17 Ağustos 2014 13:31
Bugün 17 Ağustos 2014. Bundan tam 15 yıl önce, 17 Ağustos 1999'da yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, Richter ölçeğine göre 7,5 büyüklüğünde gerçekleşen Kocaeli/Gölcük merkezli Marmara depremi, büyük çapta can ve mal kaybına neden oldu. 1999 Marmara Depremi olarak tarihe geçen bu ürkütücü hadise Türkiye’nin hafızasında yaşanan acılarla ilk günkü gibi yerini koruyor.
17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 23.781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı oldu. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon insanın, depremden değişik düzeylerde etkilenmesi nedeniyle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye'nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi'nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden olmuştur. Zamanın ANASOL-M (ANAP-DSP-MHP) hükümeti felaket bölgesine ancak 3 gün sonra gelmiş ve Türkiye'de deprem bilincinin yeterli seviyede olmadığı görülmüştür.
Deprem, 17 Ağustos 1999'da, saat 3:02 de, 40,70 kuzey enlemi ile 29,91 doğu boylamının tarif ettiği bölgede, İzmit'in 11 km güneydoğusunda meydana gelmiştir. Depremin büyüklüğü:
Depremin büyüklüğü çeşitli kuruluşlar tarafından değişik değerlerde bildirilmis ise de moment şiddeti büyüklüğü Mw = 7,5 ve yüzey dalgası büyüklüğü Ms = 7,7 değerleri civarında değişmektedir.
Cisim Dalgası Şiddeti = 6,3 (USS)
Yüzey Dalgası Şiddeti = 7,8 (USGS)
Moment Şiddeti = 7,5 (Kandilli,USGS,Afet İşleri Genel Md. Deprem Araştırma Dairesi AIGM-DAD )
Kayıt Süresi Şiddeti = 6,7 (Kandilli)
Depremin odak derinliğinin 10–15 km olduğu ve sağ atımlı 120 km civarında bir fay hareketi ortaya çıktığı yapılan incelemelerle belirlenmiştir. Ana deprem dalgasının ardından büyüklüğü 4,0-5,0 değerlerinde olan çok sayıda artçı depremler meydana gelmiştir.
Deprem merkez üssüne en yakın ivme kaydı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi tarafından tüm Türkiye çapında kurulmuş ve işletilmekte olan Kuvvetli Yer Hareketi Kayıt Şebekesi'nin bir istasyonu olan İzmit Metoroloji İstasyonu'ndan alınmıştır. Buna göre, maksimum ivme, kuzey-güney doğrultusunda 163 mG, doğu-batı doğrultusunda 220 mG ve düşey doğrultuda 123 mG dir. Her üç birleşen de birbirleri ile kıyaslanabilir büyüklüktedir.
Yakın tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967 yıllarında şiddetli depremler olmuştur. Geçmişteki tarihlere baktığımızda ortalama 30 senede bir bu bölgede büyük depremler olmaktadır. 1999 depreminden sonrada belirli periyotlarda ve çeşitli büyüklüklerde depremlerin beklenmesi bu fay hattının karakteristik özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi olarak kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler gösterilmektedir. Depremden sonra, zorunlu deprem sigortası gibi bir takım düzenlemeler getirilmiştir.
Yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açılmıştır. Bu davalardan 1800'ü hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verilmiş, bir çoğu ertelenmiştir. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde 7.5 yıllık zaman aşımı süreleri dolduğu için zaman aşımına uğramış ve düşmüştür.
Düzce Ersoy Apartmanı: 36 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
Düzce Ömür Hastanesi: 11 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
Yalova Ceylankent Sitesi: 98 kişi öldü, 2 sanığa verilen hapis cezaları ertelendi.
Kocaeli Ubay Apartmanı: 58 kişi öldü, müteahhit hakkında verilen ceza ertelendi.
Yüksel Sitesi: 316 kişi öldü, 5 sanığa verilen çeşitli cezalar ertelendi.
