Hülya Karabağlı
T24/ ANKARA
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na 2005-2010 arasında terör örgütü üyesi suçlamasıyla tutuklu ve mahkum olanların rakamlarını verdi.
Adalet Bakanlığı’nın verilerinden yola çıkılarak hazırlanan karneye göre, Türk Ceza Kanunu(TCK), 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMY), 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında, örgüt üyeliği, örgüt militanlarını övme, örgüt kurma suçunu düzenleyen ilgili maddeler uyarınca 2009 yılında 53 bin 286 kişi hakkında, 2010 yılında ise 63 bin 117 kişi hakkında kamu davası açıldı.
Bu davalar sonucunda 2009 yılında 10 bin 316 kişi, 2010 yılında ise 10 bin 915 kişi hakkında mahkûmiyet kararı verildi. TİHV, “ Elimizde veri olmamakla birlikte 2011 yılı itibarıyla bu sayıların daha da artmış olacağını düşünmekteyiz” dedi. Giderek yükselen çıtayı TİHV, 2005 rakamlarıyla aktardı. Aynı yasalar uyarınca 2005 yılında 16 bin 240 kişi hakkında dava açıldı. 2 bin 734 kişi mahkûm oldu. TİHV’in rakamları kamuoyunda Ergenekon ve KCK olarak bilinen davaları, haklarında dava açılmış olan, tutuklu ya da hükümlüyü kapsıyor.
Tutuklu ve hükümlülerin girdiği suçlar, Ceza Kanunun, 214’den 220’ye kadar ve 314. Maddesine uzanıyor. ,
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) adına Metin Bakkalcı, Sabri Dokuzoğuz ve Coşkun Üsterci alt komisyona katıldı.
‘Toplumun en dinamik kesimleri müzakere dışı’
TİHV, açılan davalar ve rakamları, “ Sözü edilen bu davalar da dâhil yukarıda aktardığımız rakamlar, toplumun siyasal katılımcılık ve örgütlülük açısından en dinamik kesimlerinin müzakere dışı bırakılmış olduğu anlamına gelmektedir” diye yorumladı.
'Toplumda duygusal kopuş hali var'
“Son dönemde gözlemlediğimiz dikkat çekici bir başka olgu da bilhassa Kürt Sorunu nedeniyle yanı sıra laik/dindar, azınlık/çoğunluk, zengin/yoksul gibi farklı eksenlerde yaşanan gerilimler nedeniyle toplumda görülen duygusal kopuş halidir”.
‘Silahlı çatışma operasyonlarda 425 kişi hayatını kaybetti’
TİHV, 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinden sonra operasyon ve çatışmaların tırmanışa geçtiğine dikkat çekti ve anayasa çalışmaları açısından kaygı verici durum olarak nitelendirdi. “2011 yılı boyunca silahlı çatışma ve operasyonlar sonucu 57’si Genel Seçimler öncesi olmak üzere toplam 425 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir”.
TİHV’in yeni anayasa önerileri şöyle:
-Anayasanın Başlangıç Bölümü Kapsayıcı Olmalı: Anayasanın başlangıç bölümü, her türlü etnik, dinsel ve kültürel imadan uzak, devlet ile yurttaş arasında değil de bizzat yurttaşlar arasındaki bağın bir ifadesi olarak anayasanın niteliğini tarif eden kısa ve kapsayıcı bir metin olmalıdır.
-Anayasada Kişi Hak ve Özgürlüklerinin Niteliği Çok Açık Biçimde belirtilmelidir. İnsan hakları savunucusu bir sivil toplum kuruluş olarak temel hak ve özgürlüklerin yeni anayasada en geniş biçimde ifade edilmesi ve güvence altına alınması gerektiğini düşünüyoruz. Anayasada yer alacak kişi hak ve özgürlükleri hiçbir şekilde ödevler ile birlikte ifade edilmemelidir.
-Anayasada Kişi Hak ve Özgürlükleri Hiçbir Şekilde Sınırlandırılmamalıdır: 12 Eylül Anayasası her ne kadar kişi hak ve özgürlüklerine geniş biçimde yer vermiş olsa da beraberinde bunların hepsini “millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması” gibi soyut gerekçelerle sınırlandırma yoluna gidilmiştir. Bu ise hak ve özgürlüklerin kullanımlarını zorlaştırmış, hatta neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Yeni anayasada temel hak ve özgürlükler hiçbir gerekçeyle sınırlandırılmamalıdır.
'Düşünce ve İfade Özgürlüğü':
- Herkes düşünce inanç ve kanaatlerini, söz, yazı, resim, sembol vb. elverişli tüm iletişim araçlarını kullanarak tek başına ya da toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
-Bu özgürlük haber alıp vermeyi, tüm bilgi kaynaklarına ulaşma hakkını da kapsar. Savaş propagandası, şiddet çağrısı, nefret söylemi ile ırkçılık içeren
düşünceler bu özgürlük kapsamına girmez.”
-İnsan Hakları Ulusal Kurumu’na Yeni Anayasada Yer Verilerek
Güvence Altına Alınmalıdır: İnsan haklarının korunması, geliştirilmesi ve ihlallerin önlenmesi amacıyla Birleşmiş Milletler’ in Paris İlkeleri doğrultusunda etkin, çoğulcu ve bağımsız bir “İnsan Hakları Ulusal Kurumu’nun kurulması Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde atılması gereken güncel ve öncelikli adımlardan biridir.
Paris İlkeleri’nin 2. paragrafında “Ulusal kuruma, oluşumunu ve yetkilerini ayrıntılı bir şekilde belirleyen anayasal veya yasal bir metinde açıkça öngörülmek suretiyle, olabildiğince geniş bir görev alanı verilir” denilmektedir. Oluşturulacak “İnsan Hakları Ulusal Kurumu’nun siyasal iktidar değişiklikleriyle etkin, çoğulcu ve bağımsız olma niteliklerini koruyamama, işlevsizleştirilme ve araçsallaştırma riskini ortadan kaldırmak amacıyla anayasal güvence altına alınması demokratik ve özgürlükçü yeni Anayasa’nın en önemli ayırt edici özelliği olacaktır.