06 Ocak 2015 15:19
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından geçen hafta açığa alınan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten savcı Celal Kara, avukatı Murat Tanfer Türemen aracılığı ile, kurula, hakkında yürütülen soruşturmanın “usule, hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı bir şekilde yapıldığı” gerekçesiyle itirazda bulundu. İtirazın açığa alınma kararı verildiği gün dosyaya dahil edildiği öğrenildi.
Celal Kara daha öncede birçok kez kurula başvuru yaparak, “soruşturmayı yürüten müfettişin tarafsızlığını kaybettiği, usule aykırı soruşturma yürüttüğü, kurulda hakkında alınacak kararlara, ‘Hiç kimse kendi davasının hakimi ve savcısı olamaz’ kriteri gereğince Adalet Bakanı, Müsteşar ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı üyelerin katılmaması gerektiğini” belirten taleplerde bulunmuş, kurul bu taleplerin hiçbirine ilişkin karar almamış ve savcıya bir tebligatta bulunmamıştı.
Kara’nın avukatı Türemen, ilgili itirazında HSYK müfettişinin yürüttüğü soruşturmada eksiklikler ve hatalar olduğunu savundu. Dilekçede, “Kurul müfettişinin 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının şüphelisi olan şahısların avukatlarını tanık olarak dinlediği” ifade edildi ve bununla ilgili itiraz şu şekilde açıklandı: “Soruşturmaya dayanak yapılan tanıkların; tanıklık sıfatları yoktur. Zira müvekkil soruşturma konusu olayda ‘iddia makamı’ olarak görev yapmaktadır ve de sözde tanıklar, ‘müdafii’ ve ‘şüpheli’ sıfatlarına haizdirler. Bir başka deyişle; itilafta taraf oldukları ve en azından aralarında hukuki karşıtlık bulunduğundan, birbirlerine tanıklık yapmaları mümkün değildir.”
İtiraz dilekçesinde, ayrıca, “müfettişin tanık olarak dinlediği şüpheli müdafilerinin ‘savcının savunma hakkını ‘3 dakikan var anlat çık’ şeklinde sözler sarf ettiği iddiası ile kısıtladığı, sunulan delilleri almadığı” belirtildi. Bu konuda “Avukatların baroyu arayarak, avukat hakları izleme merkezinden gözlemci istemedikleri, buna ilişkin herhangi bir tutanak düzenlemedikleri ve mahkemedeki savunmalarında da bu durumu dile getirmedikleri” anlatıldı. Ayrıca “UYAP kayıtlarında açıkça görülen ifade sürelerinin, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ortaya koyduğu” ifade edildi. Öte yandan, “‘Delilleri almadı’ şeklindeki iddialarının duruşma tutanağındaki ifadelerde ‘Delilleri savcılığa sunduk’ açıklaması ile çürütüldüğü” belirtildi. Dilekçenin yanı sıra İstanbul Barosu’ndan sorgu tarihinde hiçbir avukatın baroyu arayıp bu konuda şikayetini bildirmediğine dair yazı ile duruşma tutanakları da dilekçeye ek olarak sunuldu. Müfettişin soruşturma safhasında bu araştırmaları yapmaktan kaçındığı belirtildi.
Dilekçede buna ilişkin itirazda şöyle açıklandı:
“Hiçbir şüpheli veya müdafii tarafından bu gerçek dışı itham, savcılık sorgu zabtının altına şerh ettirilmemiş ve mahkeme sorgusunda da bu konuya hiç bir şekilde değinilmemiştir. Ayrıca İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi aranarak tutanak tutturulmamış, baroya herhangi bir şikayet de yapılmamıştır. Böyle bir durumda, Avukatlık Meslek Kuralları madde 23. maddesi açık olup; baro yetkililerine başvurulması gerektiği stajyer avukatlar tarafından bile bilinen bir husustur. Baro bildirimi yapılmamışsa (ki ekteki evrak yapılmadığını doğrulamaktadır) böyle bir olayın gerçekleşmediği şeklinde izah edilebilir ve de suçlama konusu yapılamaz. Bu tür bir ithamın yapılmış olmasını, müfettiş yönlendirmesi sonucuna bağlayabiliriz.”