Can Göçer ve Zafer Çoşkun: Veli Göçer'in oğluyla ortağı yakalanamadığı için haklarındaki dava zaman aşımına girdi.
Sakarya: 695 davadan 5 kişiye ceza çıktı.
Kocaeli: 600 dava açıldı, 12 kişi 10'ar ay hapis cezası aldı. 6'sının cezası infaz edildi, 6'sı için süre istendi.
Yalova: 173 dava açıldı, hemen hemen tamamı sonuçlandı. Ceza aldığı bilinen tek isim Veli Göçer 18 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi.
Düzce: Yaklaşık 220 dava açıldığı sanılıyor. Yargılamaların sonucunda hiç kimse cezaevine girmedi.
(Can Dündar'ın 17 Ağustos depremi için hazırladığı belgesel)
İllere göre ölü sayısı:
Bolu: 270
Bursa: 268 .
Eskişehir: 86
İstanbul: 981
Kocaeli: 9.477
Sakarya: 3.891
Yalova: 2.504
Zonguldak: 3 olmak üzere toplam 17.480 kişi ölmüştür.
2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırması Raporu'nda ise can kaybı sayısı 18.373 olarak güncellenmiştir.
Aynı Araştırmaya göre:
Yaralı sayısı: 48 bin 901
Sakat kalan: 505
Yıkılan ve ağır hasarlı bina: 96 bin 796 konut ve 15 bin 939 işyeri
Orta hasarlı konut: 107 bin 315
Orta hasarlı işyeri: 16 bin 316
Az hasarlı konut: 113 bin 382
Az hasarlı işyeri: 14 bin 657
Prefabrik talep sayısı: 43 bin 264
Dağıtılan prefabrik sayısı: 40 bin 786
Prefabrikte yaşayan nüfus: 147 bin 120
Kocaeli’de 55 bin 399,
Sakarya’da 38 bin 131,
Bolu’da 14 bin 296,
Düzce’de 22 bin 822,
Yalova’da 15 bin 948
(Depremin hemen ardından kameralara yansıyanlar)
17 Ağustos depremi tüm dünyada büyük yankı uyandırmış, birçok ülkeden ve uluslararası kuruluşlardan gerek acil yardım ekibi, gerekse araç, gereç ile tıbbi ve insani yardım malzemeleri gönderilmiştir.
Toplamda 52 ülke yardım etmiştir:
Japonya, Belçika, İsrail, Azerbaycan, Bangladeş, KKTC, Kıbrıs Rum Kesimi, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fas, Cezayir, Almanya, İtalya, Pakistan, Ürdün, Fransa, Rusya, İngiltere, Mısır, Yunanistan, Gürcistan, İsveç, Macaristan, Malezya, Finlandiya, Amerika Birleşik Devletleri yardım eden ülkelerin yalnızca yarısıdır.
(Discovery World tarafından hazırlanan belgesel)
Marmara Depremi'nin ardından 15 yıl geçse de yaşanan acılar ilk günkü tazeliğini koruyor. Kocaeli'nin Gölcük İlçesi'nde büyük felaketi yaşayan Sevim Kanca (37), deprem nedeniyle erken dünyaya getirdiği oğlunu enkazda ayağında sallayarak uyuttu, çadırda büyüttü. Yaz tatili nedeniyle boyacılık yaparak annesine yardımcı olan Küçük Yasin, depremin yaşandığı dakikaların yıldönümünde yaş gününü kutlayacak.
Gölcük'te yaşayan Sevim Kanca, yaklaşık 18 bin kişinin öldüğü on binlerce kişinin de yaralandığı 17 Ağustos depreminden 30 dakika önce bir hafta erken başlayan sancıları yüzünden hastaneye kaldırıldı. Depremin başlaması ile birlikte korkunca erken doğum yapan genç anne, "Yasin" adını verdiği oğlunu evi yıkıldığı için enkazların üzerinde ayağında sallayarak uyuttu, devletin verdiği yiyeceklerle doyurup, çadırda kalarak büyüttü.
