Gezi Parkı direnişinde 8. güne girilirken köşe yazarları durum değerlendirmesi yaptı.
Star'dan Fehmi Koru, Sedat Laçiner; Cumhuriyet'ten Bekir Coşkun; Vatan'dan Ruşen Çakır, Mustafa Mutlu; Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, Ali Bayramoğlu; Zaman'dan Mümtazer Türköne, Bülent Korucu, Şahin Alpay; Hürriyet'ten Ahmet Hakan ve Milli Gazete'den Mehmet Şevki Eygi'nin yazıları şöyle:
Fehmi Koru – Star
Ok yaydan çıktı, ama kim çıkardı oku yaydan?
İktidar partisinin yıllarca savunduğu ve başarılı örneklerini zaman zaman verdiği ‘katılımcı demokrasi’nin de gereği zaten bu değil midir? “Sizin iyiliğinizi düşünüp kararı ben veriyorum, uyun” demek de bir yöntem; ancak bugünün insanları “Bizi de ilgilendiren konularda karar vermeden önce bizimle danışılmalı” diye düşünüyor. Bunda ne mahzur var?
Danış, yine doğru olduğuna inandığını yap; ama önce mutlaka danış...
Uzun yılların gözlemine dayanan bir tespitim var: Bireyleri hareketli bir kitle haline dönüştürmek ve sokağa dökmek kolaydır da sokağa çıkmış kitleleri yeniden evlerine döndürmek bayağı zordur; meydana gitmese, gidemese bile aklı orada olacaktır. Bir kere o insanların neden sokağa çıktığını anlayacak ve endişelerini ortadan kaldıracaksınız; sonra da endişelerinin depreşmesini önleyecek tarzda davranacaksınız. Söylem ve davranışınız birbiriyle uyumlu olacak.
Başbakan Erdoğanbunu anlayacak ve gereğini yapacak bir insan; sokaklara taşanlar ona oy vermemiş olsalar da, ilham kaynakları, Tayyip Bey’in bizzat kendisi çünkü.
‘Eski Türkiye’nin ölçüleriyle ‘yeni Türkiye’ yönetilemez.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Sedat Laçiner – Star
Türk baharı yaratma çabası
Sorun ağaç değil
Gösterilerde gerekçe olarak ‘sökülen ağaçlar’ gösterilse de olayın çevre ile zerre ilgisi yoktur. Mesele Hükümet karşıtı gruplarda biriken ve patlama noktasına gelen kendisini ifade edememe duygusudur. Ne yazık ki bu tepkide haklılık payı da vardır. Hükümet, artık ‘kendisini seçenlerin hükümeti’ olduğu söylemini terk etmelidir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bekir Coşkun – Cumhuriyet
Medya
Bu olanlardan en az iktidar kadar sorumlusun medya...
Üç maymun oluşun...
Yalakalığın...
İkiyüzlülüğün...
Gidip iktidarın yanaşması olman yüzünden, giderek daralan yüreklerin meydanlarda patlamasıdır bu olanlar...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ruşen Çakır – Vatan
Son 10 yılın en büyük krizi
İçinden geçtiğimiz sürecin önemi, son 10 yılda siyasi istikrarın belki de ilk kez bu kadar risk altında olmasıdır. Ancak Başbakan bu gerçeği ya görmüyor ya da görmek istemiyor. Bir yandan “herkesin başbakanıyım” deyip diğer yandan sokağa dökülen insanları “aşırı uç”, “çapulcu” gibi yaftalarla aşağılıyor, iç ve dış bazı (belirsiz) odakların basit birer piyonu olarak göstermeye çalışıyor. Onun bu yangına körükle giden tutumu, devlet içinde, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere, ortamı yumuşatmak isteyen isimlerin çabalarını da büyük ölçüde etkisizleştiriyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
İbrahim Karagül – Yeni Şafak
Taksim, mezhep, kardeş kavgası..
Bazı gazeteciler militanlaştı, örgüt yönetir oldu. Bazı sanatçılar ellerinden gelse bütün İstanbul'u ateşe verecek hale geldi. Atılan adımların, söylenen sözlerin sokaklarda nasıl yankılandığını, Türkiye genelinde nasıl bir infiale neden olacağını düşünen neredeyse kalmadı.
Yarın insanlar sokakta birbirini öldürmeye başlarsa bu insanlar sorumluluğu nasıl kaldıracak, kimse bunu sormuyor. Olay, gidişat oraya doğru, görmüyor musunuz?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mümtazer Türköne - Zaman
Öfke yönetimi
Bu hesap doğru okunmalı. Başbakan toplumu kutuplaştırıyor. Suadiye örneği ile “Yıllar boyu bu ülkede ezilenler bizim gibiler oldu” diyerek “biz ve siz” dikotomisi oluşturuyor. Sessiz çoğunluğu devreye sokuyor ve protestocuların karşısına yerleştiriyor ve dengeyi kuruyor. “Başbakan, sadece kendisine oy verenlerin değil bu ülkenin tamamının başbakanı değil mi?” diye itiraz etme hakkınız elbette var.
Başbakan öfkeyi, inatlaşmayı ve kutuplaştırmayı bir siyaset tekniği olarak kullanıyor. Doğru mu? Yanlış. Başarılı mı? Evet.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ahmet Hakan – Hürriyet
Kimse anlatamıyor bari ben anlatayım
Merak buyurma “usta”, rahat ol. Böyle muhalefet partileri olduğu müddetçe sittin sene de geçse, sandıkta yine sen çıkarsın.
