İNGİLİZ BASINI
Economist dergisinde yer alan "Sıradışı, yeni bir dostluk" başlıklı yorumda, Türkiye'nin Irak'taki Kürtler ile yakınlaşmaya başladığı yazılıyor.
Economist'teki yazının alt başlığı ise "Türkiye ve Irak'taki Kürtler, artık eskisinden çok daha iyi anlaşıyor." Yorumdan bazı satırlar özetle şöyle:
"Irak Kürdistanı'nın başkenti Erbil'de Türkler ve Kürtlerden oluşan bir topluluk, Türkiye başkonsolosunun konuşmasını bekliyor. Başkonsolos, Türkiye'nin en güçlü Sünni din adamı Fethullah Gülen'in takipçilerinin düzenlediği bir toplantıda konuşacak. Musul başkonsolosu Hüseyin Avni Botsalı, kısa konuşmasında Kürt kelimesini iki kez kullanıyor. Bu da Türkiye'nin Iraklı Kürtlerin özerkliği ve bunun Türkiye'deki Kürtlere etkisi konusunda ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Başkonsolosun, Irak Kürdistanı'nın emniyeti içindeki Erbil kenti yerine Irak'ın Arap bölgesindeki tehlikeli bir kent olan Musul'da bulunmasının nedeni de bu."
Economist dergisi, bu satırların ardından Türkiye'nin Iraklı Kürtlere yönelik geleneksel yaklaşımında bir değişim görüldüğünü yazıyor.
"Başkonsolosun Kürt bayrağının önünde kamuoyunun önüne çıkması, Türkiye'nin Iraklı Kürtlere yaklaşımında bir değişime işaret ediyor. Artık Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bile Türkiye'nin Kürt sorununu sadece askeri gücün çözemeyeceğini kabul ediyor.
"Daha önce Irak'ın Kürt liderlerini "aşiretten gelen yeni zenginler" olarak görüp başından savan Türk yetkililer, artık kendi aralarında çözümün Iraklı Kürtlerle işbirliğinden geçtiğini kabul ediyorlar.Geçen sene Türk yetkililer Irak Kürt bölgesinin başbakanı Neçirvar Barzani ile PKK'nın savaşı durdurması için gizli görüşmeler yapmışlardı. Bir görüşe göre, şiddete bulaşmayan militanlar eve dönmeye ikna edilecek, liderlerine de kendilerini kabul edecek bir Avrupa ülkesine gitmeleri için para teklif edilecekti. Böylece Türkiye Irak Kürdistanı ile ilişkilerini resmileştirecek ve diğer şeylerin yanında, Erbil'de bir konsolosluk da açabilecekti. Diyarbakır Ticaret Odası'na göre Irak Kürdistanı'nda 50 bin Türk vatandaşı ve 1,200 Türk firması var. Yılda 7 milyar dolarlık ticaret yapıyorlar."
"Amerika şimdi iki tarafın arasını bulmak için lobi yapıyor. Bir yandan da Iraklı Kürtleri PKK'yı sıkıştırmaları konusunda uyarıyor. Türklerle dostluk, Iraklı Kürtlere, petrollerini ihraç etme ve İran'ın bölgedeki nüfuzunu engelleme imkanı verecektir. Bu durum onlara, Amerikalılar gidince bir güvenlik şemsiyesi bile sağlayabilir. Ancak son bir sorunlu nokta, petrol zengini tartışmalı vilayet Kerkük. İçinde de Türklerin kuzeni olan geniş bir Türkmen azınlığı var. Türkiye Kürtlerin burayı kendi bölgelerine ekleme arzusundan vazgeçmesini istiyor. Bunu da ileride belki mümkün olsa da hemen yapmayacaklardır."
İran'daki uranyum stoku
Financial Times'ın bugünkü manşeti: "İran'da bombaya yetecek kadar uranyum var" "Birleşmiş Milletler'in raporu İran'daki malzeme stoklarında bir sıçrama olduğunu ortaya koyuyor. İran'ın kapasitesi İsrail'in 'kırmızı çizgilerini' aşacak büyüklükte. Birleşmiş Millletler açıklamayı dün yaptı. Bu açıklama Obama yönetiminin Tahran ile nükleer programını müzakere etmeyi içeren politikasını geliştirdiği sırada geldi. Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsünün Başkanı David Albright, 'Eğer İran nükleer silah geliştirme kararı aldıysa, şu anda bunu hızlıca yapabileceği bir döneme giriyor' dedi."
