‘Eylül’ün Kadın Yüzleri’ belgeselinde, 12 Eylül döneminde gördüğü işkencelerin ruhunda derin yaralar açtığını belirten Gültan Kışanak, “Hâlâ vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum” dedi. Kışanak, “Biz Türkiye’deki diğer insanlar gibi darbe olduğunu TRT’den öğrenmedik. Diyarbakır Cezaevi’nde dayak yiyerek öğrendik” diye konuştu.
Milliyet gazetesinden Damla Yur'un haberine göre, Kışanak, "Cezaevi Müdürü Yüzbaşı Esat Oktay bana 6 ay boyunca köpeği Jo’nun kaldığı kulübede ‘Ben Kürt değilim Türk’üm’ demediğim için hücre cezası verdi" dedi.
Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, 12 Eylül döneminde Diyarbakır 5 Nolu cezaevi’ndeki işkencenin ayrıntılarını ilk kez ‘Eylül’ün Kadın Yüzleri’ belgeselinde anlattı.
Yönetmen Ayşe Ayben Altunç, 12 Eylül darbe döneminde Diyarbakır Cezaevi’deki kadın tutukluların yaşadıklarını beyazperdeye taşıdı. ‘Eylül’ün Kadın Yüzleri’ adlı belgeselde 32 kadının gördüğü insanlık dışı muamelelerin anlatıldığı bölümlerde, kadınların yaşadıklarını 34 yıl sonra bile anlatırken güçlük çekip zaman zaman ‘Kesebilir miyiz?’ demeleri dikkat çekti.
Belgeselin en önemli sürprizi ise Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ndeki 2 yıllık zorlu hapis sürecini tüm ayrıntılarıyla ilk kez anlatmasıydı. 12 Eylül sabahını, “Biz Türkiye’deki diğer insanlar gibi darbe olduğunu TRT’den öğrenmedik. Diyarbakır Cezaevi’nde dayak yiyerek öğrendik” sözleriyle tanımlayan Kışanak şöyle devam etti: “Çok dayak yedik. Mazgallardan izlenirdik. Mahremiyet diye bir şey yoktu. Şak diye kapı açılır Esat Oktay (Cezaevi Müdürü Yüzbaşı) köpeği ile beraber içeri girerdi. Saatlerce bağırırdı, ‘Burası kadın koğuşu burası bizim namusumuz’ diye. Esat Oktay bana 6 ay boyunca köpeği Jo’nun kaldığı kulübede ‘Ben Kürt değilim Türk’üm’ demediğim için hücre cezası verdi. Yaşadıklarım ruhumun derinliklerinde derin yaralar açtı. Hâlâ vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum. Ayak bileklerimde söndürülen sigaraların izleri, falaka izleri hâlâ duruyor.”
‘Düriye Ana 2 yıl konuşmadı’
Kışanak, aynı koğuşta kaldığı Düriye isimli yaşlı bir tutuklu kadının yaşadıklarına ilişkin de şunları anlattı: “Düriye Ana Türkçe bilmediği ve Kürtçe konuştuğu için onu yanındaki tutsakla beraber döverlerdi. Sonra da ‘Düriye Ana’ya 1 haftada Türkçe öğreteceksin’ derlerdi. 1 haftada öğretmek imkansız olduğu için öğretemediğimizden bir daha döverlerdi. Düriye Ana 2 yıl konuşamadı. Sayımlarda Düriye Ana’nın yanında olanı da döverlerdi. Biz de Düriye Ana’nın sayıma kalkmamasını önerdik ama kabul edilmedi. Bunun üzerine her gün sırayla birimiz Düriye Ana’nın yanında durduk. Böylece hepimiz sırayla dayak yemiş olduk.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir televizyon programında Kışanak’ın yaşadıklarına ilişkin şunları söylemişti: “Ben bir BDP’li kadın milletvekiline çok kızıyordum, çok beddua ediyordum. Onunla ilgili bir hatırayı dinledim artık kızmıyorum. Çünkü 17 yaşındaki bir genç kızken Diyarbakır Cezaevi’nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım.”
Kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar
12 Eylül’ün tanığı ve mağduru 32 kadının anlatımlarında yer alan bazı ifadeler şöyle:
- “Elektrik dâhil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi.”
- “Tecavüz ettikleri kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar.”
- “Kocasının yanına getirdiler kadını, sordular ‘Kim bunun kocası’ ardından da ‘Şimdi tecavüz etmeye götürüyoruz’ dediler.”
- “Etekleri başlarımıza geçiriyor, altımızın çıplak olmasını sağlıyor, ‘gez’ diyorlardı.”
- “Sütyenlerimize elektrik veriyorlardı.”
- “Banyodan çıkıp bornozla karşımıza gelirler ve bize baka baka mastürbasyon yaparlardı.”
- “En büyük işkence başka kadınların çığlıklarını dinlemekti”
- “11 yaşında ikiz oğulları olan arkadaşımızın, oğullarına işkence yapıp sesini ona dinletmişlerdi.”
- “Lağım sularının içine zorla kadınları soktular.”
- “Serbest bırakıldım ve eve gittim. Beni yıllarca görmeyen annemin bana ilk dediği şey, ‘Bunca yıl ,neredeydin?’ olup, kızlık muayenesine götürdü.”