Gündem

10 Ekim davasında ara karar verildi

Duruşma 2-3-4 Mayıs günlerine ertelendi

10 Şubat 2017 21:20

10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde gerçekleşen canlı bomba saldırısı sonucu 101 kişinin hayatını kaybettiği katliama ilişkin davanın 5 duruşmasında müştekilerin dinlenmesine devam edildi. Avukat beyanları öncesi duruşma salonundaki jandarma ve çevik kuvvet polisi sayısı iki katına çıkarıldı. Davada firari sanıklar Sanıklar Ahmet Güneş, Bayram Yıldız, Deniz Büyükçelebi, Edremit Türe, Hasan Hüseyin Uğur, İlhami Balı, Kasım Dere, Muhammet Zana Alkan, Mustafa delibaşlar, Nusret Yılmaz, Ömer Deniz Dündar, Savaş Yıldız, Yakup Selağzı, Kenan Kutval, Walentina Slobodjanjuk ve Cebrail Kaya hakkında kırmızı bültenle arama talep edildi.

Duruşmanın ardından ara karar açıklandı. Mahkeme, sanıkların tutukluluk halinin devamına ve firari sanıklar hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına karar verdi. Duruşma 2-3-4 Mayıs günlerine ertelendi.

 

Dava öncesi anma töreni

 

Dava öncesinde katliamın gerçekleştiği yerde hayatını kaybedenler anıldı. Katliamın 16. ayında gerçekleşen anmada aileler ‘adalet’ talebini yeniledi. Katliamda hayatını kaybedenleri anmak için bir araya gelen ailelere CHP ve HDP milletvekilleri de destek verdi.

Bazı müştekilerin ifadeleri şöyle:

“Bu sanıklar bu özgüveni nereden alıyor?”

 

Müşteki Yunus Akıl:

“Türkiye tarihinin en büyük katliamına tanık oldu. Arkadaşlarımız gözlerimizin önünde parçalandı. Bu sıradan bir olay değil.

Türkiye dış politikası diğer ülkelerdeki cihatçı gruplarla ilişkiler üzerine kuruluydu. Türkiye 7 yıl sonra bu politikada başarısız oldu ve politikasını değiştirdi.
Yine dönemin başbakanı bizleri öldürenlere, 'Öfkeli çocuklar' dedi.

Aynı başbakan Konya'da milli marşta kendi öldürülen yurttaşlarının yuhalanmasını seyretmiştir.
Katliam devlet tarafından organize edildi, seyredildi. Katillere yol verildi.

Ben şanslı olduğum için şu anda müştekiyim. Benim arkadaşlarım şanssızdı ama. Arkadaşlarımız bize siper olduğu için bizler hayatta kalabildi.

Patlama sonrası yere yığıldım. Yardım beklerken, polis gaz attı. Yardım için gelenler önlükleriyle ağzımızı kapattığı için kurtulabildik.

Bir an gözümü açtığımda polisler üzerimize doğru yürüyordu. Bir arkadaşımız uyardı da kenardan geçtiler. Yoksa belki ezilerek ölmüştüm.

Bu sanıklar bu özgüveni nereden alıyor? Hizbullahçılar yakın zamanda ellerini kollarını sallayarak çıkmadı mı, Mehmet ağar bin tane kişini öldürdüğünü söylemedi mi? Burada yargılanan zavallılar da devlete güvendikleri için bunları yaptı.

Buradaki annelerin her konuşmasında düşünce zincirim bozuldu. Buradaki arkadaşların tüm konuşmalarında adalet ve barış istedi. Ama bu mahkemede adalete güven yok, sadece size güveniyorlar.

Biz burada kin öfke beklemiyoruz. Adalet bekliyoruz. Başbakan ve cumhurbaşkanını burada sanık ya da tanık olarak dinlenmesini istiyorum. Ayrıca Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin de burada sanık ya da tanık olması lazım.”

 

“Uzun süre ciğerlerim gaz nedeniyle sıkıntı yaşadı”

 

Müşteki Mustafa Özdağ:

“Aylardır bu katliamın aydınlatılması için acılarımızı içimize bastırarak bekledik. Ancak ne yazık ki karşımıza bir kaç piyon dışında kimse getirilmedi. Bizler bu katliamın planlayıcıları, siyasi sorumluları getirilmeden aydınlatılacağınıdüşünmüyoruz. Bunlar sadece tetik çekti, tetiği çektirenler ve siyasi sorumluları salonda olmalıdır. Bizler Ankara'ya canlı bomba yelekleriyle gelmedik. Bizler yaşamını yitiren herkesin kanı artık akmasın diye geldik. Ellerimizde barış talepleri içeren dövizler vardı. Bu katliamı Kürt'lere karşı bir katliammış gibi göstermek istiyorlar. Bizlerburaya ülkenin dört bir yanından geldik.Bu katliamda barış isteyen herkes hedeftir. Etnik ve inanç ayrımı yapmadan barış için bir araya geldik biz. Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız. Bu katliamın emrini verenler ve katledenler çocuklarına bu yaşananları biz yaptık diye anlatabilecekler mi?

Bizler bu ülkede bir mozaiğiz. Bizler daha önce komşumuza sormazdık ne'ci diye. Kapımızı emanet ederdik. Ama bazıları bu ülkeyi ayrıştırarak bu hale getirdi.

Ben bu piyonların din uğruna insanları öldürdüklerini düşünmüyorum. Ey uyuşturucu kullanan takım; bu ülkenin hangi değerlerini öldürdüğünü anladınız mı? Bunlar burada uyuşturucuyla, öte dünya için de cennetle kandırılıyor. Sizin olduğunuz cennette ben olmak istemiyorum. Bu kamplaşma 17-25 Aralık süreciyle başladı. Neydi o, bir takım insanların ülkeyi soyup soğana çevirdiği bir süreçti.

Bizler, Ankara'da hakimlervar, demek istiyoruz. Bizler bu davanın uluslararası platformda sonuna kadar takipçisi olacağız.

Bizleri terörist ilan ediyorlar. Bizler terörist değil, bu ülkenin yurtseverleriyiz. Geçtiğimiz gün ihraç edilen İbrahim Kaboğlu'nu terörist ilan edebilir misiniz? Mesele terör meselesi değil, mesele ya bendensin, ya ötekinden...

Müslüman'ız diyorlar, size mi kaldı müslümanlık. TNT kalıpları, canlıbomba yelekleri var ellerinde, "Mslümanız diyor. Sizin yüzünüzden otobüste biri "La ilahe illallah" dese, insanlar korkudan yere yatıyor.

Sabah alana inince lavaboya gittim, lavabodan çıkarken, kendini patlatan kişinin önünden geçmişim, fark etmedim. Sonra alana çıkınca patlama oldu zaten. 2 patlamanın ardından bir anda polisler geldi. Demek ki bekliyormuş, biliyormuş. Yere yığılmıştık. Bir arkadaşımız tülbent çıkarıp ağzımı kapattı. Onun yaşamamda çok etkisi oldu. Uzun süre ciğerlerim gaz nedeniyle sıkıntı yaşadı.”

 

Tanıklar hakkında zorla getirme kararı

 

Mahkeme heyeti, talimata rağmen tanıklık yapmayan Mustafa Şahin, Özlem Büyük, Mustafa Yılmaz ve Cahit Çalışkan hakkında zorla getirme kararı verdi.

 

‘Arapça görüşmeler tespit edildi’

 

Mahkeme, sanıklardan  Mehmedin Baraç’ın, Whatsapp uygulaması üzerinden Arapça konuşmalar yaptığının tespit edildiğini açıkladı. Baraç’a ait MP3 oynatıcısı içerisinde bulunan, ses ve resim dosyalarının incelenerek buna ilişkin tutanakların dosyaya eklendiği belirtildi.

Mahkeme heyeti ayrıca, saldırganların kullandığı belirtilen iki aracın, 10.10 2015-15.10.2015 tarihleri arasında hangi güzergahlarda kullanıldığına ilişkin kayıtların temini için Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye cevapların; PTS, Lock kayıtları, Polnet bilgi sistemi, plaka tanıma sistemi, uygulama tanıma işleminin çıkarılarak mahkeme dosyasına gönderildiğini açıkladı.

 

Firari sanıklar için kırmızı bülten talebi

 

Dosyanın firari sanıkları hakkında kırmızı bültenle arama yapılması için Adalet Bakanlığı’na talepte bulunuldu. Haklarında kırmızı bülten istenen sanıklar ise şunlar:

Ahmet Güneş, Bayram Yıldız, Deniz Büyükçelebi, Edremit Türe, Hasan Hüseyin Uğur, İlhami Balı, Kasım Dere, Muhammet Zana Alkan, Mustafa Delibaşlar, Nusret Yılmaz, Ömer Deniz Dündar, Savaş Yıldız, Yakup Selağzı, Kenan Kutval, Walentina Slobodjanjuk ve Cebrail Kaya.

Müşteki avukatlarının beyanlarından sonra, sanıklar ve avukatları söz aldı.

Sanık Hacı Ali Durmaz’ın avukatı Hatice Aydın, suçlamaları reddetti. Durmaz hakkında sadece asansörden inme görüntüsü olduğunu söyleyen avukat Aydın, “Durmaz’ın diğer sanıklarla organik bir bağı yoktur. Müvekkil uzun zamandır farazi suçlamalarla tutukludur. Bu nedenle tahliyesine ya da adli kontrol uygulamasına karar verilmesini talep ediyoruz” dedi.

Sanık Mehmedin Baraç ise, “Bana isnad edilen bir mektup var. Bu mektup bana ait değil. 11 aydır hapisteyim mağdur oldum” şeklinde konuştu. Hakimim telefonundaki Arapça görüşmeleri sorması üzerine Baraç, Arapça bilmediğini, MP3 oynatıcının da kendisine ait olmadığını iddia etti.

 

"Avukatlar için yalan makinesi istiyorum"

 

Patlamada kullanılan aracı tahsis etmekle suçladığını dile getiren sanık İbrahim Halil Alçay, “Ancak aracı devrettiğim tarih belli ve bir daha hiç o aracı kullanmadığım ortada ve kullandığıma ilişkin delil yok” ifadelerini kullandı. Alçay, “Ebu Huzeyfe” kod adını kullandığı iddiasını ise reddetti.

Savunma yapan bir diğer sanık Abdülmubtalip Demir, “Cumhurbaşkanına hakaret ettiler, tutanak tutmadınız. Bana şerefsiz, dedim diye tutanak tuttunuz. O zaman benim hakkımda tutulan tutanağı da yırtın. Bu arada buradaki avukatların tümü yalan söylüyor. Buradaki avukatlar için yalan makinesi istiyorum” dedi.

Nakliyecilik yaptığını aktaran sanık Hüseyin Tunç, “Yakup Şahin beni aradı ve gübre taşıdım onun için. Ben gübrenin bombada kullanldığını bile bilmiyorum. Benim taşıdığım gübre de patlamada kullanılmamış, zaten emniyet yakalamış onu” diye konuştu.

Savunma yapan diğer sanıklarda suçlamaları reddetti.

 

"Burada IŞİD mi yargılanıyor İslamiyet mi?"

 

Sanık avukatlarından Orhan Şahin’in açıklamaları duruşma salonunda gerginliğe neden oldu. “Burada IŞİD mi, İslamiyet mi yoksa müvekkiler mi yargılanıyor? Burada kimse kimsenin Müslümanlığını sorgulayamaz” diyen Şahin, “Anayasa’nın 138’inci maddesinden bahsetmiştim size. Siz kanunlara uygun olarak karar vermeyi seçiyorsunuz. Hâlbuki Anayasa’nın 138’inci maddesi kanunlara ve hukuka uygun karar verir hâkimler diyor. Hukuka uygun karar vermek demek din kurallarından faydalanmak demek” sözlerinin ardından Kuran-ı Kerim’den ayetler okudu.

Katliamda yakınlarını kaybedenler ve katliam yaralıları, “Şeri mahkeme mi burası” diyerek tepki gösterdiler.

10 Ekim katliamı sanıklarının avukatı Orhan Şahin, Kasım ayındaki ilk duruşmada da “Müvekkillerime katil dedirtmem” sözleriyle duruşma salonunda gerginliğe sebep olmuştu.

 

Ara karar açıklandı

 

Savcının mütalaasında sonra hakim Selfet Giray, mahkemenin ara kararını açıkladı. Mahkeme, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, yurtdışında olduğu tespit edilen firari sanıklar hakkında kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na başvurulmasına, sanıkların yargılandıkları diğer dava ve soruşturmalara ilişkin ilgili başsavcılıklardan talep edilmesine karar verdi.

Giray, ihmali olabilecek kamu görevlileri hakkında savcılık mütaalası ve müştekilerin beyanlarının çözülerek talepleri doğrultusunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verdi.

Mülkiye Müfettiş Raporunun, dosyaya eklenmesi talebi ve tüm kurumların müdahillik talebi kabul edildi.

Duruşma 2-3-4 Mayıs günlerine ertelendi.