Dilekçede, Rıza Sarraf’ın savcılık sorgusu alınmadan mahkemeye sevk edildiği hususunda da şu açıklama yapıldı:
“Şüpheli Sarraf’ın kollukta müdafii nezaretindeki ifadesini yarım bırakarak, ‘Bu aşamadan sonra sorulara cevap veremeyeceğini’ bildirmiş ve susma hakkını kullanmıştır. İlgili zabıt müdafisi tarafından imzalanmıştır, doğal olarak dönülemez.”
Şüphelilerin avukatlarının “Savcının tavırları rahatsız ediciydi” şeklindeki beyanlarına ilişkin itirazda söz konusu iddia şöyle yanıtlandı:
“Şahsın ‘Savcı Celal Bey’in tavrı genel olarak rahatsız edici ve gergin bir şekilde sunulan delilleri almak istemeyen bir yapıda idi. Avukatlık görevini ifade edeceğimiz bir ortam sağlamaktan öte, bu durumu ortadan kaldıran bir tutum sergiliyordu.’ (“İfa” kelimesinin kullanılmaması ve de cümle düşüklüğü şahsımdan değil mevcut ifadeden kaynaklanmaktadır) beyanının soruşturma tutanağına geçirilmesinin manasını hala anlaşılamamıştır. Zira, rahatsızlık kavramı kişiden kişiye değişir, bu iddiası hangi kritere dayandırılmaktadır? Sorgu yapılan yer SPA merkezi, müvekkil ise halkla ilişkiler sorumlusu değildir. Avukatlık görevini ifa edilecek ortam konusunda; bunun sözde tanıkça açıklattırılması, mümkünse mahal listesinin de tarafıma bildirilmesi talep olunur.”
UYAP’a tarafların kaydedilmemesi ve başsavcıya bilgi verilmemesi suçlamalarına ilişkin müfettiş raporuna itirazda şu ifadelere yer verildi:
“Turan Çolakkadı müvekkilin hiyerarşik olarak 2. sicil amiridir. (Birinci sicil amiri-hiyerarşik üstü Zekeriya Öz’dür.) Kaldı ki müvekkil her iki amirine bilgi de vermiştir. Çalışma talimatında sadece ‘mukteza tayininde ve herhangi bir hususta hukuki ihtilaf olduğu takdirde’ en az iki cumhuriyet savcısının imzası aranması konusunda, herhangi bir ihtilafın çıkmamış olmasına rağmen; talimata uymamakla itham edilemez’ UYAP’a tarafları kaydedilmesine ilişkin ise ‘İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 14.09.2012 tarihli kısıtlama kararı alınmasına ve de yasada UYAP’a kayıt yasal mecburiyeti bulunmamasına rağmen; B. G. haricindeki şüphelileri UYAP’a geç kaydetmekle itham edilmektedir.”
Avukat Murat Tanfer Türemen aracılığı ile sunulan dilekçenin tamamı şöyle:
A- USULE İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ:
1- Müvekkilce tarafınıza sunulmuş 01.09.2014 ve 07.11.2014 tarihli yazılardaki itirazlara halen bir karşılık verilmemiştir.
2- Aralarında hukuki husumet bulunan kişilerin karşılıklı tanıklığı söz konusu olamaz.
3- Soruşturmaya dayanak yapılan tanıkların; TANIKLIK sıfatları yoktur. Zira Müvekkil soruşturma konusu olayda ‘İDDİA MAKAMI’ olarak görev yapmaktadır ve de sözde tanıklar, “MÜDAFİİ” ve “ŞÜPHELİ” sıfatlarına haizdirler. Bir başka deyişle; itilafta taraf oldukları ve en azından aralarında hukuki karşıtlık bulunduğundan, birbirlerine tanıklık yapmaları mümkün değildir.
4- Bu sözde tanıkların beyanlarının, delil olarak soruşturmaya dayanak yapılmasının hukuksuzluğu, izahtan varestedir. Araştırma soruşturma yapanlar hukuka uygun, her türlü şüpheden uzak ve somut delilleri dikkate alır, varsayımlara itibar etmezler.
5- 6087 Sayılı HSYK Kanunu’nun 17/4. maddesi ihlal edilerek yerindelik denetimi yapılmaya çalışılmıştır.