Depremin kendisinde ve çocuklarında büyük acılar bıraktığını 17 Ağustos sonrası kendilerini toparlayamadıklarını söyleyen Sevim Kanca, "Depremin yaşandığı 17 ağustos günü Yasin'e hamileydim. Doğum için bir hafta sürem vardı. Saat 02.30'da doğuma bir hafta kalmasına rağmen sanıcılarım erken başladı. Beni hastaneye getirdiler. Hastanede yatarken bir anda deprem oldu. Kabus dolu 45 dakika yaşadım. Korkudan erken doğum yapıp çocuğumu dünyaya getirdim. Taburcu olunca evimiz yıkıldığı için Yasin'i çadırlar kuruluncaya kadar enkazların arasında ayağımda uyuttum, dağıtılan yiyeceklerden doyurdum. Çadırlar verilince burada yaşamaya başladık. 18 bin kişinin öldüğü depremde doğan Yasin bize acı olayın en güzel hediyesi oldu" dedi.
Depremin ilk dakikalarında dünyaya gelen oğlu Yasin'in doğum günü olduğunu söyleyen Sevim Keskin, "Mutlu gününü ne oğlum nede biz doyasıya kutlayamıyoruz. Her halde en acı doğum günü 17 Ağustos'tur" diye konuştu.
Kocaeli'nin Körfez ilçesinde yıkılan evlerinin enkazından 36 saat sonra eşiyle birlikte burunları bile kanamadan çıkartılan Kemal Yıldırım, ölen oğlu, hamile gelini ve torununun yasını tutmaya devam ediyor.
Deprem günü oğlu Engin'le birlikte gece yarısına kadar oturduklarını, oğullarının daha sonra evine gittiğini anlatan Yıldırım, aradan 1-2 saat geçmeden depremin meydana geldiğini dile getirerek, eşiyle 36 saat boyunca enkaz altında kaldığını belirtti.
Beton yığınları altındayken dışardaki sesleri duyduklarını ancak konuşulanları anlamadıklarını ifade eden Yıldırım, bağırmalarına rağmen seslerini dışarıya duyuramadıklarını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir kabusta gibiydik, sanki ölmeden mezara girmiştik. Dışarıdan köpek sesi duyunca eşim tuğlayla duvara vurmaya başladı. Daha sonra bizi kurtardılar. Oğlum Engin, hamile gelinim Semra ve 9 yaşındaki torunum Onur, enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi. Gelinimin doğumuna 15 gün kalmış, doğacak kız torunumuza hazırlık yapıyorduk."
Deprem sonrası binanın tamamen yıkıldığını ve bir süre sonra Barbaros Mahallesi'ndeki evlerine taşındıklarını anlatan Kemal Yıldırım, "Depremden yaklaşık 3 yıl önce buradaki evimizden, yeni yaptırdığımız binaya taşınmıştık. Bina depremde yıkılınca yeniden buraya taşındık" dedi.
Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde depremde yıkılan evlerinin enkazından yara almadan kurtulan ancak 13 ve 6 yaşlarındaki 2 çocuğunu da kaybeden Erdoğan Ağdaş, evlatlarına duyduğu özlemi yazdığı şiirlere döküyor.
Başiskele ilçesinde yaşayan Ağdaş, Marmara depreminde Gölcük İhsaniye'de bulunan Yılmaz Kent Konutları'nda oturduklarını söyledi.
"O gece" saat 03.02'de depremle uyandığını ve hemen çocuklarının odasına koştuğunu ifade eden Ağdaş, "Ancak sağa sola savrulmaktan evlatlarıma yetişmedim. Sonra evimizin bulunduğu bina yıkıldı, eşim ve 2 çocuğumla enkazın altında kaldık" diye konuştu.
Dışarı çıktığında hemen çocuklarını aramaya başladığını anlatan Ağdaş, "Ancak yan bina çocuklarımın bulunduğu odanın üzerine devrilmişti. Ne yaptıysak çocuklarımı bulundukları yerden çıkaramadık, çok çaresiz kaldık. Sonuç olarak çocuklarımı kurtaramadım. 1,5 gün sonra İstanbul'dan gelen bir kurtarma ekibi çocuklarımın cenazesini bulunduğu yerden çıkardı" dedi.
İki çocuğunu da depremde kaybetmesinin ardından hem eşinin hem de kendisinin çok acı çektiğini belirten Ağdaş, "Üzüntü yersiz. Onları bize Allahım verdi, sonra yanına geri aldı. Daha sonra zaten çocuğumuz olmadı" dedi.
Depremde kaybettiği evlatlarına duyduğu özlemi şiirlere döktüğünü söyleyen Ağdaş, sözlerini şöyle tamamladı:
"Eskiden beri şiir yazardım, şiirle düşüncelerimi anlatırdım. Ama bunları hiç bir araya toplamamıştım. Depremde çocuklarımı kaybedince, çok büyük acıları görünce, sanırım içimdeki duygu yoğunluğu daha fazla arttı. Sonra bu şiirleri toplamaya başladım. Ardından da yazdığım şiirlerle bir kitap oluşturdum ve bastırdım. Çocuklarıma özel yazdığım şiirleri kitaba koymadım. Kitapta depremi yaşayanların yaşadığı duyguları insanlara anlattım. Depremde yaşadığımız acıları, depremi yaşayan insanların neler çektiğini, tüm kamuoyunun öğrenmesi için o şiiri yazdım. Deprem şiirini de ona göre yazdım."
Marmara depreminde 3 saat enkaz altında kaldıktan sonra ağır yaralı olarak kurtarılan Nagihan Çamur, depremde annesi ve erkek kardeşini kaybetti, kendisi ise omurilik felci olmasına rağmen hayatın zorluklarıyla mücadeleye devam ediyor.
Kocaeli'nin Gölcük ilçesine bağlı Kavaklı Mahallesindeki 7 katlı apartmanın 4. katında ailesiyle birlikte otururken, Marmara depreminde evleri yıkılan 36 yaşındaki Nagihan Çamur, hayatını değiştiren "o gece"yi anlattı.
Deprem sırasında evlerinin 4-5 saniye gibi kısa bir sürede yıkıldığını, annesi, ablası ve erkek kardeşiyle enkaz altında kaldığını ifade eden Çamur, evin tavanın üzerine yıkılması nedeniyle hareket edemediğini söyledi.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavisinin sürdüğü sırada ailesinden günlerce hiç haber alamadığını söyleyen Nagihan Çamur, şunları kaydetti:
"Hastanede ameliyatlarım oldu, fizik tedavi gördüm. Omurilik felci olmuştum. Ailem beni öldü sanmış, bulamamışlar. Annemin, kardeşimin cenazesi ile uğraşırken benden de haber alamadılar. Bizim odada ayağı kesik bir kız vardı. 13 yaşında Özge. Onlar da Adapazarlıydı. Her gelene söylüyordum, zaten dayımın cep telefonunu veriyorum, anneannemin telefonunu veriyorum falan ama telefonlar çekmiyor zaten. Özge'nin dedesi geldi. Ona 'Adapazarı'nda şu mahallede amcamlar oturuyor gidip haber verirseniz bana ulaşabilirler' dedim. 5'inci günün sonunda bana ulaştılar."
Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde yıkılan evlerinin enkazından yaralı olarak çıkarılan Nilgün Karamel, 6 yaşındayken 17 ağustos 1999'daki Marmara depreminde kaybolan kızını 15 yıldır bitmeyen bir umutla arıyor.
Gölcük'te yaşayan Karamel, Kavaklı Mahallesi'nde evlerinin bulunduğu binanın Marmara depreminde yıkıldığını, kendisinin yaklaşık 12, eşinin ise 14 saat sonra enkazdan yaralı olarak çıkarıldığını söyledi.
İlçedeki askeri hastanede yapılan ilk müdahalelerin ardından eşinin ve kendisinin de aralarında bulunduğu bazı yaralıların İstanbul'daki çeşitli hastanelere sevk edildiğini anlatan Karamel, "Ben yaklaşık 15 gün devam eden müdahalelerin ardından taburcu edildim. Eşim ise 65 gün hastanede kaldı" dedi.
