Bütün geceyi yolda geçirip doğrudan duruşmayı izlemeye... Hepsini takip edemediklerini, ancak kendi aralarında dönüşümlü olarak mutlaka davayı takip ettiklerini belirtiyorlar.
ADD’li bir hanıma herhangi bir sıkıntı yaşayıp yaşamadıklarını soruyorum. “Çankaya şubesi soruşturuluyor. Sıra bize de gelecek” diyor, gayet emin bir tonda.
Serbest ifade ortamı
Duruşma saat 09.30 ’da başlıyor. Ergenekon davasının, 2. iddianamesinin 92. duruşması bu. Tutuklu yargılanan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yarbay Mustafa Dönmez gibi isimler, taleplerini mahkemeye sunacak. Elbette ki hepsinin talebi, tahliye.
Salonun en ucunda, “Adalet Mülkün Temelidir” yazısının altında dört yargıç oturuyor. Yargıçların bulunduğu noktaya sağlı sollu barkovizyon yerleştirilmiş, sanıklar buradan daha rahat izleniyor.
Yarbay Mustafa Dönmez, ilk çağrılan kişi. Hatırlatalım: Dönmez, Ergenekon’dan gözaltına alınmadan önce firar etmiş, beş gün sonra teslim olmuştu. Evinde yapılan aramada silah, tüfek ve ayrıca bir de kroki bulundu. Bu krokiye göre yapılan başka bir aramada ise daha büyük miktarda mühimmat ele geçirildi.
Tutuklama sorunu
Dönmez, 22 aydır tutuklu. Tahliye talebini yenilemeden önce uzun bir konuşma yapıyor. Basında yer alan haberlere, “Başbakan’a suikast” krokilerinin 17’ye ulaştığına, polisin “oturdukları yerden organize film çektiğine” dikkat çekiyor. Hakkındaki çeşitli iddialarla ilgili polis envanterlerinin, kayıtlarının tekrar araştırılmasını daha evvel de istediğini, ancak yüce mahkemenin hiçbir şey yapmadığını söylüyor. Açıkça, yargıyı göreve davet ediyor, polisi suçluyor.
Duruşma salonunda gayet serbest bir ifade ortamı var. Avukatlar da bunu doğruluyor. Ancak, Ergenekon davasında, özellikle 2. ve 3. iddianameyle suçlanan kişilerin, somut delil olmamasına rağmen tutuklu yargılanmaları en büyük sorun.
Duruşmaları izlemek için bir sınır yok. Dileyen kimliğini verip güvenlik kartını aldıktan sonra içeriye
girebiliyor. Duruşmayı izleyenlerin, üzerlerindeki bütün cihazları jandarmaya teslim etmesi gerekiyor.
SALON NOTLARI
Sanıklara gazete kitap servisi
* Spor salonundan duruşma salonuna devşirilen mekân, 753 kişi kapasiteli.
* İki girişi var. Siz tutukluların nasıl getirildiğini görmüyorsunuz. Kapılar açıldığında içeri alınmış oluyorlar.
* İzleyiciler ve basın için ayrılan tribün gibi bölüm, girişe yakın, yani salonun en gerisinde.
* İzleyicilerle duruşma sıraları arasında geniş bir koridor var. Ortada, tutuksuz yargılananlar ve onların önünde tutuklular, izleyiciye sırtı dönük biçimde oturuyor.
* Her iki taraflarında jandarma nöbet tutuyor. Toplam altı jandarma eri, zaman zaman nöbet değişimi yapıyor.
* Sanıkların bulunduğu bölgeye sadece avukatlar geçebiliyor. Avukatlara ayrılan yer de salonun sağ ve solunda.
* Sanıklarla “sıcak temas” yok. Ancak, izleyiciler ve sanık yakınları, getirdikleri kitap ve gazeteleri mübaşire veriyor. Mübaşir hızlı adımlarla kime gönderildiyse ona iletiyor.
* Spor salonunun yavruağzı rengine boyanmış duvarları muhafaza edilmiş. Epey yüksekte kalan pencereler de bordo perdelerle örtülmüş. Salon, tepeden beyaz floresan ışıklarıyla aydınlatılıyor.
* Salonda bilgisayar, elektronik eşya kullanılmıyor.