T24 - Ankara Barosu avukatlarından Sedat Vural, yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 102. maddesi ile tutukluluk üst sınırını 10 yıl olarak belirleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararının uygulamasının tedbiren durdurulması istemiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu.
Vural'ın, AİHM'e sunduğu dilekçede, 31 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 102. maddesi ve 3 Ocak 2011 tarihli Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, tutukluluk süresini 10 yıl olarak belirleyen kararının, iç hukuk yönünden kesinleşmiş bir yasa ve üst yargı içtihadı niteliğinde olması nedeniyle; iç hukuk yolları tükendiğinden AİHM'e başvuruda bulunulduğu kaydedildi.
AİHM'in, söz konusu yasa maddesi ve Yargıtay kararının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5, 6. ve 14. maddelerine aykırılık olarak değerlendirilerek hüküm kurulması talep edilen dilekçede, bunların, hukuka, Anayasa'ya, yasalara ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hükümleri ve Anayasa Mahkemesi ile AİHM'in istikrar kazanmış kararlarına aykırılık yanında, devlete güven anlayışına da aykırılık teşkil ettikleri savunuldu.
''Potansiyel mağdurum"
İtiraza konu Yasa ve Yargıtay kararı karşısında ''potansiyel mağdur'' olduğunu ileri süren Vural, dilekçesinde, şu görüşlere yer verdi:
''Benim konumum, sayın mahkemenizin yaptığı potansiyel mağdur koşullarına aynen uymaktadır. Şöyle ki; ülkemize özgü otoriter siyasal ve özel yetkili olağanüstü yargısal uygulamalara bağlı tarihsel tutuklama geleneği karşısında, ülkemizin en önemli toplumsal davalarını açan bir hukukçu ve mevcut sisteme muhalif bir sosyalist aydın olarak tutuklanma gerçeği ile her an karşı karşıya kalacağım (ki bu zamana kadarki uygulamalarda görüleceği üzere) hiç de olanaksız değildir. Böyle bir yasa ve üst yargı kararı ile her an karşılaşabileceğim bir tutuklama nedeniyle hükümsüz 10 yıl özgürlüğünden yoksun kalmayı düşünmem bile AİHM kararına uygun mağduriyetimin somut kanıtıdır.''
Dilekçede, itiraz konusu Yasa ve Yargıtay kararının, Anayasa'nın ''Kanun Önünde Eşitlik'' başlıklı 10, ''Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği'' başlıklı 12, ''Kişi Hürriyetleri ve Güvenliği'' başlıklı 19. madde hükümlerinden; ortak özellikleri Anayasanın 13. maddesinde belirtilmiş olan Temel Hak ve Özgürlüklerin Anayasanın sözüne ve özüne uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceği ve hakkın özüne dokunulamayacağı ilkelerine aykırı olduğu savunuldu.
Söz konusu Yasa ve kararın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve Anayasanın 19. maddesine göre, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunsa bile, kişilerin ancak, kaçma, delilleri yok etme ve değiştirilmesini önlemek için tutuklanabilmelerini; kaçma, delilleri yok etme ve değiştirme koşulları aramaksızın, sadece tutuklama sürelerine bağlayarak, tutuklamayı cezaya dönüştürdükleri ve hakimin takdir yetkisini kaldırdıkları ileri sürüldü.
Tedbiren durdurma istemi
Dava konusu Yasa ve kararın, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin 5,6 ve 14. maddelerine aykırı düzenleme içerdiğinin tespiti ve kaldırılması gerektiğinin vurgulanması; yine aynı sözleşmenin 5,6 ve 14. maddeleri hükümlerine aykırılığının saptanması ve sözleşmeye aykırılıkların ortadan kaldırılması talebinde bulunulan dilekçede, söz konusu Yasa ve kararın, açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, bu bağlamda uluslararası hukuka aykırı ve telafisi güç zararların doğmasına neden olduğundan uygulamanın tedbiren durdurulması istendi.