İtalyan gazetesi La Stampa, Ukrayna krizi kapsamında ABD Başkanı Barack Obama’nın Moskova ile açık bir kavgaya düşmekten çekindiğini yazdığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“ABD Başkanı yavaş tepki veriyor, çünkü askerî bir opsiyonu olmadığını kendisi de biliyor. Ancak kendini heyecana kaptırarak Kiev’i de işgal edebilecek bir Vladimir Putin, tıpkı 1962 yılında Sovyetler’in Küba’daki nükleer silâhları nedeniyle John. F. Kennedy’nin yaşadığı trajik saatlerin bir benzerini Başkan Obama’nın da yaşamasına meydan verebilir. Yani Beyaz Saray Putin’i kışkırtmaktan geri duracaktır. Washington’ın asıl hesabı, Kırım’da yaşayan Rusların vereceği oylardan sonra ve tanklar kapıya dayanır korkusuyla Avrupa’ya çok daha fazla eğilimli bir Ukrayna’nın geriye kalmasıdır. Washington ayrıca, saldırgan Çar Putin’in diğer bazı ülkeleri de ABD’ye yakınlaştırmasını umut etmekte.”
Oslo’da yayımlanan Norveç’in sosyal demokrat eğilimli gazetesi Dagsavisen'in “Ukrayna'daki yeni sağcı güçler halkta heyecan yaratıyor" başlıklı yorumunda sağ popülist Swoboda (Özgürlük) Partisi mercek altına alınıyor:
“Faşistler, nasyonal sosyalistler, aşırı milliyetçiler, ırkçılar, Yahudi karşıtları… Onlara hangi etiketi yapıştırdığımız çok önemli değil. Asıl önemli olan Ukrayna’daki yeni sağcı güçlerin şimdi ne yapacakları. Ancak şu anda bulundukları konumlara ulaşmak için yaptıkları ve üzerinde rahatça durdukları tarihî platform, Batı'nın lokmasının boğazına düğümlenmesine neden olmuş olmalı! Swoboda Partisi şok edici bir hamle ile ülkenin yönetimine gelmeyi başardı. Swoboda 2007 parlamento seçimlerinde oyların yüzde 0,7’sini almıştı ve önemsiz bir parti olarak görülüyordu. Bundan beş yıl sonra oyunu yüzde 10,5’a yükseltti. Kiev ve Kırım’daki krizler partiye puan ve konum kazandırdı. Peki acaba parti şimdi hangi yolu izleyecek? Eskilere dönüş mü yapacak, yoksa yapıcı bir gelecek için mi çalışacak?”
Strasbourg’ta yayımlanan Dernieres Nouvelles d'Alsace adlı gazete yorumunda, protesto eylemlerinin başlamasının üçüncü yılında Suriye'deki durumu analiz ediyor:
“Ukrayna krizi, insanda vahşet görüntüleri uyandıran bir yıldönümünü arka plana düşürmemelidir. Bu hafta Suriye’deki anlaşmazlığın başlamasının üçüncü yılına girilmiş bulunuluyor. 140 bin’den fazla ölü, 9 milyon mülteci ve duruma akıl erdiremeyen 5 milyon çocuk… Suriye’ye gitmeyi göze alan muhabirler kaçırılma tehdidi ile karşı karşıya olduklarından bölgeden çok fazla röportaj gelmiyor. İç savaş uzadıkça, hukuk devleti yanlısı olanların sayısı giderek azalıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Barack Obama ise o bölgeye bakmıyor. Biri, oradakileri önemsemediğinden, diğeri gücü yetmediğinden … .”
Lüksemburg’da yayımlanan Luxemburger Wort gazetesinin yorumu da Suriye’ye odaklı.
“Suriye’deki iç savaşın vahşeti konusunda hâlâ şüphe içinde olanlara, Unicef’in yayımladığı Suriyeli çocuk ve gençlerin durumuna ilişkin raporunu okumalarını tavsiye ederiz. BM Güvenlik Konseyi üyesi Lüksemburg'un Konsey nezdinde Suriye’deki sivil halka ulaşılması, bunların korunması ve acılarının dindirilmesi için bulunduğu girişim sembolik gibi görülse de yine de önemli bir katkıdır. Tabii bu başarılı girişime rağmen Suriye’de cinayetler ve ölümler azalmadan devam ediyor. Ve uluslararası topluluk bu anlaşmazlığı büyük ölçüde eli kolu bağlı seyrediyor. Bu ise özü itibarıyla iki devletin, Rusya’nın ve Çin’in vetosundan kaynaklanıyor.”