İNGİLİZ BASINI
İngiltere'de, Ulusal Sağlık Sistemi'ni denetleyen komisyon hazırladığı raporda, 2005-2008 yılları arasında Stafford Hastanesi'nde çok sayıda hastanın boşu boşuna yaşamlarını yitirmiş olabileceklerini açıklamıştı.
Independent gazetesinin bugünkü manşeti, "Ölüm hastanesi".
Gazetenin ilk sayfasında, Stafford Hastanesi'nde boşu boşuna ölmüş olabilecekleri belirtilen 400 hastadan dördünün fotoğrafları yer alıyor.
Independent'ın deyimiyle söz konusu hastanede, eğitimsiz resepsiyon görevlileri hastaneye gelenlerle ilgili ilk değerlendirmeyi yapmışlar, hastalar da berbat yataklarda bırakılmış. Hastanenin yöneticileri ise çamaşırhane koşullarına yönelik tartışmalara, hastaların sağlık durumlarıyla ilgili tartışmalardan çok vakit ayırmış.
'Hastalara değil başka hedeflere odaklandılar'
Konuyu manşetine taşıyan bir diğer gazete de Daily Telegraph. Gazete, Stafford Hastanesi'nde yok yere yaşamını yitiren hastaların sayısının 1200 olabileceğine dikkat çekmiş.
Daily Telegraph'ın haberde öne çıkardığı nokta, Ulusal Sağlık Sistemi'nin yöneticilerinin, hastaların durumundan çok, maliyetleri azaltmakla ve çeşitli başka hedeflere odaklanmakla suçlanmaları.
'Ekonominin toparlanması Brown'u kurtarabilir'
Guardian'ın ilk sayfasında ise gazetenin ICM şirketiyle birlikte yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasının sonuçları yer alıyor.
Araştırmaya göre ana muhalefetteki Muhafazakar Parti, halen iktidardaki İşçi Partisi'nin 12 puan önünde. Ancak Guardian'a göre araştırma sonuçları, ekonominin toparlanması halinde, İşçi Partisi lideri Gordon Brown'un başbakanlığını koruyabileceğini gösteriyor.
İngiltere'de, genel seçimin 2010 yılı Mayıs ayında yapılması bekleniyor. Araştırmaya göre, muhazafakar seçmenlerin yüzde 9'u ve Liberal Demokrat seçmenlerin yüzde 22'si, bu tarihe dek ekonomi toparlanırsa, büyük ihtimalle İşçi Partisi'ne oy vermeyi düşünecek. Guardian bu nedenle, İşçi Partisi'nin az da olsa, seçimde Muhafazakar Parti'yi yenme şansı olduğu kanısında.
IMF: İngiltere ekonomisi 2010'da da küçülecek
Fakat Uluslararası Para Fonu IMF'nin basına sızan son raporu, İngiltere Başbakanı Gordon Brown'un işinin çok zor olduğunu gösterir nitelikte. Daily Telegraph, raporu ilk sayfasına taşımış. IMF'ye göre, İngiltere'de, gelişmiş diğer ülkelere kıyasla daha ağır bir ekonomik durgunluk görülecek, o nedenle de durgunluk daha uzun sürecek.
Independent'ın aynı haber için seçtiği başlık ise "İngiltere önümüzdeki yıl hala resesyonda olacak tek ülke". Ancak "tek ülke" derken, İngiltere'nin diğer büyük ekonomilerle kıyaslandığını da hatırlatalım.
IMF'nin tahmini İngiltere ekonomisinin 2009'da yüzde 3,8, 2010'da da yüzde 0,2 küçüleceği şeklinde. Uluslararası Para Fonu 2010'da Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 0,2, Euro bölgesinde yüzde 0,1 büyüme öngörüyor; Japonya'da ise gelecek yıl ekonominin küçülmeyeceği görüşünde.
Times da ilk sayfasında IMF'nin raporunu, "sert bir uyarı" olarak nitelendirmiş. Gazete ayrıca, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King'in de, ülkede kitlesel düzeyde işsizlik görülen günlere geri dönülebileceği uyarısında bulunduğunu belirtiyor.
Times'a göre, İngiltere'de bugün açıklanacak verilerin de, ülkede işsizlerin sayısının 2 milyonu aştığını göstermesi bekleniyor.
