28 Ocak 2020 00:00
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Gezi olaylarının organize edilmesi, sürdürülmesi ve finansının sağlanması ile ilgili olarak 16 sanık hakkında açtığı davanın dördüncü duruşması İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak. Davanın tek tutuklu sanığı, iş insanı Osman Kavala, iki yılı aşkın süredir cezaevinde. Kavala, davanın son duruşmasında, AİHM'nin Türkiye aleyhindeki ağır hak ihlali kararına rağmen tahliye edilmedi. 16 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandığı davanın bu duruşmasında tahliye kararı verilip verilmeyeceği merakla bekleniyor.
Gezi davası ile ilgili süreç, duruşmalarda yaşananlar özetle şöyle:
İddianameden ve soruşturma evrakından ortaya çıkan bilgi, soruşturmanın henüz Gezi olayları sürerken başlatıldığını gösteriyor. Soruşturma o dönem anayasal suçlara bakan savcı Muammer Akkaş tarafından başlatıldı. Akkaş, Haziran 2013'ün sonlarında hem soruşturmayı başlattı, hem de telefon dinleme talebinde bulundu. Bir yandan da olaylarla ilgili emniyetten rapor istedi. 17/25 Aralık operasyonlarında görev alan Akkaş, önce bu görevinden alındı. Hakkında soruşturma başlatılan Akkaş daha sonra yurt dışına kaçtı. Akkaş, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlatılan ''FETÖ" soruşturmaları kapsamında halen aranıyor. Buna rağmen soruşturma rafta bekletildi. Bu süreçte, Gezi olayları ile ilgili açılan farklı soruşturmalar ve davalar karara bağlandı.
Taksim Dayanışma Platformu üyeleri ile ilgili soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, Çarşı grubu ile ilgili dava açıldı ve bu davada "hükûmeti yıkmaya teşebbüs" suçundan beraat kararı verildi. Firari savcı Akkaş'ın açtığı soruşturma ise rafta kaldı. Gezi dosyasının Osman Kavala'nın gözaltına alınmasıyla açıldığı sanılıyordu. Ancak ortaya çıkan yeni bilgiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dosyanın raftan indirildiğini gösteriyor. Kavala dâhil 100'ü aşkın ismi kapsayan dosya ile ilgili olarak İstanbul Başsavcılığı yeni bir inceleme başlattı. Ancak bu inceleme Muammer Akkaş'ın açtığı dosya üzerinden, o dosyaya giren kanıtlarla yapıldı. Başsavcılık, dosyada cemaat gölgesinin bulunması nedeniyle, iddianamede, "delillerin yeniden kıymetlendirildiği, FETÖ izlerinin silindiği" iddiasına yer verdi. Ancak iddianamenin çekirdeğini oluşturan tüm bilgiler Akkaş'ın telefon dinleme talebi üzerine alınan kayıtlar ve emniyetin o dönem hazırladığı fezleke ve analiz raporuna dayanıyor. Bu raporları hazırlayan, dinlemeleri yapan tüm isimler FETÖ suçlamasına maruz kaldı.
Kavala'nın "Gezi'nin finansörü" olduğu iddiasına dayanan bir fezlekenin varlığı ortaya çıkmıştı. Cemaat soruşturmasından tutuklu bulunan, dönemin KOM Müdürü Nazmi Ardıç imzalı fezlekede, iddianamede yer alan bilgilerin neredeyse tamamı bulunuyor. Ancak o dönemde fezleke işleme konulmamış, Kavala ile ilgili olarak da yasal işlem yapılmadığı açıklanmıştı.
Fezlekede "Osman Kavala'nın üyesi olduğu Açık Toplum Vakfı'nın George Soros bağlantılı Açık Toplum Enstitüsü ile bağlantılı olduğu, enstitünün çeşitli ülkelerdeki isyanları başlattığı, Occupy/İşgal hareketinin teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı sivil başkaldırı yöntemini uyguladığı, uygulayıcısının Otpor/Canvas adlı grup olduğu, grubun liderliğini İvan Marovic'in yaptığı, Marovic'in Sırbistan, Gürcistan ve Arap ülkelerindeki olaylarda etkili olduğu" anlatılıyordu.
