17 Şubat 2020 15:24
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Gezi olaylarının organize edilmesi, sürdürülmesi ve finansının sağlanması ile ilgili olarak 16 sanık hakkında açtığı davanın altıncı duruşması İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, davanın tek tutuklu sanığı iş insanı Osman Kavala ile sanıklar Yiğit Aksakoğlu ve Mücella Yapıcı'nın ağırlaştırılmış müebbet hapsini istedi. Osman Kavala, AİHM'nin "derhal tahliye edin" kararına rağmen iki yılı aşkın süredir cezaevinde. AİHM kararını hükümsüz bırakmak için davanın hızla karara bağlanmak istendiği eleştirileri altında görülecek duruşmada, sanıklar esas hakkındaki savunmalarını yapacak. Savunmalardan sonra dava karar aşamasına gelecek.
Gezi davası ile ilgili süreç, duruşmalarda yaşananlar özetle şöyle:
İddianameden ve soruşturma evrakından ortaya çıkan bilgi, soruşturmanın henüz Gezi olayları sürerken başlatıldığını gösteriyor. Soruşturma o dönem anayasal suçlara bakan savcı Muammer Akkaş tarafından başlatıldı. Akkaş, Haziran 2013'ün sonlarında hem soruşturmayı başlattı, hem de telefon dinleme talebinde bulundu. Bir yandan da olaylarla ilgili emniyetten rapor istedi. 17/25 Aralık operasyonlarında görev alan Akkaş, önce bu görevinden alındı. Hakkında soruşturma başlatılan Muammer Akkaş daha sonra yurt dışına kaçtı. Akkaş, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlatılan ''FETÖ" soruşturmaları kapsamında halen aranıyor. Buna rağmen soruşturma rafta bekletildi. Bu süreçte, Gezi olayları ile ilgili açılan farklı soruşturmalar ve davalar karara bağlandı. Taksim Dayanışma Platformu üyeleri ile ilgili soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, Çarşı grubu ile ilgili dava açıldı ve bu davada "Hükümeti yıkmaya teşebbüs" suçundan beraat kararı verildi. Firari savcı Akkaş'ın açtığı soruşturma ise rafta kaldı. Gezi dosyasının Osman Kavala'nın gözaltına alınmasıyla açıldığı sanılıyordu. Ancak ortaya çıkan yeni bilgiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dosyanın raftan indirildiğini gösteriyor. Kavala dâhil 100'ü aşkın ismi kapsayan dosya ile ilgili olarak İstanbul Başsavcılığı yeni bir inceleme başlattı. Ancak bu inceleme Muammer Akkaş'ın açtığı dosya üzerinden, o dosyaya giren kanıtlarla yapıldı. Başsavcılık, dosyada cemaat gölgesinin bulunması nedeniyle, iddianamede, "delillerin yeniden kıymetlendirildiği, FETÖ izlerinin silindiği" iddiasına yer verdi. Ancak İddianamenin çekirdeğini oluşturan tüm bilgiler Akkaş'ın telefon dinleme talebi üzerine alınan kayıtlar ve emniyetin o dönem hazırladığı fezleke ve analiz raporuna dayanıyor. Bu raporları hazırlayan, dinlemeleri yapan tüm isimler FETÖ suçlamasına maruz kaldı.
Kavala'nın "Gezi'nin finansörü" olduğu iddiasına dayanan bir fezlekenin varlığı ortaya çıkmıştı. Cemaat soruşturmasından tutuklu bulunan, dönemin KOM Müdürü Nazmi Ardıç imzalı fezlekede, iddianamede yer alan bilgilerin neredeyse tamamı bulunuyor. Ancak o dönemde fezleke işleme konulmamış, Kavala ile ilgili olarak da yasal işlem yapılmadığı açıklanmıştı. Fezlekede "Osman Kavala'nın üyesi olduğu Açık Toplum Vakfı'nın George Soros bağlantılı Açık Toplum Enstitüsü ile bağlantılı olduğu, enstitünün çeşitli ülkelerdeki isyanları başlattığı, Occupy/İşgal hareketinin teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı Sivil Başkaldırı yöntemini uyguladığı, uygulayıcısının Otpor/Canvas adlı grup olduğu, grubun liderliğini İvan Marovic'in yaptığı, Marovic'in Sırbistan, Gürcistan ve Arap ülkelerindeki olaylarda etkili olduğu" anlatılıyordu. Yine fezlekede "Marovic'in Gezi olayları öncesi Mısır'a gittiği, Memet Ali Alabora'nın da aynı tarihte Mısır'da olduğu, sonrasında Mi Minör adlı oyunu sahneleyerek halkı galeyana getirmeye çalıştığı" yer alıyordu. "İsyanın ilk olarak 2012'de ODTÜ'de başlatılmak istendiği, ancak başarısız olunca Gezi olaylarında yeniden sahneye konduğu" iddiası da fezlekede dile getiriliyordu.
İddianame, tamamen aynı iddiaların üzerine inşa edilmiş durumda. İddianamede, üçlü sacayağı olarak Soros-Kavala-Marovic sayılıyor ve fezlekedeki iddialar aynı sistematik içerisinde aktarılıyor. "Kavala'nın Gezi'nin finansörü olduğu, Memet Ali Alabora'nın Marovic ile Mısır'da görüştükten sonra Mi Minör adlı tiyatro oyununu sahneye koyduğu ve halkı galeyana getirmeye çalıştığı" kelimesi kelimesine iddianameye yansıtılmış durumda. 657 sayfalık iddianamede, 16 sanığın hukuki durumları, telefon konuşmaları, haklarındaki kanıtlar olduğu savunulan bulgular sıralanmış. İddianame tekniği nedeniyle "kanıtlar" fezlekeden daha detaylı yer tutuyor. Ancak iddianamenin giriş ve kanıt kısımları fezlekeyle birebir örtüşüyor. İddianamede, Sharp'ın 198 maddelik "sivil başkaldırı" teknikleri tek tek anlatılarak, bunların hangisinin Gezi'de uygulandığı gibi detaylar da yer alıyor. Uçak biletleri ve konuşma kayıtları ile sanıkların ayrıntılı değerlendirmesi iddianamenin hacmini genişletmiş durumda.
Kanıtlandırıldığını söylemek güç. Polislere çiçek verilmesi de polislerin protesto edilmesi de Gezi'de ölenlerin anılması da Sharp'ın eylem planına benzeştiriliyor. Sanıklardan Memet Ali Alabora'nın eylemler devam ederken bir süre evden çıkmaması bile "evde oturma" başlığı altında "sivil itaatsizlik" olarak gösteriliyor. İddianamede Alabora'nın Mısır'da bulunduğu tarihte Marovic'in Mısır'da olduğuna yönelik tweet atması görüşme yapmalarına kanıt gösteriliyor. Aynı tarihte Kavala'nın da yurtdışında olduğu belirtilerek, bu yolculuklar "olayların planlanması" olarak gösteriliyor. Ancak görüştüklerine dair ne belge, ne fotoğraf, ne konuşma kaydı, ne tanık ifadesi var.
İddianamede, Soros'la bağlantısı ve Gezi olayları sırasında yaptığı toplantılar, sivil toplum kuruluşlarına verilen fonlar bu iddiaya dayanak olarak gösteriliyor. Kavala'nın, Gezi gibi Türkiye geneline yayılan tüm olayları nasıl finanse ettiğine, kime para verdiğine yönelik bir kanıt ise yok. Tek "kanıt", Kavala'nın yaptığı bazı konuşmalarda, gaz maskesi alınması için destek vereceğini söylemesi, poğaça, iskemle, masa alınması gerektiği yönündeki konuşmaları. Ancak bu konuşmaların o dönem Gezi'ye destek veren diğer kişilerin durumundan ne farkı olduğu iddianamede anlatılmadığı gibi, bu başlıklarla sınırlı davranışların nasıl "Gezi'nin finansörü" olmaya yettiği de açıklanmıyor. İddianamede, Kavala'nın herhangi bir para aktarımı, verdiği meblağ vs. gibi bir bilgi de bulunmuyor.
