Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı François
Hollande, Rusya lideri Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Petro
Poroşenko'nun Ukrayna krizine çözüm bulabilmek için Minsk’te biraraya
gelmesi planlanıyor. Koblenz kentinde yayımlanan Rhein-Zeitung Ukrayna
krizi konusunda şu görüşleri dile getiriyor:
“Başbakan Merkel Ukrayna’da krize askerî bir çözüm görmüyor. Amerikan
Başkanı da durumu benzer bir biçimde değerlendiriyor, ancak güçler dengesi
konusunda hayale kapılmıyor ve Ukrayna Ordusu tamamen silahlandırılmış
olsa bile ayrılıkçı asilerin arkasında tüm gücüyle duran Rusya’ya karşı
koyamayacağını biliyor. Ne var ki Merkel’den farklı olarak, durum böyle diye
Kiev’e silah yardımı yapmanın yanlış adım olacağı sonucunu da çıkartmıyor.
Başkan Obama, sırtında sadece iç politik baskılar olduğu için de böyle
davranmıyor. Tabii ki Cumhuriyetçi şahinler şu sıralarda Washington’da
politikaları belirliyorlar, ama bu durum Obama’yı böyle davranmaya
zorlamıyor. Obama aslında tüm dünya kamuoyunun gözleri önünde
Ukrayna’ya silah sevkiyatı yapabilecekleri yönündeki senaryoyu açıklamaya
mecbur değildi. Ama buna rağmen bunu yapmışsa, isteyerek yapmış demektir.
Zira Putin ile giriştiği sinir harbinde elinde yeni bir koz olmasını ümit
ediyor.”
Pforzheimer Zeitung’un aynı konudaki yorumunda da, Ukrayna
anlaşmazlığında söz konusu olanın Ukrayna’nın doğusundan çok, Rusya ile
ABD arasındaki ilişkiler olduğunun son dönemde iyice su yüzüne çıktığı
belirtiliyor. Yorumun devamında şu görüşler yer alıyor:
“Karşılıklı suçlamalar, tehditler, Soğuk Savaş döneminin en soğuk günlerini
anımsatıyor. ABD’deki muhafazakar çevreler barışa götürebilecek diplomatik
tüm yolların kullanılmasından yana olanlara bile öfkeleniyorlar. Eski başkan
adaylarından John McCain ve onun gibilerin savaş naraları da, bu haydutlar
filminde iyi ve kötü rollerin sık sık pozisyon değiştirdiğini gözler önüne
seriyor. Obama’nın buna daha ne kadar tahammül edeceği bilinmez. Eğer
Putin inatçı tavrını devam ettirmeyi başarırsa, o zaman çok kötü şeylerin
olması işten bile değil. Minsk’te barışa giden yolun önü açılabilir; tabii
faciaya giden yolun da… .”
Konu değiştiriyoruz… Münih’te
yayımlanan Münchner Merkur gazetesi bir
kez daha Yunanistan'a ilişkin son derece eleştirel
görüşleri yorum sütununa
taşımış:
“Atina’nın Başbakanı Tsipras sıkça ve ayinsel bir tarzda ‘Yunanistan’ın
onuru’ndan bahsediyor ve bu onuru Avrupalı vergi mükelleflerinin
ödentileriyle kurtaracağını söylüyor. Tspiras gerçekten de ulusal onuru bir
çırpıda yeniden tesis edebilir. Sadece Euro Bölgesi'nden çıktığını açıklaması
yeterli. Öylesi bir durumda Atina’nın Troyka’nın buyruklarına baş eğmesi
gerekmez, uluslararası yatırımcılar da Hellas’da istihdam yaratmak üzere
kuyruğa girerler. Eski Amerikan Merkez Bankası Başkanı Greenspan tam
üzerine bastı ve dedi ki, ‘Euro Bölgesi’nin Yunanistan’a ihtiyacı yok,
Yunanlar da zaten euro ile ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Durum
böyleyken Yunanistan dilenerek Avrupa’yı bezdiriyor, Avrupa ise
Yunanistan’ı aşağıladığını iyiden iyiye belli ediyor. Bu yakışık almaz oyunun
artık sona erdirilme zamanı gelmiştir.”
Nürnberger Zeitung ise “Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever
Avrupalılar” adındaki oluşum, kısa adıyla Pegida’nın Almanya’da bir anda
ortadan yok olmasına ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Pegida’nın ayağa kalkacak gücü kalmadı. Kathrin Oertel liderliğindeki
oluşum bölünerek dağıldı. Lutz Bachmann liderliğindeki orijinal Pegida ise
gittikçe daha fazla sağa kaymakta. Ne var ki bu adamın bir ay önce seferber
ettiği kitleler ve bu kitlelerin poretesto gösterilerine katılma gerekçeleri uçup
gitmedi! Bachmann’ın yıldırım hızıyla gelişen ve birdenbire yok olan hareketi
bir alarm sinyali niteliğinde. Ama korkulan o ki, parlamentodaki yerleşik
siyasi partiler bu hareketin ortaya çıkış nedenlerini araştırmayacaklar, sadece
oluşumun -şimdilik- ortadan kalkmasına sevinecekler.”