6- HSYK kanunun 17/4. Md. gereğince “Kurul Müfettişleri, denetimlerde, yargı yetkisine ve yargısal takdire giren konulara karışamazlar, tavsiye ve telkinde bulunamazlar”.
7- Derdest soruşturma dayanak olarak kullanılarak düzenlenen 11/04/2014 tarihli sözde rapor incelendiğinde, Müvekkil;
a) Mesnetsiz ve de mahkeme tutanaklarıyla çelişkili sözde tanık ifadelerine dayalı olarak savunma hakkı kısıtlamakla,
b) Şüpheli R.S.’nin kollukta müdafii nezaretindeki ifadesini yarım bırakarak, “Bu aşamadan sonra sorulara cevap veremeyeceğini” bildirerek, bunun aksini işaret edecek bir ima veyahut cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmasını ister herhangi bir şerh’i de tutanağa geçirtmeden, aynı talebi içerir havale edilmiş bir dilekçe de vermeden, susma hakkını kullanmış, bu konuda Müdafiince de İstanbul Barosuna ve/veyahut Avukat Hakları Merkezine herhangi bir şikayet ve bildirimde de (EK-1) bulunulmadan; bu şüphelinin ifadesini almamakla -Ki tekraren ifade almak gibi bir yasal zorunluluğu da yoktur!- ve de dosyayı yeteri kadar incelememe bühtanıyla,
c) CMK 161 ve 164. Maddelerine rağmen; Bir takım hususlarda kolluktan bilgi almakla (!) ve de kolluk görevlilerinden aldığı bilgi doğrultusunda hareket etmekle (Bir savcı başka nereden bilgi alabilecekse?),
d) Hiçbir yasal dayanak ve delil göstermeksizin, hukuka uygun olan tedbirlerin hukuka aykırı olarak uygulandığı soyut iddiasıyla,
e) CMK 138/2. maddesindeki tesadüfen elde edilen deliller düzenlenmiş olmasına, TCK 37,38,39. maddelerinin atlanarak; CMK 135. maddesinin 2. fıkrasının salt tanık olabilecek kişilere ilişkin uygulanabilecek bir yasa hükmü olduğu gözetilmeksizin E, G. ile M, G’ye ait tapelerin imha edilmemesiyle;
f) CMK 161 ve 164. maddeleri göz ardı edilerek; emniyetteki sorulacak olan soruların değiştirilmesini engellemekle ve de sorulacak soruların mahiyetini bilmekle;
g) Anayasa 137/2. maddesinde “Konusu suç olan emrin hiçbir şekilde yerine getirilemeyeceği”, TCK 277 ve 288. maddelerinde yer alan “Yargı görevini yapanı etkileme ile adil yargılamayı etkileme” suçunun işlenebileceği ihtimaline rağmen, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı çalışma talimatına uymamakla;
h) Hiyerarşik olarak 2. sicil amiri olan (ki; birinci sicil amiri-hiyerarşik üstü Z.Ö.’dür.) dönemin Başsavcısı T.Ç.’ye haber verdiği halde, bilgi vermemekle;
i) Çalışma talimatında sadece “Mukteza tayininde ve herhangi bir hususta hukuki ihtilaf olduğu takdirde” en az 2 cumhuriyet savcısının imzası aranması konusunda, herhangi bir ihtilafın çıkmamış olmasına rağmen; talimata uymamakla;
j) İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 14.09.2012 tarihli kısıtlama kararı alınmasına ve de yasada UYAP’a kayıt yasal mecburiyeti bulunmamasına rağmen; B. G. haricindeki şüphelileri UYAP’a geç kaydetmekle itham edilmektedir.
Anılan bu 9 hususun tamamı yargısal takdire ilişkin konular olup, HSYK Kanunu 17/4. maddesi gereğince incelenmesi memnudur ve suç isnadına dayanak oluşturamaz. Bir başka deyişle; müfettiş/ler yasa gereği yerindelik denetimi yapamaz.
