Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, yargı sistemindeki yapılması planlana değişikliklere temkinli yaklaşıyor. "Yargının 2010’daki Anayasa değişiklikleriyle reform edilmiş halinden büyük ölçüde memnunduk" diyen Muiznieks, öngörülen düzenlemedeki sakıncalı noktanın disiplin yetkisinin HSYK’dan Adalet Bakanı’na devredilmesi olduğunu belirtti.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel'in haberine göre, Türkiye'de yargı üzerinden yaşanan son tartışmalar Avrupa’nın yakın takibinde. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, önceki gün Strasbourg’da AB Genişleme Komiseri Stefan Füle ile Türkiye’yi konuştu. İki yetkili de hükümetin HSYK’nın yapısını değiştirmek için hazırladığı tekliften rahatsız.
Cansu Çamlıbel'e konuşan Muiznikes, "Eğer hükümetin teklifi onaylanır ve uygulanmaya başlanırsa toplumun Türk yargısına olan güveni epey zedelenecek. Bu durumun AİHM’de Türkiye aleyhine dosyaları çoğaltacağını tahmin etmek de zor değil" ifadesini kullandı.
Çamlıbel'in söyleşisi şöyle:
'Yargıya bırakılmalı'
Geçen hafta bir tweet atarak hükümetin kanun teklifinin Türk yargısının bağımsızlığını ve tarafsızlığını riske atacağı uyarısında bulundunuz. Teklifteki en sıkıntılı noktalar hangileri sizce?
Disiplin yetkisinin HSYK’dan Adalet Bakanı’na devredilmesi. Takvim belirleme, farklı dairelerin işleyişine karar verme gibi kritik hususlar üzerindeki yetkinin Bakan’a verilmesi. Bizim görüşümüze göre kurumun organizasyonu yargının kendisine bırakılmalı. Venedik Komisyonu’nun bu konudaki kriterleri açık ve net. Yapılmak istenen değişiklikler sadece yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelemekle kalmayıp yargıya olan güveni temelden sarsabilir. Uzun danışmalar sonrasında 2010 referandumunda demokratik olarak kabul gören o değişiklikleri bugün tartışmaya açmak teklifin hızı ve hedefi konusunda soru işaretlerine neden oldu.
Hükümet hedefi “Yargı içindeki paralel bir suç örgütü ile müdahale” olarak açıklıyor. Gülen Hareketi’nin Türk yargısı içindeki etkinliği sizlerin de tespit edebildiği bir durum mu?
Türk yargısı içindeki farklı gruplaşmaları tespit etmek benim işim değil. Beni kaygılandıran çok uzun bir sürecin sonunda, bizlere danışmaların sonunda yapılan reformlardan geri dönüş ihtimali. Biz yargının 2010’daki Anayasa değişiklikleriyle reform edilmiş halinden büyük ölçüde memnunduk. Özellikle de HSYK’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ile uyumlu bir yaklaşıma yönelmiş olması bizim açımızdan önemli bir performans kriteri. HSYK, tüm Türk yargısını Avrupa Konseyi standartlarına yaklaştırmak adına rehber görevi görüyordu. HSYK kendisinin temel görevinin devleti korumak olduğunu düşünmeyi bırakmıştı. Bu durumdan çok memnunduk.
'Yargının bağımsızlığı müzakere edilemez'
HSYK içinde hükümeti desteklemeye yönelik eğilimin arkasında Ergenekon ve Balyoz gibi tartışmalı davalarda yeniden yargılanma ihtimali üzerinden varılan bir uzlaşının yattığı konuşuluyor. Bunun makul bir tarafı var mı sizce?
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı başka şeyler karşılığında müzakere edilebilecek bir şey değil. Yargının bütün bağımsız organları içinde kararlar oy çokluğu ile alınabilmelidir. Bu tür temel prensipler üzerinde hükümetle bir uzlaşıya gitmek söz konusu olamaz. Böyle bir yaklaşımın halkın yargıya güvenini tamamen kaybetmesine neden olacak uzun vadeli sonuçları olabilir.
Türk yetkililerle temas ya da bir ziyaret gündemde mi?
Eğer Türk yetkililerle konuşma ihtiyacı duyarsak yeniden bir ziyaret planlanır. Uzun vadeli sonuçları olan teklifleri masaya koymadan önce biraz frene basmak lazım. Yavaşlayın, Avrupa Konseyi’ndeki dostlarınıza danışın. Duygularınıza kapılmadan olaylara bakın, size yardım etmek için son yıllarda ortaya koyduğumuz ortak çabaları telef etmeyin.
'Emekler boşa gider'
Cumhurbaşkanı teklifi onaylarsa Avrupa Konseyi’nde nasıl sonuçları olur?
Eğer hükümetin teklifi onaylanır ve uygulanmaya başlanırsa toplumun Türk yargısına olan güveni epey zedelenecek. Bu durumun AİHM’de Türkiye aleyhine dosyaları çoğaltacağını tahmin etmek de zor değil. Benim ofisim gibi yakın zamanda Türk yargısının reform için yoğun mesai yapmış olan uluslararası ortaklarınız için bu tekliflerin kabulü saatleri geriye almak gibi. Eğer bu teklif kabul edilirse, hepimizin çabası, enerjisi, yıllar süren çalışmaları boşa gitmiş olacak ve başa dönüp her şeye yeniden başlamak durumunda kalacağız. Türkiye’nin hem Avrupa Konseyi içindeki hem de uluslararası platformdaki genel duruşu ve itibarı da olumsuz etkilenecek.