'Amerika haklı, Almanya haksız'
Financial Times yazarı Martin Wolf ise bugünkü yazısında, ekonomik krizin aşılmasıyla ilgili olarak, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya arasında görülen bir tartışmaya değinmiş. Martin Wolf, Amerikan Hazine Bakanı Timothy Geithner'in, IMF'nin bir çağrısına dikkat çektiğini hatırlatıyor.
IMF, 2009 ve 2010'da ülkelerin, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'nın yüzde 2'si oranında ekonomiyi canlandırma paketleri açıklaması gerektiğini bildirmişti. Amerika Birleşik Devletleri bu oranı makul buluyor, Almanya ise bu oranda bir pakete tereddütle yaklaşıyor.
Financial Times yazarı Martin Wolf'a göre, bütçe fazlası veren ülkelerin, mevcut kriz ortamında ekonomik kalkınmanın, açık veren ülkelerin harcamaları büyük oranda artırmasıyla geleceğini düşünmesi, tehlikeli. Martin Wolf, bazı uzmanların, Amerika Birleşik Devletleri'nin kamu harcamalarını artırmaması, bunu bütçe fazlası veren ülkelerin yapması gerektiğini düşündüklerini hatırlatıyor.
Ancak Martin Wolf bunun küresel düzeyde bir buhran anlamına geleceğini, bütçe açıkları giderilmeden sağlıklı bir ekonomik kalkınma görülemeyeceğini söylüyor. Martin Wolf'a göre tüm bu nedenlerden dolayı, IMF'nin çağrısıyla ilgili olarak Amerika doğru, Almanya ise yanlış görüşü savunuyor.
'Obama ekonomik sorunları çözemeyebilir'
Daily Telegraph yazarı Simon Heffer ise New York'tan gönderdiği yazısında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'ya atfen, "Belki de sorunun üstesinden gelemez" demiş.
Simon Heffer, Barack Obama'nın başkan olmasının üzerinden yaklaşık 2 ay geçtiğini hatırlatıyor. Yazar, Amerika'da, Obama'nın ülkesini felaketten korumaya yönelik planlarının başarısızlığa mahkum olduğuna inananlar bulunduğuna dikkat çekiyor.
Bu kişilerden biri de, Obama'nın başkanlığına kamuoyu önünde destek verse de, onun açıkladığı 787 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma paketinin başarılı olacağına inanmayan, Warren Buffett.
Buffett, Amerika Birleşik Devletleri'nin en zengin ikinci iş idamı. Daily Telegraph yazarı Simon Heffer ise 787 milyar dolarlık paketin 400 milyar dolarının, Demokrat seçmenlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde çeşitli yerel projelere harcanacağı yönünde kaygılar olduğunu hatırlatıyor.
Fisk: Lieberman'ın üslubu Miloseviç'le aynı
Independent gazetesinin tecrübeli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk bugünkü yazısında, İsrail'de hükümeti kurmakla görevlendirilen Benyamin Netanyahu'nun Dışişleri Bakanı olarak seçtiği Avigdor Lieberman'a değinmiş.
Robert Fisk'e göre, eski başbakanlardan Ariel Şaron'dan da sert görüşleri savunan Avigdor Lieberman'ın dışişleri bakanlığı, Orta Doğu'da bugüne dek gözlenen en kötü gelişme olabilir.
Fisk, aşırı sağcı İsrail Evimiz Partisi'nin lideri olan Avigdor Lieberman'ın geçmişte, Filistinlileri Ölü Deniz'de boğmaktan, Hamas'la temas kuran İsrail'deki Filistinlileri öldürmekten söz ettiğini hatırlatıyor.
Independent yazarına göre Avigdor Lieberman'ın kullandığı dil; geçmişte Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karaciç'in, Bosnalı Sırpların eski askeri lideri Ratko Mladiç'in ve eski Yugoslavya lideri Slobodan Miloseviç'in kullandığı dille aynı. (BBC Türkçe)
ALMAN BASINI
İsrail’de koalisyon oluşturma çabaları, Pakistan’daki siyasi gerginlik, AB’nin doğudaki komşularla işbirliğini güçlendirme politikası ve Opel’in kurtarılması tartışmaları, bugünkü Alman basınının öne çıkan konuları.
İsrail’de koalisyon hükümeti oluşturma çabaları, Pakistan’daki siyasi gerginlik, AB’nin doğudaki komşu ülkelerle işbirliğini güçlendirme politikası ve otomobil üreticisi Opel’in kurtarılması tartışmaları, bugünkü Alman basınının öne çıkan konuları.
