Gündem

10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem için ne dedi?

İsmet Berkan: Gezi olaylarıyla bu enerji patlama yaptı; sönmek de istemiyor; bir biçimde canlı kalıyor. Belli ki hükümet de bu enerjiden ürküyor, bu enerjinin toplu olarak dışa vurulma ihtimali bulunan şeylere, furbol maçları başta olmak üzere, çeşitli kı

02 Ağustos 2013 11:17

Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz, İsmet Berkan; Milliyet’ten Sami Kohen, Mehmet Tezkan; Taraf’tan Yalçın Çakmak, Ceyda Karan; Yeni Şafak’tan Hayrettin Karaman, Yaşar Taşkın Koç; Radikal’den Cengiz Çandar, Koray Çalışkan; Zaman’dan İhsan Dağı, Mümtaz’er Türköne; Vatan’dan Ruhat Mengi, Okay Gönensin; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya; Habertürk’ten Umur Talu, Özgür Gündem’den Seydi Fırat gündem hakkında yazdı.

İşte o yazılardan hazırladığımız derleme:
 

Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet
Darbecilerin yerini ihbar ediyorum!


Gezi Parkı gösterileri, bir avuç çevrecinin parkı korumak için giriştikleri eylemin aşırı şiddetle bastırılmasıyla büyüdü, kitleselleşti.
Elinde silah olmayan, bırakın silahı taş–sopa vs. bile olmayan insanların gözünün içine biber gazı sıkıldı, dayak atıldı.
Gösteriler zulme varan bu uygulamaya duyulan tepki nedeniyle büyüdü, İstanbul Valisi’nin ve Emniyet Müdürü’nün hatalarıyla yaygınlaştı.
İlk günlerde “eylemi çalmaya kalkışan şiddete eğilimli marjinal gruplar” bu nedenle ortaya çıktı ama hiç biri meydandaki büyük kitlenin desteğini alamadı, bir süre sonra da ortadan çekilip gittiler.
Bu arada o grupların hangilerinin “polis adına provokasyon için” orada olduğu meselesine hiç girmeyelim.
Ve hükümet şimdi o küçük bir grubu bahane ederek, bütün eylemin “hükümeti devirmeye yönelik şiddet eylemi” olduğu sakızını çiğneyip duruyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’e bakılırsa, eylemlere katılanların darbecilik nedeniyle müebbet hapisle yargılanmaları da gerek!
Hem hukuk okumuş, hem siyasetçi ve varabildiği yer burası: Tıkın hepsini içeri!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

İsmet Berkan – Hürriyet
AK Parti’nin kendi kendine buharlaşması mı bekleniyor?

Ülkede neredeyse elle tutulur bir muhalefet enerjisi var.
Gezi olaylarıyla bu enerji patlama yaptı; sönmek de istemiyor; bir biçimde canlı kalıyor.
Belli ki hükümet de bu enerjiden ürküyor, bu enerjinin toplu olarak dışa vurulma ihtimali bulunan şeylere, furbol maçları başta olmak üzere, çeşitli kısıtlamalar getirmek için çaba içine giriyor.
Bu muhalefet enerjisini bir araya getiren ve bir arada tutan belki onlarca unsur sayılabilir ama bunlardan bir tanesi merkezi öneme sahip: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Ak Parti iktidarından memnun olmama ve demokratik yollarla o iktidardan kurtulma özlemi.
Bundan daha doğal, bundan daha meşru bir özlem olamaz. Demokrasilerin ayırt edici bir sürü özelliğinden bir tanesi de, muhalefetin varlığıdır. İktidar her rejimde olur; o iktidarın eleştiricisi ve gelecekteki alternatifi manasında muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır.
Türkiye’de herhalde beklenen şey, Ak Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın dönüp bir özeleştiri yapması ve ‘Bizden geniş kitleler memnun değil, öyleyse biz iktidarı bırakıyoruz’ demesi değil.
Mevcut muhalefet enerjisinin bir siyasi güce dönüşmesi ve Ak Parti’yi sandıkta yenmesi gerekir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Sami Kohen – Milliyet
Komplo kompleksi


Türkiye’de her olumsuz olayın arkasında bir “yabancı parmağı” veya “dış mihrak” aramak adeta huy haline geldi. İster içeride, ister dışarıda olsun, ortaya çıkan sorunlar ve sıkıntılar karşısında, çeşitli kesimlerin ilk refleksi, bu durumların nedenini dış güçlere yüklemek oluyor.