Yine fezlekede "Marovic'in Gezi olayları öncesi Mısır'a gittiği, Memet Ali Alabora'nın da aynı tarihte Mısır'da olduğu, sonrasında Mi Minör adlı oyunu sahneleyerek halkı galeyana getirmeye çalıştığı" yer alıyordu. "İsyanın ilk olarak 2012'de ODTÜ'de başlatılmak istendiği, ancak başarısız olunca Gezi olaylarında yeniden sahneye konduğu" iddiası da fezlekede dile getiriliyordu.
İddianame, tamamen aynı iddiaların üzerine inşa edilmiş durumda. İddianamede, üçlü sacayağı olarak Soros-Kavala-Marovic sayılıyor ve fezlekedeki iddialar aynı sistematik içerisinde aktarılıyor. "Kavala'nın Gezi'nin finansörü olduğu, Memet Ali Alabora'nın Marovic ile Mısır'da görüştükten sonra Mi Minör adlı tiyatro oyununu sahneye koyduğu ve halkı galeyana getirmeye çalıştığı" kelimesi kelimesine iddianameye yansıtılmış durumda. 657 sayfalık iddianamede, 16 sanığın hukuki durumları, telefon konuşmaları, haklarındaki kanıtlar olduğu savunulan bulgular sıralanmış. İddianame tekniği nedeniyle "kanıtlar" fezlekeden daha detaylı yer tutuyor. Ancak iddianamenin giriş ve kanıt kısımları fezlekeyle birebir örtüşüyor. İddianamede, Sharp'ın 198 maddelik "sivil başkaldırı" teknikleri tek tek anlatılarak, bunların hangisinin Gezi'de uygulandığı gibi detaylar da yer alıyor. Uçak biletleri ve konuşma kayıtları ile sanıkların ayrıntılı değerlendirmesi iddianamenin hacmini genişletmiş durumda.
Kanıtlandırıldığını söylemek güç. Polislere çiçek verilmesi de polislerin protesto edilmesi de Gezi'de ölenlerin anılması da Sharp'ın eylem planına benzeştiriliyor. Sanıklardan Memet Ali Alabora'nın eylemler devam ederken bir süre evden çıkmaması bile "evde oturma" başlığı altında "sivil itaatsizlik" olarak gösteriliyor. İddianamede Alabora'nın Mısır'da bulunduğu tarihte Marovic'in Mısır'da olduğuna yönelik tweet atması görüşme yapmalarına kanıt gösteriliyor. Aynı tarihte Kavala'nın da yurtdışında olduğu belirtilerek, bu yolculuklar "olayların planlanması" olarak gösteriliyor. Ancak görüştüklerine dair ne belge, ne fotoğraf, ne konuşma kaydı, ne tanık ifadesi var.
İddianamede, Soros'la bağlantısı ve Gezi olayları sırasında yaptığı toplantılar, sivil toplum kuruluşlarına verilen fonlar bu iddiaya dayanak olarak gösteriliyor. Kavala'nın, Gezi gibi Türkiye geneline yayılan tüm olayları nasıl finanse ettiğine, kime para verdiğine yönelik bir kanıt ise yok. Tek "kanıt", Kavala'nın yaptığı bazı konuşmalarda, gaz maskesi alınması için destek vereceğini söylemesi, poğaça, iskemle, masa alınması gerektiği yönündeki konuşmaları. Ancak bu konuşmaların o dönem Gezi'ye destek veren diğer kişilerin durumundan ne farkı olduğu iddianamede anlatılmadığı gibi, bu başlıklarla sınırlı davranışların nasıl "Gezi'nin finansörü" olmaya yettiği de açıklanmıyor. İddianamede, Kavala'nın herhangi bir para aktarımı, verdiği meblağ vs. gibi bir bilgi de bulunmuyor.