B- ESASA İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ:
1- “İKİ, ÜÇ, BEŞ DAKİKAN VAR, ANLAT VE ÇIK” söylemi, “İFADE ALINMAYACAĞI” İDDİASI ve “DELİLLERİN ALINMADIĞI” gerçek dışı ithamına karşı:
a) Soruşturmaya konu tüm şüpheliler avukat nezdinde ifade verdiklerinden ifadelerinden dönemezler.
b) Hiç bir Şüpheli veya Müdafii tarafından bu gerçek dışı itham, Savcılık Sorgu Zabtının altına şerh ettirilmemiş ve mahkeme sorgusunda da bu konuya hiç bir şekilde değinilmemiştir. Ayrıca İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi aranarak tutanak tutturulmamış, Baroya herhangi bir şikayet de yapılmamıştır. Böyle bir durumda, Avukatlık Meslek Kuralları madde 23. Maddesi açık olup; Baro yetkililerine başvurulması gerektiği Stajyer avukatlar tarafından bile bilinen bir husustur (EK-1).
c) Baro bildirimi yapılmamışsa (ki ekteki evrak yapılmadığını doğrulamaktadır,) böyle bir olayın gerçekleşmediği şeklinde izah edilebilir ve de suçlama konusu yapılamaz. Bu tür bir ithamın yapılmış olmasını, müfettiş yönlendirmesi sonucuna bağlayabiliriz.
d) Bu genel açıklama tüm sözde tanıklar için geçerli olup; M. D., dosya şüphelisi, Avukat Ramazan DİNÇ ise müdafiidir. Müvekkil aleyhine tanıklık yapmaları hukuken mümkün değildir. Bu şahısların konuya ilişkin sözde tanıklık ifadeleri ile İstanbul 25. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/131 No. Sorgu Kararının 5. ve 6. Sayfalarındaki kendi beyanları ile çelişmektedir. Şöyle ki; 6. Sayfa incelendiğinde M.D. müdafii Avukat Ramazan DİNÇ’İN “Savcılık savunması alınırken delillerimizi sunduk” beyanı ile, derdest soruşturmaya konu sözde tanık beyanı, açıkça çelişmektedir. KONUYA İLİŞKİN MÜVEKKİLİN TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
e) 30. 04. 2014 Tarihli Uyap Kayıtları inceleme tutanağı incelendiğinde; dosya şüphelisi Mustafa DEMİR’İN ifadesinin 12:35’te başladığı 12:57’e kadar sürdüğü açıktır. Arada 22 dakikalık süre vardır ki; 22 dk yazım işlemi sürmesi için sözlü savunmadaki sürenin takdirini sayın makama bırakıyorum. (EK-2)
f) Barış GÜLER ve Süleyman ASLAN dosya şüphelileridir. Av. Prof. Dr. Ersan ŞEN, Av. Necat YILMAZ, Av. Mehmet Kamil ŞİRİN, Av. Yasemin YURTTAŞ, Av. Muammer Eylem MENEKŞE ve Av. Mehmet SEVİMLİ ise müdafileridir. Müvekkil aleyhine TANIKLIK yapmaları hukuken mümkün değildir.
g) Bu şahıslar için yukarıdaki tüm açıklamalarımın hepsi aynen geçerlidir ve de bu şahısların Beyanlarından da anlaşılacağı üzere; Av. Muammer Eylem MENEKŞE, Av. Yasemin YURTTAŞ, Av. Prof. Dr. Ersan ŞEN beraber çalışan kişilerdir ve de ifadelerinin objektifliği BANKASI’NIN avukatlarından olması, Şüpheli Süleyman Aslan’ın hiyerarşisi altında çalışması gerçeğiyle sabittir. Ayrıca henüz soruşturma aşamasında olan ve de Halk Bankası’nın gerçek kişi olmaması sebebiyle dosyada taraf olamayacağı sabit olduğu bir durumda soruşturma evraklarının örneklerinin Av. Mehmet SEVİMLİ tarafından istenmesinin hukuki mesnedi de yoktur. Av. Mehmet Kamil ŞİRİN ise şüpheli Barış GÜLER’İN ifadesinin altında imzası vardır ve de o ifadedeki tüm hususlara ilişkin yapılan tüm açıklamaları teyit etmiştir. Ve B-1 ve B-2 açıklamaları gereğince de ifadelerinin dikkate alınabilmesi hukuken mümkün değildir.