Genelde bunun için gösterilen gerekçe de şudur: Türkiye giderek gelişiyor, bölgesel, hatta küresel bir güç oluyor. Dışarıda bundan rahatsız olanlar var. Bu mihraklar fırsat buldukça Türkiye’yi zayıflatmaya, onun önünü kesmeye çalışıyorlar. Bunu başarmak için de zaman zaman “taşeron” kullanıyorlar...

Son zamanlarda bu tür değerlendirmelerin giderek yaygınlaştığı ve bir “komplo kompleksi”nin gelişmekte olduğunu görüyoruz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Mehmet Tezkan – Milliyet
Dışarıya başka içeriye başka


Gezi Parkı eylemlerinin iktidara yönelik uluslararası tertip olduğunu söyleyen yazarlar çizerler bir türlü  şu sorulara cevap veremiyor..
Temel soru şu..
Ne olmasaydı Gezi eylemleri olmazdı..
Sayalım..
Başbakan; “Birileri geliyor Gezi Parkı’nda yok şöyle olmuş yok böyle olmuş. Taksim Meydanı’nda gösteri yapacaklar şudur budur. Ne yaparsanız yapın biz karar verdik”  demeseydi Gezi eylemleri olur muydu?
Olmazdı...
Polis, en ufak bir tepki göstermeyen kırmızı elbiseli kadının yüzüne biber gazı sıkmasaydı Gezi eylemleri olur muydu?
Olmazdı..
Güvenlik birimleri sabahın beşinde parkı basıp uyuyan gençleri biber gazına boğmasaydı Gezi eylemleri olur muydu?
Olmazdı..
Zabıta gençlerin çadırını ateşe vermeseydi Gezi eylemleri olur muydu?
Olmazdı..
Polis o andan itibaren orantısız güç kullanarak dehşet saçmasaydı Gezi eylemleri olur muydu?
Olmazdı..
Uluslararası tertibi bir soruyla araya sıkıştırın bakalım; biz de öğrenelim..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Yalçın Çakmak – Taraf
‘Kürdistan da Türklerindir (!)’


Kürtleri önce inkâr, olmayınca da etle tırnak edebiyatına sarılıp kardeşlikle ikrara razı etmeye çalışanların şuan geldiği son nokta, yukarıda dile getirdiğimiz yönde gelişmektedir. Yıllarca Kürtleri reddedip, onları kendi varlık koşullarının öncelikli ötekileri arasına koyan patolojik devlet aklının bu yılmaz savunucuları, şimdide gözlerini Ortadoğu’daki hadiselere dikip ‘Kürtler geliyor Kürtler’ paranoyalarıyla bir galeyan havası oluşturmaya çabalamakta. Buna bir de, inkârın medenileştirilmiş hâli olan ‘Kürt ve Türklerin kader birlikteliği’ söylemi de dâhil edilip, Kürtlerin özgür iradeleriyle meydana getirecekleri her türlü tasarruf hakkı engellenmeye ve bir nevi de Türklere bağımlılıkları sürdürülmeye çalışılmaktadır. Özellikle de bir kesim tarafından, Gezi eylemlerindeki haklılığı, kangrenleşen Kürt sorununun üstünü örtmeye çalışma çabaları tam da buna tekabül etmekteydi. Bu nedenledir ki Hürriyet Gazetesi, 60 yılı aşkın bir süredir kullandığı ‘Türkiye Türklerindir’ sloganına ek olarak ‘Kürdistan da Türklerindir’ ifadesini eklerse, hiçbirimiz şaşırmayalım lütfen!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Ceyda Karan – Taraf
El Kaide belasının devası!


Suriyeli Kürtler, alenen el Nusra saldırıları altında seferberlik ilan ediyor. Bölgede bir Kürt-Arap savaşı zorlanıyor! Başta ABD olmak üzere Batılılar tedirgin, Ankara ne yapacağını bilemez hâlde. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in ziyaretine bakın. Türkiye, arabulucu mu; büyük ağabey mi; beslenen karganın kendi gözünü oyacağından korkan bölge devi mi; yoksa hiç arzu etmeden Rojava’da bir Kürt devletine, dolayısıyla Batı Kürdistan projesine kerhen destek veren bir ülke mi?

Beğenin yahut beğenmeyin, Suriyeli Kürtler tarihlerinde önemli bir fırsat yakaladılar, bunu Nusra’ya kaptırmayacaktır. Bu bir var oluş mücadelesi. Aslında birlikte karşı karşıya olduğumuz, bölgede kalıcı olmaya yeminli gözü dönmüş fanatiklere karşı! Bunlar her tür terörü yapmaya hazırlar. Gerekirse ekmek veren eli ısırmaya da!..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Hayrettin Karaman – Yeni Şafak
Mısır’da neler oluyor?