İddianamede yer verilen, Kavala'dan çıkan ve Türkiye'yi "bölünmüş" gösterilen haritanın arıcılık ile ilgili olduğu, arıların lokasyonlarını anlattığı ortaya çıktı. Sanıklardan Çiğdem Mater'in suçlandığı belgeselin hiç çekilmediği anlaşıldı. Sanıklardan Yiğit Aksakoğlu'nun para aldığı söylenen kişinin gerçek patronu olduğu açıklandı. Taksim Dayanışma üyelerine yöneltilen suçlamaların ise daha önce de gündeme geldiği görüldü. Taksim Dayanışma'nın yasal taleplerinin Gezi Parkı ve polislerin soruşturulmasından ibaret olduğu iddianameye de yansıdı, ancak suçlama "hükümeti yıkmaya teşebbüs" olarak açıklandı.
İddianamede, Marovic'in Türkiye'ye yaptığı bazı seyahatler, Mısır'a yaptığı ve Twitter'dan duyurduğu seyahat, bütün suçlamaların kanıtı olarak sunuluyor. Savcılık, bu seyahatlerin tarihlerini, Marovic'in havaalanında çekilen bir fotoğrafını, Mehmet Ali Alabora'nın Mısır seyahati ve Kavala'nın yaptığı bazı seyahatlerin uçak biletleri ve gidiş-dönüş tarihlerini iddianameye koydu. Ancak Marovic'in ne Alabora ne de Kavala ile görüştüğüne dair tek kanıt yok. Birbirlerini tanıdıklarına dair bir belge, konuşma, tanık ifadesi de bulunmuyor. Mısır'a Alabora'nın yaptığı seyahatin Marovic'in bu ülkede bulunduğu döneme denk gelmesi "eğitim aldı" iddiasına dayanak yapılsa da, iki ismin görüştüklerine dair iddianamede tek kanıt da bulunmuyor. İddianamede, Marovic'in Kavala ile yan yana geldiği ya da telefonla görüştüğüne dair de kanıt yok. Ancak bu duruma rağmen, iddianamede, "Eğitim aldıkları, görüştükleri anlaşılmıştır" denilerek, kanıt olmadan değerlendirme yapılıyor. Marovic'in Türkiye'ye yaptığı seyahatlerin büyük bölümünün, başka ülkelere giderken İstanbul'u aktarma amaçlı kullanmasından kaynaklandığı biliniyor. İddianamede en geniş yer ayrılan bölüm, Marovic ve arkadaşlarının 28 Haziran 2013'te Türkiye'ye giriş yapıp Antalya'da bir otele gitmeleri ve 5 Temmuz 2013'te otelden ve Türkiye'den ayrılmaları. İddianamede, bu seyahat, "Gezi'nin en hareketli günleri sürerken yapılan gizli bir toplantı" gibi gösteriliyor. Ancak seyahatin tatil amacı dışında yapıldığına yönelik bir kanıt yok. Bu tarihte ne Alabora ne de Kavala'nın Marovic'le görüştükleri, telefonla konuştukları, yüz yüze geldikleri gibi bir kanıt bulunuyor.
Soruşturma dosyasından çıkan yeni belgeler, Kavala'nın "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçlamasıyla tutuklandığını, ancak suçlamaların içerisinde 15 Temmuz darbe girişiminin de olduğunu gösteriyor. Dosyalardan çıkan belgeler gösterdi ki, Kavala, soruşturmada ABD Konsolosluğu'nda görevli Metin Topuz ile birlikte tutuklanmış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın evrakına göre, 14 Aralık 2018 tarihine kadar Kavala ve Topuz ortak dosyada soruşturuldu. Bu tarihte Kavala'nın dosyası Topuz'unkinden ayrıldı. Gezi olayları ile ilgili aynı dönemde, 2013'te başlatılan soruşturma kapsamında 97 kişinin isminin geçtiği bir soruşturma söz konusuydu. Yeni bilgilere göre, Kavala, zaten isminin de geçtiği bu dosyaya dâhil edildi. Daha sonra 18 Aralık'ta bu dosyadaki -Kavala dâhil- 16 kişinin dosyası da ana dosyadan ayrıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 8 Şubat 2019 tarihli yazısına göre, emniyetten Kavala ile ilgili Gezi Parkı dosyasını ilgilendiren konuşma kayıtları ve kanıtlar istendi. Bu "kanıtlar" dosyaya kondu. Aynı yazıda, Kavala'nın "PKK terör örgütü faaliyetlerini deşifre etmek gerekçesiyle de dinlemeye alındığı" ifadesi yer aldı. İstenen bilgilerin aynı gün gönderilmesinden sadece 11 gün sonra 657 sayfalık iddianame hazırlandı. Bu durum, iddianamenin ağırlıklı olarak eski "kanıtlardan" hazırlandığını da gösteriyor.
