Dünya

27 Şubat 2009 dünya basını

27 Şubat 2009 02:00

İNGİLİZ BASINI

Royal Bank of Scotland RBS, ekonomik krizin başından bu yana İngiliz hükümetinin yardımına en çok ihtiyaç duyan ve ancak aktarılan on milyarlarca dolarlık kamu fonuyla ayakta durabilen bir banka.

Bu bankanın yönetim kurulu başkanı Fred Goodwin de geçtiğimiz aylarda görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Times, RBS'in eski yöneticisinin, ayrılırken 17 milyon sterlin tutarında bir emeklilik ikramiyesini garantiye aldığını; bundan vazgeçmeye de niyetli olmadığını manşetinden duyuruyor okurlarına.

Times'a göre, olayın hükümeti sıkıntıya sokan boyutu ise Hazine'nin anlaşmadan vazgeçmesi için baskı yaptığı Goodwin'in ''ama hükümet benim bu emeklilik anlaşmamdan haberdardı'' demesi.

Daily Telegraph, olayın Başbakan Gordon Brown ve Maliye Bakanı Alistair Darling için ''akıl almaz bir beceriksizlik'' anlamına geldiğini öne sürüyor.

Brown ise, Ekim ayında yapılan anlaşmadan ancak geçen hafta haberdar olabildiğini ve harekete geçilmesi talimatı verdiğini söylüyor.

Olağanüstü nakil itirafı

Savunma bakanının Amerikan istihbaratının ''olağanüstü nakil'' uygulamasında İngiltere'nin yaptığı işbirliği konusunda parlamentoyu yanlış bilgilendirdikleri itirafı da gazetelerde geniş işlenen konulardan.

Guardian, Savunma Bakanı John Hutton'un parlamento üyelerine ''sizi daha önce yanlış bilgilendirdik, özür dileriz'' dediğini aktarıyor.

Hutton'un anlatımlarına göre, Irak'taki İngiliz güçleri bazı kişileri tutuklamış daha sonra da Amerikan güçlerine teslim etmiş.

Aktardığı olaylardan biri İngiliz SAS komandolarının, Irak'ta kendilerinin kontrolünde olmayan bir bölgede 2004'te Leşker-i Tayyibe üyesi oldukları öne sürülen iki Pakistanlıyı tutuklaması.

İngiliz bakan Amerikalıların bu zanlıları Afganistan'da halen cezaevinde tuttuklarını ama kendilerine insanca davranıldığı yönünde garantiler verdiklerini söylüyor.

Guardian ise, insan hakları avukatlarına atfen Cenevre Sözleşmesi'nin savaş zamanında bireylerin başka ülkelere götürülmesinin yasak olduğunu anımsatıyor. Savunma Bakanlığı ise, ''olayla sözleşmenin bir alakası yok'' görüşünde.

Muhalefet ve insan hakları grupları hükümete tepkili ve soruşturma talep ediyorlar.

Dünyanın yaşadığı ekonomik krizin özelde Doğu Avrupa'ya, genelde de Avrupa Birliği'ne etkileri Economist'in bu haftaki sayısının kapağındaki konu.

Dergi, ''Doğru Avrupa çökerse, beraberinde Avrupa Birliği'ni de götürebilir'' uyarısında bulunuyor.

"Tepetaklak giden döviz kurları, büyüyen cari açık, dövizle borçlanma korkusu ve resesyon. Çok gerilerde kalmış olduğu düşünülen, 1980 ve 1990'larda üçüncü dünya ülkelerinin borç krizinin unsurları gibi görünüyor bunlar."

"Ama bu karmaşa şimdi Avrupa Birliği üyesi olan Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanıyor. Sonuçlarından biri de, ortaya çıkacak sorunları temizlemek için, faturayı eski Avrupa Birliği üyelerinin ödemesi olacaktır. Kendileri de ciddi resesyonlar yaşayan bazı Avrupa ülkeleri bunu haksızlık olarak görecektir."

"Doğu Avrupalılar yabancı yatırımlar ve Batılı yaşam standartları arzusu ve euroya geçiş umutlarıyla beslenen bir büyüme yaşadı. Bazı eleştirilerde bu ülkelerin hazır olmadan tam üyeliğe kabul edildiklerine dikkat çekilerek, reformları sulandırdıkları ya da bir kenara bıraktıkları, borçlandıkları milyarlarca euroyu da inşaat ya da tüketim patlamalarında israf ettikleri öne sürülüyor ki, bunda bir haklılık payı da var."

Economist, ''Ama eğer Macaristan ya da üç Baltık ülkelesinden biri çökerse, ilk zarar görecek olan da Batı Avrupalılar olacaktır. Doğu Avrupa'da çok ciddi yatırımlara sahip olan ve bu ülkelere ciddi miktarda borç sağlamış olan Avusturya, İtalya, İspanya ve İsveç bankaları varlıklarının değeri azalırsa çok ciddi zararlar yaşayacaklardır'' uyarısında bulunarak şöyle devam ediyor:

''Bu borçların ödenememesinin yaratacağı baskı, geçmişten gelen ve Avrupa'da öne çıkacak korumacı içgüdülerle birleştiğinde Avrupa'nın en çok gurur duyduğu kazanımını, tek pazarı dağıtma riski taşımaktadır."