h) Beraber çalışmalarına rağmen; Av. Prof. Ersan ŞEN ile Av. Muammer Eylem MENEKŞE’NİN ifadeleri birbiriyle çelişmektedir;
2- Av. Muammer Eylem MENEKŞE ifadesindeki ‘gelen şüphelilerin ifadesinin hangi savcı tarafından alınacağını bilmiyorduk’ beyanı ile Av. Prof. Ersan ŞEN’İN ‘Av. Muammer Eylem MENEKŞE’DEN ifade alınmayacağını öğrendim” beyanı’ ile İFADE SORGU ZABITLARI;
a) Av. Muammer Eylem MENEKŞE ‘ben Savcı Celal KARA’NIN yanına girmek istedim, önce emniyet görevlileri engel olmak istedi, ancak ben hamle yapıp içeri girdim.’ Sözde iddiasının Av. Prof. Ersan ŞEN’İN ifadesinde hiç yer almaması, ‘Savcı Celal KARA’NIN yanına gittim, ifade alması gerektiğini söyledim.’ Beyanında herhangi bir zorlukla karşılaşmadığı anlamına gelir ki; bu durum da beyanların samimiyetsizliğini göstermekle,
b) Av. Prof. Ersan ŞEN’İN ifadesinde ‘ Şüpheli S.A.’nın açıklama yapmasına da fırsat verilmedi’ denmesine rağmen Av. Muammer Eylem MENEKŞE’NİN ifadesinde bu husustan hiç bahsedilmemesiyle,
c) Av. Prof. Ersan ŞEN’İN ifadesinde ‘ifade alınması sırasında doğrudan 5 dakikanız var hemen ifade verin çıkın şeklinde konuşması olmadı’ ikrarında da bulunmuştur. Bu durum da Müfettiş raporundaki 3-5 dakika iddiasını çürütmüş olup bu şahsın ifadesindeki bu açık ikrara rağmen bu ifadeyi dayanak yapması objektif ve iyi niyetli olmanın aksine özel niyetini açığa vurmakla,
d) Hakeza UYAP KAYITLARI İNCELEME TUTANAĞINDA DA Bu tanıkların müvekkilinin 15:36-16:07 arasında doküman düzenlendiği, 31 dk yazım süresi tutulduğunda ifadenin ne kadar sürebileceğini tahmini ile gerçeği yansıtmamakla,
e) Her iki şahsın sözde yakınmalarını Tutanaklara şerh etmediklerini, Mahkemede beyan etmediklerini, Ayrıca Avukat Hakları Merkezi ve dolayısıyla Baro’ya bildirmemeleri gerçekleriyle çelişmektedir.
3- Harici yakınmalarının dinlenebilme imkanı bile yoktur, zira bu şahısların şahsi tahmin ve öngörülerine dayalı cümlelerinin tutanakta yer almasını tek cümle ile ifade etmek gerekirse; sirkatin tevkilidir. Niyet okuma yöntemi kullanılarak müvekkilim itham edilemez.
4- Av. Yasemin YURTTAŞ’IN ifadesi konusunda;
a) Sayın müfettişin ifade sahibi bilgileri alırken “ HAKKINDA İNCELEME YAPILAN ZEKERİYA ÖZ’Ü TANIR.’ şeklinde beyan almasına rağmen müvekkil hakkında ifade alması ilginçtir(!)
b) Sözde tanığın beyanı incelendiğinde; “dilekçe getirdiğimde Savcı Celal Kara görüşmek durumunda idim.” (ile bağlacının kullanılmaması ve de cümle düşüklüğü tarafımdan değil mevcut ifadeden kaynaklanmaktadır.) beyanı ile ‘ Süleyman ASLAN’IN DA Ersan hocanın ısrarı ile çok kısa bir beyanına aldı.’ (beyanını kelimesinin kullanılmaması ve de cümle düşüklüğü şahsımdan değil mevcut ifadeden kaynaklanmaktadır.) cümlesi çelişmektedir.
c) Şahsın “Savcı Celal beyin tavrı genel olarak rahatsız edici ve gergin bir şekilde sunulan delilleri almak istemeyen bir yapıda idi. Avukatlık görevini ifade edeceğimiz bir ortam sağlamaktan öte, bu durumu ortadan kaldıran bir tutum sergiliyordu.” (ifa kelimesinin kullanılmaması ve de cümle düşüklüğü şahsımdan değil mevcut ifadeden kaynaklanmaktadır.) beyanının soruşturma tutanağına geçirilmesinin manasını hala anlaşılamamıştır. Zira;
(1) Rahatsızlık kavramı kişiden kişiye değişir, bu iddiası hangi kritere dayandırılmaktadır?