Mısır'da ve başkalarında islâmî devlet ve yönetimin karşısında iki önemli engel var: 1. İslam ülkelerinin başına çöreklenmiş bulunan yiyici, işbirlikçi, sivil veya askeri dikta yönetimleri; 2. Başka dinler, ideolojiler ve ulusal çıkarların sebep olduğu 'İslam karşıtlığı'.

Mısır'a buradan bakınca şunu apaçık görürüz/görmeliyiz: Bu iki grup(engel) âdeta işbirliği içinde önce Mursî'nin başarılı olmaması için ellerinden geleni yaptılar, sonra darbeyi kışkırttılar, sonra darbecilere maddi ve manevi olarak sahip çıktılar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Yaşar Taşkın Koç - Yeni Şafak
Eğer Adeviye’ye atom bombası atılsa…


Mısır'da darbe yapıldı ve artık bu yok sayılamaz bir gerçek.

Mısır halkının önemli bir bölümü de bu darbeyi reddediyor, direniyor: bu da darbe kadar yalın ve açık bir gerçek.

Bundan sonra işler ne darbecilerin ve onların patronlarının istediği yönde gider; ne sadece direnenlerin istediği yönde.

Mısır buradan kendisine zorlu öve uzun bir yol bulacaktır. O yola çıkarken de kendisine kim ne dedi bunları unutmayacaktır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Cengiz Çandar – Radikal
Pusulasını kaybeden dış politika


Mısır’da darbeci güçlerin arkasındaki Körfez ülkeleri, Suriye söz konusu olduğunda Türkiye ile birlikte “Sünni ekseni”ni oluşturmuş olan ülkeler. Onların finansmanıyla elde edilen silahlar, el-Kaide ve türevi grupların eline Türkiye üzerinden geçti ve onlar Türkiye topraklarını kullanarak Suriye’ye girer çıkar oldular. Bu görüntüdeki Suriye politikası, Türkiye’yi ve iktidarı sıkıntıya soktu. 

Suriye konusundaki “müttefikler”, Mısır konusunda ters düştüler. Türkiye-Avrupa mesafesi açılmış durumda. Türkiye-ABD ilişkileri Gezi sonrası “sıkıntılı”, Türkiye’nin Ortadoğu’daki ağırlığı tartışılık hale geldi. Mısır’daki gelişmelere müdahale edemiyor. Mısır üzerinde her gün topa tuttuğu AB’nin yanına yaklaşacak kadar ağırlığı yok. Ortadoğu’da üzerinde en büyük yatırımı yaptığı Filistin konusunda temel aktörlerden biri olmaktan çıkmış bir görüntüde. 

Böyle bir tablo, bir yerde (ya da birçok yerde) yanlış yapıldığı anlamına gelir. Bu tablonun tersine çevrilmesi için dış politikanın tepeden tırnağa yeniden ele alınmasını zorlar. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Koray Çalışkan – Radikal
Sırrı Süreyya Önder neyi duman eder?


Sarıgül, CHP’nin olası adayları arasında seçimi kazanabilecek tek kişi. Adaylığını engelleyebilecek tek güç, dün Haluk Koç’un Sarıgül hakkındaki yorumunda gördüğümüz gibi, CHP ulusalcıları. Sarıgül’ün pragmatik sosyal demokratlığı, Andy-Ar tarafından da gösterildiği üzere Türkiye’nin en başarılı belediye başkanı olarak anılması, Kürtler dahil her kesimin sevgisini kazanması AK Parti’yi tedirgin ediyor. 
Bu nedenle karşısına onun kadar güçlü bir aday çıkarmak istiyorlar. Ama bulunamıyor. AK Parti için Gezi sürecinde çok yıpranmış ve AVM’yi savunmuş Kadir Topbaş’tan başka alternatif yok. 

Önder’in aday olma olasılığı bu nedenle en çok AK Partilileri (ve CHP’nin ulusalcılarını) sevindiriyor. Umutları Önder’in Sarıgül oylarını düşürmesi. Önder’in pozitif kampanya yerine anti-CHP kampanyası yapacağını tahmin ediyorlar.  
Önder’in adaylığı konusunda genel algı Gezi’yi AK Parti belediyesinin AVM projesinden kurtarmak için mücadele eden bir siyasetçinin, İstanbul’u AK Parti’nin kazanması için uğraşacağı yönünde. Elbette Önder’in böyle bir amacı olmayacak. Ancak siyaset, amaçlanmış ve amaçlanmamış sonuçların toplamıdır. Kazanamayacağı için aldığı her oy, AK Parti adayının işine yarayacak. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

İhsan Dağı – Zaman
‘Anadolu kaplanları’ neden rahatsız?


