Muhafazakâr İngiliz gazetesi The Times, Türkiye'de yerel seçimlere 20 gün kala Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın perspektiflerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 10 yıldan bu yana ilk kez bir seçim kaybedebilir. Böyle bir sonuç Türkiye ve komşuları için iyi olur. Erdoğan İstanbul’daki barışçıl göstericilere karşı şiddet uyguladı, Boğaz’daki bir köprünün inşaatı kapsamında milyon dolarlık bir yolsuzluk iddiası ile ilişkilendirildi ve son olarak da rejim karşıtlarının kendisine karşı suçlamalar yönelttikleri gerekçesi ile sosyal paylaşım sitesi Facebook ile video paylaşım platformu YouTube’a erişimi engelleme tehdidinde bulundu. Dünyevi eğilimli yandaşları ona öfkeli. Bu ay yapılacak yerel seçimlerde bu öfkeyi sandığa yansıtabilirler. Eğer Erdoğan İstanbul’daki seçmen potansiyelini kaybedecek olursa, bu ona hak ettiği tokadın indirilmesi anlamına gelecektir.”
Muhafazakâr Fransız gazetesi Le Figaro'nun yorumu da eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin adının karıştığı yolsuzluk skandalı kapsamında kaleme alınmış:
“Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy büyük çaplı bir takibat altında. Hakkında asılsız suçlamalar ortaya çıkıyor, bunların yerini diğer suçlamalar alıyor ancak onlar da somut birtakım gerekçelere dayanmıyor. Öyle ki, sanki Sarkozy sadece bir şüphe örtüsü içine sarmalanmak isteniyormuş gibi bir durum var. Çamur at, izi kalsın, bu her zaman işe yarayan bir yöntem. Yani bir kişi haksız olarak suçlansa bile üzerinde hep bir şüphe kalıyor. İnsan kendisine şu soruyu sormadan edemiyor: Solcular yargıçların bağımsız bir biçimde soruşturma yürüttükleri üzerine yemin etseler bile, acaba ‘görünmeyen bir el’ yargıçların işini etkiliyor mu?
Kuzey Kore bandıralı bir petrol tankeri Libya'nın Sidra limanında ayrılıkçı güçler tarafından ele geçirilmiş ve merkezî Libya hükümeti tankeri havadan bombalayacakları tehdidinde bulunmuştu. Avusturya gazetesi Der Standard, “Libya Somalileşme Tehdidi Altında” başlıklı yorumunda gelişmeleri şöyle değerlendiriyor:
“Libya'daki güvenlik durumu ne kadar kötü olursa olsun petrol ticareti merkezî hükümetin elinde kalan tek şeydi. Buradan elde ettiği gelirle milislere para ödüyor ve onların başka yerlere savrulmasını önlüyordu. Şimdi buradaki tekel konumunu da kaybettiği anda Libya bitmiş olacaktır. Ülke karar kavşağında. Ancak geçici hükümet o kadar meşruiyet krizi içinde ki ülkenin ‘Somalileşmesi’ tüm çıplaklığı ile ortada. Yakında Libya’nın içinden değil, sadece dışarıdan destek alan birtakım siyasî kurumların ortaya çıkması mümkün. O zaman da Libya nihaî olarak yerel milislerin ve çıkar gruplarının kontrolüne geçmiş olacak. Bunlar ise belki kontrolleri altındaki bölgelerde kısmen asayişi sağlayabilecekler ancak bunu merkezî devlet ile işbirliği içinde değil, kendilerini daha fazla izole etmek suretiyle yapacaklar.”
Strasbourg’da yayımlanan Fransız gazetesi Les Dernieres Nouvelles d'Alsace’ın “Ukrayna Krizi ve Batı” başlıklı yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“Kırım’da 30 bin asker konuşlandıran Vladimir Putin’in pes etmesi aptalca olurdu. Putin sadece kaşlarını şöyle bir yukarı kaldıracak olsa, Amerikalılar ve Avrupalılar hemen gözlerini kapatıveriyorlar. Görüntü böyle ama durum aslında biraz daha karışık. Kimse savaş istemiyor ama herkes savunma malzemelerini satmaktan da geri kalmıyor. Fransa’nın da bu yöndeki eleştirileri sineye çekmesi lâzım. Gelecek ay daha önce imzalanmış bir sözleşme uyarınca Rusya'ya savaş gemilerinin sevkiyatı için Rus uzamanlar Fransa'ya bekleniyor. Doğalgaz konusu da basit bir sorun değil. Avrupalılar doğalgaz ihtiyaçlarının üçte birinin Rusya tarafından karşılandığını unutmuyor. Ama öte yandan da Putin ülkesi ekonomisinin bu sevkiyatlara bağlı olduğunu iyi biliyor.”