İlk duruşma İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 24 Haziran'da görüldü. Bu duruşmada, davanın Kavala ile birlikte iki tutuklu sanığından biri olan Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. İlk iki duruşmada, Kavala ve sanıklar savunmalarını yaptı.
İlk iki duruşmadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu, kararnameyle, 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ni iki heyete ayırdı. Gezi davasına yeni oluşturulan heyet bakmaya başladı. HSK, ilk iki duruşmada Kavala'nın tahliyesi yönünde karşı oy kullanan mahkeme başkanını bu heyete almadı. Hem Kavala hem de Aksakoğlu için "tutukluluğun devamı" yönünde oy kullanan kıdemli üye Ahmet Tarık Çiftçioğlu ise yeni heyette yer aldı. Heyetin başkanlığına ise İstanbul Anadolu Adliyesi hakimlerinden Galip Mehmet Perk getirildi. Birinci heyete İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görev yapan Talip Ergen de atandı. İstanbul Başsavcılığı, örneğine çok rastlanmayan bir görevlendirme yaparak, iddianameyi hazırlayan ve soruşturma sürecini yürüten iki savcıyı, duruşmalarda görevlendirdi. Bu savcılar, Gezi duruşmalarına çıkmaya başladı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kavala'nın başvurusu üzerine verdiği kararda Türkiye'yi ağır biçimde mahkûm etti. Kavala'nın makul şüpheyle tutuklanmadığı, başvurularının süresinde ve etkili biçimde değerlendirilmediği, siyasi nedenlerle cezaevinde tutulduğu gerekçeleriyle Kavala'nın başvurusunu yerinde buldu. Kararda, tutuklamanın asıl amacının insan hakları savunucularını susturmak olduğu vurgusu yapıldı. Kavala'nın derhal tahliye edilmesi gerektiğini karar altına alan AİHM, HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın davasının ardından Türkiye'yi ikinci kez Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. Maddesi'nden mahkum etmiş oldu. Söz konusu madde, tutuklamaların siyasi gerekçelerle yapılmasını içeriyor. Mahkeme, Kavala'nın bireysel başvurusunu reddeden Anayasa Mahkemesi'ni de eleştirerek, başvurunun zamanında ve etkili biçimde değerlendirilmediğine hükmetti.
Hayır. Mahkeme, anayasanın 90. maddesindeki uluslararası sözleşmeler ve sözleşme niteliğindeki mahkeme kararlarının bağlayıcılığı hükmüne rağmen Kavala'yı tahliye etmedi. Aynı dönemde Anayasa Mahkemesi de Mehmet Altan kararında hak ihlali kararlarının yerel mahkemelerce uygulanmamasının yeni bir hak ihlali anlamına geldiğine hükmetti. Buna rağmen mahkeme, bugüne kadar yapılan tüm duruşmalarda Kavala'nın tahliye talebini reddetti. Mahkeme, kararına, zorunluluk olmamasına rağmen AİHM kararının kesinleşmemesini ve kaçma şüphesini gerekçe gösterdi.
