Gündem

"HANEFİ AVCI, BİLİNEN BİR İŞKENCECİDİR" İSTANBUL (A.A)

13 Nisan 2011 20:14

-"HANEFİ AVCI, BİLİNEN BİR İŞKENCECİDİR" İSTANBUL (A.A) - 13.04.2011 - ''Devrimci Karargah Örgütü'' üyesi oldukları ve örgüte yardım ettikleri iddiasıyla eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 14'ü tutuklu 22 kişinin yargılandığı davanın tutuklu sanıklarından Necdet Kılıç, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sırasında gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü öne sürerek, ''Bu dönemde beni 3,5 ay sorgulayan Hanefi Avcı'dır'' dedi.  İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, dava dosyasının İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde 6'sı tutuklu 35 sanığın yargılandığı ''Devrimci Karargah Örgütü'' davasıyla birleştirilmesine ilişkin görüşlerini açıklayan sanık avukatlarından Ergin Cinmen, sanık sorgulamaları yapılmadan dosyaların birleştirilmesi yönünde bir karar verilmesinin hukuken mümkün olmadığını savundu.  Cinmen, uzun süredir tutuklu olan sanıkların tahliye edilmeleri taleplerinin değerlendirilmesinin ardından birleştirme yönünde bir karar verilmesi gerektiğini söyledi.  Söz alan tutuklu sanık Hanefi Avcı'nın avukatı Refik Uçarcı da ''Müvekkilimin, bu davanın birleştirilmesi istenen diğer davayla uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Avcı'nın burada yargılanıyor olmasının nedeni, yazdığı kitaptır. O davanın dosyasında iki iddianame mevcuttur. O davada öldürme, patlama, saldırı ve benzer eylemler vardır. Bu dosyada ise böyle eylemler bulunmamaktadır. Bu tür bir birleştirme, bu davadaki sanıkların o davadaki sanıklarla aynı suçu işlemiş gibi görünmesine sebep olacaktır'' dedi. Birleştirme talebinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)kararları ve Anayasa'ya aykırılık oluşturacağını kaydeden Uçarcı, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay'ın, Hanefi Avcı'nın ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında serbest bırakılması gerektiği yönündeki muhalefet şerhine de atıf yaptı. Hanefi Avcı'nın diğer avukatı Armağan Gayretli de müvekkilinin yazdığı kitap nedeniyle sanık olduğunu savunarak, 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada yargılanan örgütle zerre kadar ilgisi olmadığını ve buradaki sanıklardan sadece Necdet Kılıç'ı tanıdığını söyledi.  Gayretli, müvekkili Avcı'nın tahliyesini ve birleştirilme talebinin reddedilmesini istedi. -''BU DAVA BİR KOMPLO DAVASIDIR''- Rıdvan Turan ve Ulaş Bayraktaroğlu'nun avukatı Ercan Kanar da birleşme talebinin tamamen gerekçesiz olduğunu ve hukuki gerekçelerle uyuşmadığını öne sürerek, dosyaların birleştirilmesine karar verilmesinin yargılama yükünden kurtulma anlamına geleceğini söyledi. Birleştirilme kararı verilmesi için dosyalar arasında hukuki ve fiili irtibat olması gerektiğini anlatan Kanar, ''9. Ağır Ceza Mahkemesinde birleşen her iki davaya da giren bir avukat olarak, bu dava ile o dava arasında isim benzerliği dışında en ufak bir benzerlik olmadığını söyleyebilirim. Bu dava bir komplo davasıdır. Tamamen hukuka aykırı delillerle, emniyet komplosuyla bir cadı kazanı yaratılarak bu davanın kurgusu örülmüştür'' dedi. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyada yargılanan kimi sanıkların silahlı stratejiyi ve örgütü savunduğuna ve bununla ilgili belgeler bulunduğuna dikkat çeken avukat Kanar, ''Amaç, strateji ve konum olarak bu dava sanıkları ile diğer dava sanıkları arasında zerre kadar illiyet bağı yoktur. Bu dosyada illegal bir belge yoktur'' diye konuştu. Sanıkların sorgulamalarının yapılmasının ardından birleştirilme yönünde bir karar verilmesi gerektiğini ve aksi taktirde vahim hukuki bir yanılgı oluşacağını belirten Kanar, diğer davaya bakan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin, her iki dosyanın birleştirilmesi kararından önce tüm sanıkların sorgularını yaptığını ve savunmaların alındığını ifade etti. Kanar, Hanefi Avcı ile ilgili de ''Devletin sanıktan delile yöntemini kullanan bir emniyet müdürüyle, bu sanıklar aynı dava kapsamında yargılanıyor. Birleştirilme kararı verirseniz özgürlükler açısından despotik devlet anlayışına uygun bir karar vermiş olursunuz'' dedi. Duruşmada söz alan diğer sanık avukatları da sanık savunmalarının alınmasının ardından birleştirmeye yönelik bir karar verilmesini istedi.  -SANIK BEYANLARI- Tutuklu sanık Necdet Kılıç, ''12 Eylül döneminde gözaltına alındım ve işkence gördüm. Bu dönemde beni 3,5 ay sorgulayan Hanefi Avcı'dır. Ancak benim kin ve nefretim Hanefi Avcı'ya değil, sistemedir. Çünkü kendisi bunun bir devlet politikası olduğunu söylemişti. Avcı'nın kendisi dürüst bir insandır. Bu davanın özü Hanefi Avcı'nın yazdığı Haliçte Yaşayan Simonlar kitabıdır. SDP üyesi değilim ama o görüşteyim. Devrimci Karargah ile uzaktan yakından alakam yok. Devrimci Karargah'ın da SDP ile hiçbir alakası yoktur. Hanefi Avcı'dan dolayı bir itibarsızlaştırma söz konusudur'' şeklinde konuştu. Tutuklu sanık Tuncay Yılmaz da davanın siyasi olduğunu, bahsedilen örgütle bir ilişkisi ve bağlantısının olmadığını ifade ederek, şunları söyledi:   ''Ancak lütfen siyaseten kim bunun kararını veriyorsa, bizi yaptığımız şeylerden dolayı yargılasın. Polis ve savcı bir hata yaptı bizi bu davaya soktu. İddianamenin bizim yaptığımız siyasi çalışmayla hiçbir alakası yok. Buradakilerin hepsi devrimci, sosyalist ama Devrimci Karargah ile alakası yok. Hayatımın hiçbir döneminde bir araya gelmeyeceğim Hanefi Avcı ile aynı davaya dahil edildim. Hanefi Avcı herkes tarafından bilinen bir işkencecidir. Bizim aramızda değildir. Cemaatten mi yargılanacak, işkenceden mi yargılanacak, nereden yargılanacaksa yargılansın.''  Tutuksuz sanık Sultan Seçil Kubilay da 7 ay boyunca kendisinden başka herkesin konuştuğunu ifade ederek, ''Hem sanık olarak, hem tutuklu eşi olarak 7 aydır mağdurum. Savunma hakkı insan hakkıdır. Bu hakkın bize devredilmesini istiyoruz. Bu saygıyı insan olarak hak ediyoruz. 1997’de gazetecilik yaparken gözaltına alındım ve işkence gördüm. Bir işkenceciyle beraber aynı sandalyeye oturtularak zaten cezalandırıldım. İşkence bir insanlık suçudur'' diye konuştu. Sanık Hanefi Avcı da 35 yıllık emniyetçi olduğunu, hayatının terör örgütleriyle mücadelede geçtiğini belirterek, ''Kimin nasıl faaliyette bulunduğunu çok iyi bilirim. Daha önceki Devrimci Karargah ile bu arkadaşlar arasında çok büyük farklılıklar var. Ayrıca dosyadaki evrakları yeni gördük. Eksiklikler, maddi