24 Mart 2022 00:00
Kontrgerilla yapılanmasına yönelik soruşturma başlatan ve hazırladığı raporu dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e ulaştırdıktan kısa süre sonra suikasta uğrayan Savcı Doğan Öz’ün öldürülmesinin üzerinden 44 yıl geçti. 12 Eylül askeri darbesinin gölgesinde yapılan yargılamalarda, yakalandığında cinayeti işlediğini itiraf eden İbrahim Çiftçi, beraat ettirildi. Mahkeme, farklı aşamalarda dört kez idama mahkûm edilen Çiftçi’nin beraatine Askeri Yargıtay kararı nedeniyle zorunlu olarak karar verdiğini kayda geçti. Tahliye olan Çiftçi, MHP Genel Başkanlığı adaylığı ve MYK üyeliğine kadar uzanan parlak bir siyasi kariyer yaptı. Uzun yıllar sonra Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın avukatlığını da üstlenen Şevket Can Özbay’ın, Çiftçi’nin beraatinden hemen önce, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in özel kalem müdürüne dilekçe gönderdiği, müvekkilinin Milli Savunma Bakanlığı’ndaki kayıtlarını anımsattığı ortaya çıktı. Ecevit’e sunduğu kontrgerilla raporunda tam da bu bağlantılara işaret eden Doğan Öz’ün öldürülmesi emrini kimlerin verdiği 44 yıldır aydınlatılamadı ve dosyası cezasızlık kapandı.
20 soruda 44 yılda yaşananlar özetle şöyle:
Yerel mahkeme tarafından dört kez idama mahkum edilmesine rağmen;
Doğan Öz, 24 Mart 1978 sabahı, işe gitmek için Anadol marka arabasına bindikten hemen sonra, Ankara’nın en merkezi caddelerinden Mithatpaşa Caddesi’ne doğru bakan sokakta öldürüldü. Arabanın ön tarafından altı el ateşten sonra yaşamını yitiren Öz’ü vuran katil, tanıkların anlatımına göre olay yerinden rahat bir biçimde kaçtı.
Savcı Yardımcısı Öz, bir süredir “örümcek ağı” adını verdiği kontrgerilla yapılanmasını araştırıyordu. Öz, bu araştırmaya, 19 Ocak 1978'de Ankara Turizm ve Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden Levent Özyörük'ün öldürülmesinden sonra başlamıştı. Özyörük’ü öldürenlerin Site Öğrenci Yurdu’na saklandığına yönelik bilgiler üzerine, Öz, yurt için arama emri çıkarttı. Site Öğrenci Yurdu, o dönem, ülkücülerin kalesi olarak biliniyordu ve Abdullah Çatlı dahil birçok ismin zaman zaman yurtta saklandığı öne sürülüyordu. Öz, arama kararı çıkarttıktan sonra polislerin kendisi henüz gelmeden yurtta arama yaptıklarını öğrendi. Bu tutanakta yurtta herhangi bir suç eşyası bulunamadığı belirtiliyordu. Öz, bunun üzerine kendi gözetiminde arama yapılması talimatı verdi. ikinci aramada dolaplarda saklanmış bir tabanca ve bir bıçak bulundu. Site Öğrenci Yurdu’nun aranması Öz’ü bir anda hedef haline getirdi. MHP’li vekiller Meclis kürsüsünden ismini vererek Öz’e ağır suçlamalar yöneltti. Öz, buna rağmen öğrenci yurdunda kalan isimler hakkında Özyörük cinayeti nedeniyle iddianame hazırladı. Bu nedenle hakkında bildiriler hazırlandı, tehditler aldı.
Hayır. Öz’ün asıl büyük araştırması kontrgerilla ile ilgiliydi. Öz, bu konuda dava açmaya hazırlanıyordu ve araştırmalarının iki sayfalık sonuçlarını dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e de ulaştırmıştı.
Öz’ün raporunda, şiddet olaylarının "faşist bir düzen" kurmak isteyenlerce tezgâhlandığı, bu eylemleri CIA’nın yönlendirdiği belirtiliyordu. Raporda, özetle şunlar anlatılıyordu:
“Kontrgerilla, Genel Kurmay Harp Dairesi’ne bağlıdır. Kontrgerilla, il ve ilçelerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak, askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok, aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve 1. Şube görevlileri kullanılmaktadır. Bazı goşist sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneğini tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır. Geniş halk kitlelerine girmeyi de AP’nin şemsiyesi altında MHP ve onun yan örgütleri olan Ülkü Ocakları, Ülkü-Bir Ülkücü Teknik Elemanlar, İşçi Sendikaları (MİSK) bazı işveren kuruluşları ve esnaf dernekleriyle gerçekleştirme çalışmaları içinde görünmektedirler. Örneğin, bir orta öğretim kurumu (Atatürk Lisesi gibi), yüksek öğretim kurumu (Gazi Eğitim Enstitüsü, Ticaret Turizm Yüksek Öğretmen Okulu, Yüksek Öğretmen Okulu, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve bazı fakülteler gibi), Yurtlar (Site Öğrenci Yurdu ile İl Yurtları gibi), İşyerleri (Devlet İstatistik Enstitüsü gibi) kuruluşlarda, gizli örgütlerce yönlendirilenler OBA-OCAK-SANCAK gibi hiyerarşik örgüt yapısıyla çavuştan başlayarak albaylığa kadar rütbeli kişiler çeşitli ideolojik eğitim koşullandırılmalarıyla sistemli, köklü ve yaygın biçimde etkinlik göstermektedirler. Legal yan kuruluşlarda başarılı görülenler illegal çalışmalara yönelmektedirler. Halk içinde gelişme ve halktan kadrolar oluşturma eğitimi. Bütün bu çalışmalar, siyasal planda MHP ve onun kadrolarınca yönetilmektedir. Durum bütün açıklığı ve acılığıyla saygı ile sunulur.”
Kendisi gibi hukukçu olan eşi Sezen Öz’e, araştırmaya ilişkin olarak “Çok korkmaya başladım, ama bunun üzerine gidilmesi gerekiyor” diyen Doğan Öz’ün öldürülmesinden sonra bir örneği çekmecesinden çıkan raporu eşi Sezen Öz de Ecevit’e yeniden ulaştırdı. Daha önce kontrgerilla konusunda açıklamalar yapan Ecevit, Genelkurmay’dan konuyla ilgili brifing aldı, bu konuda çalışmalar yapılmasını istedi. Ancak bu çalışmalar ilerlemedi. Öz’ün tamamlayamadığı kontrgerilla iddianamesini de başka bir savcı üstlenmedi ve dosya kapandı.
Cinayetten hemen sonra, Bahçelievler Katliamı sırasında da sorgulanan İbrahim Çiftçi tespit edildi. Tanıklar da Çiftçi’nin savcıyı vuran kişi olduğunu tespit etti.
Yedi Türkiye İşçi Partili gencin öldürüldüğü katliam nedeniyle aranırken yakalanan Çiftçi, Doğan Öz cinayetinin tanığı ile yüzleştirildikten sonra şu ifadeyi verdi:
"Savcı Yardımcısı Doğan Öz'ü, eski Ankara Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Hüseyin Demirel ve halen Muzaffer Üstünel adlı şahsı öldürmek suçundan hakkında gıyabi tutuklama müzekkeresi bulunan Hüseyin Kocabaş adlı şahsın verdikleri talimat üzerine öldürdüm. Suçta kullandığım tabancayı Hüseyin Demirel verdi. Kullandıktan bir gün sonra tekrar aynı şahıs tabancayı benden geri aldı. Bu şahıslar bana Doğan Öz'ün Site Yurdu'nu arattığını ve ayrıca Ülkü Ocakları'nı kapattırmak için çalıştığını ve Ülkü Ocakları için tahkikat açtığını söylediler. Bu nedenle savcının öldürülmesi için bana talimat verdiler... Hüseyin tarafından bana verilen tabanca 14'lü idi. Hatırladığıma göre 6 el ateş etmiştim.”
Ankara Savcılığı, 26 Aralık 1978’de, 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Tasarlayarak öldürmek” suçundan dava açtı. Ancak sıkıyönetimin ilanı üzerine mahkeme tarafından ‘görevsizlik kararı verilerek dosya sıkıyönetim mahkemesine gönderildi.
Ankara Sıkıyönetim 1 Nolu Askeri Mahkemesi ilk kez 03 Ağustos 1979’da oybirliği ile Çiftçi’nin idamına karar verdi. Ankara Askeri Yargıtay 1. Dairesi, bu kararı eksik soruşturma yapıldığı gerekçesiyle bozdu.
Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, ilk kararında direndi. Bunun üzerine dosya Askeri Yargıtay, Daireler Kurulu’na geldi. Kurul da eksik soruşturma nedeniyle idam kararını bozdu. Bunun üzerine yeniden yargılama yapan ve eksikleri gideren mahkeme, tekrar idam kararı verdi. Askeri Yargıtay, 1. Dairesi, bu kararı yeniden eksik soruşturma gerekçesiyle bozdu.
Askeri Yargıtay Başsavcılığı ise bu karara itiraz etti. Dosya en üst kurul olan Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’na yeniden geldi. Ancak bu kurul da daireyi haklı bularak kararı eksik soruşturma nedeniyle yeniden bozdu.
Sıkıyönetim Mahkemesi, işaret edilen eksikleri tamamladı ve dördüncü kez Çiftçi’nin idamına karar verdi. Mahkeme, dosyası birleştirilen Hüseyin Kocabaş’ı da 12 yıl ağır hapse mahkum etti. Daha önce bozma kararı veren Askeri Yargıtay 1. Dairesi, bu kez oyçokluğuyla kararı onadı.
Hayır. Daha önce dairenin bozma kararlarına itiraz eden başsavcılık, aniden görüş değiştirdi ve onama kararının bozulması istemiyle tebliğname hazırladı. Daireler Kurulu, başsavcılığın keşifle ilgili itiraz gerekçesini yerinde bulmadı ama dosyanın esasına girerek, hükmün bozulmasına ve Çiftçi’nin tahliyesine karar verdi.
Oyçokluğuyla ve bir oy farkla alınan bu karara 7 üye karşı oy kullandı. Yerel mahkeme, karara direnmesi gerektiği yönündeki başvuruları reddetti. Mahkeme, kararın bağlayıcı olduğu sonucuna ulaşarak, Çiftçi’nin beraatine karar verdi. Kararda, şöyle denildi:
“Sanık İbrahim Çiftçi’nin Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüş, ancak, As. Yargıtay Daireler Kurulu kararları mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan sanık İbrahim Çiftçi hakkındaki 7/8 ‘ lik oyçokluğuna dayanan bozma ilamına uyularak sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi’nin beraatine…”
12 Eylül askeri darbesi gölgesinde, dava açıldıktan 6 yıl 9 ay sonra tamamlanan yargılamada beraat eden Çiftçi, yaşamını rahat bir biçimde sürdürdü, siyasi kariyer yaptı. Tahliye kararını öğrendiğinde, “beni öldüreceksiniz, çıkmıyorum” dediği öne sürülen Çiftçi, beraat ettikten hemen sonra İLKSAN'a müdür tayin edildi. Siyasi partilerle ilgili yasaklar kalktıktan sonra MHP Genel İdare Kurulu üyeliği yapan Çiftçi, özgeçmişinde yaşamını şöyle anlatıyor:
“Aktif mücadele içerisinde Ülkü Ocakları’nın değişik kademelerinde görevlerde bulundum . Üniversite hayatım bugünkü adı Gazi Üniversitesi olan Ticaret – Turizm’de başlayan Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Muhasebe – İşletme Ana Bilim Dalından tamamladım . Bu süreç ve mücadele atmosferinde cezaevleri ile tanıştım . 1989/1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İşletme bölümünde yüksek lisans yaptım . Bu zaman diliminde cezaevleri ve mahkemeler dönemi ile uğraştım . 1975 yılında tutuklandım . 3 Ağustos 1979 yılında benim şahsımda Türk Milliyetçiliğine verilen ilk idam cezasını bir şeref yaftası olarak boynuma astılar . Bu tarihten sonra Ankara sıkıyönetim mahkemelerinde muhtelif zamanlarda 6. kere idam cezasına muhatap oldum . 1987 yılı sonunda Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı ile hakkımda verilen idam cezası kararları kaldırarak beraatime karar verildi ve bende hayata döndüm. MHP – MÇP birleşmesi sürecinde merhum Başbuğum Alparslan Türkeş Bey’in safında yer alarak Ülkücü Hareketin birliğinin Başbuğumuzun etrafında ve liderliğinde gerçekleşebileceğini, o günün şartlarında ortaya koyarak MHP’de yerimi aldım . Başbuğumuzun hakka yürüdüğü Nisan 1997 yılına kadar MKYK üyesi olarak görev yaptım. 1997 yılında Başbuğun ölümü üzerine yapılan genel başkanlık seçimlerinde Genel Başkan adayı oldum . 4 Kasım 2012 yılında olağan Genel Kurulda yeniden MHP MYK üyesi oldum.”
Çiftçi’nin kişisel internet sayfasının başlığında, “Türksüz bir dünyanın varlığını düşünmektense o dünyanın Türklük tarafından batırılmasını daha uygun buluyorum. Bu fikre sahip olmaktan da gurur duyuyorum” ifadesi yer alıyor.
Alparslan Türkeş’in ölümünün ardından MHP Genel Başkan adayı olan Çiftçi, bir dönem ticaretle de uğraştı. Çiftçi, halen MHP MYK üyesi.
Aile, beraat kararını şaşkınlıkla karşıladı. Hukukçu olan Sezen Öz, dosyayı araştırdığında, dönemin başbakanı Bülend Ulusu’ya yazılmış bir dilekçe buldu. Bu dilekçede, avukatları, müvekkillerinin Milli Savunma Bakanlığı'nda bir dosyası bulunduğundan söz ediyor, devletle olan bağının göz önüne alınmasını istiyorlardı. Aile, beraat kararından sonra defalarca dosyanın yeniden açılması için başvuru yaptı ancak bu başvurular sonuçsuz kaldı.
Sezen Öz, o dönemde yaşadıkları konusunda, T24’ten Hazal Özvarış’a verdiği söyleşide, “Süreçte başka şeyler de yaşadık. Sadece Doğan öldürülmedi. Büyük oğlum Turan, ODTÜ Fizik Bölümü’nü kazanmıştı. Turan'ın peşine düştüler. Onu da suçlamak, aileyi baskılarla hareketsiz hale getirmek istediler. Turan'ı alıp işkence yaptılar. Ayak tabanındaki kemiği kırdılar. Mamak'ı, Raci Tetik'i yaşadı. Ondan sonra ben de Turan'ı Hollanda'ya gönderdim. Göndermesem hayatı tehlikedeydi. Üstelik davadan beraat etmesine rağmen okuldan da atılmıştı. Sonra da askerlik yapmadı diye vatandaşlıktan çıkardılar” dedi.
Evet. 2010’da yapılan referandumla 12 Eylül döneminde işlenen suçların yargılama konusu yapılmasını engelleyen anayasa hükmünün kalkmasıyla, suç duyuruları işleme alındı ve dosyalar yeniden açıldı.
Evet. Savcılığa ve TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderilen belgeler, Doğan Öz’ün öldürüldüğü takipte istihbarat birimlerinin takibinde olduğunu ortaya koydu. Öz için, “Sol ideolojiye hizmet etme gayesiyle, aşırı solcularla devamlı temasta bulunduğu, yakalanan solculara devamlı olarak takipsizlik kararı verdiği, ideolojik düşüncesinin tesiri altında anarşistlere cesaret verdiği...” şeklinde raporlar düzenlendiği ortaya çıktı. Savcı Öz’ü öldüren silahın başka bir cinayette de kullanıldığının belirlenmesine karşın cinayetler arasındaki bağın araştırılmadığına yönelik bilgilerin de cinayet dosyasında olduğu anlaşıldı.
“Ankara SYNT. K.lığı (Sıkıyönetim Komutanlığı) 1 No.lu Askeri Mahkemesi’nce 4. kez idama mahkum edilen İbrahim Çiftçi müdafileriyiz. Bir vatandaşımızın hayatının söz konusu olduğu şu günlerde, Türk devlet adamlarının son derece önemli konularla meşgul olduklarının bilincindeyiz. Suçsuz olduğuna inandığımız bir insanımızın hayatının kurtulması için dürüst ve ciddi bir savunmaya azami özeni gösterdik. Ancak müdafaaya mütedair taleplerimizin tümü Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun ilamı hilafına müdahale doğrultusunda gerekçesiz olarak duruşma tutanaklarından da görüleceği gibi ısrarla reddedildi. Tesis edilen ölüm cezasına rağmen, gerek sanık İbrahim Çiftçi ve gerekse maktul Doğan Öz haklarında, Milli Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nda bir kısım belgelerin mevcut olup, dosyaya ibraz edilmediğini tespit ettik. Aslında bu tespitimiz yargılamanın başladığı anda olmuştur. Milli Savunma ve Adalet bakanlıklarında bulunan evrakların ortaya çıkarılması için Başbakanlığa müracaata karar verip, infazın Türkiye Cumhurbaşkanının imzası ile mümkün olacağından, Türkiye Cumhurbaşkanının hassasiyetini bildiğimizden ve ZATI DEVLETLERİNİN insancıl duygularını bildiğimizden, yakarmamızı emin ellere, noter emanetine tevdi etmek istedik; noterliğe başvurduk, emanet alamayız diye cevaplandık. Buna ait kağıtları ilişikte veriyoruz.”
Evet. 7. Cumhurbaşkanı ve 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in özel kalem müdürü Büyükelçi Üstün Dinçmen’e yazıldığı anlaşıldı. Doğan Öz’ün ailesi bunun üzerine
Dönemin Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanı, dönemin 1. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel, dönemin Milli Savunma Bakanı, Askeri Adalet İşleri Bakanı Fahrettin Kibritçioğlu, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in özel kalem müdürü, Büyükelçi Üstün Dinçmen hakkında suç duyurusunda bulundu. İfadesi alınan Dinçmen, “söz konusu talebi hatırladığını” belirtirken, “o dönemin üzerinden uzun zaman geçtiği için tüm süreci hatırlamadığını” anlattı.
4 Ağustos 1983 tarihli, Dinçmen’e yazılmış olsa da aslında Kenan Evren’e mesaj gönderme amacı taşıyan dilekçede Milli Savunma Bakanlığı’nda Çiftçi’nin kaydının bulunduğuna işaret edilmesi, yargılamanın seyrini de değiştirdi. Çiftçi’yi beraate götüren süreç de dilekçeden sonra hız kazandı. Bu durum, gerekli mesajın ulaştırıldığı yorumlarına yol açtı. Kaydın ne olduğu ortaya çıkmadı. Ancak dilekçede imzası bulunan isimlerden özellikle Çiftçi’nin savunmasını üstlenen Şevket Can Özbay’ın durumu dikkat çekiciydi. Özbay, aynı zamanda Abdi İpekçi cinayetini işleyen Mehmet Ali Ağca başta olmak üzere Doğan Öz’ün üzerine gittiği yapılanmalarda yer aldığı düşünülen çok sayıda kişinin savunmasını üstlenmişti.
12 Eylül’le ilgili bütün dosyalar gibi hiçbir işlem yapılmadan rafta bekletilen dosya için daha sonra zamanaşımı kararı verildi.
Gazeteci Berivan Tapan, Savcı Doğan Öz'ü vurdular- Bir Kontrgerilla Cinayeti adlı kitabında 44 yılda yaşananları ayrıntılarıyla ve belgeleriyle aktardı.
© Tüm hakları saklıdır.