Galip Mehmet Perk başkanlığındaki heyet, 8 Ekim 2019'da yapılan üçüncü duruşmada yargılamaya katıldı. Perk, o gün yargılananları yeniden sorguladı. Soruları yöneltirken, Gezi eylemleri için "vandallık" ifadesini kullandı. 24 Aralık'taki duruşmada, ifadeleri Kavala'nın tutuklanmasının nedenlerinden gösterilen eski Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi Murat Papuç, tanık olarak mahkemeye çağrıldı. Pabuç, güvenlik gerekçesiyle duruşmada ifade vermek istemedi. 24 Aralık 2019'da yapılan duruşmaya dinlenilmeyen Papuç, avukatlara haber verilmeden ertesi gün yapılan duruşmada özel olarak dinlendi. Psikiyatri hastası olduğunu kendisi beyan eden, raporları bulunan Pabuç'un ifade tutanağı bazı avukatlara gönderilirken bazılarına iletilmedi. Bir sonraki duruşmada, Twitter'da Perk'in adıyla açılmış hesaptan, Gezi eylemleri sırasında polisin gaz fişeğiyle yaşamını yitiren Berkin Elvan'a "terörist" diyen bir mesajın beğenildiği görüldü. Perk, hesabın hesabın kendisine ait olmadığını söyledi ve duruşmadan bir gün sonra hesap kapandı. Ali İsmail Korkmaz'ı tekmeyle döverek ölümüne neden olan isimlerden polis Mevlüt Saldoğan, davaya "mağdur" sıfatıyla kabul edildi. Aynı duruşmada, avukatların talepleri reddedildi, eleştirilere karşılık savunma hakkını kısıtlayıcı olduğu söylenen uygulamalar sürdürüldü. Reddi hakim talepleri reddedilen avukatlar salondan çıktı. Heyet, buna rağmen avukatların yokluğunda Kavala'nın beyanını aldı.
Savcılık, bütün eleştirilere rağmen Kavala'nın Soros/Otpor/Canvas bağlantısıyla Gezi'yi finanse ettiği, tiyatro oyunu aracılığıyla Mehmet Ali Alabora ve diğer bazı sanıkların uygun ortayı yarattığı tezini, iddianamedeki kanıtlara atıf yaparak tekrarladı. Firari cemaat savcılarının görevde olduğu kanıtların ayıklandığı söylense de o dönemde hazırlanan fezleke ve yapılan dinlemelerle birebir uyumlu iddianame tekrarlandı. Savcılık, Kavala, Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu için anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmak suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis isteminde bulundu. Üç ismin, halen firari olan sanıklar ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçunu işlediğini iddia eden savcılık, sanıklar Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'nin de bu suçun işlenmesine yardımcı oldukları gerekçesiyle 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etti. Savcılık, yurtdışında bulunan sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Memet Ali Alabora ve İnanç Ekmekçi'nin dosyalarının ayrılmasını istedi ancak bu sanıkların da ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen isimlerle aynı eylemlere imza attıklarına işaret etti. Savcı Edip Şahiner imzalı mütalaada AİHM'nin derhal tahliyesini istediği Osman Kavala'nın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep edildi.
AİHM, Kavala'nın başvurusu üzerine Türkiye'yi mahkûm ederken derhal tahliye istedi. AİHM'nin bu kararı, Kavala'nın tutuklanması üzerine yaptığı başvuruya dayanıyor. Mahkemenin, davayı bir an önce bitirerek Kavala'yı hapse mahkum edeceği öne sürülüyor. Böylece AİHM kararının açığa düşeceği ve Kavala'nın "hükümlü" hale gelmesiyle hükümsüz kalacağı iddia ediliyor. Benzer bir biçimde Selahattin Demirtaş'ın davasında da aynı süreç yaşanmıştı. Demirtaş ile ilgili AİHM kararı uygulanmamış, bu sırada istinaf mahkemesi Demirtaş'ın daha önce ceza aldığı davayı onamıştı. Böylece Demirtaş hükümlü hale gelmişti. Yargılandığı mahkeme ise hükümlü hale geldikten sonra AİHM kararı uyarınca tahliye kararı vermişti ancak bu karar sonuç doğurmamıştı. Savcılığın, iki duruşma arasında esas hakkındaki mütalaasını açıklaması, bugün yapılacak duruşmada esas hakkındaki savunmaların alınarak davanın hızla bitirileceği yorumlarına yol açtı. Mevzuata göre, mahkeme, esas hakkındaki savunmaları aldıktan sonra soruşturmanın genişletilmesine yer olmadığına karar verirse, sanıklara son sözlerini soracak ve davayı karara bağlayacak. Bu sürecin de bir sonraki duruşmada tamamlanabileceği belirtiliyor.
© Tüm hakları saklıdır.