hatalar var. Savcılığın talebini reddederek bizi dinlemenizi istiyorum'' dedi. -TUNCEL: DAVA, KÜRT MUHALEFETİNİ BASTIRMA YAKLAŞIMIDIR Davanın ilk duruşmasını izleyen BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise çıkışta basın mensuplarına açıklama yaptı. Tuncel, ''Türkiye'de bir komplo davası'' diye ifade edebilecek ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) ile ''Toplumsal Özgürlük Platformu''ndan arkadaşlarının yargılandıkları bir davayı takip etmek için geldiklerini söyledi. Davanın, asıl ''Devrimci karargah örgütü'' davasıyla birleştirilmeye çalışıldığını ve arkadaşlarının da bu davanın birleştirilmemesi gerektiği yönünde bir tartışma yürüttüğünü anlatan Tuncel, ''Tabii Türkiye'de toplumsal muhalefeti bastırmak ne yazık ki mahkemeler aracılığıyla yapılıyor. Bu çok ciddi bir problem. Bu davada da gördük aslında, daha sorgulama başlamadan, yani neyle suçlanıyor arkadaşlarımız, bunun karşısında savunmaları alınmadan başka bir davayla birleştirme çabası bile asıl bu davanın çok siyasi ve politik bir dava olduğunu gösteriyor'' dedi. Tuncel, davadaki ''Toplumsal Özgürlük Platformu'' ve SDP'li arkadaşlarının ''özellikle Hanefi Avcı ile aynı davada yargılanmak istemediklerini, kendi yaptıkları işlerden, devrimci sosyalist mücadeleden dolayı yargılanmadıklarını, buna dair iddianamede hiçbir şey olmadığını ama başka bir işle ilişkilendirilmek istediklerini ve bunu kabul etmediklerini'' belirttiklerini anlatarak, ''Umuyoruz mahkeme Türkiye demokrasisi açısından ve adaletin sağlanması açısından doğru bir yaklaşım içerisinde olur ve arkadaşlarımızın sorgulanmasına geçilir ve Türkiye demokrasisi bir ayıptan kurtulmuş olur'' şeklinde konuştu. Tuncel, şunları kaydetti: ''Bu dava, bir yandan KCK adı altında Kürt muhalefetini bastırma, devrimci karargah adı altında da toplumsal mücadeleyi, sosyalist muhalefeti bastırma yaklaşımıdır. Türkiye'de adalet meselesini de sorgulatıyor ne yazık ki. Adaletin sorgulandığı yerde gerçekten eşitlik olmaz. Adalet eğer sorgulanıyorsa bir ülkede o zaman ciddi anlamda problem olur. Umarım bu mahkeme, adaleti sorgulatmaz diye düşünüyorum.'' Cezaevindeki kişilerin milletvekili olması tartışmasıyla ilgili soruyu da yanıtlayan Tuncel, kendi durumuyla başkalarının durumunu aynılaştırmanın çok doğru olmadığını belirterek, ''Ben cezaevinden çıktım parlamentoya geldim. Ancak şu gerçek görülmüyor; Türkiye'de üçüncü bölgede 97 bine yakın oy alarak, hem de bağımsız seçildim. Aslında bu Türkiye'de bir Kürt sorununa yaklaşım konusunda, özellikle sorunun tanımı meselesinde hiç tartışılmadı'' dedi. Bir halkın bir kadını cezaevinden parlamentoya taşımasının aslında sorunun parlamentoda çözülmesi isteği ve Türkiye'de sorun olmaktan çıkmasının bir göstergesi olduğunu anlatan Tuncel, ''Halkın iradesine ipotek koymak şimdiden doğru değil. Dolayısıyla halkın iradesi konusunda benim söz söyleme şeyim yok. Ancak bu kadar çok insan cezaevinden eğer başvuru yapıyorsa, Türkiye'de özellikle uzun tutukluluk meselesi, adil yargılanmanın zedelenmiş olması tüm bunlar bir problem ve Türkiye'de adalet mekanizmasının yeniden düzenlenmesi gerektiğini gösteriyor. O açıdan tartışmayı böyle yürütürsek sanırım çok da sağlıklı olur'' dedi.