17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sırasında konuyla ilgili haberlere sayfalarında yer vermeyen ve sonrasında ise bu dönemi, “17 Aralık Darbesi” olarak nitelendiren Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından Prof. Atilla Yayla, "şu sıralarda ittifak içinde olan CHP medyası ile Cemaat medyası"nı, CHP’li İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve eşi CHP İstanbul Milletvekili Gamze İlgezdi hakkındaki yolsuzluk iddialarını haberleştirmemekle eleştirdi.
Aynı iddiaların CHP yerine AKP çevresinde bulunan bir kişi hakkında yapılması halinde, aynı yayın organlarının “tozu dumana katacağını” iddia eden Atilla Yayla, "Bu çifte standartlılık malum medya organlarının ne kadar ilkeli ve ne ölçüde güvenilir olduğu hakkında kamuya iyi fikir vermekte” dedi.
Atilla Yayla'nın, Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (14 Temmuz2015) nüshasında yer alan köşe yazısı şu şekilde:
"CHP'li İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve karısı CHP milletvekili Gamze İlgezdi ile bazı akrabaları hakkında bir dizi yolsuzluk iddiası ortalıkta dolaşıyor. Ataşehir Belediyesi sınırları içinde yeni inşa edilen bir yüksek binada -moda tabirle, lüks rezidansta- İlgezdi ailesinin çok sayıda usule aykırı elde edilmiş daireye sahip olduğu dillendiriliyor. Aynı binada Kılıçdaroğlu'nun kızının da bir dairesinin olduğu ortaya çıktı. İddiaya göre imarda usulsüzlük, arsa gaspı, karşılıksız sahip olma gibi şeyler söz konusu.
"Tüm ülkelerde -hem demokrasilerde hem de anti demokratik rejimlerde- yolsuzluk olması mümkün. Türkiye de yolsuzluklardan ari değil. Çeşitli zamanlarda yolsuzluklar oldu, oluyor. Yolsuzluk iddiaları ise hemen her zaman gerçekleşen yolsuzluklardan çok daha fazla. Son yıllarda AK Parti'ye ve Erdoğan'a karşı siyasî bir silâha dönüştürülen çok sayıda yolsuzluk iddialarıyla karşılaştık. Sistematik biçimde buna ilişkin iddiaları haber yapan ve onları okuyan kimi çevreler, iddiaları yolsuzluk olduğunun kanıtı olarak sunmaya ve görmeye yöneldi. Bu tavrı pek doğru bulmuyorum. Bir yerde yolsuzluk olduğunu iddia etmek orada yolsuzluk olduğunu kendiliğinden kanıtlamaz. Usulüne uygun elde edilmiş, meşru ve somut delillerle söz konusu yolsuzluğun ispat edilmesi gerekir. Bunu yapmak da itham edilene değil itham edene düşer. Bu yüzden, son yolsuzluk iddiaları karşısında da ihtiyatlı bir tavır almaktan yanayım. İddia sahipleri ellerindeki bilgi ve belgeleri ilgili makamlara ulaştırmalı. Yayın organları da sağlam bilgiye dayandığını düşündükleri, çapraz kontrole tâbi tuttukları haberleri gerçekmiş gibi değil iddia olarak sunduğunu özellikle belirginleştirmeye çalışmalı. Aksi takdirde, birçok haksızlık yapılabilir. Bu çerçevede, meselâ, Zeynep Kılıçdaroğlu'nun lüks daireyi ailesinin yardımıyla aldığı sözüne, aksi ispatlanana kadar itibar etmek zorundayız. Böyle olmadığını iddia edenler varsa, bunu ispatlamak onlara düşer, Z. Kılıçdaroğlu hiçbir şeyi ispatlamak zorunda değil.
'Yolsuzluk iddiaları siyaseti dizayn etmek isteyen medya çevreleri kullanılabiliyor'
"Bu ve benzeri yolsuzluk tartışmaları çoğu zaman çok önemli faktörler göz ardı edilerek yapılıyor. Yolsuzluk, şüphesiz, çok yönlü bir fenomen. Bir değil birden çok boyutu var ve aynı anda etkili olabilen çeşitli sebeplere bağlı. Ne sadece bir kişisel ahlâk meselesi ne de ahlâktan tümüyle azade. Hem bir sistem hem bir kişisel mizaç meselesi. Hem sistemin açıksız olması, hem zamanla görülen sistemik açıkların kapatılması, hem de suç teşkil eden yanlışların etkili şekilde cezalandırılması meselesi. Yolsuzluk iddialarının çok önemli bir diğer boyutu, gerek siyaseti dizayn etmek isteyen medya çevreleri gerekse siyasetçiyle iktidar yarışına giren bürokratik gruplar tarafından siyasetçilere karşı silah olarak kullanılabilmesi. Bundan dolayı, siyasetçiyi ve ailesini peşinen yolsuzluk yapanlar olarak görmek ve göstermek yanlış. Türkiye'nin bir yolsuzluk iddiaları ve olayları tarihi yazılsa ne iyi olur. Büyük bir ihtimalle iddiaların ispatlanan yolsuzluklardan kat kat fazla olduğu ve birçok durumda yolsuzluk iddialarını yüksek sesle dile getirenlerin kendilerinin daha derin yolsuzluklara batmış olduğu ortaya çıkar.
"Olayın bir diğer boyutu medyanın hâline tuttuğu ışık. Bazı medya organları, hadi adını da koyalım, şu sıralarda ittifak içinde olan CHP medyası ile Cemaat medyası, yolsuzluk iddiaları karşısında derin bir sessizliğe gömüldü. İddialar elbette yolsuzluğun mutlaka var olduğu anlamına gelmez, ama neresinden bakılırsa bakılsın haber değerine sahip. Bu iddialar CHP değil AK Parti çevresi için yapılsaydı, aynı yayın organları tozu dumana katar, hem iddia hem yargı hem infaz makamı gibi davranırdı. Bu çifte standartlılık malum medya organlarının ne kadar ilkeli ve ne ölçüde güvenilir olduğu hakkında kamuya iyi fikir vermekte. İddialar ve medyadaki değişik tavırlar, bir demokraside medyada çoğulluğun medya organlarının bağımsızlığından daha önemli olduğunu bir panelde söylediğim için şahsıma arsızca saldıran çevrelere de bir ders niteliğinde. Konuşmamda dile getirdiğim ve sonra burada da yazdığım gibi, uzun vadede medyada çoğulluk medya organlarının tanımlanması ve uygulanması zor bağımsızlığından daha önemli ve yararlı. Medyada çoğulluk varsa bir kesimin sakladığını, görmezden geldiğini diğer kesimler görüp teşhir edebilir. Böylece medya organları karşılıklı olarak birbirini denetler. Sağlıklı bir demokrasi ve yolsuzluklarla etkili mücadele için medyada çoğulluk şart.