Wetzlarer Neue Zeitung gazetesi yorumunda, İsrail’de oluşturulmasına çalışılan hükümetin barışı tesis edecek değil, barışı engelleyecek bir koalisyon hükümeti olacağı görüşünü savunuyor.
“ ... Oluşturulmaya çalışılan bu koalisyon hükümeti, Amerikan Başkanı Barack Obama’nın ilan ettiği ‘yoğun barış politikalarına’ karşı ‘yoğun barışı engelleme politikaları’ koyacaktır. Ancak Avrupa’dan ya da ABD’den gelecek uyarı niteliğindeki sözlerle İsrail’de oluşturulmasına çalışılan ‘barış karşıtı koalisyon’un durdurulması mümkün değil. Bu olsa olsa, -özellikle Netanyahu’ya karşı- baskı ve zorlama ile mümkün olabilir. Netanyahu, Annapolis’te üzerinde uzlaşılan barış sürecini ve bu sürecin sonunda bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmek zorunda. Hem de önkoşul öne sürmeden. Bunu yaptığı anda, Zipi Livni ile koalisyonun önünde de hiçbir engel kalmaz.”
Financial Times Deutschland gazetesinin yorumu ise Pakistan’daki siyasi çalkantılarla ilgili.
“Acaba ABD, Pakistan’da sürekli iktidar kavgası içinde bulunan tarafların ve aşırı dinci güçlerin ülkeyi çöküntüye götürmesini engelleyebilecek mi, engelleyemeyecek mi? Pakistan’daki son gelişmeler ülkede istikrarın sağlanması yönünde atılmış adımlar mıdır, bunu şimdiden söylemek mümkün değil. Pakistan Cumhurbaşkanı’nın asgari demokratik oyun kurallarına uyulması için gösterdiği çaba ülkede biraz olsun sükunet sağladı. Ancak bu gelişmeler sonucunda Cumhurbaşkanı Zerdari’nin siyasi konumu zayıflarken, muhalefet lideri Navaz Şerif güçlendi. İşte ortaya çıkan bu siyasi durum, yeni anlaşmazlıkların kaynağı olabilir.”
Saarbrücker Zeitung gazetesinin yorumu ise AB dışişleri bakanlarının dün Brüksel’deki buluşmalarına ilişkin. Gazete AB dışişleri bakanlarının, Avrupa’nın doğusundaki komşularla daha sıkı işbirliğine girilmesi yönündeki talepleri konusunda gazete şu yorumu yapıyor:
“... AB, doğudaki ülkeleri kucaklama politikasını siyaseten ucuza mal edeceğini hiç sanmasın. Örneğin Beyaz Rusya Cumhurbaşkanı işine geldiği biçimde Brüksel ile kedi-fare oyunu oynadı. Büyük laflarla ilan edilen reformlar eksik bir biçimde uygulamaya konuldu. Ülkede büyük bir siyasi görüş değişikliğinden sözetmek mümkün değil. Böyle bir liderin -siyaseten- kucaklanması ne derece doğrudur, bilinmez. Ancak herşeye rağmen bu ülkeye ve ülkenin insanlarına işbirliği elinin uzatılması da elbette doğrudur.”
Weser-Kurier gazetesinin yorum konusu ise Almanya’da Opel otomobil işletmelerini ve işyerlerini kurtarma tartışmaları. Yorumda, Opel’in kurtarılması için anahtarın Beyaz Saray’da olduğu, Opel’in bağlı olduğu ana holding General Motors’a karar alması için 31 Mart’a kadar süre tanındığı hatırlatılıyor:
“ ... Opel’in bağlı olduğu Detroit’teki ana holdinge milyarlık ek devlet yardımları yapılacak mı, yapılmayacak mı? Asıl karar işte bu noktada çıkacak. Bu yüzden Berlin’de, Düsseldorf’ta, Wiesbaden’da, Mainz’da ya da Erfurt’taki Alman yöneticiler tüm siyasi çekinceleri bir tarafa bırakıp, Başkan Obama’yı, ya da en azından onun önemli bir danışmanını kazanmak zorundalar. Eğer bunu başarabilirlerse, işte ancak o zaman Opel’i kurtaracak ‘beyaz atlı şövalye’nin, yani ciddi bir yatırımcının aranmasına başlanabilir.” (Deutsche Welle Türkçe)