Türkiye'de sürpriz indirim
Financial Times'da yer alan Türkiye'ye ilişkin bir haberin başlığı ise: "Türkiye'deki faiz indirimi piyasaları şaşırttı"... "Perşembe akşamı Türk Merkez Bankası ana borçlanma faizini 150 baz puan indirdi. Doğu Avrupalı komşuları para birimlerini desteklemek için faiz artırmayı düşünürken Türkiye'nin bu adımı piyasaların beklentisini de aşmış oldu. Faiz yüzde 11,5 ile tarihin en düşük seviyesine indi. Uzmanlar ise gelişen ülke para birimleri üzerinde baskıların bulunduğu ve Türkiye'nin IMF ile yatırımcıların güvenini artıracak bir anlaşmaya varmasının geciktiği bir ortamda bu kararı cesurca buldu."
"Afyon üretimi meşrulaştırılsın"
Times'ın Güney Asya muhabiri Jeremy Page'in kaleme aldığı bir yazı, Afganistan'daki afyon üretimine ilişkin:
"Afgan uyuşturucu ticaretinin kökünü kazımaktaki başarısızlıklarıyla çileden çıkan Batılı hükümetler için bazı çevrelerde iki cazip çözüm önerisi destek kazanmaya başladı. Afyonu satın almak ya da üretimi meşrulaştırmak. Sekiz sene önce ABD işgali başladığında Afganistan'da afyon üretimi neredeyse hiç yoktu. Çünkü Taleban yönetimi altında, din adamları afyon ekimini büyük ölçüde bitirmişti. Geöen sene ise Afganistan dünyadaki yasadışı afyon arzının yüzde 90'ını üretti. ABD geçen sene narkotikle mücadele kapsamında Afganistan'da 1 milyar dolar harcadı. Peki o zaman tüm mahsulü satın almak daha ucuz ve kolay olmaz mı? Daha az radikal bir öneri de Afganistan'ın afyona dayalı yasal ilaçlar üretmesine izin verilmesi. Bu öneriye göre Afgan üreticilere, Türkiye, Hindistan ve Avustralya'daki yasal afyon üreticileri gibi uluslararası ruhsatlar verilebilir."
İngiltere'de eğitim
Guardian gazetesi bugün pek çok gazetenin yer verdiği bir konuya manşette yer veriyor. Habere göre "Sınavlar, çocukların hayatını mahvetmekle suçlanıyor."
"İngiltere'deki ilkokullarda yapılan bağımsız bir araştırma, öğretmenlerin kendilerine konulan hedeflerden kurtarılması çağrısında bulunuyor. Buna göre hükümetin, yaratıcı öğretim yöntemleri yerine, okulların okuma yazma ve matematiksel beceriye odaklanmasında ısrar etmesi çocukların hayatını olumsuz etkiliyor. Cambridge Üniversitesi'nin araştırmasına göre ulusal müfredatın dar kapsamlı oluşu ve aşırı ölçülerde teste dayalı olması çocukların okuldan zevk almalarını kısıtlıyor."
Gürcistan ve Eurovision
12 Mayıs'ta Rusya'nın başkenti Moskova'da düzenlenecek Eurovision şarkı yarışması yarı finalinde Gürcistan'ı temsil edecek parça pek çok gazete gibi Independent'ta da yer alıyor.
Parça kelime oyunu yoluyla Rus başbakan Vladimir Putin'i hedef alıyor. "We don't wanna put in" adlı parça hem "İçeri almak istemiyoruz" hem de "Putin'i istemiyoruz" anlamına geliyor.
Şarkı ve "Stefane ve 3G" adlı topluluk hakkında Gürcistan Eurovision jürisi başkanı Stephen Budd'ın kaleme aldığı yorumdan bazı satırları aktaralım:
"Stefane ve 3G'nin hakkını teslim etmeniz gerekir. Cesur insanlar. Hem Gürcü olmak hem de gidip Moskova'da Putin karşıtı bir parçayla sahneye çıkmak yürek ister. Kendilerine de bunu sordum. Ancak bu şarkıyı söyleme cesaretlerinin olduğunu söylediler. Daha iyi şarkılar da vardı. Ben onlardan birine oy vermiştim. Ama bu da eğlenceli bir Doğu Avrupa pop parçası ve tartışmalı satır da oldukça zararsız. Daha kışkırtıcı sanatçılar da gördük. Bunlardan biri eşcinsel bir Stalin gibi giyinmişti ve yanında da dört Sovyet kadın striptiz yapıyordu. Peki Gürcistan Eurovision'un kazanabilir mi? Eğer Ruslar bu şarkıya izin verirse, stratejik bir oylamaya tanık olacağız. Rusların müttefikleri düşük oylar verecek, onları sevmeyenler de Gürcistan'ın parçasını destekleyecek."
"Slumdog geliyor"
Pazar gecesi düzenlenecek Oscar ödül töreni ile ilgili olarak eleştirmenlerin tahminlerini toparlayan Daily Telegraph, "Dikkat, Slumdog geliyor" diyor.
"Yönetmen Danny Boyle'un Mumbaili çılgın yaramaz çocuğu, Pazar günkü Akademi Ödülleri'nde zafer kazanacak gibi görünüyor. Slumdog Millionaire filmi diğer adaylardan daha farklı. Yerinde duramayan, daha az ciddi, dalgalanan bir duygusal tona sahip ve Danny Boyle tarafından sanki hayatı risk altındaymışçasına yönetilmiş. İngiliz yapımı bu filmin sonunda kendinizi "Ne filmdi ama" diye düşünürken bulabilirsiniz." (BBC Türkçe)
ALMAN BASINI
Rus gazeteci Politkovskaya cinayeti sanıklarının beraat etmesi, İsrail'deki hükümet kurma süreci ve Afganistan'daki durum, Alman basınının başlıca yorum konularını oluşturuyor.
2006 yılının Ekim ayında bir cinayete kurban giden rejim muhalifi Rus gazeteci Anna Politkovskaya davasında yargılanan üç sanığın da beraat etmesini yorumlayan ulusal gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung, cinayetin aydınlatılmayacağına ilişkin iki buçuk yıldır varolan şüphelerin, son mahkeme kararıyla da tasdik edildiğinin altını çiziyor:
"Çeçenistan'daki insan hakları ihlalleriyle ilgili yaptığı cesur haberler, Anna Politkovskaya'ya büyük şöhret kazandırmıştı. 7 Ekim 2006 tarihinde bir cinayete kurban gitmesinin ardındansa Putin döneminde ülkede hakim olan koşulların adeta bir simgesi haline geldi. Daha o zamanlar, bu cinayetin aydınlatılıp aydınlatılamayacağına dair ciddi şüpheler mevcuttu. Nihayetinde cinayete karıştıkları iddia edilen iki Çeçen kardeş ve bir Moskovalı polis mahkeme karşısına çıkarıldı. İki Çeçen sanığın kardeşi olduğu belirtilen cinayetin faili ise hâla firarda. Bu dava baştan aşağı göz boyamaya yönelikti. Jürinin, sanıkları 'suçsuz' bulması da bu zinciri tamamlayan son halka oldu."
Sırada İsrail iç politikasını konu alan bir yorum var... Yine önemli ulusal gazetelerden olan Münih merkezli Süddeutsche Zeitung, sağ partilerin liderlerini eleştirdiği yorumunda, özetle şu görüşlere yer veriyor: "Netanyahu ve Lieberman, Ortadoğu barış sürecinin ruhuna rahmet okumaya can atan iki lider. Ne Yahudi yerleşim birimlerini dağıtmak, ne de bağımsız bir Filistin devleti kurulması sürecine eşlik etmek istiyorlar. İkisi de -Filistinlilerin kontrol altında tutulmasını kolaylaştırdığı gerekçesiyle- mevcut 'işgal' statüsünün devamından yana. Uzun vadede bakıldığında, Netanyahu'nun 'birbuçuk devlet' stratejisi İsrail devletinin de varlığını tehdit ediyor. Filistin bölgelerindeki doğum oranları, İsrail'dekinden çok daha fazla. Birkaç yıl sonra hem İsrail'deki hem de Batı Şeria'daki Filistinlilerin sayısı, İsraillileri geçecek. Bu durumda İsrail, 'ırk ayrımı benzeri' bir rejim haline dönüşecek. Zira azınlıkta olan bir zümrenin, çoğunluk toplumun temel insan haklarını kısıtladığı rejimleri başka türlü nitelendirmek mümkün değildir."
Polonya'daki NATO Savunma Bakanları buluşmasının da ana gündem maddesini oluşturan Afganistan konusunda bir yorumla devam ediyoruz basın turumuza... Stuttgarter Nachrichten gazetesinden bir alıntı: "Afganistan tartışmalarında iki zıt kutup oluşmaya başladı. Bir grup, Batı'nın Afganistan'daki angajmanının derhal sona erdirilmesinden yana. Böylece ülkede bir türlü sona gelmek bilmeyen kargaşadan uzak durulmuş olur. Diğer grupsa tam tersine daha fazla kararlılık ve sabır talebinde bulunarak 'aynen devam' felsefesini benimsiyor. Her iki fikrin en iyi taraflarını alıp birbirine bağladığımızda ortaya aslında güzel bir Afganistan stratejisi çıkıyor. Batı, eğer hedeflerini küçültür, sorumluluğu makul şekilde yerel idarelerle bölüşür, aynı zamanda da en azılı düşmanlara karşı askeri mücadeleyi kararlılıkla sürdürürse, o zaman sağlam temellere dayanan, huzura kavuşmuş ve kendi kendini yönetebilen bir Afgan toplumu oluşturmak mümkün olur. Bu açıdan bakıldığında, bölgeye ek birliklerin gönderilmesi kararı da mantıklıdır."
Son olarak İsviçre bankası UBS ile ABD arasında yaşanan vergi kaçakçılığı ihtilafını konu bir yoruma yer veriyoruz. Zengin Amerikalıların vergi kaçırmasında yardım etmekle suçlanan banka, kovuşturma açılmaması karşılığında ABD'ye 780 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etti. UBS ayrıca 20 milyar dolar tutarında vergi kaçırdığı belirtilen zengin Amerikalıların listesini vermeye hazır olduğunu da duyurdu. Freiburg merkezli Badische Zeitung, bu konudaki gelişmeleri şöyle yorumluyor:
"UBS'in önceden hiç bir hukuki kontrole tabi tutulmadan, müşterilerine ait özel verileri ABD'ye verecek olması, İsviçre'de şiddetli bir sarsıntıya neden oldu. Aynı zamanda Avrupalı komşuları da pür dikkat kesildi. UBS ve Bankacılık Denetleme Kurulu'nun 'bir defaya mahsus' diye açıklamaya çalıştığı bu uygulama, belki AB için de 'örnek olay' niteliğinde olabilir. İsviçre'nin sadece 'vergi kaçakçılığı' ile 'vergi sahtekârlığı' arasında yaptığı ayrımı kaldırması gerektiğine dair talepler ise mâkul değil. Çünkü böyle bir ayrım olmazsa, o zaman İsviçre sıradan bir finans merkezine dönüşebilir." (Deutsche Welle Türkçe)
ABD BASINI (19 Şubat)
New York Times Obama'nın konut kredisini ödeyemeyen 9 milyon kişiyi hacizden kurtarma planını destekliyor. Ancak gazete, 75 milyar dolarlık planın yetersiz kalabileceği uyarısında bulunuyor: "Konut kredilerinin ödenebilmesi için faiz oranlarının düşürülmesi şimdilik bir çözüm olabilir. Ancak işsizlik ve hastalık gibi durumlarda, bu düşük faizlerle bile borçlar ödenemeyebilir. Bu tür koşullarda iflas ilanı, ev sahiplerinin tek seçeneği olabilir. Bu nedenle Obama kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerden dolayı kredilerini ödeyemeyenlerin barınma sorununu çözecek şekilde, iflas yasasında reforma gitmelidir."
Plana temkinli yaklaşan Washington Post ise ekonomideki olumsuz gidişat sürdüğü sürece, bu planın da yetersiz kalacağını savunuyor ve şöyle diyor:
"Halen birçok ev sahibi, aylık gelirinin yüzde 50'sinden fazlasını konut kredisi olarak ödüyor. Obama'nın planına göre, kredi sağlayan kurumlar, devlet desteği yürürlüğe girmeden önce bu oranı yüzde 38'e düşürecek. Ardından da sübvansiyonla bu oran yüzde 31'e çekilecek. Ancak birçok ev sahibi için bunun hacizden bir farkı yok. İşsizlik oranının gelecek yılın ortalarına kadar artmaya devam etmesi bekleniyor. Obama'nın planı daha öncekilere kıyasla çok daha olumlu unsurlar içeriyor. Ne var ki, bu plan ev sahipleri iş sahibi olduğu sürece anlam taşıyor."
USA Today Pakistan hükümetinin Taliban'la anlaşarak ülkenin kuzeybatı bölgesinde şeriatı kabul etmesini eleştiriyor ve şunları yazıyor: "Militanlarla anlaşma yapılmasına ilkesel olarak karşı çıkmıyoruz. Amerika da, Irak'ta Sünni gruplarla anlaşarak onların El Kaide'ye karşı verilen mücadeleye katılmasını sağlamıştı. Obama yönetimi bir yandan Afganistan'a 17 bin asker daha gönderirken, muhtemelen bir yandan da isyancı gruplarla benzer bir anlaşma sağlamaya çalışacaktır. Ancak bu tür anlaşmalar daha genel bir stratejinin parçası olmalı, bölge halkının yaşamını değiştirecek yardımlar da yapılmalıdır. Pakistan hükümeti ise bu konuda hiçbir adım atmıyor"
Boston Globe Amerikan ordusunun asker açığını kapatmak için göçmenleri askere alma çabasını destekliyor: "Bu politika geçmişte de uygulanmıştı. Amerika'nın girdiği bütün savaşlarda, vatandaşlık hakkı almamış birçok göçmen bu ülke için mücadele etti. Ancak yine de bu politikanın Amerika'ya göç akını başlatmasından kaygı duyuluyor. Buna karşılık, yabancı topraklarda ülkenin gözü ve kulağı olabilecek göçmenlerin değerini en iyi askerler bilir. Askerlik karşılığında vatandaşlık programı, ordunun hızla hayata geçirmesi gereken bir programdır."
(Voice of America)
(Not: Türkiye ile olan saat farkından ötürü Amerikan basını gecikmeli yayımlanabilmektedir)