Handelsblatt gazetesi, Paris saldırıları ve sonrasında Fransa'nın teröre karşı açtığı savaşı, 11 Eylül saldırıları ile karşılaştırıdığı bir yoruma yer veriyor. Yorum şöyle:
“Fransız Başbakanı Manuel Valls, ‘Fransa teröre karşı bir savaşta yer alıyor' dedi. Bu sözlerle ülke, tıpkı 14 yıl önce ABD'de olduğu gibi en yüksek alarm seviyesine ulaştı. 16 Eylül 2001'de, New York ve Washington'daki saldırılardan tam beş gün sonra dönemin Amerikan Başkanı Geroge W. Bush teröre karşı savaşını açıklıyordu. Valls de Bush da açıklamalarını saldırılardan geriye kalanları gördükten sonra yaptılar. Bush açıklamadan kısa süre önce Dünya Ticaret Merkezi enkazında, Valls ise Charlie Hebdo'nun kana bulanmış binasındaydı. Ülkelerini, cihatçı terörden koruyabilmek için en etkili araçları kullandılar. Daha önce Bush'un yaptığı gibi Valls de birçok Avrupalının şu sıralar hissettiklerini dile getirdi: İslamcı cihat savaşçıları, soyut bir tehlikeden gerçek ve hatta çoğu zaman varoluşçu bir tehdide dönüştüler. Dünyaya bakışımız da ters bir bakış açısından bir diğerine kaydı: Önce Avrupa'nın, uyumsuz bir dünyanın içindeki barış adası olduğuna inandık. Şimdi ise birçokları etraflarının İslamcılar tarafından çevrildiğini düşünüyor.”
Nürnberger Nachrichten gazetesi, çatışmaların sürdüğü Ukrayna'ya yönelik bir yoruma yer veriyor. Gazete, ülkenin doğusundaki mevcut durumda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in rolüne dair değerlendirme yapıyor:
“Kremlin şefi Putin, propaganda savaşını yürütmeye ve beraberinde mevcut durumun şiddetlenmesinde hiç payı olmadığını iddia etmeye devam ediyor. Son olarak bölgede, Rus panzerleri, havan topları ve hava savunma sistemleri görüntülendi ki, bunlar pazardan satın alınabilecek şeyler değil. Böylesi bir silah teknolojisine erişim imkânı Rus Savunma Bakanlığı'nda mevcut. Ama ne var ki Putin, Rus ayrılıkçılara her türlü desteği inkâr ediyor. Daha fazla küstahlaşamazdı...”
Reutlinger General Anzeiger gazetesi de aynı konuya dair bir yoruma yer veriyor. Yorum şöye;
“Moskova ile Kiev, Putin ile Poroşenko arasındaki cephe daha da katılaştı. Olası bir çözüm sadece uluslararası bir arabuluculukla mümkün. Bu nedenle Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'in zıt kutupları yeniden bir pazarlık masası etrafında toplamayı başarması önemli bir kazanım. Ve krizi yumuşatacak ilk adımlar atılıncaya kadar da işi sıkı tutmak zorunda. Sonuçta kriz bölgesinde karşılıklı, binlerce silahlı asker duruyor. Her gün daha da fazla oluyorlar ve tek bir kıvılcım yeterli…”
Frankfurter Rudschau gazetesinde, 21-23 Ocak tarihleri arasında İsviçre'nin Davos kentinde yapılacak Dünya Ekonomi Forumu ışığında, dünyanın içinde bulunduğu ekonomik duruma dair bir değerlendirme yapılıyor:
“Küreselleşme çağında, çok az dikkat çeken bir fenomen gözlemleniyor. Milletler arasında farklılıklar azalıyor ancak ne var ki tek tek ülkeler içinde ise gittikçe artıyor. Yoksul ile zengin, yukarısı ile aşağısı, mal mülk sahibi olan ile olmayanlar arasındaki tezat artıyor. Yeni sosyal eşitsizlikler sadece Bonn ve Berlin'deki siyasetin bir ürünü değil. Artan bölünmeyi, küreselleşme ve yeni teknoloji çağı olmaksızın açıklamak mümkün değil. Siyasi olarak şekillendirilmeye ihtiyacı var. Dağıtılabilir olan ve mümkün olduğunda çok kişinin katılımı sağlanabilecek sosyal devlet modelinin yeri müze değil. Aksine sosyal devlet, yeni zorluklara karşı verilebilecek en çağdaş cevap niteliğinde.”
