İNGİLİZ BASINI
Bugünkü başyazılarından birini Türkiye'ye ayıran Financial Times, Ankara'ya sessiz ve sorumluluk sahibi bir diplomasi yürütme çağırısında bulunuyor.
Financial Times, "Başkan Barack Obama'nın geçen haftaki Türkiye ziyareti, ülkenin uluslararası alanda giderek artan nüfuzuna şık bir övgüydü." diyerek söze başlıyor.
Ardından da Obama'nın bu ziyarette Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine verdiği desteği ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkzoy ile Almanya Başbakanı Merkel'den gelen itirazları hatırlatıyor.
"Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi ile ilgili bu tür şüpheler üzüntü verici. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen hafta Financial Times'A verdiği mülakatta da hatırlattığı gibi, Türkiye Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başlamış durumda. Üyeliğin gerçekleşmesi için gerekli siyasi reformlara da devam ediyor."
"Türkiye bu konuda cesaretlendirilmelidir. Avrupa Birliği üyelik süreci, ülkede siyasi istikrarın en önemli garantilerindendir. Bu, İslam ile Batı arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine de yardımcı olmaktadır."
Bu noktada, "Ancak" diyor Financial Times ve Türk hükümetine şu eleştirilerde bulunuyor:
"Türk hükümeti dünya sahnesinde gereksizce fevri bir üslup kullanarak kendisine zarar veriyor. Türkiye Afganistan ve Irak'ın istikrara kavuşmasında yapıcı bir rol oynuyor olabilir. Ancak Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Anders Fogh Rasmussen'in genel sekreterlik adaylığına tek başına karşı çıkarak, NATO zirvesini az daha karaya oturtacaktı."
"Zirve, bu türden küçük bir gösteriyi kaldıramayacak kadar önemli bir sahneydi ve bu da Türkiye'nin uluslararası imajına zarar verdi."
Financial Times'ın bu eleştirilerini, şu tavsiyeler takip ediyor:
"Türkiye bunun yerine, sessiz ve sorumluluk sahibi bir diplomasi yürütmeli. Önümüzdeki birkaç ay iki büyük sınava gebe. Birincisi Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve 1993'te Azerbaycan'a destek için kapatılan sınırın yeniden açılması."
"İkincisi ise, Avrupa Birliği ve NATO içinde karar alma süreçlerini tıkayan Kıbrıs sorununda Yunanistan ile bir anlaşmaya varılması. Eğer Türkiye bu konularda devlet adamlığı sergileyebilirse, Avrupa Birliği'ne kabul edilme şansını ciddi oranda arttıracaktır."
Ilısu Barajı yeniden tartışma konusu
Times gazetesi İngiltere'de parlamento gündemine gelen yeni bir yasanın yarattığı tartışmayı aktarıyor okuyucalarına.
Yeni Sanayi ve İhracat Yasası'na göre, yurt dışında yatırım yapacak İngiliz şirketlerinin, hazine garantisi alabilmek için artık insan hakları ve çevre konusundaki duyarlılıklarını kanıtlamaları gerekmeyecek.
Gazete mevcut yasa uyarınca İngiliz şirketlerinin insan hakları ve çevre açısından tartışmalı bulunan yurt dışı projelerden çekilmek zorunda kaldığını hatırlatıyor ve Türkiye'deki Ilısu Barajı'nı örnek gösteriyor.
"Türk hükümetinin on binlerce Kürt'ü yerlerinden edecek, köyleri haritadan silecek ve antik arkeolojik alanları sular altında bırakacak bir baraj inşa etme planının, insan hakları gruplarının dikkatini çekeceğine şüphe yoktu. Ancak 1990'ların sonunda İşçi Partisi hükümetinin, vergi mükelleflerinin 200 milyon sterliniyle projeyi sigortalama kararının ardından, Ilısu Barajı projesi İngiltere'de büyük bir siyasi sorun haline geldi."
"Hükümet sonunda çevreci grupların baskısıyla, ihracat kredisi garantisi alacak tüm şirketlerin çevresel etki değerlendirmesine tabi tutulması şartını getirdi. Kısa süre sonra Ticaret ve Sanayi Bakanı Stephen Byers, projeye ihracat kredisi vermeye istekli olduğunu duyurdu."
"İki yıl süren protestoların ardından, barajı inşa edecek konsorsiyumun kilit önemdeki ortaklarından İngiliz şirketi Balfour Beatty projeden çekildiğini duyurdu. Ancak Türk hükümeti ısrarlı davrandı ve Almanya, Avusturya ve İsviçre'nin desteğiyle 2006 Ağustos'un da inşaata başlandı."
"Ne var ki geçen Eylül'de, Türkiye'nin çevresel ve sosyal standartlara uymadığını savunarak Almanlar da çekildi ve projenin geleceği bir kez daha belirsiz hale geldi."
Uyanış Konseyleri endişeli
Independent eski Baasçı ve El Kaide üyelerinden oluşan ve Sünni direnişin kırılmasında önemli rol oynayan Uyanış Konseyleri adlı grupların, Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkeden çekilmesiyle hedef haline geleceğini yazıyor.
"Saddam Hüseyin devrildiğinde herşeylerini kaybetmişlerdi. Ancak Amerika Birleşik Devletleri tarafından El Kaide'ye karşı savaşmaları için maaşa bağlandıklarında tekrar güçlendiler. Şimdiyse Amerikan askerleri ülkeyi terk etmeye hazırlanırken, Sünni Araplardan oluşan ve ülkedeki kırılgan huzuru yerleştirmeye yardımcı olan bu güç, geleceklerinden birkez daha endişe duyuyor."
"Hafta sonu yaşananlar kaygılarında ne kadar haklı olduklarını gösteriyordu. Bir intihar saldırganı, bu güçten 13 kişi öldürdü."
"Bundan sonra tekrar taraf değiştirmeleri de kolay değil. Üyesi oldukları Sünni topluluk büyük oranda güç kaybetti. Irak nüfusunun yüzde 20'sini oluşturuyorlar. Şiiler ise yüzde 60'ını."
"Etnik temizliğin bir sonucu olarak, Bağdat artık nedereyse tamamen Şiilerden oluşuyor. Ürdün ve Suriye'ye kaçan Sünnilerin de çoğu geri dönmedi. Geri dönenler ise eski evlerine değil, farklı bölgelere dağıldılar." (BBC Türkçe)