"Doğu'da yaşanacak bir çöküş, bir anda Avrupa Birliği'nin geleceği konusunda soru işaretleri doğurabilir. Euro, özellikle Doğu Avrupa'dan daha iyi durumda olmayan İrlanda ve Yunanistan gibi ülkelerde istikrarsızlaşabilir."

"Bunlara ek olarak, birliğin daha da genişlemesini imkansız hale getirip Balkanların batısındaki ülkelerle Türkiye ve eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerin tam üyelikleri konusunda tereddütler yaratabilir.''

Economist'e göre, bu senaryonun siyasi sonuçları da, Avrupa için vahim riskler içeriyor. ''Birincisi ekonomik sorunları olmasına karşın Rusya'da liderlerin bölgedeki nüfuzlarını arttırmak için fırsat kollaması, ikincisi de, Batı'dan dışlandıklarını hisseden Doğu Avrupalıların, popülist ya da milliyetçi siyasi akımlara yönelmesi ki, bu Avrupa tarihinde, pek de seyrek yaşanan bir gelişme değil'' diyor Economist. (BBC Türkçe)

'Barbar kapitalizm örneği'

Almanya'da, 30 yıldır çalıştığı süpermarketten 1 euro 30 cent çaldığı iddiasıyla kovulan kasiyerin yaşadıkları Almanya'yı böldü diyor Independent...

''50 yaşındaki Barbara Emme, Kaisers adlı dev süpermarket zincirinde kasiyer olarak görev yaparken, 1 euro 30 cent çaldığı iddiasıyla işinden kovulmuş. Başvurduğu mahkeme de işverenin kararını haklı bulmuş."

"Parlamentonun sosyal demokrat başkanı Wolfang Thierse, Eylül ayında yapılacak seçimler için kampanyasını başlatırken, karara ''barbar kapitalizmin bir örneği'' diyerek tepki gösteriyor. Muhafazakarlar da geri kalmıyor."

"Angela Merkel'in lideri olduğu Hristiyan Demokratların kardeş partisi Bavyera muhafazakarlarının lideri Horst Seehofer de, 'şirketlerini milyarlarca zarara uğratan müdürlerin işlerini korumalarına izin verilirken, 1 euro 30 cent yüzünden bir kasiyeri kovabiliyorlar' sözleriyle gösteriyor rahatsızlığını."

"Şirket, kasiyerin parayı çaldığı konusunda bir kanıtının olmadığını kabul ediyor ama 'kendisine karşı güvenimizi kaybettik' diyor.''

ALMAN BASINI

Bugünkü Alman gazetelerinde dünya genelinde etkili olan ekonomik krizin etkileri ile Guantanamo esirlerinin akıbetiyle ilgili yorumlara yer veriliyor.

Almanya'da işsizlik oranı, yaklaşık bir yıllık bir gerileme döneminin ardından Şubat ayında yeniden yükselişe geçerek 3,5 milyon sınırını aştı. Bielefeld merkezli Westfalen-Blatt, bugünkü yorumunda bu gelişmenin nedenlerini irdeliyor:

"İşsiz sayısındaki artışın yine de nispeten sınırlı kalması, pek çok işletmede kısa mesai uygulamasına geçilmesi sayesinde oldu. Federal İstihdam Kurumu'nun tahminlerine göre bu uygulama, bir ay içinde yaklaşık 670 bin çalışanı kapsadı. Kısa mesai formülü, işsizliğin büyük bir hızla artmasını frenleyecek gibi görünüyor. Uzmanlar, dört milyon sınırının kısa sürede aşılacağına inanmıyor. Ancak bu tahminlerin, Federal Hükümet'in ekonomik gelişmelere dair öngörüleri temel alınarak yapıldığını hatırlatmakta da yarar var. Yaşadığımız mali ve ekonomik krizin, tarihte eşi benzeri olmadığını idrak etmeye başladık. Çok bilinmeyenli o kadar çok denklem mevcut ki, ne zaman ne olacağını kestirmek neredeyse imkansız hale geldi."

Zor günler geçiren otomotiv devi Opel'i kurtarma planlarını değerlendiren Braunschweiger Zeitung'da şu satırlar göze çarpıyor:

"Yaşanan sorunlar, Opel'in bağlı bulunduğu ana kuruluş olan Amerikan General Motors tröstünün pek de umurunda değil anlaşılan. Federal Alman Hükümeti, hâlâ ABD'den gelecek inandırıcı bir kurtarma planını bekliyor. Oysa GM, yeni planlar hazırlamaktansa milyarlık yeni yardım paketlerinden nasıl yararlanabileceğinin hesaplarını yapıyor ve bu kapsamda Almanya'yı da tekneye almaya çalışıyor. Amerikan tröstünün geçen yıl 25 milyar euro zarar ettiği hesaba katılırsa, bu tutuma fazla da şaşırmamak gerek aslında. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse: Detroit alev alev yanıyor. Bu durumda Almanya'daki Opel'i söndürmeye çalışır ya da bundan kurtulmanın yollarını arayabilir mi? GM'in her ikisini de istememesi kuvvetle muhtemel. Çünkü Opel, Amerikan tröstünün işine bile yarayabilir."

