Köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan felaketi yazdı: İktidarın; ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da tanıklık ediyoruz

11 Şubat 2023 07:26

120

Köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan felaketi yazdı: İktidarın; ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da tanıklık ediyoruz

220

Köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan felaketi yazdı: İktidarın; ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da tanıklık ediyoruz

320

Köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan felaketi yazdı: İktidarın; ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da tanıklık ediyoruz

420

Karar Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras: Tek kişilik merkeziyetçi yönetim inadıyla AFAD dışında hiçbir kuruluşun yardım ve kurtarma hizmeti vermesine tahammül edemeyen, kendi ordusunun askerini bile ilk iki gün afet alanlarından uzak tutan bir zihniyetin ortaya koyduğu hasar tablosunu kutuplaştırma örtüsüyle örtemezsiniz. Meseleyi laiklerle dindarların, sağcılarla solcuların kavgası diye gösteremezsiniz bu saf millete. Milletimiz saftır, aptal değil...

520

Karar yazarı Yıldıray Oğur: 24 yıl öncede kaldığını zannettiğimiz bütün bu kötü hatıralar yeniden canlanıyor. Çünkü Türkiye’de iktidarlar değişse de iktidar olma, hükmetme pratiği ve devletin gücünü kimseyle paylaşmak istemeyen kibri değişmiyor. İktidarını kimseyle paylaşmayan, hesap vermeyen, kendisinden başka kimsenin aktör olmasından hoşlanmayan, kendisi dışındaki herkesi şüpheli ve tehlikeli olarak gören, vatandaşını azarlayan bu kibirli devlet, bir de kendi işini de doğru düzgün yapmıyor. Şerik kabul etmeyen devletlerin beceriksizliğinin faturasını da deprem gibi kriz anlarında toplum ödüyor. Sonra tekrar her şey yeniden başlıyor.

620

Karar yazarı Akif Beki: Alınmayan tedbirden, geciken yardımdan, ihmal ve kusurdan herkes sorumlu, dış güçler dahil(!) Hele muhalefet belediyeleri bir numaralı sanık (!) Ödevlerini yapmadıkları için, yıkılan her binanın altında onlar da kalır, bir tek iktidar sorumlu tutulamaz(!) Sistem imar affına müsait. Vatandaştan vergi ve yardımla belediyelerden yetki toplamaya müsait. Depremzedeleri koruyamazken gerçek sorumluları saklayıp korumaya da müsait. Ancak hesabını iktidardan sormaya müsait değil. O kadarına izin vermiyor. İhanet suçuna girer!

720

Sözcü yazarı Murat Muratoğlu: (İBB Başkanı İmamoğlu'na "İngiliz uçağı, git buradan" diyen eski AKP Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu) Belli ki bu bir suçluluk psikolojisi… Ayıplarını örtme çabası… Sen yıllarca Kahramanmaraş'ın milletvekilliğini yap, şehre zerre faydan dokunmasın. Sonra da on binlerce kişi ölünce vicdan azabıyla sağa sola saldıracaksın. Git bazlama yap hiç değilse bir faydan dokunsun. Yeni dönemde milletvekili adayı olmak için de bu çaba emin ol AKP'nin gözünde bile çok çirkin kaldı bu sataşma…

820

Sözcü yazarı Deniz Zeyrek: Devlet bütün imkanlarını kullanıyordu ama ciddi bir organizasyon sorunu vardı. Felaketin ölçeği düşünülürse bu normal karşılanabilirdi belki ama bir deprem ülkesinde bu tür bir felakete karşı devletin daha hazırlıklı olması beklenirdi. Ne yazık ki devlet bir kez daha hazırlıksız yakalandı. Millet bir defa daha maddi ve manevi varlığıyla, desteğiyle devleti enkaz altından çıkarıyor.

920

Sözcü yazarı Emin Çölaşan: Deprem affetmiyor, bunu bir kez daha gördük. Biz şimdi yeni depremler beklerken bile gerekli önlemleri almıyoruz. Laçkalık ve umursamazlık sürüp gidiyor. İşte son deprem… Partizanlığa ve iktidarın siyasi çıkarlarına alet edilen, devletin çöktüğü deprem… 'Bu son olsun' diyoruz ama olmayacağını bile bile bekliyoruz.

1020

Sözcü yazarı Rahmi Turan: Türkiye son yüz yılda çok deprem yaşadı. Fakat, böyle 10 kenti birden yıkan bir depreme ilk defa tanık olduk. İşin en hazin tarafı, iktidarın tutumu… Bu büyük afeti bile siyasete âlet etmeye çalışıyorlar. Bunun ters teptiğini anlamayacak kadar düşüncesizler! Bölgede 15 milyona yakın insan açlıkla, dondurucu soğukla mücadele edip imdat isterken, iktidar hâlâ propaganda derdinde! Hiç olmazsa bu büyük felâkette particiliği bir yana bıraksalar, çırpınan insanlara şefkatle baksalar!