İddianamede yer verilen, Kavala'dan çıkan ve Türkiye'yi "bölünmüş" gösterilen haritanın arıcılık ile ilgili olduğu, arıların lokasyonlarını anlattığı ortaya çıktı. Sanıklardan Çiğdem Mater'in suçlandığı belgeselin hiç çekilmediği anlaşıldı. Sanıklardan Yiğit Aksakoğlu'nun para aldığı söylenen kişinin gerçek patronu olduğu açıklandı. Taksim Dayanışma üyelerine yöneltilen suçlamaların ise daha önce de gündeme geldiği görüldü. Taksim Dayanışması'nın yasal taleplerinin Gezi Parkı ve polislerin soruşturulmasından ibaret olduğu iddianameye de yansıdı, ancak suçlama "hükûmeti yıkmaya teşebbüs" olarak açıklandı.
İddianamede, Marovic'in Türkiye'ye yaptığı bazı seyahatler, Mısır'a yaptığı ve Twitter'dan duyurduğu seyahat, bütün suçlamaların kanıtı olarak sunuluyor. Savcılık, bu seyahatlerin tarihlerini, Marovic'in havaalanında çekilen bir fotoğrafını, Mehmet Ali Alabora'nın Mısır seyahati ve Kavala'nın yaptığı bazı seyahatlerin uçak biletleri ve gidiş-dönüş tarihlerini iddianameye koydu.
Ancak Marovic'in ne Alabora ne de Kavala ile görüştüğüne dair tek kanıt yok. Birbirlerini tanıdıklarına dair bir belge, konuşma, tanık ifadesi de bulunmuyor. Mısır'a Alabora'nın yaptığı seyahatin Marovic'in bu ülkede bulunduğu döneme denk gelmesi "eğitim aldı" iddiasına dayanak yapılsa da, iki ismin görüştüklerine dair iddianamede tek kanıt da bulunmuyor. İddianamede, Marovic'in Kavala ile yan yana geldiği ya da telefonla görüştüğüne dair de kanıt yok. Ancak bu duruma rağmen, iddianamede, "Eğitim aldıkları, görüştükleri anlaşılmıştır" denilerek, kanıt olmadan değerlendirme yapılıyor. Marovic'in Türkiye'ye yaptığı seyahatlerin büyük bölümünün, başka ülkelere giderken İstanbul'u aktarma amaçlı kullanmasından kaynaklandığı biliniyor. İddianamede en geniş yer ayrılan bölüm, Marovic ve arkadaşlarının 28 Haziran 2013'te Türkiye'ye giriş yapıp Antalya'da bir otele gitmeleri ve 5 Temmuz 2013'te otelden ve Türkiye'den ayrılmaları. İddianamede, bu seyahat, ‘Gezi'nin en hareketli günleri sürerken yapılan gizli bir toplantı' gibi gösteriliyor. Ancak seyahatin tatil amacı dışında yapıldığına yönelik bir kanıt yok. Bu tarihte ne Alabora ne de Kavala'nın Marovic'le görüştükleri, telefonla konuştukları, yüz yüze geldikleri gibi bir kanıt bulunuyor.
Soruşturma dosyasından çıkan yeni belgeler, Kavala'nın "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçlamasıyla tutuklandığını, ancak suçlamaların içerisinde 15 Temmuz darbe girişiminin de olduğunu gösteriyor. Dosyalardan çıkan belgeler gösterdi ki, Kavala, soruşturmada ABD Konsolosluğu'nda görevli Metin Topuz ile birlikte tutuklanmış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın evrakına göre, 14 Aralık 2018 tarihine kadar Kavala ve Topuz ortak dosyada soruşturuldu. Bu tarihte Kavala'nın dosyası Topuz'unkinden ayrıldı. Gezi olayları ile ilgili aynı dönemde, 2013'te başlatılan soruşturma kapsamında 97 kişinin isminin geçtiği bir soruşturma söz konusuydu. Yeni bilgilere göre, Kavala, zaten isminin de geçtiği bu dosyaya dâhil edildi. Daha sonra 18 Aralık'ta bu dosyadaki -Kavala dâhil- 16 kişinin dosyası da ana dosyadan ayrıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 8 Şubat 2019 tarihli yazısına göre, emniyetten Kavala ile ilgili Gezi Parkı dosyasını ilgilendiren konuşma kayıtları ve kanıtlar istendi. Bu "kanıtlar" dosyaya kondu. Aynı yazıda, Kavala'nın "PKK terör örgütü faaliyetlerini deşifre etmek gerekçesiyle de dinlemeye alındığı" ifadesi yer aldı. İstenen bilgilerin aynı gün gönderilmesinden sadece 11 gün sonra 657 sayfalık iddianame hazırlandı. Bu durum, iddianamenin ağırlıklı olarak eski "kanıtlardan" hazırlandığını da gösteriyor.
İlk duruşma İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 24 Haziran'da görüldü. Bu duruşmada, davanın Kavala ile birlikte iki tutuklu sanığından biri olan Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. İlk üç duruşmada, Kavala ve sanıklar savunmalarını yaptı. Tutuklu sanık Kavala ve diğer sanıklar Yiğit Aksakoğlu, Ali Hakan Altınay, Ayşe Mücella Yapıcı, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Çiğdem Mater, Utku Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan Hanzade, Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekci, Memet Ali Alabora, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi ağırlaştırılmış müebbet hapis ve toplamda 606 yıldan 2 bin 970 yıla kadar hapis cezası ile yargılanıyor.
16 sanık için istenen toplam ceza 47 bin 520 yılı buluyor. İddianamede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 61. hükümetin tüm bakanları ‘mağdur' olarak yer aldı. İddianamede ayrıca 746 kişi şikâyetçi olarak sıralandı. 16 sanıktan Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Mehmet Ali Alabora, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan Hanzade, Hikmet Germiyanoğlu yurtdışında olduklarından haklarında yakalama kararı çıkartıldı.
İlk iki duruşmadan sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulu, kararnameyle, 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ni iki heyete ayırdı. Gezi davasına yeni oluşturulan heyet bakacak. HSK, davanın son iki duruşmasında Kavala'nın tahliyesi yönünde karşı oy kullanan mahkeme başkanını bu heyete almadı. Hem Kavala hem de Aksakoğlu için "tutukluluğun devamı" yönünde oy kullanan kıdemli üye Ahmet Tarık Çiftçioğlu ise yeni heyette yer aldı. Heyetin başkanlığına ise İstanbul Anadolu Adliyesi hakimlerinden Galip Mehmet Perk getirildi. Birinci heyete İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görev yapan Talip Ergen de atandı. 8 Ekim'deki üçüncü duruşmadan önce İstanbul Başsavcılığı, örneğine çok rastlanmayan bir görevlendirme yaparak, iddianameyi hazırlayan ve soruşturma sürecini yürüten iki savcıyı, duruşmalarda görevlendirdi.
AİHM, Türkiye için Kavala'nın başvurusu üzerine ağır bir hak ihlali kararı verdi. Eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın davasında, tutukluluğun siyasi nedenlere dayandığına hükmeden AİHM, Demirtaş davasında olduğu gibi Kavala dosyasında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. AİHM, Kavala'nın tutuklanmasındaki asıl amacın hak savunucularının susturulması olduğunu belirterek, Türkiye'den derhal Kavala'nın bırakılmasını istedi. 10 Aralık'taki AİHM kararından hemen sonra 24 Aralık'ta davanın dördüncü duruşması yapıldı. Ancak AİHM kararına rağmen Kavala yine tahliye edilmedi. Mahkeme, bir zorunluluk olmamasına ve kararın yerine getirilmesi gerekliliğine rağmen, AİHM kararının kesinleşip kesinleşmediğinin Adalet Bakanlığı'na sorulmasına hükmetti. Mahkeme, kuvvetli suç şüphesini gerekçe göstererek tahliye talebini yine reddetti ve duruşmayı erteledi.
© Tüm hakları saklıdır.