ABD'nin Küba'daki Guantanamo Üssü'nde tutulan esirlerin akıbeti bir süredir Almanya ve Avrupa'da hararetli tartışmalara neden oluyor. Almanya'nın doğusundaki Frankfurt an der Oder kentinde yayımlanan Märkische Oderzeitung, yorumunda bu tartışmalara değiniyor:

"AB İçişleri Bakanları'nın Guantanamo konusunda sergiledikleri görüş ayrılıkları da gösteriyor ki AB, ortak bir politika belirlemekten henüz çok uzak. Oysa ki serbest kalacak Guantanamo esirlerinin Avrupa tarafından da kabul edilmesi yönünde Washington'dan bir talep gelmesi durumunda Brüksel'in bağlayıcı bir cevap vermesi kaçınılmaz. Çünkü bu eski tutuklular, Schengen bölgesinde rahatça dolaşabilecekler. Ama bırakın AB üyelerini, Federal Almanya'daki eyaletler arasında bile bu konuda bir mutabakat söz konusu değil. Örneğin Münih belediye yönetimi, Çin'de takibat ve baskıya maruz kalan 17 Uygur'a ikamet izni vermek istiyor. Kentin bağlı bulunduğu Bavyera Eyaleti'nin Başbakanı Horst Seehofer ise bunu reddediyor. Yanlış yönlendirilmiş olan Amerikan yönetiminin yaptığı hataların vebalini, hukuka aykırı olarak yıllarca esir tutulan altmış dolayında insan çekiyor. ABD'nin Avrupa'dan herhangi bir talebi olsun ya da olmasın, böyle bir muamele kimseye revâ görülemez." (Deutsche Welle Türkçe)

AMERİKAN BASINI (26 ŞUBAT)

Washington Post bankaların kamulaştırılmasına yönelik söylentilerin piyasalarda panik yarattığını belirtiyor ve şunları yazıyor:

"Kamulaştırmadan kaçınmanın mümkün olup olmadığı, durgunluğun ne kadar süreceğine ve bankaların dayanma gücüne bağlı. Yönetim, bu ekonomik koşullarda bile, bankaları destekleyeceğini açıkça belirterek, vergi mükellefleri açısından mümkün olan en az maliyetle, piyasalara güven vermek istiyor olabilir. Ancak bu taktiğin başarıya ulaşması, büyük ölçüde şansa bağlı."

USA Today mali sektörün çökmesi durumunda bütün çabaların boşa gideceğini vurguluyor ve bankaların kurtarılmasına destek veriyor:

"Amerikan ekonomisi açısından kredi musluklarının yeniden açılmasını sağlamak, en büyük önceliktir. Eğer bankaları kurtarmak için üçüncü bir yardım paketi gerekli olursa, buna karşı çıkmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bush, devletin piyasalara müdahalesine karşı olan muhafazakar bir Cumhuriyetçiydi. Obama da devlet olanaklarının özel sektör çıkarına kullanılmaması gerektiğini savunan liberal bir Demokrat. Her ikisi de bankalara para saçmaya hevesli değildi. Ancak önlerinde başka seçenek yoktu."

Los Angeles Times,Obama’nın Kongre’deki konuşmasının, ekonomik krizle mücadeleye ilişkin kapsamlı bir bakış açısı sunduğunu yazıyor:

"Obama’nın konuşması teorik olarak tatmin edici, ancak ayrıntılarda yetersizdi. Maliye Bakanı Geithner, genel bir yaklaşım sundu, ancak yatırımcılar için önemli olan, planın ayrıntılarıydı. Yönetimin ekonominin farklı dengelerini gözetme yaklaşımını anlayabiliyoruz. Ancak yetkililer daha önce de birçok kez, inandırıcılıklarını yitirinceye kadar “sabırlı olun” mesajı vermişti. En azından bugün sunulacak bütçe tasarısında ayrıntılara yer verilmelidir."

New York Times Suudi Arabistan’daki reform çabalarına dikkat çekiyor. Gazete, Kral Abdullah ile muhafazakar kurumlar arasındaki mücadeleyi şu ifadelerle değerlendiriyor:

"Kral Abdullah değişim konusunda ne kadar istekli olduğunu gösterdi. Ancak halkının ihtiyaçlarına karşılık vermek ve diğer Arap ülkelerine hoşgörü örneği oluşturmak için daha kararlı adımlar atması gerekiyor. Bunun için de siyasi tartışmalara, vatandaşların yönetime katılmasına daha çok fırsat tanımalı ve modern siyasi kurumlar oluşturmalıdır. Reformların sürmesini garanti altına almanın tek yolu budur." (Amerika'nın Sesi)
(Not: Saat farkından ötürü ABD basını gecikmeli olarak verilebilmektedir)