2) Sorgu yapılan yer SPA merkezi, müvekkil ise Halkla ilişkiler Sorumlusu DEĞİLDİR.(!)
3) Avukatlık görevini ifa edilecek ortam konusunda; bunun sözde tanıkça açıklattırılması, mümkünse mahal listesinin de tarafıma bildirilmesi talep olunur.(!)
4) Müvekkilin tutumu konusunda; hiçbir avukatın Avukat Hakları Merkezine başvuruda bulunmadığı ve de bu iddianın neden beraber çalıştığı Av. Prof. Ersan ŞEN ve Av. Muammer Eylem MENEKŞE tarafından herhangi bir yakınma olmadığı sorusu cevaplandırılmalıdır.
5) Müvekkilin üslubu nevi şahsına mahsustur. Eğer bir eleştiri yapılacaksa örnek vererek ve doğrusunun da ifade edilmesi gerekir. Yoksa kişinin anlama kapasitesine ilişkin bir sorun olarak da algılanabilir.
5- Sözde müştekilerden R.S.’nin müdafisi Av. Şeyda YILDIRIM haricindeki tüm şüpheliler ifadelerinin MÜVEKKİL TARAFINDAN ALINMIŞ OLMASI NEDENİYLE İFADE ALINMAMASI GİBİ BİR DURUM SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. HAKEZA MÜVEKKİLİN KOLLUK İFADESİNDEN SONRA TEKRAR İFADE ALMASI GİBİ BİR YASAL ZORUNLULUĞU DA YOKTUR.
6- Şüpheli R.S.’nin kollukta müdafii nezaretindeki ifadesini yarım bırakarak, “Bu aşamadan sonra sorulara cevap veremeyeceğini” bildirmiş ve susma hakkını kullanmıştır. İlgili zabıt müdafisi tarafından imzalanmıştır, doğal olarak dönülemez.
7- Av. Şeyda YILDIRIM tarafından, müvekkili R.S.’nin cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınmasını ister herhangi bir şerh’i de tutanağa geçirtmemiştir.
8- Aynı talebi içerir havale edilmiş bir dilekçesi de yoktur.
9- Av. Şeyda YILDIRIM susma hakkını kullanmış müvekkiline, sözde yakınma konusunda İstanbul Barosuna ve/veyahut Avukat Hakları Merkezine herhangi bir şikayet ve bildirimde de (EK-1) bulunmamıştır.
10- Müvekkil tarafından tekraren ifade almak gibi bir yasal zorunluluk da -yoktur!
C- HİÇBİR YASAL DAYANAK VE DELİL GÖSTERMEKSİZİN, HUKUKA UYGUN OLAN TEDBİRLERİN HUKUKA AYKIRI OLARAK UYGULANDIĞI SOYUT İDDİASI konusunda;
1- Müvekkilin talep ettiği ve de mahkemeler tarafından kabul görmüş olan yasal tedbirlerin hangi kanunun hangi maddesine aykırı olduğu konusundaki iddiasını ispata davet ediyoruz. Vereceği cevaba karşı cevap verme hakkımız saklıdır.
2- Şüpheli Rıza SARRAF’IN eşi Ebru GÜNDEŞ ile yaptığı telefon görüşmeleri ile Şüpheli Barış GÜLER’İN o tarihteki İç İşleri Bakanı Muammer GÜLER ile yaptığı telefon görüşmelerinin TCK 135/2’gereği kayda alınamayacağı ve sonradan fark edilmesi halinde ise derhal imha edilmesi gerektiği, buna kurala uyulmadığı mesnetsiz iddiası;
a) İlgili yasa gereği; Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir. Bir başka deyişle görüşmenin SALT TANIKLIK sıfatına haiz olacak kişiler için geçerli olduğu izahtan varestedir.