Hastanede bilinci yerine gediğinde ilk olarak kızı Gözde'yi sorduğunu ancak kimsenin kendisine cevap veremediğini ifade eden Karamel, hastaneden taburcu olduğunda ise Gölcük'e dönerek kızını aramaya başladığını anlattı.
O dönem yakınlarıyla birlikte yaptıkları aramalarda herhangi bir sonuca ulaşamadıklarını ifade eden Karamel, sözlerine şöyle devam etti:
"Kızım her şeyimdi. Deprem olduğunda eşimle birlikte ona koşarken, kapısının önünde enkazın altında kaldık. O bizim hayatımızdı. Gitmediğim kapı, sormadığım kişi kalmadı. Kimse bana doğru dürüst bir cevap vermedi. Depremden yaklaşık 1 ay sonra görüştüğümüz komşumuz teğmen S.S, deprem gecesi Gözde'yi oturduğumuz binanın yanındaki boş bir alanda bulmuş. Gözde de herhangi bir yara felan yokmuş. Kendisi hafif yaralı olduğundan Gözde'yi de yanına alarak Gölcük'teki askeri hastaneye gitmiş. Kızımın elini hiç bırakmadığını söylüyor. Teğmen S.S, hastaneye ulaştıktan bir süre sonra bayılmış. Sonra kızımı bir daha görmemiş."
Kocaeli'de, 17 ağustos Marmara depreminde yıkılan evlerinin enkazı altında kalan Şükran Salas, omuriliği zedelendiği için 15 yıldır yatağa mahkum yaşam mücadelesi veriyor.
Karamürsel'deki Tabakhane Mahallesi'nde bulunan 4 katlı bir apartmanın giriş katında oturan Salas ailesi, 17 Ağustos gecesi saat 03.02'de yaşanan depremde yıkılan binanın enkazı altında kaldı.
Yaklaşık 18 saat süren çalışmaların sonunda anne İslim Salas hafif, o tarihte 26 yaşında olan kızı Şükran Salas ise ağır yaralı olarak kurtarıldı. Beton kütlelerinin altında kalan 20 yaşındaki Fatoş Salas ise hayatını kaybetti.
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavisi bir yıl devam eden Şüran Salas hayata döndü ancak omuriliği zedelendiği için vücudunun boyundan aşağı bölümü felç oldu.
Kendisinin de o tarihte 26 yaşında olduğunu ve evlilik hayalleri kurduğunu ifade eden Salas, "Depremle hayallerim de yıkıldı. Deprem olmasaydı üç gün sonra evleneceğim kişinin ailesi istemeye gelecekti. O zaman iki yıldır süren arkadaşlığımızı evlilikle noktalayacaktık. Ben sakat kalınca o kişi de başkasıyla evlenmiş" dedi.
Şimdi en büyük zevkinin camdan dışarı bakmak olduğunu ifade eden Şükran Salas, sözlerine şöyle devam etti:
"Nasıl güzeldim... Şimdi dışarı bile çıkamıyorum. Denizi göremiyorum, deniz kokusunu, yürümeyi, çiğ köfte yoğurmayı, et yemeyi çok özledim. Eskiden yürüdüğüm yerleri hayal ediyorum, eski günlerimi gözümde canlandırıyorum. Her şey o kadar zor ki... Deprem öncesiyle sonrası çok farklı. Hayallerimiz, umutlarımız, her şeyimiz gitti. Çok büyük acılar yaşadık. Allah bir daha o günleri yaşatmasın."
Şükran Salas, depremin ardından arkadaşlarının ve yakınlarının kendilerini unuttuğunu, çok yalnız kaldıklarını belirterek, "Sağlığımda çok arkadaşım vardı artık hiçbiri ziyaretime gelmiyor. Sadece 17 Ağustos'ta hatırlanıyor sonra yine unutuluyorum" dedi.
© Tüm hakları saklıdır.