1120

Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay: Enkaz kaldırıldıktan sonra “hesabı sorulması” gereken onlarca durumdan biri inşaat kalitesi. Bir enkaz kıyısında darmadağın olmuş betonu avuçlayıp parçalamaya çalıştık. Hiç de zor olmadı. Yöredeki insanlar inşaatlarda deniz kumunun kullanıldığını saklamadılar! Biz tanık olmadık ama kurtarma çalışmalarına katılan bir uzman betonun içinde deniz kabuğu gördüğünü söyledi!

1220

Cumhuriyet yazarı Murat Ağırel: Çok kötü durumdayız. Her açıdan yıkılmış haldeyiz. Cumhuriyet tarihinin hem sosyopolitik hem de ekonomi-politik açıdan en yıkıcı olayıyla karşı karşıyayız. Henüz sonuçlarını bile öngöremediğimiz bir afeti yaşıyoruz. Milyonlarca yeni yoksul, evsiz, yetim, öksüz insanımız oldu. Üstelik dahası da var... İktidarın, ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da canlı canlı tanıklık ediyoruz.

1320

Hürriyet yazarı Sedat Ergin: En azından 1999 sonrasındaki dönemde kademe kademe geçilen sistem inşaat faaliyetinin hem belediye hem de denetim şirketleri tarafından kuvvetli bir kontrolünü zorunlu kılıyor. Bu prosedürleri gözden geçirdikten sonra yeniden 'Nasıl yıkılabildi?' sorusuna yanıt arayabiliriz. Bu soruya verilecek en kısa yanıt, sıraladığımız bütün bu aşamalarda ihlallerin, kuralsızlıkların yaşanması ve bu duruma denetim mekanizmasının göz yumması şeklinde özetlenebilir. 

1420

Hürriyet yazarı Fatih Çekirge: Yer üstündeki sesleri... Tartışmaları... Kavgaları değil. Bir kurtuluşun, bir umudun sesini duymak istiyorum. Böyle bir felakete karşı duymak istediğim tek ses o sestir... Yoksa elbette onlarca yüzlerce soru sorarım. Çoluğunu çocuğunu, evini barkını kaybetmiş o acılı vatandaşın öfkesini de anlarım. Naci Görür’ün çığlıklarını da. Ama ben bugün yer üstünden değil, yalnızca yeraltından gelen sesleri duymak istiyorum... O yüzden de “Sessizlik” diyerek susuyorum...

1520

Hürriyet yazarı Deniz Sipahi: Türkiye bu deprem gerçeğiyle bir yol ayrımına girdi. Artık gerçekçi kararlar almamız gerekir. Belli ki kağıt üstünde birçok detay ideal gözüküyor. Ama uygulamalar gösteriyor ki; denetimlerde, uygulamalarda sınıfta kalıyoruz. Bir süre yeni projeler yerine kentsel dönüşüme yeni bir anlayış ve yaklaşım getirecek örnek modeller yaratmamız gerekecek. Ada bazında ve büyük alanları dönüştürecek projeleri yapmalıyız. Böylece kentlerimiz hem nefes alacak, hem de depreme dayanıklı hale gelecektir. Zamanımız yok unutmayalım.

1620

Sabah başyazarı Mehmet Barlas: 20 yıldır Türkiye'nin yaşadığı her sıkıntılı süreçte hedefte Erdoğan vardı. Gerçekten işi kolay değil. Bir insanın bu yükü kaldırması o kadar zor ki. Henüz göçük altından depremzedeler çıkarılmadı ama muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yıpratmanın peşinde. Erdoğan bir ülkeye liderlik etmenin ne demek olduğunu dosta düşmana gösteriyor. Saldıranlar sadece muhalefet olsa iyi. Sosyal medyada büyük bir bilgi kirliliği var. Perde arkasında ise hep FETÖ ve PKK çıkıyor. Bir de yeminli Türkiye düşmanları.

1720

Sabah yazarı Burhanettin Duran: Öncelikle 10 ilimizde, sonra ülkemizdeki tüm muhtemel afet bölgelerinde kamu otoritesi ve sivil toplumumuz afetlere hazır olmayı eğitimden kentsel dönüşüme kadar uzayan bir hayat tarzına çevirmeli. 2023 seçimlerinin sert rekabet gündemi hepimizin geleceğini ilgilendiren afet yönetimini gölgeleme riskine sahip. Bu kadar geniş alanda gerçekleşen ve hem ülkemizde hem de uluslararası medyada "asrın felaketi" olarak nitelenen depremi seçimler için kullanmaya çalışacak siyasetçilere milletimiz tepkisini sandıkta gösterecektir. Yapılması gerekenler için öneri ve eleştiri getirmek ile sorumluya işaret ediyorum derken milletin acısını istismar etmek arasında ince bir ayrım var. Muhalefetin bazı temsilcileri çok hızlı şekilde bu sınırı geçtiler.

1820

HaberTürk yazarı Sevilay Yılman, “Sahada 3 gün boyunca çalışmış bir gözlemci olarak tek tek sıralıyorum; 1) Deprem yaşayan bütün illerde yağmaya açık bir zemin var. Yıkımın olduğu bölgelerde insan kalabalığı olduğu için sorun yok ama olmayan bölgelerde insanlar evlerini terk ettiği için açık davet var! Sokaklar bomboş. Kimse yok. İn cin top oynuyor. Tam hırsızlara, alçaklara göre bir ortam söz konusu. Büyük bir güvenlik boşluğu var. Polisin imkanı ölçüsünde önlem almalı. Yetersiz olduğu noktada ise Türk Silahlı Kuvvetleri. Sokakların güvenliği Mehmetçik’e emanet edilmeli. 2) Yardımlar konusunda keşmekeş yaşanıyor. Artık gıda yardımlarına ara verilmeli. Ya da doğru adreslere yönlendirilmeli. Büyükşehirlerde ihtiyaç yok. Köyler ve kasabalar çok zor durumda. Köylerde soğuktan sular donduğu için insanların karı eritip su olarak kullandığını biliyorum. 3) Tırlar dolusu elektrikli battaniye, elektrikli soba, su ısıtıcısı yollanmış. Çok yazık oldu bu yardımlara çünkü atıl bir şekilde bekletiliyorlar. Çünkü elektrik hiçbir deprem şehrinde yok. İlk günden beri bas bas bağırıyorum. Soğuğa karşı vatandaşı korumak için en güzel çözüm termal kıyafetler. İçlikler, montlar, çoraplar ve yünlü kalın kazaklar, atkılar ve eldivenler.” İfadesini kullandı. Yılman şunları kaydetti: “4) Konteyner evler. Çok acil bunların organizasyonu yapılmalı. Çünkü evi yıkılmış ya da girilemez durumda olanlar için en çabuk sonuç alacak çözüm bu! 5) İkinci aciliyet isteyen şey hasar tespitidir. Çünkü şu anda çadır kentlerde, otellerde, yurtlarda ya da başka şehirlerde yakınlarının yanında yaşayabilir insanlar ama bu geçici bir çözüm. Misal ben de ailemi yanıma aldım. Ağabeyim, eşi, yeğenlerim ve yanı sıra 6 kişilik yakın aile dostlarımız benim sorumluluğumda. Gitmek istemezlerse sonsuza kadar başımın tacı hepsi ama gitmek istiyorlar. Bir an evvel dönmek istiyorlar memlekete çünkü işleri orada, evleri orada, yaşamları orada! Dolayısıyla vatandaşın evinin durumu ile ilgili raporlamalar hemen başlatılmalı ve hasar tespitleri yapılarak DASK veya başka bir fon üzerinden hasarlarını giderecek yardımlar ivedilikle başlatılmalı. Yalnız bu tespitler ve raporlamalar 17 Ağustos sonrası olduğu gibi rüşvetle, şununla bununla hasarlı olduğu halde hasarsızlık raporu verecek tiplere emanet edilmemeli! Çok namuslu adamlar olmalı bu kontrolleri yapacak kişiler. Çok şerefli! 6) Yıkılan binaların müteahhitleri ve o ruhsatları veren, göz yuman yerel yöneticiler derhal tespit edilmeli ve mümkünse hepsine gözaltı yapılıp, hapse atılmalı! Ama bu çok çabuk olmalı çünkü dün şahit olduğumuz üzere Hatay’daki Rönesans adlı mezarlığı inşa eden müteahhitler gibi kaçabilirler. Şimdiden söylüyorum. Tek biri kaçarsa bile bu işten sorumlu olanların yakasına yapışırız ve vallahi de billahi de hesabını ağır sorarız!”

1920

HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca: Yıkılan binalar ve kaybolan hayatlar bize geride kalanın suçluluk duygusu diye bir şey bıraktı. 6 Şubat’tan beri hepimiz kendimizi suçlu hissediyoruz. Ve bırakın suçlu hissetmeyi, felaketi dilediği gibi maniple edemediği için sinirlenen, öfkelenen profillerin repütasyonlarının yıkılmasına tanıklık ediyor, temsil ettikleri kurumlara ilişkin derin bir güven kaybı yaşıyoruz. 8 Şubat akşam saatlerinde başlayan sosyal medya kısıtlamasını nereye koyacağımızı bilemiyoruz mesela. Bütün ülkenin kalbi deprem bölgesinde atarken, herkes yıkıntının altından bir can daha sağ çıksın diye beklerken, interneti kısıtlı, telefonların yeterince çekmediği bir bölgede betonun altından gönderilmiş bir yardım çağrısı tweeti daha sonuç üretsin diye dua ederken, hükümetin Twitterla pazarlığa oturmak için bula bula o günü bulması ve pazarlıklar sonuçlanana kadar da sosyal medyayı kısıtlaması, aklın alacağı vicdanın kabul edeceği bir iş değildi. Böyle bir zamanda bir platformun hayat kurtardığını gözardı etmek ve ‘ama orada bize küfrediyorlar’ hassasiyetinin peşine düşmek… Ben bunu kelimelere sığdıramıyorum.

2020

Köşe yazarları, Türkiye'yi yasa boğan felaketi yazdı: İktidarın; ülkenin bir bölümüyle birlikte yıkılarak tarihin tozlu sayfalarına karıştığına da tanıklık ediyoruz