Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman, 7 yıl önce 3 kişinin şiddeti ve tecavüzünün ardından hayatını kaybeden 15 yaşındaki Sezgi’nin ailesinin ve avukatının hukuk mücadelesini kaleme aldı. Olayın ardından uzun süre kendisinden haber alınamayan Sezgi’nin kaybolduğu dönemde bir hayat kadınının da arandığına değinen Arman, Sezgi’nin tanınmaz haldeki cesedinin hayat kadınına ait olduğu sanılarak otopsinin özensiz yapıldığına ve dosyanın kapatıldığına dikkat çekti. 3 zanlının kaçırdıkları Sezgi’yi uyuşturucu ve alkol vererek tecavüz etmelerinin ardından burnunu, göğüs kafesini ve ağzını kırdığını ifade eden Arman, saldırganların olayın ardından 1 günlük tutukluluğun ardından serbest kaldığını belirtti. Arman, Sibel Önder adlı avukatın olayın peşini bırakmadığı ve 3 zanlı 7 yıl serbest dolaştıktan sonra davanın yeniden açıldığını ifade etti.
Ayşe Arman’ın bugün (12 Temmuz 2016) yayımlanan “Ölünün dili yok ama benim var” başlıklı yazısı şöyle:
Adı Sezgi.
Antalyalı bir ailenin 15 yaşındaki canı gibi sevdikleri kızı.
Güzel, tatlı, hayat dolu.
Kolunda sakızdan çıkan ejdarha dövmesi var.
Daha çocuk yani.
Markete gitmek için evden çıkıyor.
Parmak arası terlikleriyle.
Ve bir daha haber yok.
Kaçırıyorlar, sabaha kadar tecavüz ediyorlar
Sonradan anlaşılıyor ki, Facebook üzerinden tanıştığı aşağılık, yüreksiz, kansız bir insan müsveddesi onu kaçırıyor.
İki de arkadaşı var yanında.
Bu üç pislik, bir eve kapatıyorlar Sezgi’yi.
Kolundan şırıngayla eroin veriyorlar, alkol içirerek sabaha kadar tecavüz ediyorlar.
Vahşetin sınırı yok, tecavüz ettikleri yetmezmiş gibi, kızcağızın göğüs kafesini, ağzını, burnunu kırıyorlar ve öylece bırakıyorlar.
Zaten 41 kilo, kuş gibi bir şey.
Bu kadar şiddet, iğrençlik ve bu kadar kötülüğe...
Küçük bedeni dayanmıyor.
Oracıkta can veriyor.
Öldürüp bavula koyuyorlar
Fakat bu üç sapığın kafa o kadar uçmuş ki, farkında bile değiller.
Sabah içlerinden birinin ablası eve geliyor, “Sizin dün eve getirdiğiniz kız ölmüş!” diyor.
Üç pislik, Sezgi’nin bedeninde delil kalmasın diye, iğrenç spermleri akıp gitsin diye, banyoya sokup yıkıyorlar.
Sonra bir bez bebek gibi, kızcağızı ikiye katlayıp bir bavula koyuyorlar.
Kurtulmak istiyorlar.
Ama n’apsınlar bilmiyorlar.
Yaksınlar mı, uçurumdan mı atsınlar, gömsünler mi?
Nasıl acı bir şey değil mi bu...
İnsanın aklı havsalası almıyor, yüreği kaldırmıyor!
Önce hukuk ve adalet...
Sonra Allah, bu iğrenç mahlukları bildiği gibi yapsın!
Cesedi arı kovanlarının olduğu yere atıyorlar
Peki sonra?
Sezgi’nin ölü bedeninden kurtulmak için alelacele Antalya’dan Isparta’ya götürüyorlar, çırılçıplak bir halde bir arsaya atıyorlar.
Arı kovanlarının olduğu bir yere. Arılar tanınmayacak hale getirsin Sezgi’yi diye.
Nasıl bir iğrençliktir bu.
İnsan denilebilecek bir varlık yapabilir mi bütün bunları?
Bunların açıklaması, “O gece kafamız iyiydi, yaptık işte bir toyluk!” olabilir mi?
Olamaz! Bunlar, insan değil!
En ağır şekilde cezalandırılmaları gerekiyor.
Çürüsünler hapiste ve bir ömür vicdan azabı çeksinler.
Bundan sonra olanlar da fena.
10 gün sonra çıplak bir kadın bedeni bulunuyor.
Amaaa...
Sezgi olduğunu anlayamıyorlar önce.
O günlerde bir hayat kadını da kayıp. O zannediyorlar.
Biri öldürmüş atmış... Bu ülkede hayat kadınlarının insan olarak değeri olmadığı için, kimsenin pek umurunda olmuyor!