Devlet olarak göreviniz dünyayla iş yapan insanların karşısına engeller çıkarmak değil, onların önünü açmaktır. İnsanların hayatını kolaylaştırmak, onlara hizmet etmek yerine ‘davanıza hizmet’i esas aldığınızda ise Kemalizm gibi ‘ideoloji’si olan, toplumu da o ideolojinin hizmetine koşan bir devlet haline gelirsiniz.

Evet, Anadolu kaplanları rahatsız... Üretmek ve dünyaya satmak yerine bir zamanlar dışlandıkları devlet ihaleleriyle büyüyenlerden söz etmiyorum, onlar zaten artık kaplan değil, ‘ev kedisi’ oldular. Türkiye’nin dışa açık, küresel aktörlerle barışık, çevresine sorun değil istikrar ihraç eden politikalarıyla büyüyen, dünya ile rekabet eden, devlete muhtaç olmayan Anadolu kaplanları rahatsız. Onlar devletten ihale istemiyorlar; yeter ki devlet gölge etmesin, ideolojik ve dogmatik dış politikayla yollarını kapamasın. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Mümtaz’er Türköne  - Zaman
Komple

Toplumsal eylemler komplo teorileri ile açıklanamaz. Ama toplum kendi gerekçeleri ile sahnede yerini aldıktan sonra komplocular da kendi işlerini görmek için tezgahlarını kurmaya başlarlar. Demokrasi asıl gücünü, siyasî rekabeti basit komploların alanı olmaktan çıkartıp toplumun zengin dinamiklerine teslim etmesinden alır. Siyasî rekabetin aktörleri azaldıkça, komploların alanı genişler. Demokrasi işliyorsa, üstelik çoğulcu şekilde dengelerini kuruyorsa hiçbir komplo amacına ulaşamaz. Amacına ulaşamayacağı için de kimsenin aklına komplo hazırlamak gelmez. Saray darbesi yapabilmek için önce bir saray inşa etmeniz, sonra da iktidarı o sarayın karanlık dünyası ile sınırlamanız lâzım.

Türkiye’de AK Parti hükümetine yönelik toplumsal protestolar bir komplonun eseri değildi. Ama bu protestolar başladıktan sonra, tezgah açan komplocuların haddi hesabı yok. Hassas bir çizgi var: Eğer bu protestoların dinamiklerini komploya bağlarsanız, işte o zaman ülkeyi komplocuların operasyonlarına açık hale getirirsiniz. Çünkü meseleyi anlayamaz ve çözemezsiniz. Komplocuların  istediği de budur.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Ruhat Mengi – Vatan
Geziciler de darbeci oldu


Akıllı bir hükümet tamamen “Emniyet’in, Valiliğin yanlış girişimi, Gezi Parkı’nda ağaç kesimini önlemek isteyen insanlara biber gazı, tazyikli su ve her tür şiddetle saldırması” sonunda başlamış ve genç insanların hayatını, organlarını kaybedeceği boyuta çıkmış, ülkeye yayılmış olaylar karşısında sakin ve yapıcı bir tutum takınırdı. Bizim hükümet ise tam aksine suçlu polislerin cezalanmasını sağlamak yerine (yargı onların ağzının içine bakar hale geldiğine göre böyle olmalıdır) polislere ödül verdi. Gezi olaylarını dilden düşürmedi, öğrencilere varana kadar sorgulandı, gözaltına alındı. İnternetin kontrol edileceği, gösterilere katılan öğrencilere burs verilmeyeceği açıklandı.

Sözüm ona “demokratik” ve sözüm ona Anayasa’sında “vatandaşların gösteri özgürlüğü olduğu” belirtilen, aynı maddenin “yeni anayasa”ya da konacağı açıklanan ülkede sıra geldi “gösteri hakkını kullanan vatandaşlar, hem de polis dışında bir şiddetin görülmediği gösteriler” için Mehmet Ali Şahin de “Eylemcilerin Hükümeti düşürme amacı taşıdığını düşünüyorum” açıklaması yapıyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Okay Gönensin – Vatan
Eve dönüş


Otuz yıllık savaşın sonuna yaklaşırken, insanların “düz ovaya” uyumunu hem de hızla uyumunu sağlayacak tedbirleri almak, gerekli güven ortamını sağlamak siyasi iradenin ve devletin işidir.

Bunun için yasal güvence talepleri de olabilir, yasal güvencenin gerekli olup olmadığına, güven ortamının yalnızca idari tedbirlerle sağlanıp sağlanmayacağına yine siyasi irade karar verecektir.

Önemli olan “normal hayat”ın bir korku değil, uyum sürecinin amacı olması ve böylece “eve dönüş”lerin en geniş şekilde sağlanmasıdır.

Silahların uzaklaştırılması ve gömülmesi son nokta değildir.

Silahların zihinlerden yok edilmesidir son nokta.

“Düz ova”nın gerçek olduğunu görenlerin zihinlerinden silahlar çok kolay silinecektir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Yüreğiniz yanıyor mu?


Mursi’nin iktidarı sürecinde canları yanan aydınlar, emekçiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri eyleme geçiyor, Tahrir Alanı’nı dolduruyor, arkasından Sisi darbeyi patlatıyor...
Darbenin adı da devrim(!) oluyor.
Bu nasıl bir devrim, anlaşılması zor!
Mısır anayasasında bir madde var, o hep yerinde kalacak:
Mısır’da yasalar ve uygulamalar Kuranıkerim’e göre uygulanır!”
Oysa Mısır öteki Ortadoğu ülkelerinden farklıdır...
Farklı uygarlıkları ve tarihi yaşamıştır.
Edebiyatı, sineması ve müziği vardır...
Sendikalar ve demokratik kitle örgütleri güçlüdür...
Buna karşı varsılı daha varsıl, yoksulu daha yoksuldur.
Köktendinci terör ve özellikle El Kaide, Mısır’da pek çok kitlesel kanlı terörü gerçekleştirmiştir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Umur Talu – Habertürk
Vefa’nın da beyazı var!


Baktım, Biliç bir ‘Gazeteci’ye, futbolcuların imzaladığı Beşiktaş forması hediye ediyor.
‘Gazeteci’nin 40’ıncı meslek yılıymış.
Biliç mi hatırladı, başkası mı, bilmiyorum.
Belki de Biliç onca yıl Balkanlar’da arı gibi yaptığı haberlerden tanıyordur¸belki hiç tanımasa bile, 40’ıncı yılında, elinde makineleri, Beşiktaş kampındaki bir ‘Gazeteci’ye saygıyı en doğan insani hareketlerden saymıştır.
Dedim ki keşke ‘Gazeteci’ Milliyet ya da artık Milliyet’in sahibi olmayan Doğan Grubu da en azından bir ‘Vefa’ forması hediye etseydi.
Normalde hepimiz imzalardık tabii; ama özellikle ‘Gazeteci’yi kovmuş genel yayın yönetmeni, hakkına el koymaya çalışmış ‘İnsan Kaynakları’, alın terini yok saymakla görevlendirilmiş avukatlar imzalasaydı!
Kovulma tebliğinden mahkeme tebligatlarına, dilekçelerine nice imza attılar.
Dilerse, tam sırtına da patron bir imza atardı.

Seydi Fırat – Özgür Gündem
Rojava’ya karşı savaş ve Türkiye’nin tavrı

Suriye savaşında ve Suriye’nin geleceğinde bazı devletler kendine alan açmak için silahlı çeteler kurdu. Bu çeteleri bir maşa olarak kullandılar. Çeteler eliyle Suriye devrimini öldürdüler. Şimdi de Rojava devrimin üstüne sürüyorlar. Bir kısmının kulanım zamanının artık dolduğu görülüyor. Bu çetelerden artık kurtulmak istiyorlar. Kurtulma yöntemini de Kürtlere karşı savaşa sürmekte görüyorlar. Uluslararası kamuoyunda bu çeteler teşhir oluyor, çetelere karşı tepkiler sürüyor. Bundan dolayı sponsorluğu üstlenenler daha uzun süre bunları kucaklarında tutamazlar. Kalıcı bir sonuca ulaşmak için daha çok tepkiye ihtiyaç var.

Kürtlere karşı yürütülen saldırıların  politik amaçları yanında ekonomik amacı da var. Bu da Kürdistan bölgesindeki petrol kuyularını ele geçirmek ve kullanmak. Muhaliflerle görüşme ve toplantılarda şöyle seslendiklerini biliyoruz. “Durmadan para istiyorsunuz, silah istiyorsunuz nerde bulalım size bunları, Rojava’yı elle geçirin  petrolünden ve buğdayından siz de faydalanın, bizde faydalanalım.” Çetelerin psikolojisine ve duygularına ganimet iştahını ekerek saldırmaya teşvik etmenin kendisi de bir tür çeteciliktir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız