Gündem
BBC Türkçe

2012 TBMM Darbe Komisyonu Raporu'nda Gülen Hareketi'yle ilgili ne var?

TBMM\'de 2012 yılında kurulan darbe araştırma komisyonunun raporunda Gülen Cemaati\'yle ilgili tespitler içeren, TSK bünyesinde hazırlanmış belgeler \'fişleme ve tasfiye amaçlı\' olarak tarif edildi. Peki bu belgelerde neler yazıyor?

22 Ağustos 2016 22:08

TBMM'de Gülen hareketinin suçlandığı darbe girişimini araştırmak üzere kurulan komisyon, dört yıl önce mecliste kurulan ve Gülen'le ilgili bazı belgeleri de içeren Darbe Komisyonu raporunu yeniden gündeme taşıdı.

Komisyon 1,420 sayfalık rapor hazırlamış, ancak bu rapor TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmediği için 'hükümsüz' sayılmıştı.

Peki, bu raporda Gülen Hareketi'yle ilgili hangi bilgiler vardı?

Komisyon, TBMM Genel Kurulu'nun 11 Nisan 2012 tarihli birleşiminde, ''Demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi'' amacıyla kuruldu.

15 Temmuz darbe girişimi haber ve analizleri

Komisyonun başkanlığını AKP İstanbul Milletvekili Nimet Baş üstlendi.

Komisyon; aralarında politikacılar, emekli askerler, gazeteciler, işadamları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve mağdurların yer aldığı 160'tan fazla kişiyi dinledi.

Komisyon raporu 28 Kasım 2012 tarihinde TBMM Başkanlığına sunuldu. Ancak, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmediği için hükümsüz kaldı.

2012 Darbe Komisyonu Raporu'nda, Necmettin Erbakan'ın Başbakan olduğu 28 Şubat 1997'de toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonunda açıklanan kararlarla başlayan süreçle ilgili belgelerde "Fethullah Gülen" adı 28 kez geçiyor.

Genelkurmay belgelerinde, Gülen cemaati tarikat olarak niteleniyor.

Raporda, 28 Şubat sürecinde TSK bünyesinde hazırlanan, "Fethullah Gülen tarikatının TSK'ye sızma ve 10 yıla kadar tarikat olarak söz sahibi bir konuma gelebilme hedefine yönelik girişimleri" içerikli çeşitli belgeler yer alıyor.

Bu belgeler raporda, 'fişleme ve tasfiye amaçlı' olarak tanımlanıyor.

Raporda, Genelkurmay ve istihbarat birimlerinin belgeleri, "irticai kişilerin orduya sızmış olduğu / sızmak istediği vehmine kapılan komuta kademesinin fişleme ve hedefteki kişilerin tasfiye edilmesi için gerekli altyapı oluşturma" olarak tarif ediliyor.

17 Ocak 1997'de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, Genelkurmay Başkanlığı'nda verilen, 'İrticai Faaliyetler Brifingi' metninde Gülen Hareketiénin o dönemde, "448 yurt, 348 dershane, 181 okul ve 3 üniversiteye sahip olduğuna" dikkat çekilirken, ''Dini eğitim verilen çocukların yaşı giderek küçülmekte, anaokulu ve kreşler açmak suretiyle beşikten üniversiteye kadar kesintisiz ve etkin bir eğitim zinciri oluşturulmaktadır'' ifadesi yer alıyor.

7 Mart 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunulan "İmam-Hatip Okulları" başlıklı raporda da "Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak ise 903 öğrenci yurdunun mevcut olduğu, dernek, vakıf, şahıs ve şirketlere ait özel yurt ve pansiyon sayısının toplamının 2.032 olduğu, söz konusu dernek ve vakıflara bağlı 1.789 yurdun tarikatlar tarafından işletildiği, bunlardan 1.300'ünün Süleymancılara, 470'inin Fethullah Gülen grubuna ait olduğu, söz konusu irticai unsurların, ayrıca, pansiyon ve öğrenci evi gibi imkânlara da sahip oldukları" belirtiliyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nca 24 Temmuz 1997 tarihinde yine Demirel'e verilen 'Siyasal İslami Kesimin Kadrolaşma Faaliyetleri' başlıklı brifingde, "tarikat ve cemaatlerin '2541 dernek, 166 vakıf, 268 şirket, 1657 kurs ve pansiyon, 626 dershane, 9 sendika, 52 özel okulun siyasal İslam amaçları doğrultusunda kadrolaştığı, 45 fen lisesinin de bu kesimin kontrolünde olduğu, bu okullarda sözde 'altın nesil' yetiştirme adı altında başta Harp Okulları olmak üzere kritik üniversitelere girmeye aday tarikat müritleri yetiştirildiği, 5000'e yaklaşan dershane ve kursun da bu kesime ait olduğu, eğitim alanında faaliyet gösteren en önemli grubun Fethullah Gülen Cemaati olduğu'' tespiti dikkat çekiyor.

Genelkurmay brifinginde ayrıca, Fethullah Gülen'in hedefinin "okullarında beyinlerini yıkadığı gençlikle oluşturacağı toplum vasıtasıyla laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan TC'yi sona erdirip yerine şeri yasaların hâkim olduğu İslam devletini kurmak olduğu" ifadesi de var.

"1972 yılında Atatürk'ü gençliğe din düşmanı olarak göstermeye çalışmak ve Nurculuk yoluyla dine dayalı devlet düzeni kurma faaliyeti nedeniyle üç yıl hapis cezasına çarptırılan Gülen'in yurt içinde 182 okulu, 300 dershanesi ve 25 bin kapasiteli 240 yurt ve pansiyonunun bulunduğu" kaydedilen Genelkurmay raporunda, "1990'ların sonundaki verilere göre, "Gülen'in kontrolündeki kurumların 200 civarında vakıf ve yine 200 civarında şirket tarafından desteklendiği" belirtiliyor.

Genelkurmay Başkanlığı belgesinde, Gülen'in yurtdışı faaliyetleriyle ilgili olarak okullara verilen önemin altı çizilirken, ''Fethullahçıların Türkiye'de gerçekleştirilmesi hedeflenen İslam devletine uluslararası destek sağlamak amacıyla yurt dışında okul açma atağı başlattıkları, özelikle de Orta Asya'da okullar açtıkları, bu çerçevede 52 ülkede 6 üniversite, 236 ilkokul ve orta dereceli okul, 6 dershane olmak üzere toplam 248 okul/dershane ve 21 öğrenci yurdu açıldığı, bu okullarda 3 bini yabancı olmak üzere, 7 bin eğitici / idarecinin görev yaptığı, önümüzdeki 5 yıl içinde 500 orta dereceli, 50 üniversite açılmasını hedefledikleri'' öne sürülüyor.

1997 verilerine göre, Genelkurmay Başkanlığı, cemaatin eğitim alanındaki yatırımlarının toplam değerinin 350 trilyon TL olduğunu iddia ediyor.

TBMM darbe komisyonu raporunun ekindeki Gülen'le ilgili belgelerde yine "Cemaat'e ait okulların Milli Eğitim'e alternatif bir anlayışla yönetildikleri, okullarında idareci dahil tüm personelin tarikat tarafından tayin edildiği ve maaşlarının kendi kıstaslarına göre belirlendiği, irticai kesimin İslam devletine ulaşıldığında gerekli olacak kadroları yetiştirmek ve devlete sızmayı amaçladıkları" iddiası yer alıyor.

Rapordaki Genelkurmay belgelerinde, "Gülen'in 'bürokrasiye hakim olan devlete hakim olur' ilkesiyle hareket ettiği, bu çerçevede de Cemaat mensubu bürokratların Hazine Müsteşarlığı'nda bu hareketin bünyesinde yer alan sermayeye teşvik verilmesini sağladıkları belirtilirken, cemaatin TSK'daki faaliyetlerle ilgili şu ifadelere yer veriliyor:

''Özellikle Fethullah Gülen'in Nurcu tarikatının da Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızma girişimlerinde bulunduğu, Gülen tarikatına ait yurt dışındaki okulların açılış törenlerine özellikle emekli generallerin davet edilerek Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yakınlaşma gayretleri sarf edildiği anlaşılmıştır.

"Gülen'in Nurcu tarikatı tarafından, Silahlı Kuvvetler içerisinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, bu çerçevede; askeri okullarda okuyan öğrenciler öncelikli hedef olarak belirlenmiş, kültür düzeyi yüksek tarikat mensubu ve türban takmayan kadınların askeri öğrencilerle tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için gerekli vasatı oluşturacak bir yapılanmaya gidilmiştir.

"Anılan kesim tarafından bu yöntemle 10 yıla kadar olan bir sürede Silahlı Kuvvetler içerisinde tarikat olarak söz sahibi bir konuma gelebilecekleri şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır."

O dönemde Başbakanlık görevini yürüten Tayyip Erdoğan da komisyonun sorularını yanıtlarken "AKP ve Gülen Cemaati'ni Bitirme Planı' şeklinde kamuoyunun gündemine gelen internet andıcı konusundaki davaya müdahil olduklarının" altını çiziyor.

Komisyon'un sorularını yazılı olarak yanıtlayan Erdoğan darbe girişimleri ve bunlara karşı yürütülen çalışmalar konusunda şunları söylüyor:

"2003 sonrasında gündeme getirilen darbe planları ve hazırlıklarıyla ilgili somut bilgiler, belgeler, iddialar yargıya ulaştığında, savcılarımız ve hakimlerimiz üzerlerine düşeni cesaretle yapmışlar, iddianameleri hazırlayıp davaları görmeye başlamışlardır. Bizim hükümet olarak bu süreçte yaptığımız, yargının işleyişini kolaylaştıracak imkânları sağlamaktan ve adaletin tecelli etmesini sabırla izlemekten ibarettir".

Erdoğan, Gülen Cemaati'ni de ilgilendirecek şekilde şunları belirtiyor:

"Ayrıca AK Parti, 'AK Parti'yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı' şeklinde kamuoyunun gündemine gelen internet andıcı konusunda davaya müdahil olmuştur. Bilindiği gibi müdahale dönemlerinde sadece siyasi iktidarlar değil, toplumun farklı kesimleri de hedefe konulmakta, etkisizleştirilmeye çalışılmakta, bir tehdit ve tehlike olarak konumlandırılmaktadır. Özellikle 28 Şubat sürecinde ekonomiden siyasete, sivil toplumdan iş dünyasına kadar birçok alanda toplum kesimleri mağdur edilmiş, açık zulümlere maruz bırakılmıştır."

Gülen, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından uluslararası basına yaptığı açıklamada, darbeyle ilgisi olduğu iddialarını reddederek, "Fiilen darbeyi bin defa telin ederim. Darbe teşebbüsünü de telin ederim'' demiş, darbelerin karşısında olduğunu söylemişti.

Gülen, ordu başta olmak üzere kamu kurumlarına sızma iddialarını ise 2009'da yaptığı bir açıklamada yalanlamış ve ''Bir insan kendi ülkesinde değişik birimlere sızmaz ki, sızma yabancılara aittir. Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; girme onların hakkıdır'' demişti.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir