Dünya

19 Mart dünya basını

19 Mart 2009 02:00

İNGİLİZ BASINI

Amerikan Merkez Bankası dün 300 milyar dolarlık hazine bonosu almayı planladığını açıklamıştı. Financial Times ilk sayfasında, Amerikan Merkez Bankası'nın bu adımının yatırımcıları şaşırttığını söylüyor.

Gazeteye göre Amerikan Merkez Bankası bu adımıyla, hem bono piyasasını hem de Amerikan Doları'nı sarstı. Financial Times, bankanın ayrıca, satın alacağı, konut kredisi şirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac'in garantisindeki tahvil miktarını 2 kattan fazla artırdığına dikkat çekiyor. Amerikan Merkez Bankası, konut kredisi faizlerini düşürmek ve konut sektörüne destek olmak istiyor.

Gazete, bankanın en son 1960'lı yıllarda bu tip adımlar attığını ancak o dönem bono faizlerini düşürmekte başarısız olduğunu hatırlatıyor. Financial Times'a konuşan Royal Bank of Scotland'ın stratejistlerinden Alan Ruskin şu yorumu yapmış:

"Amerikan Merkez Bankası'nın kararı bir çaresizlik işareti olabilir. Ancak bu karar, Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'nin borçlanma faizi sorununu bir nebze de olsa çözmek için ne gerekiyorsa yapacağını teyid etti."

'AB üyeleri işbirliğinde gönülsüz'

Avrupa Birliği liderleri de bugün Brüksel'de başlayıp iki gün sürecek bir zirvede bir araya gelip, küresel mali krizi ele alacak. Yine Financial Times'ta tam sayfa yayınlanan Tony Barber imzalı bir analizde, birlik üyesi ülkelerin kriz karşışında işbirliğinde gönülsüz oldukları vurgulanıyor. Danimarka'nın eski başbakanlarından Poul Nyup Rasmussen, Avrupa'nın önündeki tehlikeyi iki cümleyle özetlemiş:

"Avrupa George Bush'u, küresel düzeyde liderlik göstermemekle suçlamıştı. Ancak Avrupa bugün dünyanın geri kalanınca suçlanma riskiyle yüz yüze."

Financial Times'a göre, Avrupa'nın resesyonla mücadele için borçlanmayı artırmamasının nedeni, birçok ülkenin kamu finansmanının çok hassas bir dengeye dayanması.

Yapılan bir araştırmaya göre para birimi olarak Euro kullanan en büyük 4 ülkenin toplam bütçe açıklarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya oranı, 2010'da yüzde 6,4 olacak. Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya'nın kamu borçlarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya oranı da önümüzdeki yıl yaklaşık yüzde 83'e yükselecek.

Financial Times tüm bu rakamların, 90'lı yıllarda Euro bölgesinin istikrarı için üzerinde anlaşılan sınırların üstünde olduğunu vurguluyor.

Öte yandan gazetenin yazarlarından Stefan Wagstyl da, Orta ve Doğu Avrupa'nın, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana en derin resesyona doğru gittiğine dikkat çekiyor.

Wagstyl'ın aktardığı rakamlara göre Rusya, Türkiye ve Ukrayna da hesaba katılırsa, Doğu Avrupa'da bankaların yurt dışına toplam borcu, 1 trilyon 700 milyar dolar.

Yine Rusya ve Türkiye de dahil olmak üzere, gelişmekte olan ülkelere yapılan yabancı yatırım da 2009'da, 254 milyar dolardan 30 milyar dolara düşecek. Ancak Financial Times yazarı Stefan Wagstyl'a göre tüm bunlara karşın Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için umut ışığı da var. Yazar bunun nedenlerini şöyle özetlemiş:

"Polonya'nın bu yıl yüzde 1 büyüyeceğinin sanılması, Doğu Avrupa ülkelerinin işyerlerinde daha esnek uygulamalara gidebilmesi, bu ülkelerde aile desteğinin hala önemli bir faktör olması, Doğu Avrupa'da hane halkının borç düzeyinin Batı Avrupa'dan az olması ve en önemlisi de kalifiye iş gücünün maliyeti daha ucuz olduğundan, Doğu Avrupa'nın rekabet avantajına sahip olması."

İngiltere'de işsiz sayısı 2 milyonu aştı

Times bugün manşetine, İngiltere'de dün açıklanan işsizlik rakamlarını çekmiş. Ülkede işsizlerin sayısı Ocak ayı itibarıyla 2 milyonu aştı.

Times'ın dikkat çektiği iki nokta var. Bunların ilki, İngiltere'de işsizlik oranının, İşçi Partisi'nin iktidara geldiği 1997'den bu yana en yüksek düzeye çıkması. Diğeri de, özel sektörün kamu sektörüne kıyasla çok daha zor günlerden geçmesi.

Lokanta sahiplerinden tehdit

Independent'ın manşetindeyse İngiltere'de lokantaların 45 bin kişiyi işten çıkarma tehdidi var. Lokanta sahipleri hükümetten, bahşişlerin asgari ücrete dahil edilmesinin yasaklanmasına yönelik planların uygulanmasını ertelemesini istiyor.

Independent bir süre önce, lokanta çalışanlarının bahşişler bahane gösterilerek asgari ücretin altında hizmet vermelerinin önlenmesi amacıyla bir kampanya başlatmıştı.

Gazete, eleştirdiği lokanta sahiplerinin tehdidi sonrası manşetinde, "Adil bahşişler ve ücretler mi? Resesyonda değil." diyor.

'MI5'a yeni kurallar yolda'

Guardian'ın manşeti, "MI5 terör sorgularında yeni kurallarla yüzleşiyor."

4 yılı aşkın süre ABD'ye ait Guantanamo Üssü'nde tutulan ve İngiltere'de oturma izni olan Binyam Muhammed, kendisine daha önce Pakistan'da işkence yapıldığını söylemiş, İngiltere'yi de işbirlikçilikle suçlamıştı.

Guardian, İngiliz hükümetinin özellikle bu olay sonrası artan baskılara boyun eğdiğini, başbakanın beklenmeyen bir adım attığını duyuruyor.

Guardian'ın haberine göre Gordon Brown milletvekillerine gönderdiği mektupta işkenceyi "kesinlikle" kınadığını söylemiş. Brown ayrıca İngiliz güvenlik ve istihbarat birimleri mensuplarının, terör zanlılarının yurt dışında sorgulanması sırasında hangi kurallar çerçevesinde hareket edeceklerine yönelik bir talimatname yayınlama sözü vermiş.

27 yıl sonra DNA ile kurtuldu

Guardian, Independent, Times ve Daily Telegraph...Bu dört gazetenin de ilk sayfasında, bugün aynı kişinin fotoğrafı dikkat çekiyor.

Bu kişi, DNA testi sonucu, 27 yıldır hapis yattığı cinayet davasında suçlu olmadığına yönelik deliller eşliğinde özgürlüğüne kavuşan, Sean Hodgson. Hodgson, 1979'da 22 yaşındaki bir kadını boğarak öldürmekten tutuklanmış ve üç yıl sonra ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.

Sean Hodgson, Yüksek Mahkeme önünde kardeşi Peter Hodgson'la birlikte özgürlüğün sevincini yaşarken görüntülenmiş.

Daily Telegraph, Sean Hodgson'ın adli bir hata nedeniyle, işlemediği bir cinayet için 27 yıl hapis yatmasını, "dehşet" olarak nitelendiriyor. Hodgson için Times, "27 yıl sonra, masum bir adam güneş yüzü görüyor", Independent ise "27 yıl sonra özgür" ifadelerini kullanmış.

Guardian ise Hodgson'ın esasında 11 yıl önce özgürlüğüne kavuşabileceğini ancak onun için hayati önemde bir kanıtın, DNA örneklerinin toplandığı veri tabanında unutulduğunu belirtiyor.

50 yaş üstü erkeklere prostat testi

Daily Telegraph'ın manşeti, "50 yaşın üstündeki tüm erkekler için prostat testi." Prostat kanseri üzerine bugüne dek yapılan en kapsamlı uluslararası araştırmada, 50 yaşın üstündeki erkeklerin teste tabi tutulmalarının, hastalık sonucu ölümleri yüzde 20 azaltabileceği belirtilmiş.

İngiltere Sağlık Bakanlığı yetkilileri gelişme üzerine, ülkede bu tip testler yapılabilmesinin yolunu açacak bir çalışma başlatılması yönünde talimat vermişler.

Yapılacak kan testinin, prostat kanserinin ilk işaretlerini göstermesi umuluyor. Ancak bazı bilim adamları, testlerin, prostat kanserinden ölme tehlikesi olmayan binlerce erkekte, sertleşme ve idrar sorunlarına yol açabileceğini söylüyor. (BBC Türkçe)

ALMAN BASINI

AB liderler zirvesi, Opel’i kurtarma çabaları ve Papa 16. Benedikt’in AIDS ve prezervatif kullanımı konusunda tartışma yaratan sözleri, bugünkü Alman basınında öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.

Düsseldorf'ta yayımlanan “Handelsblatt” gazetesi, AB devlet ve hükümet başkanlarının zirvesine atıfta bulunarak, ‘acaba AB, mali ve ekonomik krizin üstesinden gelecek güce sahip midir?’ sorusunu yöneltiyor ve AB’nin bu buluşmada krize vereceği yanıtın tatmin edici olmayacağı görüşünü savunuyor:

“ ... (Zira) ortada ne yeni bir konjonktür paketi, ne krizle boğuşan Doğu Avrupa ülkelerine somut bir yardım taahhüdü, ne de kamu bütçelerini gerçekçi bir biçimde iyileştirme stratejileri var. Zirve’de ele alınacak taslak da, genel itibarıyla bir çaresizlik belgesi gibi görünüyor. AB cesaretini toplayarak bu konuda yeni çözümler üreteceğine, Avrupa’yı 2010 yılına kadar dünyanın en fazla rekabete açık bölgesi yapma hedefinde olan, çoktan devrini tamamlamış Lizbon Stratejisi’ne bel bağlıyor. Bunlar neredeyse şizofrenik tarzda yaklaşımlar.”

“Berliner Zeitung” gazetesi ise Opel otomobil işletmelerinin kaderi konusunda ABD’de yeniden ümit ışıklarının belirmesine ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

“... Berlin ile Washington’un (bu konuda) işbirliği için nihayet ortak irade göstermeleri, birbirleri ve firma idari yönetim birimleri arasında diyaloga geçmeleri iyiye işaret. Ama yeterli değil. Her şeyden önce ana holding General Motors’a bağlı diğer Avrupalı işletmelerin sürece daha iyi dâhil edilmeleri gerek. Ayrıca tarafların ikili görüşmelerle yetinmemesi, tüm ilgili tarafların birlikte görüşmelere geçmesi gerekli. Ne kadar erken olursa o kadar hayırlı olacak böyle bir girişim, sadece bu tür bir buluşma, alınacak gerekli kararların ön hazırlığını yapmaya ve başarıya giden yolu açmaya kadir olabilir.”

Münih’te yayımlanan “Abendzeitung” gazetesi, Almanya’daki okul katliamının ardından başlayan tartışmaları yorumluyor:

“Almanya’nın ünlü kriminoloji uzmanı Christian Pfeiffer, Almanya’daki çocuk odalarından elektronik iletişim araçlarının uzaklaştırılmasını talep ediyor. İlk bakışta akılcı gibi görünen, ancak sonuç olarak çözüm getirmeyecek bir önlem bu. Çünkü bilgisayarların lanetlenmesi hem yanlış, hem de safça bir yaklaşım. Elektronik şiddet oyunları ile bir kişinin çevresine duyarlı bir insana dönüştürülemeyeceği ortada. Ama içeriğinde ne olduğu belli olmayan elektronik oyunların gereğinden fazla kullanımına karşı çıkması gerekenler de, çocukların anne-babalarıdır.”

Papa 16. Benedikt'in yoğun eleştiri toplayan, hatta İspanya gibi koyu Katolik bir ülkenin bile Afrika'ya tonlarca prezervatif göndermesine ve bir anlamda protestosunu dile getirmesine yol açan tartışmalı sözleri, Alman basınında öne çıkan bir diğer konu.

Papa, Afrika gezisine çıkmadan önce, AIDS ile mücadelede prezervatif kullanımını onaylamadığını, cinsel isteklerden uzak durulmasının doğru yol olduğunu ima etmişti. “Augsburger Allgemeine” gazetesinin bu konudaki yorumu şöyle:

“ ... Kilise’nin bu konudaki gelenekselci tavrı dünyaya yabancı. AIDS salgınının kırıp geçirdiği Afrika’da Kilise’nin bu aymazlığı daha da acı bir anlam kazanıyor. Peki bu durumda ne yapmak gerekiyor? Bu tavır, Kilise’nin düşünce tarzının temelini oluşturan cinsel ahlak kavramıyla ilgili. 2000 yıllık geçmişi olan Kilise’yi çağdaş düşünceden ayıran, sadece prezervatif denen şey değil. Görünen o ki, Kilise bu duruma tahammül etmeyi sürdürecek.” (Deutsche Welle Türkçe)

AMERİKAN BASINI (18 Mart)

Washington Post devletten milyarlarca dolar yardım alan ve yöneticilerine milyonlarca dolar ikramiye dağıtan AIG sigorta şirketine yönelik popülist tepkilere karşı çıkıyor. Gazete, AIG’nin içinde bulunduğu krizden çıkmasının, ikramiyelerden daha önemli olduğunu savunuyor.

"Artık AIG, Amerikan devletinin, yani hepimizin malı. Firma, tam da ihtiyaç duyduğu anda en bilgili çalışanlarını kaybediyor. Yöneticilere dağıtılan ikramiyelerin geri alınması, ahlaki açıdan tatmin edici olsa da, böyle bir adım tecrübeli çalışanların firmadan ayrılması sürecini hızlandıracaktır. Bu da, AIG için harcanacak paranın miktarını arttıracaktır. Elbette 165 milyon dolarlık ikramiye çok büyük bir rakam. Ancak AIG’ye verilen 173 milyar dolarlık devlet desteğinin sadece % 0.09’unu oluşturuyor. Asıl mesele bu ikramiyenin dağıtılması konusunda neler hissettiğimiz değil, bu ikramiyelerin AIG’nin daha çabuk ve daha ucuz biçimde kurtarılmasını sağlayıp sağlamayacağıdır."

New York Times ise evsahipleri konut kredisi borçlarını ödeyemediği için haciz konan evlerdeki kiracıların korunması gerektiğini vurguluyor. Gazete, Kongre’yi bu konuda harekete geçmeye çağırıyor.

"Haciz edilen evlerin % 40’ında kiracılar oturuyor. Ve bu kiracılar, evin haciz edileceğini en son dakikada öğreniyorlar. Bir çok eyalette yasalar, bankalara haciz koydukları evi boşaltma ve kapısına kilit vurma hakkı tanıyor. Demokrat Partili Temsilciler Meclisi üyesi Keith Ellison, kiracıları koruyacak bir yasa tasarısını Kongre’ye sundu. Tasarıya göre, kiracılara evi boşaltmaları için 90 günlük bir süre tanınmasının yanı sıra, yeni ev sahibi eğer evde kendi oturmayacaksa, kiracıya kontratının sonuna kadar o evde kalma hakkı tanınıyor. Tasarı, kriz nedeniyle haksız biçimde cezalandırılan aileler için olumlu bir adım oluşturuyor. Tasarı ayrıca binaların boş kalmasını önleyerek, hacizlerin yoğun olduğu mahallelerin hayalet şehirlere dönüşmesini de önleyecek bir nitelik taşıyor."

USA Today Çin başbakanı Wen Jiabo’nun Çin’in elindeki Amerikan tahvilleri konusunda yaptığı açıklamanın rahtsız edici bir gerçeği de ortaya koyduğunu yazıyor. Gazete, Amerika’nın kronik borçlanma sorununa mutlaka bir çözüm bulması gerektiğini yazıyor.

"Çin başbakanının açıklaması sadece Amerikalıların yaşam standartlarının tehlikede olduğunu göstermesi açısından değil, aynı zamanda Amerika’nın başkalarına duyduğu ihtiyacı göstermesi açısından da önemli. Amerika, o kadar çok borç alıyor ki, Çin, haklı olarak endişe duyuyor. Amerika, daha trilyonlarca dolar borca ihtiyaç duyuyor. Bu da, ekonomik, toplumsal ve jeopolitik çöküşün bir göstergesi. Eğer Amerika daha sorumlu davranmayı öğrenemezse, bundan sonra da Çin’den ders dinlemeye hazırlıklı olmalıdır."

Los Angeles Times Pakistan’da hükümetle muhalefet arasındaki kavganın İslamcıları güçlendirdiği uyarısında bulunuyor. Gazete, Pakistanlı liderlerden daha sorumlu davranmalarını istiyor.

"Pakistan’da başbakan Ali Zerdari zayıflamış, muhalefet lideri Navaz Şerif güç kazanmış durumda. Ancak ülke ekonomisi çöküşün eşiğinde ve İslamcılar giderek güçleniyor. Umarız bu iki lider, kendi aralarındaki kavgayı bir denge içinde yürütmeyi başarır. Sıradan Pakistanlılar, kendi kişisel kaygılarını bir kenara bırakarak, demokrasiden yana tavır alıyorlar. Belki Pakistanlı liderler de aynısını yaparlar."  (Amerika'nın Sesi) (Not: Saat farkından ötürü Amerikan basınından özetler gecikmeli olarak yayımlanabilmektedir)