Adli Tıp’ın yaptığı üstünkörü incelemede Sezgi’nin bedeninde üç ayrı sperme rastlanıyor.
Ama bir süreliğine kayıp hayat kadını zannediyorlar ya…
Kaynayıp gidiyor.
“Ölüm nedeni belli değil” raporu veriyorlar.
“Uyuşturucu ve alkole de rastlanmadı” yazıyorlar.
Bedenindeki kırıklar raporda geçmiyor bile.
Ne de olsa birden fazla erkeğin sperminin olduğu bir hayat kadını uğraşmaya değmez diye düşünüyorlar ve Kimsesizler Mezarlığı’na gömüyorlar.
Bu arada Sezgi’in kız kardeşi Sevgi işin peşini bırakmıyor.
Cesur bir kadın avukat buluyor.
Sibel Önder.
Müthiş bir avukat.
Bu davaya yüreğini veriyor.
Artık hayatta olmasa da Sezgi için adaleti tecelli ettirmeye ant içiyor.
Peki tecavüzcüler nasıl mı ortaya çıkıyor?
Sezgi’yi attıkları yerdeki lastik izi alınıyor, aracın geçtiği MOBESE’lere bakılıyor, araç tespit ediliyor...
Kiralık olduğu anlaşılıyor.
İğrenç herifler kendi adlarına kiralamışlar.Yakayı ele veriyorlar.
Gerisi de çorap söküğü gibi geliyor. Bu arada Facebook yazışmaları ortaya çıkıyor. Zaten kendileri de itiraf ediyorlar.
“Gece boyunca içki ve uyuşturucu kullandık. Kıza da içirdik. Kolundan eroin de verdik, öldü, biz de ondan kurtulmaya çalıştık” diye...
Ama inanabiliyor musunuz?
Dava açılmıyor!!!
Şüpheli olarak mahkeme karşısında bir gün tutuklu kalıyorlar ama delil yetersizliğinden salıveriliyorlar. Sebebi Adli Tıp.
Çünkü Sezgi’nin raporda tecavüz yazmıyor.
Ölüm sebebi belirtilmiyor.
Ve bu iğrenç adamlar serbest dolaşıyor.
Yargılama asıl şimdi başlıyor
Tam 7 yıl uğraşıyor avukat Sibel Önder.
Hatta adamlardan biriyle Facebook’tan güya arkadaş oluyor, bir seneye yakın yazışıyor, güvenini kazanıyor, bu cinayeti detaylı anlattırıyor.
Yeni deliller elde ediyor.
Yeni tanıklar buluyor.
Katillerinin hak ettikleri cezayı alması için canla başla çalışıyor.
Bu arada, 7 savcı değişiyor.
Avukat pes etmiyor, Adli Tıp’la resmen mücadeleye girişiyor.
Bitmez tükenmez sorular soruyor. Her Adli Tıp raporunun gelmesi bir buçuk yıl sürüyor.
Maktul, tecavüze uğramadıysa burnu neden kırık? Neden ağzından kan gelmiş? Neden üç ayrı adamın spermi var üzerinde? Uyuşturucu yok diyorsunuz, ama adamlar var diyor, içki içirdik diyor, neden içki çıkmadı sizin incelemenizde...
Sonunda da iş Ulusal Kriminoloji’ye gidiyor.Aylar sonra sonuç geliyor...Maktulün avukatının tespitleri doğru.
“Zorlamalı ölüm ve tecavüz!”
Sezgi artık bendim Sezgi artık hepimizdik
Bugün yaşasaydı 22 yaşında olacaktı...
Ama o aşağılık herifler işkence ederek Sezgi’yi öldürdü...
Şimdi rapor geldi...
7 yıl sonra.
Ve iddianame hazırlandı...
Davası açıldı...
Yarın da mahkemesi var.
Adalet inşallah 7 yıl sonra yarın Sezgi için işleyecek.
Sabah 09.00’da Antalya Adliyesi’nde davası görülecek.
Nefesimizi tuttuk, kararı bekliyoruz.
Yine Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ve Canan Güllü tam destek, diğer kadın örgütleri de...
Yine cesur kadınlar devrede.
Avukat Sibel Önder gibi.
Bunca yıl bu davanın peşini bırakmadığı için kendisini bütün kadınlar adına alkışlıyorum.
Ve söylediği şu cümleyi onunla birlikte tekrarlıyorum.
“Sezgi artık kimsesiz değildi, Sezgi artık bendim, Sezgi artık hepimizdik... Ölünün dili yok ama benim, bizim var...”
Cesur kadınları yazmaya devam edeceğim...