Mali kriz içinde bulunan Yunanistan’ın Başbakanı Alexis Tsipras Berlin’de Başbakan Angela Merkel ile bir araya geldi. Tsipras borç krizinin çözümünde yeni bir rota tayin edilmesini istedi, tasarruf programlarının ülkesine çok olumsuz etkileri olduğunu belirtti. Merkel ise önemli olanın reformlara devam edilmesi olduğunu, ne tür reformlar olacağını da hükümetin ve ilgili kuruluşların belirleyeceğini vurguladı. Her iki lider, iki ülke arasında yeni bir dönemin açıldığına da vurgu yaptı. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumunda şu görüşler dikkat çekiyor:
“Federal hükümet para birliğinin bozulmamasından yana. Bunun karşılığında yüksek bir fatura ödemeye de hazır; bazıları Almanya’nın ayak sürüdüğünü iddia ediyor olsa bile… . Bu siyasi çizgi genel anlamda işe yarar mı, yoksa fiyasko ile mi sonuçlanır, bu ilk elde Yunan hükümetinin sorumluluğunu yerine getirmeye hazır olmasına bağlı. Bu sorumluluğundan kurtulmasının bir yolu da, zor olan reformlar yolunu tercih etmek istemeyen Yunan hükümetinin ‘siyasi çözümden’ dem vurmasıdır. Partnerlerinin Yunanistan’ın isteklerine karşılık vermedikleri de doğru değildir. Tsipras belki Berlin ziyaretinin ardından Almanya’nın Avrupa politikalarını, gerekçelerini ve hedeflerini daha iyi anlayacaktır.”
Nürnberger Nachrichten gazetesi de Tsipras’ın Berlin ziyaretini yorum sütununa taşımış:
“Yunanistan’ın borçları tartışmasında söz konusu olan şey sadece Avrupa’nın kenarındaki, kimilerine göre önemi olmayan bir ülkenin siyasi açıdan bir finans kazasına uğraması ya da Euro Bölgesi’nden çıkartılması değil! Asıl söz konusu olan şey Yunanistan’ın akabinde başka ülkelerin de zincirleme bir reaksiyon olarak Euro para birliğini terk etmelerinin gündeme geleceğidir. Ortak ekonomik bölge vizyonunun geleceği olacak mıdır, olmayacak mıdır; ayrıca neoliberal piyasa mekanizmaları mı, yoksa Avrupalıların birbirleriyle ilişkilerinde karşılıklı dayanışma mı rol oynayacaktır; söz konusu olan budur.”
Fransa'da Nicolas Sarkozy liderliğindeki muhafazakar Halk Hareketi Birliği, il meclisi seçimlerinin ilk turunda zafer elde etti. Birinci parti olma iddiası gerçekleşmese bile aşırı sağcı Ulusal Cephe birçok bölgede çoğunluğu elde etti. Seçimlere katılım oranı ise düşük kaldı. Der Tagesspiegel gazetesinin konuya ilişkin yorumunda şu ifadelere yer verilmiş:
“Sarkozy tehlikeli bir strateji izliyor. Sarkozy, çok sayıda muhafazakar seçmenin orijinal Ulusal Cephe’yi seçmekten korkmasına bel bağlıyor olabilir. Belki de bir biçimde ‘Berlusconi faktörüne’ bel bağlıyor. 2008 yılında İtalyan seçmen Berlusconi’yi -adının karıştığı tüm skandallara aldırmadan - dördüncü kez iktidar koltuğuna gerisin geri oturtmamış mıydı? Ancak Sarkozy’nin bir noktayı iyi bilmesi gerek: (Aşırı sağcı) Ulusal Cephe seçmeninin nabzına göre şerbet verirken, Ulusal Cephe’yi toplum içinde daha fazla kabul edilir bir konuma getirmesi riski de bulunuyor.”
Stuttgarter Zeitung ise Fransa’daki seçimlere ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Seçmenin yüzde 50'sinin oyunu kullanmama doğrultusunda tavır alması, çaresizlik ve hatta usanmışlık duygularının aşırı sağa kayma durumuna eşlik ettiğini gözler önüne seriyor. Bu durum da iktidardaki sosyalistlere, -en azından teorik olarak- hükümet işlerini artık nihayet yerine getirmeleri, radikal solcu hayallerle sosyal demokrat reel politikalar arasındaki yalpalamaya da artık bir son deme ve Fransa’yı geleceğe iyi bir biçimde hazırlama imkanı sunuyor. Ama tabii biz burada teorik sözcüğüne vurgu yapıyoruz.”