Sorun yok:
İhaleleri yine sen vereceksin. Köprüleri yine sen yapacaksın. Meydanları yine sen tanzim edeceksin. Yasaları yine sen çıkaracaksın. Eşsiz mimari bilginle anıtları yine sen dikeceksin. Milletvekillerini yine sen seçeceksin. Medyayı yine sen yönlendireceksin. İşadamlarını arayıp yine sen hesap soracaksın. Kararları yine sen vereceksin.
Önce bir rahat ol ve derin bir nefes al.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bülent Korucu – Zaman
Taksim’den arta kalanlar
‘İnsanın en zayıf anı, kendini yenilmez zannettiği zamandır’ diye bir söz var. Yenilmezlik duygusu, rakibi analiz etmeyi ve hamleleri üzerine düşünmeyi engeller. AK Parti hükümeti, biraz bu duyguya kapıldı. İktidar değil, sadece siyasî parti olsa umursamayabilirdik. Hataların faturasını millet ödeyeceği için uyarmak zorundayız. Aynı çukura muhalefetin düşme ihtimali de yüksek. Hükümeti yıkabilecekleri, devrim yapabilecekleri zehabına kapılıyorlar. Oysa Türkiye, ne Tunus ne de Mısır. Zamana yayılan ve şiddeti dışlayan çizgiyi yakalayabilseler daha yıpratıcı ve sonuç alıcı olurlardı. İki günde hükümeti devirebilme ham hayali ve halka zarar veren şiddet, balonun havasını boşalttı. Ancak bundan hareketle AK Parti’nin oy oranı yüzde 60’lara çıkıyor diye gaz verenler de doğru yapmıyor. AK Parti bir kitle partisi, ideolojik hareket değil. Yüzde 50’ye kemik oy denilemez. Kaos ve onun tetikleyeceği ekonomik kayıplar merkez seçmenini ürkütür. Gerilim merkezdeki seçmenin kâbusudur. Şu anda en tehlikeli gaz, hükümete bu yönde verilecek gazdır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Şahin Alpay – Zaman
Bu germe ve kutuplaştırma hayra alamet değil
AKP’nin sorumlu isimlerinin artık seslerini yükseltip, yorgunluk işaretleri veren Başbakan’ı toplumu germekten, kutuplaştırmaktan kaçınması gerektiği konusunda uyarmak zorunda. En büyük tehlike, barış sürecini akamete uğratma, askerî vesayeti geri getirme çabasında olan çevrelerin, iktidarın keyfileşme ve otoriterleşme eğilimlerini fırsat bilmeleri. Anlaşılmaz olan, Sayın Başbakan’ın büyük bir iç barış inisiyatifine öncülük ederken, barış sürecinin dostlarını olabildiğince birleştirme, düşmanlarını olabildiğince tecrit politikası uygulaması gerekirken, bunun tam tersini yapıyor olması. Hayret doğrusu.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mustafa Mutlu – Vatan
Günde 747 bin ağaç!
Lütfen elinize cep telefonunuzu alın ve hesap makinesi işlevini açın... Çünkü birlikte bazı işlemler yapacağız...
Hazırsanız başlayalım:
11 yılda kaç gün var?
Çarpın 365’i 11’le... 4 bin 015 buldunuz değil mi? Şimdi 3 milyarı, 4 bin 015’e bölün:
747 bin 198!
Bu 747 bin 198 ne biliyor musunuz?
Başbakan’ın “resmi” açıklamasına göre, AKP iktidarının 11 yıl boyunca bir günde diktiği ağaç miktarı!
Yani “ağaç dikme” faaliyetinin; yılın 365 günü sürdüğünü, hiç “tatil” yapılmadığını varsaysak bile ortaya çıkan sonuç bu!
11 yıl boyunca, her gün dikilen 747 bin 198 ağaç!
Yolsuzluk mu var?
Eminim ki Başbakan, kendisine verilen bilgileri söylüyor!
Hatta Maliye Bakanı Yardımcısı‘nın verdiği 4.5 milyar rakamını inandırıcı bulmamış olmalı ki; indirime gidiyor ve sayıyı 3 milyar ağaca çekiyor...
İyi de matematik bilimi ortadayken; böyle bir “imkânsız” nasıl başarıldı!
Bir günde ve 11 yıl boyunca her gün 747 bin 198 ağaç nereye, nasıl dikildi?
Bu ağaçların türleri ne? Nerede, ne zaman yetiştiriliyor?
Ve en önemli soru:
Bugüne kadar bu işe harcanan paranın miktarı ne?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak
Büyüyen çığ ve Taksim'in neresindeyiz?
Eylemlerin hedefinde siyasi iktidar var.
Ne var ki kendi ayağına ateş eden yine siyasi iktidar…
Zira bu krizi üreten, daha doğrusu tetiği çeken, dilde ve tavırda 'meşruiyet eksikliği' meselesi üzerinden hükümet ve başbakandır.
Şimdi dindirecek olan da her şeyden önce üslup değişikliğiyle O'dur…
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mehmet Şevki Eygi – Milli Gazete
Bunlar darbe denemeleridir
Son olup bitenler birkaç ağacın kesilmesini, bir parka tarihî eski bir binanın yapılmak istenmesini protesto hareketi değildir; seçimle gelmiş iktidarı sokak kargaşaları ile devirme ve ülkeyi yeni bir darbe felaketine uğratmak denemesidir.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız