Hollanda'da yapılan Ukrayna-AB Ortaklık Anlaşması referandumunda çoğunluğun 'hayır' oyu kullanması, gözleri AB üyeliğini referanduma götürmeye hazırlanan İngiltere'ye çevirdi. Alman gazetelerinin birçoğu gibi Rhein-Zeitung'un yorumu da referandum ve Avrupa'nın geleceği konusunda:
“Birlik’i bugün eleştirenler, daha önceleri Avrupa’nın ortak bir topluluk olması yönünde gelişmesini önleyenlerdi. 28 üye ülke bağımsız konumdaki devletlerin oluşturduğu ve her isteyenin istediği zaman istediğini yapabileceği Birlik’e dönüştü. Aslında Birlik ülkelerinin vatandaşları sanıldığı gibi güçsüz değiller. Hollanda’daki referandum, Avrupa’daki yasama sürecine geniş çaplı bir katılımın ne kadar faydalı olabileceğini de gözler önüne serdi. Burada söz konusu olan, sonuçta Kiev'in Rusya'nın etkisinden kurtulmasını sağlamak için düşünülmüş bir anlaşmaydı. AB'nin bu yönde yürüttüğü dış politika çok önemli ve bu önemli politika Brüksel'in Rusya'yı cezalandırması doğrultusunda bir araç olarak kullanılmamalıydı.”
Aynı konuda Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi de şu görüşlere yer veriyor:
“Ukrayna ile reformlar karşılığında ülkeye ticarî kolaylıklar sağlamayı öngören anlaşma belki de birkaç değişiklikle iptal olmaktan kurtarılır. Ne var ki Hollanda'daki halk oylaması İngiltere'nin AB üyeliğinin geleceği konusunda insanın aklına iyi şeyler getirmiyor. Hollanda Başbakanı Rutte'nin yüzüne şöyle bir baktığınızda, tereddütün hiçbir şeye yaramadığını görürsünüz. İngiltere Başbakanı Cameron da elindeki insiyatifi kaybetmiş durumda. Onların bu kararsız tavırları yönetim kadrosunun başarısızlığını gösteriyor. Bu da zaten zor günler geçirmekte olan Avrupa'nın işini daha da zorlaştırmış oluyor.”
Almanya'da NSU'ya ilişkin yeni iddialar gündeme oturdu. NSU terör üçlüsünün yeraltında faaliyet gösterdiği dönemde örgüt üyesi Uwe Mundlos’un Alman iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı’na bağlı bir muhbirin firmasında çalıştığı iddia edildi. Frankfurter Rundschau yorumundabu konuda resmi makamların yapacağı hiçbir açıklamanın insanları iknaya yetmeyeceği görüşünü savunuyor:
“Anayasa'yı Koruma Teşkilatı eğer herşeyi biliyor da hiçbir girişimde bulunmuyorsa tehlike arz ediyor demektir. Eğer hiç bir şey bilmiyor ve hiçbir girişimde bulunmuyorsa, o zaman da ona gerek kalmıyor! Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı NSU terör grubunun ilk cinayetlerine başladığı dönemde teşkilata bağlı ve Neonazi bir muhbirin Zwickau kentindeki firmasında Beate Zschäpe ve Uwe Mundlos gibi sanıkların çalıştırılmış olduğunu yeni öğrenmiş de olabilir. Federal teşkilatın tüm bu gelişmelerden önceleri haberi olmuş ama Saksonya eyaletindeki Anayasayı Koruma Teşkilatı'na bu durumu ifşa etmemiş olması da mümkün. Öyle ya da böyle, hangi versiyon sonuçta doğru çıkacak olursa olsun, bunlar kabul edilemez gelişmelerdir.”
Nürnberger Nachrichten gazetesinin aynı konudaki yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“(Alman iç istihbarat servisi için çalışan) Primus kod adlı muhbirin adının karıştığı olayın NSU davasını etkilemesi mümkün görünmese de, siyasi açıdan büyük etkisi olacağı ortada. Anayasayı Koruma Teşkilatı bir bakıma kendi içinde özerk bir konuma sahip olsa da ve teşkilatın kontrolü gizli kanallardan yapılıyor olsa bile, şu sıralarda ortaya çıkanlar şimdiye kadar duyulan iddiaların boyutlarını aşar nitelikte. Zira devleti koruyanların gözleri önünde bu devlete karşı saldırı düzenlenmiş olduğu şüphesi giderek güç kazanıyor.”