b) T.C.K.’nunda DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BAŞLIĞI ALTINDA ‘SUÇA İŞTİRAK’(T.C.K. 37-40) düzenlenmiş olup, 37. Maddesi ‘Faillik’, 38. Maddesi Azmettirme, 39. MADDESİNDE İSE ‘Yardım etme’ şeklindedir.
c) Bu iddiaya konu olan her iki şahsın hukuki durumunun bu 3 duruma girip girmediğinin tayin ve takdiri yapılmaksızın, müvekkile böyle bir haksız ithamda bulunulmasında hukuka uyarlık yoktur. Kaldı ki; HSYK kanunun 17/4. Md. gereğince yargı yetkisine ve yargısal takdire giren konulara karışılamayacağı açıktır!! (EK-2)
d) Ayrıca CMK 138. Madde gereğince İletişim Tespiti'nde Tesadüfi Delil elde edilebilir ve yasaldır. Hakeza Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.06.2007 tarihli, 2006/5-154Esas, 2007/145 Karar sayılı İçtihadı’nda belirtildiği üzere; ‘ İletişimin Tespiti Kararı Bulunmayan Kişi İçin de Kanıt Olarak Değerlendirileceğini’ kesin hükme bağlanmıştır (EK-3). Aynı doğrultuda Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 04.03.2014 tarihli 2012/14882Esas, 2014/2295 Karar sayılı içtihadı ile ‘CMK'nın 138/2. Md. Uyarınca Hakkında İletişimin Tespiti Kararı Bulunmayan Görüşmelerin Diğer Tarafı Olan Kişiler İçin de Yasal Delil Olarak Kabul Edilmesi Gerektiği’ (EK-4) açıkça hükme bağlanmıştır.
e) CMK 161 ve 164. Maddeleri AÇIK OLUP, SAVCILIK İLE KOLLUK İLİŞKİLERİNİN ANA HATTINI ÇİZMEKTEDİR. Bu yasadaki hangi maddenin ihlal edildiğini müddeiyi ispata davet etmekteyim.
f) Müvekkili bir takım hususlarda kolluktan bilgi almakla ve de kolluk görevlilerinden aldığı bilgi doğrultusunda hareket etmekle itham etmenin manası hala anlaşılamamıştır. Zira yasa gereği müvekkil adli kolluğun amiridir ve de Bir savcı başka nereden bilgi alabilecektir. (Müvekkilimin fal bakma yeteneği de olmadığını bilgilerinize arz ederim.)
g) Sorulacak soruların mahiyetini bildiği ithamı ile dosyaya yeterince hakim olmaksızın kolluktan aldığı bilgi doğrultusunda hareket ettiği iddiasındaki çelişkiyi ifade etmekten haya etmekteyim. İnsanın aklı ile alay eder gibi ithamlarda bulunulması manasızdır.
D- İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI ÇALIŞMA TALİMATINA AYKIRI HAREKET EDİLDİĞİ İDDİASI;
1- T.Ç. müvekkilin Hiyerarşik olarak 2. sicil amiridir. (birinci sicil amiri-hiyerarşik üstü Z.Ö.’dür.) Kaldı ki müvekkil her iki amirine bilgi de vermiştir.
2- Çalışma talimatında sadece “Mukteza tayininde ve herhangi bir hususta hukuki ihtilaf olduğu takdirde” en az 2 cumhuriyet savcısının imzası aranması konusunda, herhangi bir ihtilafın çıkmamış olmasına rağmen; talimata uymamakla itham edilemez.
3- Hiçbir şekilde bu iddiayı kabul etmemekle birlikte; Anayasa 137/2. maddesinde“Konusu suç olan emrin hiçbir şekilde yerine getirilemeyeceği”, TCK 277 ve 288. maddelerinde yer alan“Yargı görevini yapanı etkileme ile adil yargılamayı etkileme” suçunun işlenebileceği ihtimalinin göz ardı edilmesi de manidardır.
E- UYAP’A GEÇ KAYIT ETMEK İDDİASI;
İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 14.09.2012 tarihli kısıtlama kararı alınmasına ve de yasada UYAP’a kayıt yasal mecburiyeti bulunmamasına rağmen; B. G. haricindeki şüphelileri UYAP’a geç kaydetmekle itham edilmektedir.
© Tüm hakları saklıdır.