Ekonomi

"AB ÜYELİĞİMİZ GASP EDİLMESİN" KÖLN (A.A)

30 Ocak 2011 12:55

-"AB ÜYELİĞİMİZ GASP EDİLMESİN" KÖLN (A.A) - 30.01.2011 - Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin Türkiye'nin hakkı olduğunu belirterek, bu hakkın gasp edilmemesini istedi. Çağlayan, Uluslararası Bisküvi ve Şekerleme Fuarının açılışı için bulunduğu Almanya'nın Köln kentinde açıklamalar yaptı. Devlet Bakanı Çağlayan, AB üyeliği konusunda Almanya ve ve Fransa'nın Türkiye'ye karşı ciddi bir direnci olduğunu belirterek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni AB'ye alarak Türkiye'nin önünün kesilmesine neden olduklarını söyledi. Almanya ve Fransa'nın yapmış olduğu engellemelerin tamamen iç siyasete dönük olduğunu kaydeden Çağlayan, ''Neticede Almanya'daki işbaşındaki Merkel hükümeti, Hristiyan Demokrat Parti, dinci bir partidir. Merkel ya Türkleri sevmiyor, çok net söylüyorum. Benim için bu yönü biraz daha ağırlık basıyor. Yani Türklere karşı özel bir antipatisi olabilir. Sebebini bilmediğim bir şekilde. Öbür taraftan 3 milyon gibi bir çoğunluğa sahip insanlarımızı dikkate almıyor'' dedi. Türk diasporasının dünyada çok önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Çağlayan, şöyle konuştu: ''Ancak çok güzel bir ifade vardır, 'Kontrolsüz güç, güç değildir' derler. Almanya'daki 3 milyon vatandaşımızın 800 bini sadece Alman vatandaşıdır. Eğer biz Alman vatandaşlığını çok daha fazla yapmış olsaydık. Çok daha fazla oy verip, vermiş olduğu oyun hesabını sorar bir yapıda olmuş olsaydık, inanın bugün bunları yapmaları mümkün olmazdı. Fransa'da 400 bin Ermeni yaşıyor neredeyse 400 binin tamamı Fransa vatandaşı. Aynı Fransa'da 500 bin Türk yaşıyor sadece 80 bini vatandaş. Bundan dolayı Ermeniler her zaman daha baskın oluyorlar. Bizim insanlarımızın şunu kafasına koyması lazım: Yaşadıkları ülkede mutlaka vatandaş olmaları gerekiyor. Mutlaka o ülkenin menfaatlerini de savunmaları gerekiyor. Ama bunu dillerinden, dinlerinden, benliklerinden, milliyetlerinden en ufak bir şekilde taviz vermeksizin, yani asimile olmadan yapmaları gerekiyor.'' 3 milyon Türk'ün yaşadığı Almanya'da oy kullanabilen kişi sayısının 800 bin yerine 1 milyon 800 bin olması halinde çok daha önemli bir noktaya gelinebileceğini anlatan Çağlayan, ''Almanya'da zannediyorum oy veren insan sayısı 60-62 milyon kişidir. Bu sayı içinde aslında 800 bin de az değil. Ancak burada ciddi bir bölünmüşlük var. Bizim Almanya'daki Türklerimizin bu bölünmüşlüğü, o gücün dağılmasını da sağlıyor. Vatandaşlarımız, yaşadıkları ülkelerde vatandaşlık alsalar, bu kadar rahat hareket edemeyecektir Sayın Şansölye Merkel'' diye konuştu. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Güney Kıbrıs Rum kesiminde yaptığı açıklamaları da eleştiren Çağlayan, ''Sayın Şansölye Merkel, Türkiye'ye karşı olan antipatisini Kıbrıs konusunda, tüm dünyanın bildiği, internette araştırıldığı zaman bile kolayca görülebilecek bir yapıyı inkar ederek göstermiştir. Ben zannediyorum ki danışmanlarının önüne koyduğu metni, yanlış metni okumuştur. Bu konuda Türkiye ve Türkler Kofi Annan'ın koymuş olduğu barış planına 'evet' demiş cezalandırılmış, 'hayır' diyen Güney Kıbrıs Rum Kesimi Yönetimi ise ödüllendirilmiştir'' dedi. -''AB KARAR VERMELİ''- Avrupa Birliği'nin bir Hristiyan kulübü olup olmadığını sorgulaması gerektiğini de kaydeden Çağlayan, AB'nin bir Hristiyan kulübü olmaya devam etmeyi istemesi halinde bunu çok net ortaya koyması gerektiğini belirtti. Çağlayan, şöyle konuştu: ''AB'nin, Türkiye'ye çok samimi, ciddi bir şekilde yaklaşması gerekiyor. 'Kardeşim ben seni almak istemiyorum' diyebilir. Bu da kabul edilebilir bir harekettir. Öbür türlü, 'ne oradasın ne buradasın ben seni kapıda bekleteceğim' gibi politikalarla bu işin nereye gittiğini herkes görüyor. Bu çifte standart tutumudur Avrupa'nın. Türkiye'yi bezdirmek mi istiyorlar, güçleri yetmez. Türkiye'yi bıktırmak mı istiyorlar, güçleri yetmez. Bu noktada inanın ki, Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı yoktur, AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı fazlasıyla vardır. Bugün Avrupa üretemez hale gelmiştir. Avrupa'nın en yakın tedarik merkezi Türkiye'dir. Nüfusu yaşlanmıştır. Nüfusu artık bu saatten sonra bir şey yapamaz duruma gelmiştir. Şirketleri kapanacak duruma gelmiştir. Çünkü bırakacakları ikinci nüfusları yok.'' AB'nin Türkiye'ye yönelik vize uygulamalarını eleştiren Çağlayan, AB'nin fuarlara katılacak Türk işadamlarına, teknisyenlere izin vermediğini belirterek, ''Bu bir kere en azından insan hakları ihlalidir. İnsan haklarından AB'nin bahsetmesi söz konusu olamaz böyle bir ortamda. Bir diğeri, koydukları teknik bir engeldir. Malınız giriyor. Siz giremiyorsunuz, ihaleye giremiyorsunuz. Malınızın reklamını ve tanıtımını yapamıyorsunuz. Bu resmen bir haksız ticaret engeli olarak ortaya çıkıyor. Bizim 1973 katma protokol imzamız var. 1973 katma protokolünde, bu protokole imza atanların birbirine vize uygulamayacakları çok açık ayan beyan bellidir. Bu durumda artık Almanya başta olmak üzere hukuku da tanımaz hale gelmişlerdir'' diye konuştu. -''MALLARIMIZIN DOLAŞIMI ENGELLENMEKTEDİR''- Çağlayan, AB'nin Türkiye'ye vize konusunda eziyet çektirirken, Makedonya ve Karadağ gibi ülkelerin insanlarına vizesiz giriş imkanı tanıdıklarını, Türkiye'den sonra müzakere faslına giren Hırvatistan'ın müzakerelerini sonuçlandırmak üzere olduklarını dile getirerek, şunları söyledi: ''Baktığınız zaman, Türkiye'ye karşı bunların özel bir yapısı var. Mallarımızın dolaşımı, Avrupalıların çeşitli bahaneleriyle Bulgaristan, Yunanistan başta olmak üzere, gerek ikili, gerek transit karayolu geçişlerinde kotalarla engellenmektedir. Şimdi bunu anlamak mümkün değil. Hem liberalleşmeden bahsedeceksiniz diğer taraftan insana kota, mala kota neresi bunun serbestlik bana bu Orta Çağ zihniyetini hatırlatıyor. Ve bu çerçevede malların geçişinin serbest bırakılması lazım. Ne hakla sen benim geçişime, transit geçişime, ikili geçişime engel koyuyorsun. Bu mudur AB'nin felsefesi bu mudur serbestleşme. Bu çerçevede bunların yaptığını ne kul kabul eder ne Allah kabul eder.'' AB'nin bir an önce hukukun kurallarını yerine getirmesini ve Türk vatandaşlarına yaptığı ''zulme'' son vermesi gerektiğine vurgu yapan Çağlayan, ''Gümrük Birliği'ni AB'nin geçişi dediler, baktık ki hiç alakası yok. AB gider, istediği ülkelerle serbest ticaret anlaşması yapar, Türkiye buna taraf olamaz. Ve Türkiye haksız rekabete uğrar Meksika örneğinde olduğu gibi, Cezayir örneğinde olduğu gibi. Avrupalı onlarla serbest ticaret anlaşmasını yaptığı zaman, o ülkeler bizimle serbest ticaret anlaşması yapmaya ihtiyaç görmüyor. Çünkü, malını Avrupa'ya gönderiyor. A.TR belgesi alıyor benim ülkeme gümrüksüz girme hakkını elde ediyor. Yani bunların hepsi birikti bir noktaya kadar geldi. Yani bundan sonra çok daha fazla hassasiyetlerimizle oynamamaları gerekir diye düşünüyorum'' dedi. ''AB tam üyeliği bizim hakkımızdır, bu hakkın gasp edilmemesi gerekiyor'' diyen Çağlayan, Türkiye'nin yaklaşık 50 yıldır bu konuda mücadele ettiğini belirtti. Çağlayan, şöyle konuştu: ''2003'ten beri biz her bakanlar kurulunda AB konuştuk, konuşuyoruz. Arkadaşlarımız canla başla çalışıyor. Ama bu konuda, biz bir kere standartlarımızı yükselteceğiz, dünyanın ilk on ülkesi içine gireceğiz. AB gelecek bize yalvaracak. Bizim 2023 stratejimizi inşallah gerçekleştirdiğimiz zaman, dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde olan, 1 trilyon dolardan fazla dış ticaret hacmi olan, ortalama yaşı 28 olup 74 milyon nüfusu olan ve dünyanın her bölgesine en kolay lojistik imkanına sahip olan bir Türkiye olacak. O zaman belki biz nazlanacağız.''    -DOHA MÜZAKERELERİ- Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, AA muhabirine Davos'taki Dünya Ticaret Örgütü Ticaret Bakanları toplantısının sonuçları hakkında da bilgi verdi. Çağlayan, Doha müzakerelerinde ana amacın herkesin kurallı bir alan içinde hareket etmesi ve hassasiyetlerin dikkate alınması olduğunu ancak yaklaşık 10 yıldır müzakerelerin sonuçlandırılamadığını ifade etti. Müzakerelerde bazı ülkelerin tutumları dolayısıyla ortak bir noktaya gelinemediğini vurgulayan Çağlayan, ''Bu konuda Seul'de bu işin 2011'de sonuçlandırılması ifade edildi. Davos'taki toplantıyla işin bir takvime bağlanmış olması iyi. Ancak tabi bu sorun aşılabilir mi? Biraz daha çalışılması gerekiyor. Bütün bakanların heyetlerle beraber bir odaya kapanıp saatlerce her şeyi müzakere edip o ortamda bir mutabakata gitmemiz gerekiyor'' dedi. Türkiye nüfusunun yaklaşık 4'te birinin tarımla uğraştığını kaydeden Çağlayan, tarım ürünlerinin ihracattaki payının yüzde 11, GSMH'daki oranının ise 2010'da yüzde 7,4 olduğunu belirterek, Türkiye'nin tarım konusunda bazı hassasiyetlerinin olduğunu dile getirdi. Doha müzakerelerinin sonuçlandırılması ve herkesin kurallı bir alana çekilmesi gerektiğini anlatan Çağlayan, ''DTÖ üyesi ülkelerin, DTÖ üyesi yapılmayan ülkelerle yapmış olduğu bir maç var. Bu maçta faul, ofsayt, penaltı, taç tariflenmemiş. Yani siz FİFA'ya göre futbol oynuyorsunuz ama bazılarına FİFA'nın kuralları tanıtılmamış. Bu çerçevede bizim bir diğer görüşümüz de, mutlaka DTÖ'ye üye olmak için bekleyen 25 civarında ülke var. Bu 25 ülkenin de bu kurallı oyun alanına alınması lazım'' diye konuştu. DTÖ üyesi olmayan bir çok ülkeyle Türkiye'nin ticaret yaptığını ifade eden Çağlayan, bu ülkelerin DTÖ kapsamı içine alınması ve geçiş sürecindeki maliyetlerin de karşılanması gerektiğinin altını çizdi. Davos'taki toplantıda, Doha müzakereleri kapsamında Nisan ayına kadar herkesin planlarını göndermesi ve  Temmuz ayında da geniş bir ticaret bakanları toplantısıyla müzakerelerin sonuçlandırılmasına karar verildiğini hatırlatan Çağlayan, ''Aksi halde yine bu yıllarca konuşulmaya gidecek ve böyle giderse Dünya Ticaret Örgütü'nün kendisi sorgulanmaya başlayacak. Herkes bu işin farkında'' dedi. Türkiye'nin gerek hizmet sektöründe gerekse mal sektöründe serbest piyasanın kurallarının en iyi oyuncularından biri olduğunu kaydeden Çağlayan, bu nedenle yabancı sermayenin son 7 yılda ülkeye yoğun olarak giriş yaptığını ifade etti. Çağlayan şöyle konuştu: ''Türkiye'ye Cumhuriyet tarihinde gelen yabancı yatırımlar toplam 104 buçuk milyar dolardır. Bunun 14 buçuk milyar doları 2002'ye kadar tüm Cumhuriyet tarihinde olandır, geri kalan 89 küsur milyar dolar civarında bir rakam da son 7 yılda gelmiştir. Bu serbestleşmenin getirmiş olduğu bir durumdur. Tarıma gelince, tarım sektöründe daha istenen seviyede biz mekanizasyonu sağlayamadık. Özellikle mesela pamuk konusu son derece önemli bir konu. Bunun yanı sıra tarımda daha yeni birçok arayışın geliştiği ve önemli bir tarım ülkesi olmanın yeniden gündemde olduğu bir ortamda tarım sektöründen geçinenleri en iyi şekilde korumak mecburiyetindeyiz. Onları bir anda üstündekileri alıp sokağa bırakamayız.''  Tarımın enerjiyle birlikte geleceğin en stratejik konularından birisi olduğunu ifade eden Çağlayan, Türkiye'nin geçen yıl 6,7 milyar dolar tutarında tarım ürünü ithal ettiğini buna karşılık 10 buçuk milyar dolarlık ihracat yaptığını vurgulayarak, ''Türkiye, tarım ürünlerinde de net ihracatçı konumunda olan bir ülke. Zaman zaman bu konuda, meseleyi bilmeyenler ahkam kesenler, farklı farklı şeyler söyleyip Türkiye'nin büyük bir tarım ihracatçısı olduğunu söylüyorlar. Rakamlar benim elimde. Bu rakamları çürütecek olanlar varsa söylesinler'' dedi.